20 Şubat 2010 Cumartesi

Süre i Alaq



Rahman ve Rahim Olan Allah İsmiyle!

Atilla MORÇOL


            Mekke de ilk dönem nazil olan bir süredir. İlk beş ayeti,Kur’anın ilk vahyedilen   ayetleridir. Fatiha süresinin, ilk  nazil olan süre olduğu  görüşüne karşın, bu sürenin ilk beş ayetinden sonra nazil olduğu daha anlamlıdır. Zira “Yaradan Rabbin adıyla oku”  manasına gelen ayet  buna delalet etmektedir. Kulluk şuurunun bir göstergesi ve  gereği olarak her bir eyleme “Bismillahirrahmanirrahıym” diyerek başlamak,Yüce Yaradan’a olan  vefayı göstermektedir.Kaldıki Allah’ın ismiyle başlanmamış bir iş,Allah’a sunulmamış,yarım kalmış,ebter bir eylemdir.
            Süre i, Alaq; Yüce Yaradan’ın alaqa gösterip beşer toplulukları içinden bir elçi seçmesi ve Onu  Vahiyle beslemesi ile Tevhid eksenli yepyeni bir toplum modeli olan Ümmetin doğumunu gerçekleştirecek döllenmenin hikayeyi de içinde taşıması açısından ilginç ve önemli açılamlara sahiptir. 


                           ALAQ’IN MENQIBE’Sİ
  Alaq Okumaları’nın Menqıbe’si Wesiles’iyle Bir İktibas...
  Alaq Hücresi’nden İnsan’a...
  Alaq Okuması’ndan Tertil XIII’e Hayat’a..
              ‘Alaq Kelime’si Qur’ân’ın İlk Sûresi’nin Adı’dır. Qur’ân Tefsir ve Meâlleri’yle ilk tanıştığımdan beri neden Yaratıcımız’ın İlk Mesajları’nda Alaq’tan bahsedildiğini hep düşünmüşümdür. Alaq’ın ilk Sûre Oluş’u ve İlk Âyetler’de geçmesiyle Yaratıcımız bize bir Hatırlatma yapıyor  olmalıydı.
Tek Hücre’den
            Alaq Kelime olarak Arapça’da ‘Döllenmiş Hücre’nin Ana Rahmi’nde tutunan, yâni Embriyon Safhası’ndan önceki Hâli’ni İfâde eder. Asıl Mânâ’sı ‘Tutulan Şey’ Anlamı’ndadır. İnsan’ın Alaqtan yaratılması İnsan’ın Hayat’ın Başlangıcı’nda Tek Hücre Hâli’ndeki Döllenmiş Yumurta yani  Modern Adı’yla Embriyon’dan bir önceki Dönemi’dir. Sûre’nin İlk Âyet’i ‘Oku!’ Emri’ni verdikten sonra 2. Âyet’te ‘İnsan’ı bir Alaq’tan yarattı’ denilmektedir. O halde okuyan İnsan’a ve İnsanlar’a bir Örnek verilmek istenmektedir.
              Örnek’te; İnsan gibi Çeşitli Uzuvlar’a Sahip, Mükemmel bir yaratığın bir Tek Hücre’den yaratıldığı hatırlatılmaktadır. Aqıllar’a Durgunluk verecek Teknik Gelişmeler’in Mucitler’i, aynı zamanda yine Milyonlar’ca Kişi’yi bir anda öldürecek Nükleer Silahlar’ı bulan ve çalıştıranlar ve yine Dünya’da kendilerini yıkılmaz zanneden, Dünya’ya sahiplenmeye çalışan nice Güçlü Toplumlar’a Kafa tutan Devrimler’i başaranlar Tek bir Hücre’den yaratılmış İnsanlar’dır.
            Dünya’ya gelmiş geçmiş Bütün Büyük İşler’i başaranlar, Devrimler’i meydana getirenler, Dünyâ Savaşları’nı çıkaranlar, Dünya’yı yaşanmaz hale getiren Liderler, Dünya’yı Düzen’e koyan Önderler, Peygamberler hepsi bir Hücre’den meydana gelmişlerdir.
            Çağlar’ı değiştiren, Çağ’ın Öteleri’ne Mesaj taşıyan, Toplumlar’ı kuran ve yıkan nice Güçlü Devletler’e Kafa tutan Cemaatlar, Toplumlar bir Tek İnsan’la başlamışlardır. Bir Tek İnsan ama ne yapacağını bilen, ne yapması gerektiği kendisine wahyedilen bir Tek İnsan Çağı’nı ve Çağlar’ı değiştirmiş, nice Güçlü Toplum ve Dewletler’in kurulup yaşamasına Önder olmuşlardır.
