İsmail Hakkı Pekin:
Büyükanıt'ı ve Başbuğ'u uyardım
02 Mart 2015 Pazartesi,
Balçiçek İlter’in konuğu; eski Genelkurmay İstihbarat
Daire Başkanı, Vatan Partisi Genel Başkan Yrd. İsmail Hakkı Pekin
Balçiçek İLTER /
PAZARTESİ SOHBETLERİ / HT GAZETE
İsmail
Hakkı Pekin... “İnternet
Andıcı’’ davasından 2011 yılında tutuklandığında, Ağustos 2007’den
beri Genelkurmay
İstihbarat Daire Başkanı’ydı. Ağustos 2013’e kadar cezaevinde kaldı.
Davası Yargıtay 16. Daire’de sürüyor. İçerideyken emekli olan Pekin, şimdilerde
Doğu Perinçek’in Vatan
Partisi’nde genel başkan yardımcısı. Pekin ile Pazartesi Sohbeti’nin
önemi büyük. Görev yaptığı dönemde ülkeyi sarsan olaylarla ilgili bu seviyede
bir yetkili ilk kez konuşuyor.
-İstihbaratın başındasınız, sonra
içeride...
Kabullenmek zor. Çok iyi bir mevkideydim. Geleceğim
açıktı. Kuvvet komutanı olabilirdim. Genelkurmay Başkanlığı şansım bile vardı,
terfi sırasına göre.
-Hayaliniz o muydu?
Genelkurmay Başkanı olma hayalim vardı.
-Siz kendi kendinize Zekeriya Öz’e
ifade vermişsiniz...
Başka bir iş için oradaydım. “Gelmişken ifadenizi
alalım’’ dedi, avukatsız ifade verdim. Yanlışmış tabii. İnsanları korkutmak ve
ezmek isteyen biri. Tavrı öyleydi. Tepede oturuyor, elinde puro, “Bu sizin
vazifeniz mi?”, korkunç bir üstten bakan tavır vs... Rahatsız oldum, ifade
verdim.
-İnternet Andıcı Genelkurmay’ın
görevi mi?
Evet. Üstelik bu andıç hem Ömer Dinçer’in hem de
Başbakan’ın genelgeleriyle yapıldığını söyledim. İfademden 1 hafta sonra o
genelgeler yürürlükten kaldırıldı.
‘İNTERNETTEN YAYIN GÖREVİNİ MGK
VERDİ’
-Genelgede Başbakan size
“İnternetten andıç yayınlayın” mı diyor yani?
İnternetten yayın yapmak için MGK veriyor görevi. Dini
gruplara karşı, örneğin Fethullahçılara karşı “Şu şu önlemler alınacaktır ve şu
yayınlar yapılacaktır” diye... Görevi alan Genelkurmay Başkanı da Bilgi Destek
Dairesi’nde internet üzerinden bu yayınları yapıyor. Hem siyasi hem de
Ermenilere karşı yayınlar var.
-Hangi Ermenilere karşı?
Asılsız Ermeni iddialarına karşı, Gülen ve Kuloğlu
grubu vs. Bunlara karşı. ÇünküTSK personelini alıp
eğitiyorlar. Oraya gidip gelenler var. Takip ediyoruz.
-Kim takip ediyor?
Başbakanlık Takip Komisyonu kurulmuş 28 Şubat’tan
sonra ve yanında bizlerden de adamlar var, her ay toplantılar yapılıyor.
Başında da Ömer Dinçer var. O toplantılarda, Milli Eğitim’de ve TSK’da neler
olmuş, irticai faaliyetler var mı yok mu, orada konuşuluyor.
‘HATA DA YAPMIŞIMDIR AMA ŞEYHLERE
BİAT EDENLER VARDI’
-Kararlar?
Bu toplantılarda kararlar alınıyor, yazılıyor ve
ilgili yerlere götürülüyor. İlgili kurumlardan da cevap alınıyor. 2007’den
sonra görev aldım. 2008’den itibaren bu toplantılar seyrelmeye başladı. Sonra
kaldırıldı. 28 Şubat’la ilgili kararlar kaldırılmadığı halde toplantılar iptal
edildi. 2009’dan sonra emniyetten ve MİT’ten Fethullah
Gülen ve diğer cemaatlerle ilgili bilgiler gelmemeye
başladı. Önce polis kesti, sonra MİT. O zamanlar Askeri Şûra’da bu tip adamları
atma konusunda, Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nda Personel Daire Başkanlığı
yaptım, Genelkurmay İstihbarat Daire Başkanlığı yaptım, yaklaşık 7 yıl bu tip
adamları getirdim... Abdullah Gül ve Vecdi Gönül şerh koydular ama ona rağmen
insanlar atıldı.
