27 Şubat 2011 Pazar


Ümmetin
Ocak 2011 İntifadaları;
Beklenen Darusselamları Müjdeliyor

Atilla MORÇOL
Kayseri/27.02.2011


    Tunus’ta bir mazlumun kendini yakmasıyla başlayan “Artık Yeter!”  hareketinin manası; Tunus'tan  Yemen'e, Irak'tan Ürdün'e  tüm bölgeye yayılması, bu arada Arnavutluk, Ermenistan ve Kuzey Kurdistan Özerk Bölgesinide etkilemesiyle ortaya çıkan durumu; İster Adalet Ağaoğlu gibi “İslam Ronesansı” tabiriyle isterse İslamcı kesimin dediği gibi “Devrim” olarak nitelendirin; Müslüman Halkların 1400 Yıllık serüveninde, ulemanın (Dinadamı sınıfı) ve ümeranın (Yönetici sınıf)  vesayeti altında tebaya dönüşen özgür  yaratılmış halkların  kendi kendilerini yönetme haklarını, asırlar boyu süren bir uyku döneminden sonra  hatırlayıb,ölümünede olsa sahip çıkma süreci olarak değerlendirmek gerekir. Artık müslim ve gayri müslim ortadoğu halkları kendi kaderlerine sahip çıkıp, yöneticilere kul olmak değil özgür bireyler olarak yönetimi kendileri seçip,denetleyib azletme haklarının insan olmanın yegane temel şartı olduğunu anlamış bulunmaktadırlar.  Kula kulluk değil Allah’a kulluğunda temel şartı budur. Allah adına dahi olsa hiçbir beşerin,sınıfın,zümrenin; fıkıh oluşturarak bunu layüselleştirip naslaştırarak halklara egemen olma  sevdasında bulunma dönemi artık kapanma noktasına gelmiştir. Bu açıdan Tunus’ta başlayıb Mısırda sonuçlanan  ve  Libya’da vahşet sınırını aşan katliamlara  rağmen  bu günlerde  sonuçlanması beklenen  özgürleşme süreci; İslam dünyasında  sosyo ekonomik    “sıçrama” etkisi yapacak  bir türbülans mahiyetindedir.
    Tunus’ta ki volkan mesabesindeki patlama halkların onur kaynağı özgürlükleri için despotizme ve istibdata karşı “artık yeter!” çığlığıdır. Bir pazarcı muztasaf olan 26 yaşındaki Muhammed Bouzazizi; istizaf ve istismarın  devlet siyaseti haline getirildiği bir coğrafyada; insanlık dışı totaliter rejimi gayrimeşru ilan edebileceği zor ve riskli ama yegane yolu seçerek kendini dünyanın gözleri önünde ateşe verdi. Bu onurlu eylemi ile Bouzazizi’nin  tüm insanlığa haykırdığı gerçek; “bu totaliter  rejim altında yaşamak; yanmaktan beterdir!”  Nitekim bu mesaj tüm bölge halklarında  doğru okundu ve algılandı ve  “ölümse bir defa olur!”  denilerek  hiç beklenmeyen  Mısır ve Libya gibi, meydanlara çıkıp “hayır” demenin “kaybolmak” la eşit olduğu ülkelerde halk kitleler halinde “artık yeter” intifadasını günlerce sürdürdü, sürdürmeye devam etmektedir. Fravuni istibdat rejimlerinin tek etkili silahı, halk üzerine “korku” salmaktı ve bu “korku” ölümü göze almak panzehiri ile etkisiz hale getirilmiştir. İşte Muhammed Bouzazizi’nin yaptığı budur. Allah O’nu bağışlasın ve Rahmetiyle kuşatsın! 