     O İnsan kendisine İlk Mesaj wahyedildiği andan itibaren bir Alaq’tır. Aynen Anne Rahmi’nde Tam ve Gelişmiş bir İnsan olmaya proğlamlanmış bir Embriyon gibi. Bunu tam olarak kavrayabilmek Alaq’ın Anne Rahmi’ndeki Gelişim Seyri’ni incelememiz gerekmektedir.
Alaq ve Mükemmel Kopyeler’i…
     Embriyon Hali’ne gelmiş Döllenmiş ve Tek bir Hücre’den Meydana gelen Yumurta, önceleri kendine benzer Yeni Hücreler meydana getirerek çoğalmaya başlar. Bu yeni Meydana gelen Hücreler aynen İlk Hücre’ye benzerler. Hareket ve Çoğalma Mesaj’ı almakla ( Döllenme-Birleşme) başlamıştır. Çoğalma bir Geometrik Dizi Hâli’nde olduğundan önceleri Dikkat’e değer gibi gözükmese de bir Müddet sonra Olağanüstü bir Hız’a kavuşur.
     Peygamberler’e İlk Wahy’in Geliş’i, Çoğalma Proğramı’nın İlk Mesajı’dır. O Zaman’a kadar Toplum için pek de dikkati çekecek bir Nokta’da olmayan, ancak Fıtrat ve Karakter Sağlamlığı’na Sahip bu İnsanlar birdenbire Toplumlar’ı yerinden oynatacak, Evren’i değiştirecek bir Dawa’nın ve Tez’in Savunucular’ı olurlar. Önceleri tıpkı Alaq gibi kendilerine benzer İnsanlar (Mü’minler) yetiştirmeye ve çoğalmaya başlarlar. Çoğalma aynen Alaq’ta olduğu gibi Geometrik Dizi hali’ndedir. Önceleri 2-4 diye başlayan çoğalış daha sonra 32-64 gibi gitmeye başlar.
Alaq’ın Rahm’i: Dâru’l-Erkam
      Alaq’ın bu İlk Gelişim’i Anne’nin en İyi korunmuş ve en Gizli yerindedir. Alaq Yabancı bir Organizma’nın içindedir. Ancak Anne ile arasında bir Yiyecek ve Oksijen Alış-verişi vardır. Anne bazen bu Yeni Yaratığın Farqı’nda bile değildir. Ama o Yeni bir Kişilik taşıyan yepyeni, Genç, önünde Fırtınalar’la Dolu bir Yaşam’ı olan belki de Dünyâ’nın en Güçlü Toplumu’nu yönetecek bir İnsân’ın Başlangıcı’dır. Büyümesi Annesi’nin Organizması’nın aleyhinedir. Gerekli Oksijen’i ondan alır. Gerekli Besinler’i Kordonbağı Aracılığı’yla Anne’den, içinde bulunduğu Organizma’dan çeker. Anne bu Besinler’i dışardan almasa bile bu Yeni Embriyon Anne’nin Kemikleri’nden Kalsiyum’u (K), Kanı’ndan Demir’i (Fe), Karaciğeri’nden öbür Vitamin ve Mineraller’i çeker. Alaqın gelişmesi mecburen Anne’nin Rahmi’ndedir.
Peygamberler ve çoğalan Ashâb’ı aynen Alaq gibi Kâfir bir Toplum’un içinde gelişmeye başlarlar. Toplum kendine Has Düzen’i olan, Yönetim ve Sosyal Huquq’a Sahip, Mü’minler’e Yabancı bir Organizma’dır. Mü’minler Ayrı bir Şahsiyet’tirler. Ancak yine de Kâfir Toplum’un içinde yaşamaktadırlar. Onunla Ticâretler’i vardır. Geçimleri’ni o Toplum’dan el’de ederler. Kendilerine inansın, inanmasın Kan Bağı ile Bağlı Aqrabalar’ı vardır. O Toplum’un Huququ’na uymaları için Zorlamalar vardır. Ancak Embriyon  gelişmeye başlamıştır artık. Bu Gelişme, içinde yaşadıkları Cahilî Toplum’un aleyhinedir. Onu en güvendiği İnsanları’nı, en Zeki ve Aqıllıları’nı, en Cesurları’nı, en iyi Ahlaq’a Sahip olanlarını alarak kendini güçlendirir. Küfür Toplum’u ise, Kan kaybetmeye başlamıştır. Bu Emnriyon tıpkı Alaq gibi Toplum’un en Gizli yerindedir. Bazen bir Fir’awun Sarayı’nda, bazen bir Put Yapıcısı’nın Oğlu, bazen de Erkam bin Erkam’ın Evi’nde gizli gizli toplanan Mü’minler’dir onlar. Zaman’ı gelmeden Cahilî Toplum’dan ayrılmak isteseler de olmaz. Göbek Bağı’nı Doğum Waqti gelmeden kesemezler. Onun içinde yaşar ve Güç kazanırlar.