-“Bu tip adamlar” derken?
Gülen ya da başka cemaate girmiş, orada olduğu tespit
edilmiş insanlar.
-Genelkurmay “muhafazakâr asker’’
ayrımını hakkaniyetli yaptı mı sizce?
Kurunun yanında yaş da yandı mı? Zaman zaman oldu.
Açık, net.
-Siz hata yaptınız mı?
Yapmışımdır. Acayip ihbarlar alıyorduk. Adam cuma
namazına gidiyor diye ihbar ediliyordu örneğin. Bunun dışında cemaat şeyhlerine
biat edenler vardı.
"ÇİÇEK 'HAYIR' DEDİĞİNDE
BİTTİ"
-Bir insan hem asker olup hem de
bir cemaate üye olamaz mı?
Olamaz. Kendini o şeyhe adamıştır çünkü. Suçsuz
insanlar da atılmış olabilir, “Her şey doğrudur” diyemem. TSK içine sızmış
olayları biz kendimiz hallediyorduk ama dışarıdaki olayları MİT bize nasıl
bildirirse o şekil algılıyoruz. MİT’in eğilimi neyse, o oluyor. Zaten ben
2007’den sonra işte “Şu kurmay albay Fethullahçıdır, bilgi verin!’’ diye
yazıyorum, ama MİT’ten cevap alamıyorum.
‘TANER, ‘PAŞAM ARTIK BU İŞLE
UĞRAŞMAYIN’ DEDİ’
-Yani 2008’den sonra siz atmak
istiyorsunuz ama atamıyorsunuz...
Evet aynen öyle. Bilgi akışı kesildi. MİT Müsteşarı
Emre Taner’e endişelerimi dile getirdim, “Bilgi alamıyorum” diye, “Çok
uğraşıyorsun Fethullah Gülen ile, yaşlı bir adam, isterseniz tanıştırayım,
zarar gelmez’’ dedi. Taraf Gazetesi çok üzerimize geliyordu, onun kaynağını
bulmak için yine gittim. İçeriden de “hain’’ler vardı tabii.
-Taraf’ın haber kaynağını bulmak
için mi? Siz mi karar verdiniz buna?
Genelkurmay Başkanı İlker
Başbuğ istedi, öyle gittim. Emre Taner “Paşam artık bu işle
uğraşmayın, altından kalkamazsınız’’ dedi, aynen ilettim. 2008’de ilk
tutuklamalardan hemen önce İlker Paşa’nın Genelkurmay Başkanı olmasına 1.5 ay
vardı, Büyükanıt’a çıktım, bazı duyumlar aldığımı söyledim. İlker Paşa’ya
yönlendirdi beni, ona da gittim anlattım. “Bu konuya bizim mahkemeler baksın”
dedim. “TSK yıpratılacak” dedim.
-Ne cevap aldınız?
Kabul etmedi. “Biz bakarsak farklı olur” dedi. Zaten o
toplantıda 4 kişiydik. Bence Genelkurmay Başkanlığı engellenecek diye adım
atmadı. Alınması gereken tedbir oydu. Biz kendi soruşturmamızı kendimiz
başlatmalıydık. Hatta bana kızdı ısrar edince, kuvvet komutanı ve 2 kişi daha
vardı, “Oylama yapalım o zaman” dedi. Ben kaybettim tabii. Başbuğ Paşa hem bu
gidişatı engeleyebilirdi hem de halka daha iyi anlatabilirdi.
-Başbuğ ile sonra görüştünüz mü?
Başbuğ General’imle cezaevinde görüştük sonra, 2010’da
beni önüm açılsın diye terfi ettirmemişlerdi, onu hatırlattı, “Senin de terfine
mani olduk’’ dedi.
-Büyükanıt ve Dolmabahçe konusu
hakkında bir fikriniz var mı?