    2011 Artık Yeter İntifadası; Müslüman Halkların  1400 Yıllık çalınan ve gasp edilen kaderinin; bizzat  mazlum Halklar tarafından bir Devrimle tekrar sahiplenilmesi  hareketidir. Bu açıdan  bir milad, bir kırılma noktasıdır. Müslüman Halklar seçkinlerin vesayetinden/ yönetiminden çıkıp/kurtulup; kendi yönetimlerini kurabilirse ki beklenen budur, İslami dünya görüşü ile donatılmış bir halk idaresi (İslam Demokrasisi) ; Yeryüzünde  İslam Dünyasını; Darusselam adacığı kılacaktır. Hala görülemeyen/görülmek istenmeyen; “Artık Yeter!” Devrimlerinin baş gösterdiği Ülkelerdeki müstebit otoriter rejimlerin varlık sebebi; Ümeyye İktidarı ile başlayan ve  Abbasilerle takriben 850 yılda oluşturulan fıkıhla perçinlenen istibdat rejimlerinin, dini/islami olduğuna dair yanılgıdır. Bu tarihi yanılgı ne yazıkki İslam'ın tüm dinamizmine rağmen, müslüman halkları despotizm ve istibdat rejimleri altında  cahilleştirmi,fakirleştirimiş ve köleleştirmiştir.   İslama yakışan  Yönetim Şeklini ortaya koyamayan halklar; müstebitlerin yönetimine  boyun eğmek zorunda kalmışlardır. Bu  Asırlardır hep böyle olmuştur. Kurulacak Darusselamlar; sadece müslümanların değil, dünyanın neresinde bulunursa bulunsun kendini güvende hissetmeyen müslim/gayrimüslim tüm mazlumların  “her zaman sığınırım” diyebileceği bir  Selam Yurdu olacaktır. Tarih bu yönde işlemeye başlamıştır. Müslüman Halklara rağmen  elitist despotlar; siyasete,ekonomiye ve sosyal hayata istedikleri gibi yön verib Rablik iddasını artık ebediyyen kaybetmişlerdir. Müslüman Halklar Rabliği,İlahlığı ve Melikliği Allah’a has kıldıklarında dünyanın merkezi; Darusselam olacaktır. Müslüman Halkların kendi elleriyle "vasat Ümmet" olma sorumluluğunu bir kenara bırakmasıyla  boş kalan  meydanda İstikbarlaşan tuğyan ( Dünya İstikbarı)   meydanı  Müslüman Halkların  Hakçı ve Halkçı  Adalet yönetimine bırakacaktır. Daha şimdiden Mısır'da koyu Selefi akımlar bile  bu muazzam halk devrimlerinin etkisiyle hareket fıkıhlarını sorgulamaya ve gözden geçirmeye başladılar bile. İslamın  ilkeleriyle içi doldurulan Demokratik yönetim şekline elbetteki "ha" diyince ulaşmak mümkün değildir. Zira  bozulma ve ifsad  "ha" diyince  toplumlarda  virüs gibi hızla yayılırklen, ıslah ve iflah   zor ve zaman alan bir  süreçtir. İslam Demokrasisi'de  elbetteki   siyasi düşüncedeki  hurafelerden, sapmalardan arınmayı, yeni bir  yönetim şeklinin  dini düşünce ile adabtasyonunu  zorunlu kılmaktadır ve bu  zaman alan bir süreci  gerekli kılmaktadır. 2011  Ocak Devrimleri ile İstibdat,despotizm,totaliteriz Müslüman Halklar tarafından tarihin çöplüğüne atılmıştır. Her türlü istibdatın yerini  Özgürlük  almıştır. Dinde zorlama yoktur. Halklara çocuk muamelesi yapmak, despotizmi doğurduğu anlaşılmıştır. Özgür  ortamda toplumlar nasılsa öyle idare olunacaktır. Müslüman Halklar  Nefislerindekini   değiştirdikçe durumları  daha iyiye doğru gidecektir.
    Müslüman Halkların tüm yaşam dinamizmini baskı altına alan,etkisizleştiren,dumura uğratan her türlü İstibdat ve despotizm tasfiye sürecine girmiştir. Artık bundan sonra Halk; kendini yönetme hakkını kendi kullanacak, yöneticilerini (Hizmetkarlarını)  seçecek,denetleyecek  ve gerektiğinde azledecektir. Halkların katılımıyla oluşturulmuş Anayasalarla belirlenmiş Hak ve görevler, hukuk devleti ve özgürlüklerin güvence altına alındığı İslam Demokrasisiyle  Ümmet kendini bulacak, İttihada daha bir yaklaşacak , biribiriyle hayırda yarışan   Darusselamlar  oluşturacaktır.