Alaq Hücresi’nin farqlılaşması, organlaşması
Çalışma Gruplar’ı (Âl-i Emr)
     Anne  Karn’ında Cenin, bir Müddet sonra Farqlı Hücreler meydana getirmek Sureti’yle çoğalmaya başlar, artık Çoğunun Eli, Ayağı, Qalb’i, Beyni, Gözler’i şekillenmeye başlamıştır. Hücreler Yeni Fonksiyonlar yüklenirler. Muazzam bir Organizma Faaliyet’i başlar, Hücreler Yeni Organlar’ı Meydana getirmek üzere örgütlenmeye başlamışlardır. Yeni Hücreler ayrı birer Hücre olmasına rağmen birbirlerine Bağlı’dır. Bir  Bütünlük içinde Ayrı Fonksiyonlar yüklenirler. Bu Bütün Yeni bir İnsan için Yeni bir Kişilik’tir. Bu arada Cenin Organlar’ı az çok oluştuğundan Dış Tepkiler’e Cewap vermeye ve Kişiliği’ni belli etmeye başlar.
     İlk Tekme’yi Annesi’nin Karnı’na atar. Anne bu Küçük Canlı’nın Farqı’ndadır artık.
     Mü’minler Peygamberler’e benzeyen İlk Hücreler’dir. Ancak bir Müddet sonra onlarda değişen Alaq Hücreler’i gibi Değişik Fonksiyonlar yüklenmeye, Organlar (Çalışma Gruplar’ı) Meydana getirmeye başlarlar. Kimi Tebliğ’e Maddî Güç sağlamak için Ticâret yapmaya, kimi Ezilen İnanmışlar’ı korumak için Mücâdele etmeye, kimi de Yeni Mü’minler kazanmak için Tebliğ’e çalışır. Ancak bu Çalışmalar  ve Mü’minler herbiri ayrı İnsan olmasına rağmen birbirlerine Bağlı’dır. Bir Bütünlük içinde çalışırlar. Peygamber’in Önderliği ve Disiplin’i altında aynı Hedef’e Doğru birlikte Hareket ederler. Bu arada yaşadıkları Toplum’a kendilerini belli edecek Ayrı bir Kişilikler’i olduğunu hatırlatacak İlk Tekme’yi vururlar. Peygamber ve İnananlar, Sayılar’ı 40 Civarı’nda olunca ‘Allâh Büyüktür’O’ndan başka İlâh yoktur’ Sloganları’yla Qabe’ye Yürüyüş’e geçerek Küfür Toplumu’na  İlk Tekme’yi atarlar. Artık Toplum Yeni Canlı’nın Farqı’ndadır.
Alaq’ın Zor Zamanlar’ı
Alaq için Kritik Günler başlamıştır. İçinde büyüdüğü Organizma’nın Sâhib’i bazen Doğası’na Aykırı olarak hoşlanmaz, kurtulmaya çalışır. Düşük meydana getirmeye çalışmaktadır. Doğum Belirli Gün’den önce Meydana gelirse Alaq yaşayamaz. Yeterince olgunlaşmamıştır, Güçsüz’dür. Hücreler’in teşkilatlanması kendi Ayaklar’ı üzerinde yaşayacakları kadar gelişmiş ve olgunlaşmış değildir. Aynı şekilde Gereğinden fazla belirlenen Gün’den fazla Rahim’de Gizli kalması da Ölüm meydana getirir. Ancak Yeni Bebek ortaya çıkmak, Kişiliği’ni göstermek, kendine Yeterli olmak zorunda’dır. İçinde yaşadığı Organizma yaşlanacak, çürüyecek, Alaq onun yerini alacak. Alaq artık Kordonu’nun kesilmesini istemektedir. Bu Doğum’la gerçekleşecektir.
