14 Nisan 2011 Perşembe

Beyaz Müslümanlık
Cahili Değer Yargıları ve  Cahili  İlişkilere Doğru Savrulma!


Atilla Morçol
Kayseri; 10.04.2011



Müşriklerin ileri gelenleri Kâbe’nin avlusunda halka oluşturmuş konuşuyorlardı. Aralarında; kibirli, tüccar ve öfkeli Ebu Lehep, cehaletin babası ebu Cehil, fırsatçı Ebu Süfyan  gibi  Mekke’nin ileri gelen ekabir takımından zengin kişiler olduğu gibi adı sanı  olmayan; Ammar bin Yasir, İbni Mektum, Siyahi Bilal gibi insanlarda bulunuyor; yiyorlar, içiyorlar ve şakalaşarak  sohbet (!) ediyorlardı! Ne oldu!? Bir itirazmı var? Müşriklerin böyle bir ahlakı yokmudur? “Evet yoktur!”  Unutuldu mu yoksa,  onlar;”ya Muhammed! Sen etrafına en yoksulları, köleleri, ayak takımı olacak çulsuzların yaklaşmasına izin veriyorsun!” diyorlardı. Yada;” Etrafındaki bu ayak takımından  ayrıl ki yanına biz varalım!”  demiyorlar mıydı?!  Nasıl olur da  soylu, zengin, ekabir müşrikler; yoksullarla, kabilesi olmayan  yalnızlarla, hiçbir kariyeri olmayan fakirlerle  düşüp kalkarlar!? Dünya tersinemi dönmeye başladı yoksa?! Hayır, Hayır! Dünyanın tersine döndüğü, bildiklerimizin yanlış, müşriklerinde  “tevazu” sahibi olduğu falan yok! Aksine, müşrik ileri gelenleri kendi müşrikdaşlarıyla ilişkilerinde bile;(Bilesi fazla Mekke  müşrik bir toplumdu bir avuç  Hanif dışında) kibirli, ayrımcı, imtiyazlı tavır ve davranışlar egemendi. Müşriklerin Darun Nedve’si, Mekke oligarşisinin güçlü aşiretlerinin temsilci sokabildiği, ancak zengin soyluların, görüş bildirip, temennide bulunabildiği bir siyasi yapı idi ve tüm toplumu kuşatmıştı.  Müşrik ileri gelenlerin, yoksul, fakir, köle, yetim dindaşlarına karşı hiçbir şekilde yardımlaşmaya, merhamete, saygıya, diyaloğa dayalı bir ilişkisi söz konusu değildi. Aksine istismar ediliyor, Aşağılanıyor, hor görülüyor ve adam yerine koyulmuyorlardı. Soylu müşrikler Kabenin Gölgesinde, parkta, lokalde, vakıf lobisinde, dernek salonunda otursun kendi aralarında sohbete koyulsunda;  bir yoksul, işsiz, emekli gelsin onların meclisine girsin, görüş beyan etsin! Yâda bir toplantıda protokol sıralarına beyaz müşrik olmayan sıradan bir müşrik gelsin otursun! Olacak iş değildi. Saygı ve söz sahibi olmak için, makam ve mevki sahibi olmak, güçlü bir aşiretten olmak, kalabalık bir aileye ve büyük bir servete sahip olmak ya da zengin olmak gerekiyordu. Şairler, tarihçiler, meslek erbabı kişiler bile, seçkin müşriklerin yanına ancak hizmetkâr olarak yanaşabiliyorlardı. Beyaz müşriklerin, müşrikdaşlarına (sıradan müşriklere)  karşı ahlakı, sosyal ilişkileri, bakış açıları böyleydi.                                
Ya Beyaz Müslümanların (İslamcılar, tarikatçılar, cemaatçiler)  dindaşlarına, biri birlerine bakışı, ahlaki davranışları, sosyal, ekonomik, kültürel açıdan ilişkileri nasıldır?  Bunu gelin Hayatın İçinden örneklerle analiz etmeye çalışalım!
1-İster gelenekçi, cemaatçi ister radikal(!) tabir edilen İslamcı olsun, hâkim anlayış, zenginlik, tüccarlık, etiket ilişkilerde belirleyici değer olarak görülmektedir. Zenginler, meslek grupları biri birleri etrafında kümelenirken yoksullar, fakirler, yalnızlar bu gruplar tarafından bilinçli olarak dışlanmaktadır. Örneğin bir cemaatin Dernek Mescidinde Kur’an okumaları için bir araya gelen doktorlar, zenginler ve yoksul insanlar gerek ders sırasında gerekse dersten sonraki serbest sohbetlerde kesinlikle ayrı ayrı oturmakta yoksullara mesafeli bir duruş her halükarda anlaşılmaktadır. Hatta öyleki bu cemaatin doktorları (!) “doktorlar sohbeti” olarak özel bir sohbet dahi organize etmiş durumdalar. Bir başka İslamcı vakfın oturma salonunda sanki bir maç yapılıyor kimin kime çalım attığı belli değil! Ama yine belirgin olan yoksullara, etiketi olmayanlara değer verilmiyor olması. Muttaki, Muhsin, ilim sahibi olmak ikinci, üçüncü derecede değer haline gelmiştir.
      2- “ Fatiha Süresini[1] günde beş vakit ve her rekâtta okumak salâtın esaslarındandır. Fatiha Süresindeki “BİZ” şuuru maalesef her geçen gün erozyona uğramaktadır. Her ne kadar Ülkemizde uluslar arası yardım kuruluşları biri birleriyle rekabet içinde, Endonezya’dan Fildişi Sahillerine, oradan Karaib Depremine kadar yardım çalışmalarını başarıyla sürdürüyor olsa da,  özellikle Gazze’de muhasara altında ki ailelerden her ay 70–100 dolar karşılığı varsıl Müslümanlarla “kardeş aile”   ilan edilse de,  ayni duyarlılık burnunun ucundaki  “İslamcı” lakin  “beyaz Müslüman” sınıfına atlayamamış yoksullara karşı gösterilmemekte adeta onlardan kaçılmakta, görmezden gelinmektedirler.