Tahminim şu, kendisiyle ilgili değil, paraya pula
değer vermez. Kendisiyle ilgili “Sen bunları koruyorsun ama bu adamlar senin
kuyunu kazmışlar’’ gibi birtakım iddialar konulmuş olabilir. 2010 yılında önü kesilmeye
çalışılmıştı ama yapılamadı. Rakipleri diğer orgeneraller vardı. Ya da 27 Nisan
bildirisinden hemen önce nasıl bir Cumhurbaşkanı istediğine dair bir açıklama
yayınlamıştı, onun sözü de verilmiş olabilir.
-27 Nisan muhtırası AKP’ye mi
yaradı?
Evet. Cemil Çiçek “Hayır” dediği anda o iş bitmişti.
Bir şey verdiğiniz zaman arkasını getireceksiniz.
-Darbe mi yapsaydınız yani?
Onu diyorum ya, “Hayır” denilince elinize silah alıp
basacak mısınız yani? O muhtıra, AKP için değil de emekli orgeneralleri memnun
etmek için yazıldı. Telkinler sonucu. Önce 2. başkan, ardından genel sekreter,
basın halkla ilişkiler görür. Kimse mi söylemedi yanlış olacağını bu işin?
Bakın bunlar eski refleksler, aynısını İlker Paşa’da da gördük, Trabzon’daki
demeci anımsayın. Kızması, bağırması. Bunlar eski âdetler. TSK’nın eskiden bir
caydırıcılığı vardı, insanlar korkuyordu darbe yaparlar diye. Ama artık öyle
değil. Üstelik başta Tayyip Erdoğan olmak üzere, siyasiler komuta kademesini
tanıdılar, ne yapabileceğini ne yapamayacağını gördüler. Ayrıca ne ihtilali?
İnsanların ihtiyaçları farklı. Kimseye yutturamazlar esip gürlemeyi. Kimse
dikkate almadı, almaz.
-“İçeride hainler vardı” dediniz.
Evet her şey sızıyordu. Örneğin ben “katsayı’’
konusunda bir bilgi notu hazırlamışım, o bile sızdı.
-Genelkurmay İstihbarat
Başkanlığı’nın okullardaki katsayıyla ilgisi nedir onu anlamadım ben, sizin
işiniz mi bu?
İşimiz değil tabii. Ama bilgi vermek de lazım. Bizim
ana görevimiz stratejik istihbarat yapmaktır, ayrıca o dönemde terörle mücadele
bizde olduğu için PKK ile ilgili bilgi toplamak.
-Katsayı var, cemaatler var,
Ermeniler dediniz, bunları niye inceliyorsunuz peki?
Bunlar istihbarata karşı koymak kavramında incelenen
durumlar.
‘BAŞBUĞ BİLE ENDİŞELENDİ
KOLTUĞUNDAN!’
-Fişlemeler?
Eee yaptık tabii. Özellikle 28 Şubat döneminde.
Okullardan bilgi geldi. Yanlıştı tabii. Fişleme bizim işimiz değil. MİT’in
görevidir o. Biz polis, MİT ve Jandarma İstihbarat’tan, ateşelerden, Türkiye’de
yaşayan yabancılardan bilgi alırız.
-İstihbarata karşı koyma boyutu
nedir?
İç güvenlik açısından PKK, cemaatler falan incelenir.
-Herkesi inceliyorsunuz, olan
bitenden haberdarsınız; TSK’ya yönelik tehditleri nasıl fark etmediniz?
Bu yaşananlar yılların birikimiydi. TSK’da çok büyük
sorunlar vardı ve büyük bir kısmının üzeri örtüldü. Terörle mücadele, eğitim
konusunda yanlışlarımız oldu. Erler, subaylar ve astsubaylarla ilgili
yanlışlarımız var. Terörle mücadelede alınmayan malzemeler var.
‘TSK'DAKİ SORUNLARIN FARKINDAYDIM
GELECEK KAYGISIYLA SUSTUM'
-Kol kırıldı yen içinde kaldı...
Öyle oldu. Şikâyetler çok birikti. Halının altına
süpürüldü, bunlar cemaat ve içeridekilerce kullanıldı.