Küfür Toplumu Mü’minler’in ilk Tekmesi’nden sonra onun Farqı’ndadır. O da Doğası’na Aykırı olarak Küçük İslâm Toplum’u Nüvesi’nden kurtulmak isterse Çatışma başlar, ancak Genç ve Diri Mü’min Toplum’u Küçük ve Güçsüz’dür. Güçler!i ile değil Sabır Silah’ı ile karşı koyma Eğilimi’ndedir. Kendisine yapılan Zulümeler’e aldırmaz, sabreder. Kuşatma ve Ablukalar’a karşı direnir. Birbirlerinin Malı’nı, Enerjisi’ni, Sabrı’nı paylaşırlar. Kendi Ayaklar’ı üstünde doğruluncaya kadar sabretmek Zorunda’dırlar. Bu arada Eski Düzen onları Ekonomik Abluka’ya alır, Kan Damarları’nı kesmek istemektedirler. Güçsüzleri’ne  İşkence yaparlar, onları Sapıklık’la, Bölücülük’le suçlarlar. Ataları’nın Dini’nden  dönmekle İtham ederler. Ama Küçücük Toplum Peygamberleri’nin  Önderliği’nde Yek Wucut olarak Kimliği’ni ortaya koymuştur. Onların Ayrı İbâdetler’i vardır. Onların İmânlar’ı Ayrı’dır. Onların Fiiller’i Farqlı’dır. Eski Câhili Toplum Faqirler’i, Miskinler’i ezer, onlarsa korurlar. Yerleşik Câhili Toplum Köleliği savunur ve uygular, onlarsa Hürriyetçi’dir. Câhilî Toplum Yanlış Geleneği savunur, Ataları’nın Dini’nden dönmezler, Mü’minler Haq’ı ve Adalet’i savunurlar. Kısacası Kişilik ve Kimlik Kaygısı’yla Değerler Çatışması başlamıştır. Câhilî Toplum onların Güçsüzlüğü’yle Alay eder.
Tenwir’in Kutlu Doğum’u
Belirlenen Waqit geldiğinde Yaratıcı tarafından verilen Müddet bittiğinde Doğum meydana gelir. Artık Câhilî Toplum’la Göbek Bağı’nı kopartıp kendi Ayaklar’ı üzerinde yaşamaya başlar. Kendi Toğlumu’nu kurmuştur artık. Alaq , el-İnsan olmuştur (İnsân-ı Kâmil) . Kendi Organizma’sı kendi Kurallar’ı ile işler. Saadet Çağ’ı başlamıştır (Medine-i Münewwere)[1]



Rahman ve Rahim Olan Allah İsmiyle!




          1-2- “Oku!Yaratan Rabbinin adıyla Oku! O,insanı döllenmiş yumurtadan yarattı!”
            Allah yaratan ve heran yaratmakta olan yegane Rabtır.O insanı döllenmiş bir yumurtadan üstün bir varlık olan insanı yaratmaktadır. O halde Yaradan Rabbinin adıyla Oku. Ve aydınlan! Okumak anlama, öğrenme, içselleştirme, özümseme niyeti ve gereği yapılan bilinçli bir eylemdir. Kur’an okumaya Allah’a sığınarak, O’nun  eşsiz adıyla başlamak gerek. "Kur'ân okumak istediğin zaman, Allah'ın rahmetinden kovulmuş şeytanın şerinden Allah'a sığın." (Nahl, 16/98)  
            Vücuttan şehvetle çıkan ve çıktığında da gusletmeyi gerektiren bir su ile aşılanmış yumurtadan (Alaq) vücuda getirilen insan, maddi boyutunun basitliğini görmeksizin istikbara pek meyilli olmuştur. Kibir ve istikbar onu yükseltmediği gibi aşağıların aşağısına indirdiği malumdur. Oysaki Allah insana özel bir alaka göstermiş, eşrefi mahlûkat olarak yaratmıştır. Beşer olarak dünyaya gelen âdemoğluna yüce Rabbimiz bu özel alakasını devam ettirmiş ve ettirmektedir. İnsan, Allah’ı veli edinmesi durumunda yükselecek insan ı kâmil makamını kazanacaktır. Eşrefi Mahlûkat yani mahlûkatın en şereflisi olmak, Âdemoğlu olarak doğmaktan menkul bir imtiyaz ya da sıfat değildir. Bundan kasıt beşerin  (Âdemoğlunun)  eşrefi mahlûkat olmaya istidat ve potansiyelinin olmasıdır. Zira beşer olarak yaratılan Âdemoğlunun pek azı müstesna çoğunun yüz çevirmeleri nedeniyle mükezzib olduğu aşikârdır.  Tüm canlıların küçük bir tohumdan yaratıldığını, uygun vasatı bulduğunda tohumun nasıl aşılandığı, aşılanma evrelerinin nasıl geliştiği etrafımızda farkında olmadan ya da gördüğümüz halde hikmetleri idrak edip anlayamadığımız hadiselere dikkat çekilmektedir. Rahmetin her yağışta ölü toprağı canlandırması gibi, yaradan Rabbin gönderdiği Vahiy; ölü bir toplum içinde elverişli gönülleri diriltecek ve toplum içinde bir kutlu doğumun zuhurunu sağlayacak bir alaqa dönüşecektir. Nitekim öyle de oldu. Mükerrem Şehir Mekke’de toplumun rahmine düşen Vahiy, Münevver Şehir Medine’de nur topu gibi bir Ümmet oluşturmuş, ilk Nüzulden daha  20  yıl  geçmemişken[2]  güçlü ve kibirli Mekke aristokrasisini yenilgiye uğratarak  Emin Beldeyi Darus – Selam’a  dönüştürmüştür.