24 Şubat 2011 Perşembe


 Dünya’ya Yönelenlerin Amentüsü:
 Hiç Ölmeyecekmiş Gibi Dünya İçin Çalışmak!
 Yarın  Ölecekmiş Gibi de Ahiret için!

Atilla MORÇOL
24.02.2011 Kayseri

          Meşhur bir söz vardır ya duymayan kalmamıştır kabilinden ki mimberlerden,vaizlerin halka, insanların biribirlerine her fırsatta zikretmekten kaçınmadıkları, Kur’an dan daha çok dillerde olan ve “hadis” hatta “sahih hadis” olarak nitelendirilen; “Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için, yarın ölecekmiş gibi ahiret için çalışın!” şaşıranların şaşmasına, sapanların sapmasına,ahiretin unutulmasına, dünyaya teveccühe yol açan şeylerin  başında gelir. Bu söz,hiç dikkat ettinizmi çoğunlukla müslümanları neredeyse “cezbeye” getiriyor,mest ediyor. Adeta hallerinin meşrulaştırılması için düşünülmüş,taşınılmış ve uydurulmuş bir sözdür ve hiçbir hikmetli yönü yoktur. Bu meşhur (!) söz nakledenlerin dilinde  “hadis” olarak tanıtılır ve ballandıra ballandıra üzerinde yorumlar yapılır. “Rasulullah buyurduki…” diye başlanır ve “Hiç ölmeyecekmiş gibi….”  Bu meşhur söz tekrarlanır. Belirtelim ki bu “söz” ün meşhurluğu; çok özlü, ders veren, takvaya yönelten,hikmetli olmasından değil ççok tekrarlanan olmaktan ve  müslümanları azimetten ruhsatlara,oradan da masiyetlere çaktırmadan dönüştürmesinden gelmektedir.Ve bu kadar dillerde dolaşması ve hararetle hikmetinden bahsedilmesi; insanoğlunun dünyaperesliğinine ve  dünyevileşmesine meşruiyet kazandırmasından kaynaklanmaktadır.
                        Bahse konu bu “söz”  “hadis” midir? Bu sözün  Kütüb-ü Tis’a [1]da geçmediği malumdur. Aynı zamanda bu “söz”ün mevzu hadis kaynaklarında  Hz. Ali’ye atfedildiği,hadis olmamakla birlikte manasının doğru olduğundan bahsedilmektedir. Oysa Rasulullah sav  ve Ali ra yaşam tarzları bu "sözü" peşin peşin tekzib etmektedir. Ve hiçbir zaman “hiç ölmeyecekmiş” gibiyi akıllarına bile getirmediklerini ortaya koymuşlar, hayatlarının  her döneminde sanki birkaç saat sonra ahirete göç edeceklermiş gibi yaşamışlar ve inanmışlardır. Kaldıki Vahyin hiç bir yerinde "hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için çalışma"  övülmemiş aksine birçok ayetle yerilmiştir. Bu “meşhur Söz” ün analizine geçmeden önce (ki analizede muhtaç  da değildir ya neyse) Vahye müracaatla Tevbe Süresi’nden;“De ki:"Eğer Babalarınız, Çocuklarınız, Kardeşleriniz, Eşleriniz, Aşiretiniz, kazandığınız Mallar, kesada uğramasından korktuğunuz Ticaretiniz ve Hoşunuz’a giden Evler, Sizler’e Allah'tan, O'nun Elçisi'nden ve O'nun Yolu’nda cihad etmekten daha Sevimli ise, artık Allah'ın Emr’i gelinceye kadar bekleyin. Allah, Fasıqlar Topluluğu’na Hidayet vermez.[2]  Ayeti celilesi üzerinde  durmamız gerekir. Bu ayette Allah; insanlar için çok değerli,sevgili,tutkulu olan “nimetleri” sayıyor ve tüm bu nimetler Allah’a ve Rasulüne teveccühten alıkor,bunları Allah’a ve Rasulüne olan muabbedinizden dolayı bir çırpıda elinizin tersiyle itemiyorsanız ve bu nimetler sizi Allah Yolunda cihadtan alıkoyuyorsa ki bu sevgi ve muabbetten dolayıdır; o halde Sizler Fasıklar topluluğusunuz. Rabbimiz böyle buyuruyor.
          Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için çalışmak başlı başına bir cürümdür ve şeytanın; Adem ve Eşinin Cennet’ten çıkışına neden olan “yasağı” çiğnemelerinde aldatıcı ve baştan çıkartıcı olan “cennette ebedi kalmak” yada Kur’anın ifadesiyle “Cennette ebedi kalmayasın diye!” dediği fısıltıdır.[3] Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için  çalışan,dünyaya yönelen kişi  bu kadar güçlü bir tutku ve ihtirastan sonra;Rabbini, ahireti, hesap gününü nasıl unutmayacak,teveccüh edecek,nasıl salih amellere huşu içinde sarılacak,bu mümkünmü? Yada tam tersi;”Yarın ölecekmiş gibi ahiret için çalışan” ahirete yönelenin  gözünde dünya nimetleri bir oyun ve eğlenceden,gelib gecici kısa bir yararlanmadan başka ne anlama gelir? Bir vucutta iki kalp olamayacağına göre nasıl olurda ahirete yönelme ile  dünya tutkusu bir kalpte yer bulur!? Fakat bu sözün toplumda bu kadar revac bulmasının yegane sebebi, insanların yaşam tarzı ve felsefesiyle uyum içinde olması daha doğrusu, dünyaya olan meyli hatta seküler hayatı olumlama, meşrulaştırma rahatlığı vermesindendir. Yani vicdan rahatlatma, kendi kendini aldatma, başını kuma gömme işlevi görmesidir. Yahudileşme  (aşağılık maymunluk) ve Hristiyanlaşma (necis domuzluk) sürecinin getirdiği aç gözlülük, dünya metaına tutkunun, temiz,necis; helal haram demeden  yeme ideolojisinin meşrulaştırılmasına matuf bir sözdür bu.
     Kuran’da dünya metaını/nimetlerini tercih ve istek[4],Dünyevi nimetlerin; Allah'tan, O'nun Elçisi'nden ve O'nun Yolu’nda cihad etmekten daha Sevimli olması,[5] Ahireti değilde dünyayı sevmek[6] mü’minlerin vasıfları olarak anılmaz.Aksine bunlar kefere ve fecerenin, nifak ehlinin, fasık ve facirlerin vasıfları,tercihleri olarak anılır. Allah Ahiret Yurdunu tercih etmemizi tavsiye ederken ancak insanlara yol gösterir[7] ve dünya’dan da nasibinizi[8] unutmayın buyurur. Dünyadan nasibi unutmamak demek dünyaya meyledip teveccüh etmek değildir. Ahiret için gerekli olan salihatların  ve kulluğun yapılabilmesi için gerekli enerji ve donanımın  sağlanmasıdır.Bir seferde/yolculukta kişinin yanına aldığı “yolluk” babından gerekli olan şeylerdir. Başta Rasulukllah’ın ve güzide  Ashabının yaptığı da tam da budur. Rasulullah ve Ashabı dünyayı ve dünya işlerini Salih amel,hayr,kulluk ve airet temelinde tanımlamış ve tanzim etmişlerdir. Dünyanın  ahretin tarlası olması da bu anlama gelmektedir. Yani Dünya da ahiret için  tasarrufta bulunmak ve hazırlık yapmak.
      Emiral Mü’minin  Ömer bin Hattab bir gün  kızı (Hafsa binti Ömer ranh) nın yanına vardı.  Validemiz ona ekmek üzerine et suyundan  yiyecek hazırladı ve üzerine yağ döktü. Hz. Ömer bunu görünce;”Bir kapta iki katık! Allah’a ulaşıncaya kadar asla böyle bir yemeği yemem!” dedi.