-“Başbuğ bile endişelendi
koltuğundan” dediniz, dolayısıyla büyük bir koltuk kavgası var.
Evet var. İster istemez rütbe ve terfi konusunda
herkes birbirini yedi, arkadan işler de çevrildi. Şikâyetler, ihbar mektupları
gelir, insanların mezhep farkları ortaya atılır. Hepsi yapıldı. Aileler
arasındaki sıkıntılar terfilere yansır.
-“Paşa eşleri etkilidir
terfilerde” denilir, doğru mu?
Doğru. O onu beğenmez, bu bunu beğenmez. Eşler,
generaller üzerinde etkili oldu. Bunların hepsi kırgınlıklar, sıkıntılar
yarattı. Her şey liyakat prensibine göre yapılmadı ve insanlar küstüler.
Yurtdışı görevlendirmelerinde de yanlış yapıldı ve birikti. TSK kendi kendini
yıprattı. Çürümeler kopuş yarattı.
-O çürümenin ne kadarlık bir
parçasıydınız siz bizzat?
Binbaşılığımdan beri işin farkındaydım.
-Neden içinde olmaya devam
ettiniz?
Bir meslek seçmişim, ilerlemek istiyorum ve çoğunluğa
uydum. Ses çıkaranların neler yaşadığını gördüm, önüm kesilirdi. Ve birçok
yerde sustum. Susmak daha kolay galiba. Konuştuğunuz zaman cezalandırılırsınız.
Gelecek kaygısı çok.
-Sustunuz, çürümenin parçası
oldunuz, kendi deyiminizle fedakârlık yaptınız ama tutuklandınız. Genelkurmay
İstihbarat Daire Başkanı olarak neler hissettiniz?
40 yıllık bir hizmet. Üstelik ben Kıbrıs’ta paraşütle
atladım, Güneydoğu’da savaştım. Bu ülke için savaştım ben. Önce uykularım
kaçtı. Sonra yakalama kararı öncesi bir gece bütün dengem değişti. Doktorumuzu
aradım Gülhane’de, 3 gün uyutuldum. Sonra 1 ay kaldım orada. Bir sinir tedavisi
gördüm. O zamandan başladığım bütün sinir ilaçlarına devam ediyorum. Çok
üzgünüm. Hain ve darbeci sıfatını yedim, çok ağırdı. Bazı ülkelerde insanlar
intihar ediyor.
‘BAŞBUĞ PAŞA’MA KIRGINIM,
YÖNETEMEDİLER BU KRİZİ’
-Siz öyle bir şey mi yaşadınız?
Hayır ama doktorumun tavsiyesiyle iki tabancamı da
Genelkurmay’a teslim ettim. Cezaevinden çıktıktan sonra da hibe ettim. Bir
asker için iyi bir duygu değil bu. Bir kılıç, bir silah önemlidir benim için,
yıldızlar da öyle... Hiçbir üniformamı almadım. TSK’ya kırgın değilim. Ben bir
balıkçının çocuğuyum ve bugünlere getirdi beni, okuttu, eğitti, 3 dil
biliyorum. Çok iyi yerlerde çalıştım. Ama komuta kademesine kırgınım. Başbuğ
Paşa’ma kırgınım. Yönetemediler bu krizi.
-Yaşananlar için “TSK’ya kumpas
kuruldu” diyorsunuz. Peki ya “topraktan adeta fışkıran” mühimmatlar?
Onların hepsi polisin elindeki mühimmatlar. Biz
zamanında, özellikle 1994’ten sonra çok yakın çalıştık polisle, özellikle Özel
Harekât’la ben de Doğu Bayazıt’taydım. Onların mühimmatlarını biz Kara
Kuvvetleri’nden ve jandarmadan verdik. Bombalar roketatarlar, lav silahı vs...
Hatta havan da vardı.
-Kaydı yok mu bunların?
Aynı ikmal kademesinde olmadığımız için sarf ederek
veririz. Sarf gözüküyor ama poliste. Büyük ihtimalle onlar, bunlar. Polis, aldığına
dair belge vermiyor ki...
YARIN: Şah Fırat Operasyonu askeri
açıdan doğru mu? - Uludere’de neler yaşandı? - İstihbaratçılar Türkiye’de neler
yapıyor? - Silahlara veda çağrısından sonra ne olacak?