        3-4-5- “Oku! İnsana bilmediklerini belleten, kalemle öğreten Rabbin enbüyük kerem sahibidir.”
            İttifakla bu ilk beş ayet Hıra’da Rasulullah’a Cibril as tarafından okunan ya da aktarılan ilk ayetlerdir. Tahmini olarak Miladi Temmuz ya da Ağustos 610 tarihine denk düşmektedir. Bir gece anîden Vahiy Meleği yanında belirdi ve ona “Oku!” dedi. Muhammed (s), ilkin gerçek bir metni okumasının istendiğini zannetti -ki ümmî olduğundan o talebi yerine getirmesi mümkün değildi. Bu nedenle “Ben okuyamam!” dedi. Bunun üzerine, kendi sözleriyle: “Melek beni yakaladı ve kendine çekti, öyle ki bütün gücüm kaybolup gitti; sonra beni bıraktı ve ‘Oku!’ dedi. Ben: ‘Okuyamam’ diye cevap verdim. Sonra beni yeniden yakaladı ve kendine çekti; sonra beni bıraktı ve dedi: ‘Oku!’ -ben [tekrar] cevap verdim: ‘Okuyamam ...’ Sonra beni üçüncü defa yakaladı ve kendine çekti ve tekrar bıraktı ve dedi: ‘Oku, Yaratan Rabbin adına -insanı bir yumurta hücresinden yaratan! Oku, çünkü Rabbin sonsuz kerem sahibidir...’” Böylece Muhammed (s), anî bir aydınlanma ile, “okumaya”, yani Allah'ın insana mesajını almaya ve anlamaya çağrıldığını farketti.[3] Oku ki Sana ve senden öncekilere bilmediklerini belleten O’dur.
            6- “İnsan tuğyan ediyor!”
            İnsan zenginleştikçe kimseye ihtiyacım yok demeye başlar. Zenginleşme, biriktirme/Tekasür dür. İhtiyaç fazlasını hazine gibi saklamak, hazine ye güvenmektir. İnsanların kalbi, hazinesinin yanındadır. Dünya hazinesine sahip olanlar dünyevileşir, müstağnileşir. Ahiret hazinesi (Hayr biriktirmek) sahibi olanların kalbi, ahiret yurdunun özlemi ile atar. Böyle olanların hayatlarına bakın hiçbirinin dünya nimetlerine iltifat etmediğini görürsünüz. Lakin Âdemoğlu, şeytanın iğvası ile[4] zenginlikle birlikte hiç ölmeyecekmiş gibi bir anlayışa sapmakta; gurur ve kibir ile şeytanı veli edinmeye yöneliyor ve Rabbine tuğyan ediyor. Oysaki o Rabbinin gösterdiği yol üzere yaşamak için yaratılmıştı. Kur’an, Allah’ın insana olan özel alakasını gösteren bir programdır. İnsan bu program sayesinde Allah’a yönelir ve kemale ulaşır. Mutlu ve mutmain bir nefse kavuşur. Allah’tan yüz çevirmek, insanı bu dünya dada bedbaht eder. Tuğyan eden Allah’tan kaçtığını zanneder. Tuğyan; suyun yatağından taşması gibi insanın da Rabbin meşru yolundan sapmasıdır. İstikbar, istizafı her ikisi de tuğyanı meydana getirir. Tanrılık iddiasına kalkan insanlar ve sahte tanrılara kulluk eden insanlar. İstikbar ve mustazaf. Her ikisi de olumsuzdur. Aktif ve pasif olarak insanlık mecrasından çıkmadır. Allah yinede mustazaflara lütfetmek istemektedir. Onları istikbarın istizafından, tasallutundan kurtarmayı ve yeryüzüne varis kılmayı dilemektedir.