     Hulasa

     “Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için,yarın ölecekmiş gibi ahiret için çalışmak” sözü,Hadis Kaynakları olan  Tis’a da geçmeyen, Rasulullah’a atfedilen bir  sözdür. Kimi yerde Ali Ra isnat edilse de, Ali ra bu sözü ve manasını yaşam tarzıyla tekzib ettiği malumdur. Son söz olarak “bu kelamın” insanları Hakka ,hayıra,ahirete yöneltmek bir yana yönelenleri de ifsad ederek dünyaya meyletirici,zevk ve safaya daldırıcı olduğunu görmek,görebilmek; hikmet ve marifet isteyen bir nimettir.[9]  


[1] Kutubi Tis'a, Kutubi Sitte'ye ek olarak, İmam Ahmed'in Müsned'ini, Darimi'nin Sünen'ini ve İmam Malik'in Muvatta'ını içeren dokuz hadis kaynağına verilen addır.
[2] 9 Tevbe 24
[3] 7 A’raf  20-     “ Şeytan, kendilerinden Ayıp Yerleri’ni açığa çıkarmak için Onlar’a vesvese verdi ve dedi ki: "Rabb'inizin Size bu Ağac’ı yasaklaması, yalnızca, Sizin İki Melek olmamanız veya Ebedi Yaşayanlar’dan kılınmamanız içindir." 

[4] 011 Hud 15-16   “Kim Dünya Hayatı’nı ve O’nun Çekiciliğini isterse, Onlar’a yapıp ettiklerini onda Tastamam öderiz ve Onlar bunda Hiçbir Eksikliğe uğratılmazlar.16-      İşte bunların, Ahiret'te kendileri için Ateş'ten başkası yoktur. Onlar’ın onda bütün işledikleri boşa çıkmıştır ve yapmakta oldukları Şeyler de Geçersiz olmuştur.”
[5] 9 Tevbe 24-“De ki:"Eğer Babalarınız, Çocuklarınız, Kardeşleriniz, Eşleriniz, Aşiretiniz, kazandığınız Mallar, az Kar getireceğinden korktuğunuz Ticaret ve Hoşunuz’a giden Evler, Sizler’e Allah'tan, O'nun Elçisi'nden ve O'nun Yolu’nda cihad etmekten daha Sevimli ise, artık Allah'ın Emr’i gelinceye kadar bekleyin. Allah, Fasıqlar Topluluğu’na Hidayet vermez.”
[6] 075. K ıyame  20-      Hayır, siz Çabuk geçen’i  seviyorsunuz.21-      Ve Ahiret’i bırakıyorsunuz.
076 nsan 27-      Gerçek şu ki bunlar Çabuk geçen’i seviyorlar. Önlerinde bulunan Ağır bir Gün’ü bırakıyorlar.

[7] 092 Leyl 12-13     “Elbette Bize düşen, Yol göstermektir.Son’da ilk’te Bizimdir.”
[8] 062.10- Artık Salat’ı kılınca, Arz’a dağılın, Allah'ın Fadlı’nı ibtiga edin ve Allah'ı çokca zikredin, umulur ki Felah’a erersiniz.062.11- Oysa Onlar bir Ticaret ya da bir Eğlence konusu gördükleri zaman, Ona sökün ettiler ve Seni Ayakta bıraktılar. De ki: "Allah'ın katında bulunan, Eğlence’den de, Ticaret’ten de daha Hayırlı’dır. Allah Rızıq verenler’in en Hayırlı’sıdır."

[9] 008.Furkan 29- Ey İnananlar, Allah'tan ittiqa ederseniz, Size Furqan’ı (doğruyu yanlıştan ayıran’ı) verir, Allah ise, elbette  Büyük Karşılık katında olandır.

10 Şubat 2011 Perşembe


Aşağılık Maymunlar ve Necis Domuzlar
Olmak 
Ne Anlama Geliyor!?