      3- Beyaz İslamcıların  (İslamcı kesimin okumuş, yazar, stk yöneticisi kesimi)  sosyal etkinliklerde en önde, protokollerde kendine yer açma telaşına artık son vermesi gerekmektedir. Halktan ayrılarak, kalabalıkların arasında değil, yüksek platformlara, halka tepeden bakan pozisyonlara,  ayrıcalıklı konumlara olan tutku herkesin fark ettiği hastalıklı bir haldir ve bu hastalık Müslümanların sosyal, kültürel, siyasi etkinliklere ilgisini azaltmaktadır.

      4-  Mümin nezaketli, kibar, latif örnek bir şahsiyettir.  Selamı güzelce alır, geleni masasına, gurubuna davet eder, yalnız oturanların yanına arkadaş olur, tanışmak, dayanışmak, yardımlaşmak için her fırsatı değerlendirir. Bilir ki sağlıklı bir cemaat böyle inşa olur, cemaatleşmeden de ümmetleşmenin hayal olduğu malumdur.

Netice i kelam; müşriklerin sosyal, kültürel ilişkilerinde egemen olan; kibir, gurur, enaniyet,  aşağılama, insanları beğenmeme, yardımlaşmama, sevgisizlik, bireysellik, adamına göre tavır, menfaatçilik, saygısızlık, hürmetsizlik, kabalık, haklara riayetsizlik v.b duygu düşünce ve tavırları terk edip müminlerin ahlakından olan tevazu, şefkat, sevgi, merhamet, yardımlaşma, dayanışma, adalet ve eşitlik gözetilerek oluşturulacak birliktelikler, ortamlar; Allah’ın hoşnutluğuna vesile olurken toplumda Bizlere izzet, onur ve güç verecektir.


[1]Alemler’in Rabbi ( olan) Allah'adır Hamd ,Rahman, Rahim,           Din Günü'nün Malik’i (olana).       Biz yalnız sana abdolur ve yalnız senden yardım dileriz. Bizi Mustaqım Yol’a ilet, Kendilerine Ni’met  verdiklerinin Yol’una, Gazab(ın)a uğrayanların ve  Sapmışlarınkine değil.“