            Aşırı zenginlik ve miskinlik hali istikbar ve mustazaf halidir. Kevser’e yönelenler ahireti kazanırlar. Tekasüre yönelenler ise tuğyana düşecektir. Kevser’e yönelenler dünyadan geçenlerdir. Tekasür ise dünyaperestliğe sebeptir.
            7- “Kendini müstağni görerek.”
            Müstağnilik ve gani yet Allah’a aittir.İnsan ise Allah’a muhtaçtır,fakr durumundadır. Allah’tan gelen hidayete ihtiyacı olmadığına inanan insan müstağnilik iddiasında bulunmuştur ki Allah’ın olana tecavüzdür. Büyük bir cürümdür. Allah’a karşı büyüklük iddiasıdır. Daha da ötesi inançsızlık halidir. Zira, zengin servetinin kendini halid kılacağı kuruntusuna inanmaya başlar. Allah’ın kendisine verdiğini unutur, gereği gibi tasarruf etmez, müsrif davranır. Müsrif davranış, müstağnilikten kaynaklanır. Allah’a karşı fakr halinde olanlar “işittik ve itaat ettik” derler. Allah’ın verdiklerini Allah için sarf ederler. Tuğyan edenler ise “isyan ettik” derler. Tuğyan ittika etmemektir. Aldırmamaktır. Allah yokmuş gibi davranarak elindekini kenze dönüştürme telaşına düşmektir. Ateistler ve agnostikler böyledir. Ateistler tanrı tanımazdır, agnostikler tanrı tanırlar ama dini atmosferin dışında durarak; ilahiyatın insan tarafından anlaşılamayacağı ve yaşanamayacağı görüşündedirler. Günümüz modern insanının çoğunlukla agnostik bir düşünce tarzına sahip olduğu bilinen bir gerçekliktir.
            8- “Elbette Rucu (Dönüş) Rabbinedir.”
            Rucu ahirete karşılıktır. Zira Ahiret esas anlamı ile Allah’a rucu etmektir. İnsan Kevser’e rucu ve Tekasüre rucu arasında iki yol ayrımında bulur kendini.  Kevser ruhu besler. Tekasür ise bedeni. Allah’a dönecek olan beden değil ruhtur. Tekasüre yönelenler bu nedenle Allah’a dönemezler.
          9- “Gördünmü nehyedeni?”
            Nehyeden, dokuzlu çete; istikbar, mütrefin. İnsanları Allah’a kulluktan nehyeder, engellemeye çalışır. İstizaf, istismar, isti’mar,[5] hümeze ve lümeze ile Allah’ın Halkını (Rabbin Nass) yakasını bırakmaz. Halkın tepesine tebelleş edip oturur. Kimdir bu dokuzlu Çete? Hakikati yalanlar, çirkinliklerinin sorgulanmasına tahammül göstermezler, alabildiğine yalanlarına şahit göstererek yemin ederler,aşağılık,kusur arayıcı,dedikoducu,iyiliği engelleyici,saldırgan,günaha dadanan,kaba ve haşin,şımarık,doymak bilmeyen kapitalist,”öncekilerin masalı” diyerek yüz çeviren mükezzib![6]  Saladtan, namazdan nehyedmek, yasaklamak, yasaklanan için büyük bir ezadır. İşkencedir. Allah’a karşı da bir meydan okuma, savaş başlatmadır. Nerden bakarsanız bakın dini yasaklamak, kulu rabbine ibadetten alıkoymak dehşet bir cürümdür. Rabbimiz, bu dehşetengiz olayı “gördün mü” nehye deni diyerek olayın vahametine vurgu yapıyor.
          10- “Kulu Salad etmekten!”