Atilla MORÇOL

Asya'da maymun yakalamak icin kullanilan bir çesit tuzak vardır. Hindistan cevizi oyulur ve iple bir agaca veya yerdeki bir kazığa bağlanır.
Hindistan cevizinin altına, bir çocuğun açık vaziyette elinin girebileceği  ince bir yarık açılır. Oradan içine maymunun kokusunu ve tadını çok sevdiği bir
yiyecek konur.. Bu yarik sadece maymunun elini acikken sokabileceği
boyutlardadır. Yumruk yaptığında elini dışarı  çıkartması mümkün değildir. Maymun tatlının
kokusunu alır,yiyecegi yakalamak icin elini içeri sokar, ama yiyecek
elindeyken elini disari çıkartması imkansızdır. Sıkıca yumruk yaptığı eli tatlıya olan tutkusu nedeniyle açmayı aklına getirmez ve kolayca soktuğu gibi  kolayca elini kurtarmayı beceremez. Avcıları görüncede  iyice  bocalar. Oysa yapacağı çok basittir elindekini bırakıp açmak. Eli Boşken  nasıl  tatlı yiyeceği eline alıp sımsıkı tuttuysa, bırakıp sahip olmaktan vaz geçme firasetini fedakarlığını gösteremez.Bu sahip olma tutkusu maymunun  avcıların eline düşüp  oyun ve eylence aleti olmasının sebebi olur. Elbetteki  maymun,elini nasıl sokmayı  becerdiyse çıkartmasınıda becerecek yeteneğe sahiptir. Lakin sahip olma ve tatma tutkusu ona bu tuzaktan kurtulma yolunu unutturdu.
 Maymun oldukça zeki bir  hayvandır. Sempatik ve sevimlidir de. O halde, Allah’ın Kur’anda  “aşağılık maymunlar olun”  hitabı ne anlama gelmektedir!? Bunun üzerinde biraz duralım. Sahip olma ve aç gözlülük,başkasına ait olanı kapma,çalma, sömürü temayülü insanda da  olan  kötü hasletlerdir.  Nitekim  Kur’an da geçen  Sept  Olayı  (Cumartesi Ashabı) İnsanların bu zaafını ve sahip olma tutkusunu ve açgözlülüğünü  anlatmaktadır. “Aşağılık Maymunlar” tabiri Kur’anda  iki yerde  Baqara 65 ve A’raf 166  da geçer. Baqara’da ;
65- Andolsun, Siz’den Yedinci gün Haddi-aşanlar’ı elbette biliyoruz. İşte Biz, onlara" "Aşağılık/Zelil Maymunlar olunuz" dedik.
66- Bunu, hem Çağdaşları’na, hem  Halefleri’ne/gelecek olanlara bir Nekal (İbretlik), Muttaqiler’e de bir Mew'ıza (Öğüt) kıldık.”
 Maymun, gerek yetişkinlerin gerekse çocukların  sempatisini çeken bir hayvandır. Bilmediğimiz yada görmek istemediğimiz  bir şey mi var? Bir insanı kötülemek için kullanılan  ‘maymun iştahlı’ tabirinin bununla bir ilişkisi varmıdır? Uzak doğuda  Amerikada maymunların insanların ellerindekini kaptıklarına, evlere gizlice girip,piknikte,arabada ,kapalı yerlerde insanlara ait  yiyecekleri  çaldıklarına, aşırdıklarına sıklıkla şahit oluruz ve insanlar bu sahneleri videolara çekerek bu ahlak dışı davranışları maymuna yakıştırarak  gülme ve eğlenme vesilesi yaptıkları bilinen bir durumumdur. Yoksa insanların maymuna olan sempatilerinin altında; maymunların bu halinde kendilerinde olan bir şeymi görürler yada  maymun davranışının bir zamanlar yada halen kendilerinde de olduğunumu  hatırlamaktadırlar?! Bu akıllı ve zeki hayvan açgözlülüğünün esiri olması nedeniyle katliamlara uğratılmış, insanlık tarihi boyunca  insan oğlunun eğlence aleti haline getirilerek tasmaya ve kafese mahkum edilmiştir.  Karın tokluğuna insanların gülüp eğlendiği  bir nesne olmuştur. Oysa Aklını iyi kullanmasını bilseydi yani israf etmeseydi,özgürce yaşayacak ve karnını her  canlı gibi doyurmasını bilecekti.Maymunun aşağılık ve zelil kılınmışlığı; maymunluk sıfatı nedeniyledir.!? Bu maymunluk sıfatına sahip olan insanda olsa aşağılanmayı hak eder. Maymunluk yapanlar aşağılanır.Ademin varisi olan insana  maymunluk yaraşmaz. Bu sıfata sahip olanlar  suetleri insan da olsa maymunlar gibi aşaılanırlar.  A’raf Süresine, Sept Kıssasına dönelim:
163-   “ Bir de Onlar’a Deniz Kıyısı’ndaki Şehr’i sor. Hani onlar Sebt Haddi’ni aşmışlardı. Sebt Günü İş yapma Yasağı’na uyduklarında Balıklar onlar’a açıktan akın akın geliyor Sebt Günü İş yapma Yasağına uymadıklarında ise gelmiyordu. İşte Biz Fısqları dolayısıyla Onlar’ı böyle imtihan ediyorduk.
164-    Onlar’dan bir Topluluk "Allah'ın kendilerini Yıkıma uğratmak veya Şiddetli bir Azab’a uğratmak istediği bir Qawm’e ne diye bir Öğüt veriyorsunuz" dediğinde "Rabb'inize karşı bir Özür için ve bir İhtimal sakınırlar diye", dediler.
165-    Kendilerine Hatırlatılanı unuttuklarından da Biz de Kötülük’ten sakındıranlar’ı kurtardık. Zulmedenler’i yaptıkları Fısq dolayısıyla Zorlu bir Azab ile yakaladık.
166-    Onlar kendisinden Sakındırıldıkları Şey’i yapmakta ısrar edip başkaldırınca onlar’a "Aşağılık Maymunlar olunuz" dedik.”[1]