            Kulluk yüce bir görev ve makamdır. Allah’a karşı yapılır ve Allah’ın görevlendirmesidir. İnsanı Halife kılan bu kulluk bilincidir. Kemalata bununla erilir. Allah’ın teveccühüne muciptir. Rabbin insandan istediği salad (Namaz) yönelmektir. Rabbine teveccüh etmek yani. Dini Allah’a has kılmak. Namazla (Salah) yönelmek, Rabbine rücu etmek. Namaz Allah’a doğru yönelme iradesidir. Şuurlu ve ihlaslı namaz kişiyi kötülüklerden korur. Arındırır. Aksi durum “veyl olsun o namaz kılanlara!” aşağılanmasına maruz kalanların namazıdır ki, sahibine hiçbir fayda sağlamaz. Namazın dinin direği olması hasbiyle saladtan men; toplumsal anlamda, Allah’tan gelen Vahyi sosyal hayata müdahaleden  engellemedir. Halkı Müslüman olan ülkelerin birçoğunda yapılan budur. Çokça duyduğumuz ;  “din Allah’la kul arasındadır!” yada “Kamusal alanda başörtüsü ve mescit olamaz!”  veya ”Laiklik dini uygulamalara ve dini olana geçit vermez!”  söylemlerinin sahipleri ile, Allah’a kulluktan alıkoyan istikbar ayni “dokuzlu Çete” dir. Yani, “Bu öncekilerin masalı!” diyen mükezzibin!
          11- “Gördün mü eğer o Huda üzereyse!?”
            Hidayet, şaşırmamışlık; kervanın çölde en doğru istikameti tutturmasıdır. Kervandan geride kalana “dal” denir.  Eraeytellezi; anlıyor musun, görüyor musun, görüşün varmı manasınadır. Ya O Huda’ya yönelmiş, dosdoğru yol üzereyse! Mükezzibinin önemli vasfından biridir; kibir ve beğenmemek, kendi görüşünden başkasına değer vermemek. “Sen kim oluyorsun da yeni bir din teklif ediyorsun?” Yani. “Bu Ülkeye komünizm lazımsa onu ancak biz getiririz!”  istikbarı. Bin dört yüz yıl öncesi cahili istikbarla günümüz istikbarı arasında mahiyet farkının olmadığı ortadadır. Ayni mükezzeb sınıf. Velileri şeytan olunca, atalarından devraldıkları mirası tevarüs ettiriyorlar nesilden nesile.
            12- “Veya emrediyorsa Taqvayı!”
          
            Taqvayı emrediyorsa yani Allah’a karşı sorumluluk bilincini insanlara hatırlatıyorsa o kul, nasıl engellemeye çalışırsınız,Allah’a karşı cürüm işlemeye nasıl cüret edersiniz!? Bu ne büyük bir cehalettir. Allah’a karşı sorumluluk bilincine davetten daha faydalı, yararlı, kazançlı bir davet ne olabilir? Öylesine şerefli bir makamı ve büyük bir nimet yurdundan insanı ancak; sinsi, hünerli ve   şedit bir aldatıcı olan Şeytan ve şeytanın tedrisatından geçmiş şeytanın dostları, askerleri  gaflete düşürebilir.
        13- “Gördünmü ya şunu;tekzib etti ve tevella etti.”
            Allah’tan ve Resulü’nden yüz çevirip, tevella etmek, uzaklaşmak, şeytana ve şeytanın tezahürlerine yönelmekle ve onları veli edinmekle söz konusudur. Mükezzibin; Mevla, vasi olarak Allah’ı ve Resulü’nü ve müminleri görmemektedirler. O halde onlar şeytanları veli ediniyorlar ve apaçık düşmanlarının ayak izlerini takip ediyorlar. Oysa bu, büyük bir hüsrana yuvarlanıştır. Görüyor musun nasıl yüz çeviriyor, yalanlıyorlar.
          14- “Bilmiyorlarki Allah görüyor.”
            Bilmiyorlar, gaflet içindeler ki, Allah tüm yaptıklarını görmektedir. Her iyiliği ve her kötülüğü gözetleyip, kayıt altına almaktadır. O’na zerre miskal iyilik ya da kötülük sır değildir. O olup biten her şeyi bilmektedir. Defterleri açıldığında bitmiş ve tükenmiş bir umutsuzlukla; ”hiçbir şey eksik bırakılmamış, olduğu gibi tüm ayrıntılar yazılmış!” diyecekleri O gün iş işten geçmiş olacaktır.
        15- “Hayır eğer nihayet vermezse, nasiyesinden sürükleyeceğiz.”
Zenginliğinden kaynaklanan şımarıklığına ve müstağniliğini bırakmaz ve engellemeye bir son vermezse, ona alçaltıcı bir azap vardır.
            16- “Kezzab, hatakar nasiyesinden!”