 Maide Süresindeki şu uyarılar ve tehditler oldukça manidardır:
60-Allah hakkınızda kesinleşmiş bir Ceza olarak bundan daha Kötüsü’nü haber vereyim mi? Allah'ın kendisene la’net ettiği, ona karşı gazablandığı ve Onlar’dan Maymunlar ve Domuzlar kıldığı ile Tağut'a Tapanlar, işte bunlar yerleri daha kötü ve Dümdüz-yol’dan da sapmışlardır.
62-Onlar’dan çoğunun Günah’ta, Düşmanlık’ta, ve Haram Yiyicilik’te Çabaları’na hız kattıklarını görürsün. Yaptıkları ne Kötü’dür.
63-Rabbâniyyun ve Ahbâriyyun onları Günah söylemelerinden ve Haram Yiyicilikleri’nden sakındırmalı değil miydi? Yapmakta oldukları ne Kötü’dür.
65-Eğer Kitap Ehli inanıp sakınsalardı elbette onların Kötülükleri’ni örter ve Onlar’ı Ni’metler’le donatılmış Bahçeler'e sokardık.
66-Ve eğer Onlar Tewrat'ı, İncil'i ve kendilerine Rabb'lerinden indirileni ayakta tutsalardı elbette Üstlerinden ve Ayaklar’ının altından yiyeceklerdi. İçlerinde Mu’tedil bir Ümmet vardı. Onların çoğunun yapmakta oldukları ise ne Kötü’dür.[2]

Gelelim “Necis Domuzlar” ilencine. Domuz sınırsızlığı temsil eder. Sınırsız çiftleşme,sınırsız doğum,sınırsız yemek,içmek. Domuzun; hiçbir sınırı yoktur.Ne bulursa temiz, kokmuş, bozulmuş demeden önüne geleni yemesi, önüne gelenle  ve sıklıkla üremesi, aile bağı olmaması aşağılık tabiatı ile maruftur. Domuzluk, domuzun ahlakı daha doğrusu tabiatıdır. Herşeyde ve her konuda sınırsızlık demektir. Ki bu  tabiat isevilere musallat olarak, onların  hristiyanlaşmalarına yol açmıştır.
İşte aşağılık maymunlar ve Necis Domuzlar (Hınzırın necisliği Enam 145 ile tescillidir.)  İsrailoğullarının ve İsevilerin farklı açılardan sapıklığına dalalet eder:Maymunluk ve Domuzluk!  İsrailoğulları  kendilerinden önceki sapıkları taklid ederek ve ellerindeki  Hidayet kaynağı Kitab’ı bir kenara bırakarak, cimrilikte ve mal tutkusuyla  haddi aştılar. İseviler ise temiz olanı necis olanla değiştiler. ‘Domuz içimizdeki israiloğulları kökenli olanlar için yasaktır!’ dediler. ‘Romalılar için değil’.  İsa'ya  as muhalefet ederek Pavlos’un yolunu takip ettiler ve necis olan Domuzu yemekte beis görmediler. Bir yasak yada  sınır kaldırıldığında hiçbir sınır kalmaz. İsevilerin dindeki sapmaları “domuzluk”  ahlakına denk düşen bir bozulmadır.Ki  Hristiyanlaşmayla sonuçlanır.Maide 63 te geçen "Rabbaniyyun" tabiri hristiyan alimleri için dir ve onlara; domuz gibi şehvetten ve her türlü pisliği yemekten kavimlerini men etmediklerinden bahsedilmektedir.
Maymunlaşma ise maymunun doymak bilmez aç gözlülüğünden,egoizminden, tuttuğuna sahip olma ihtirasından  gelen bir tabiattır. Ki bu tabiatı ile aşağılaşır. Doymak nedir bilmez, her an bir şeyler kapıp yemek ister.İnsanların  eşyalarını çalar, çocukların elindekini kapar.Maymun ölümüne ve esaretine, sahip olma ihtirası gözünü bürümüştür. Ve bu uğurda hiçbir şeyin önemi yoktur. Ki bu Yahudileşmeye tekabül eder.
Bir tarafta “maymunlaşma” tabiatı ile Yahudileşme, diğer tarafta “Domuzlaşma”
 tabiatıyla Hristiyanlaşma. İsrailoğulları maymunlaşma ahlakı ile Yahudileşirken, İseviler  domuzluk  tabiatı ile hristiyanlaştılar. Gerek Yahudileşme ve gerekse  hristiyanlaşma ; bir bozulma, sapma, dejenere olma gibi sonuçları olan hastalıklı haldir. Ya müslümanların durumu!? Müslümanlar yahudileşme ve hristiyanlaşma sürecinin girmişmidir? Bu sürecin neresindedir? Rasulullah ümmetinin bu süreçlere sapacağını daha o günlerde görmüş ve uyarmıştı;
Şüphesiz ki siz kendinizden önce gelen milletlerin yoluna, karışı karışına, arşını arşınına, tıpatıp uyacaksınız. O derecede ki şayet o ümmetler daracık kiler deliğine girseler siz de onlara uyarak illa oraya girmeye çalışacaksınız.
-Ya Rasulullah! Bu ümmetler Yahudiler Hıristiyanlar mı?
- Onlardan başka kim olacak?”[3]

Yukarıdaki Baqara, A’raf ve Maide Sürelerindeki “aşağılık maymunlar ve domuzlar” uyarılarını içeren ayetlerin öncelikle  Müslümanlara uyarı olduğu anlaşılmalıdır. Yahudileşme ve Hristiyanlaşma temayülü ile aşağılık maymunlar ve aşağılık domuzlar damgası yiyen bu  ümmetler gibi  olunmaması istenmektedir. Zira Kur’an; müslümanlar ve mü’minler için  hayat rehberidir.Ve bu Kitab; Allah’tan sakınma hassasiyeti olan muttakiler için bir hidayettir. Hablullah olan Vahiy aramızda olduğu müddetçe ki Kıyamet'e kadar olacaktır, Müslümanların arınmasında, sırat ı mustakiym üzere bulunmasında, her zaman tecdidle durulmasında bir imkan ve fırsat kapısı hep bulunacaktır.
Ümmetin  genel görünümü; yahudileşme ve hristiyanlaşma sürecinin Hicri 50 lerde başladığını  söylemek zor olmasa gerek. Vahyin  servet, biriktirme, infak,zekat,sadaka ile ilgili ayetleri ile yani dünyevi nimetlere teveccüh ile ebedi ahiret yurdunun nimetlerini tercih noktasında ,  yahudileşme ve hristiyanlaşma süreci müslümanlar için birinci derecede tehdit oluşturduğu anlaşılmalıdır.



[1]  7 A’raf 163/166
[2] 5 Maide 60/66
[3]  Buhari ve Muslim