            Mükezzibin, yalancı ve suçlu çehresinden yakalanır. Çirkin ahlakı onun çehresine sinmiştir. Onlar o çirkin, kara, nursuz çehrelerinden yakalanacaklar, hiçbir yere kaçamayacaklardır. Böylelerinin bu gün bile çehreleri; kalplerindeki inkârı, kötülüğü, ihaneti, hak düşmanlığını yansıttığına tanık olmaktayız. Çehrelerindeki bu olumsuz, itici alametler “yasakçıların”  karakteristik özelliklerini oluşturduğunu görmekteyiz.
          17- “Çağırsın nadiyesini (Taraftarlarını,hizbini,adamlarını)”
       
            Çağırsın bakalım taifesini. Hizbini, nadisini, avenesini, şurekasını.Herkesin kendi derdine düştüğü o Gün her nefis ne yapıp ettiğini bilecektir.
        18- “Çağıracağız Zebaniyeyi.”
           Nadiyesine karşılık Zebaniye! Azap görevlileri. İşleri ve görevleri,suçlu mükezzibine hak ettikleri elim azabı tattırmak olan görevliler.
        19- “Hayır itaat etme ona Secde et ve Qarin ol (yaklaş)”
            Sakın ha Ona itaat etme! İstikbar etmiş, şımarık zenginlere, istismarcı mükezzibine, cinayet kar, namazdan alıkoyan azgını dinleme! Rabbine yönel, hayra rağbet et. Rabbinin emrine boyun eğerek oku ve secdeyle yaklaş. İnsan Rabbe yönelerek,secde ve salad  ile ve  Salih amellerle7 her türlü dünyevi bağlardan arınarak  Rabbe rağbet yoluna girecektir. Secde et ve yaklaş. Zira "Kulun Rabbi’ne en yakın olduğu zaman secde halidir."


elhamdulillahirabbilalemiyn!



.....................................................................................




                    [1] Kemal Ersözlü, ALAQ’IN MENQIBE’Sİ; Kayseri.
[2] Hira’da Vuku bulan Vahyin ilk inzali,miladi temmuz yada Ağustos 610  tarihinde gerçekleşmiştir. Mekke’nin Darus- Selama dönüşümü ise miladi 11 Ocak 630 tarihidir.
[3] Merhum Muhammed Esed;Kur’an Mesajı;Alaq Süresi (Söz konusu hadis,Sahîh-i Buhârî'nin giriş bölümünü oluşturan Bed’u'l-vahy bölümünün üçüncü Hadisinden yapılmıştır. Bu Hadisin hemen hemen aynısı, Buhârî'nin başka iki yerinde daha ve Müslim, Neseî ve Tirmizî'de de geçmektedir.)
[4] Adem ve eşi Cennette özgürce tasarrufta bulunurken,şeytan vevese vererek onları Şecere i Huld’a yönelti. Vesvese vererek,Ademin ve Eşinin Sewadlarını açığa çıkarttı.Ademoğullarının yazgısıdır:Şeytan Ademoğullarını hep ayni yerden sokacaktır.Allah yokmuş gibi yaşayanlar sevadlarını açığa çıkarttıklarıdır. fakat bu bedbahtlar hiçbir şeyin farkında değiller.
[5] İstizaf ve İsti’mar:”İnsanı mesh eden,değiştiren,aslını bozan,yabancılaştıran,çirkinleştiren,mağlub edip ezen,bütün insani maddi ve manevi değerleri yok eden şey.İstizaf;insan ve insanlık karşıtı bütün sistemleri,insan hayatını felç eden bütün amilleri kapsamına alan bir kelime.İstibdat,isti’mar,emperyalizm,sömürü,köleleştirme,istismar,istihmar,eşekleştirme,ve bundan sonra halkdüşmanlarının ortaya çıkartacağı herşey!”
[6] 68 Kalem9 onlar senin [kendilerine] yumuşak davranmanı isterler ki kendileri de [sana] yumuşak davransınlar.10 Ayrıca,6 yemin edip duran alçağa uyma, 11 [yahut] iğrenç dedikodular yapan iftiracıya, 12 [yahut] iyiliğe mani olana, [yahut] günahkar zorbaya, 13 [yahut] ihtiraslarına esir olmuş zalime,7 ve bütün bunların ötesinde [hemcinslerine] hiçbir faydası dokunmayana.14 Onun mal-mülk ve çocuk sahibi olmasından mıdır 15 ki ne zaman mesajlarımız böyle birine iletildiyse, “Bunlar eski zaman hikayeleri!” demişti?
Bkz. Birr;2/177

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder