30 Ağustos 2011 Salı



Bir ideoloji ve sistem olarak “Kenz!” (1)

Ali BULAÇ/Dünyabülteni

Aktüel durumda "İslami sol" söyleme referans teşkil eden ve kapitalizm üzerinden salt mülkiyet ve servet edinmenin reddine mesnet teşkil eden Kenz terimidir. Geçtiği yerde negatif anlam yüklü olan "kenz" Tevbe suresinde geçmektedir. Önce kenzi yeren iki ayete yakından bakalım:
"Ey imân edenler, gerçek şu ki, (yahudi) bilginlerinden ve (hristiyan) rahiplerinden çoğu, insanların mallarını haksızlıkla yerler ve Allah'ın yolundan alıkoyarlar. Altını ve gümüşü biriktirip de Allah yolunda harcamayanlar... Onlara acı bir azabı müjdele. 35 Bunların üzerlerinin cehennem ateşinde kızdırılacağı gün, onların alınları, bögürleri ve sırtları bunlarla dağlanacak (ve:) "İşte bu, kendiniz için yığıp-sakladıklarınızdır; yığıp-sakladıklarınızı tadın" (denilecek)".(9/Tevbe, 34-35).
Surenin genel akışı, yukarıya aldığmız iki ayetin siyak ve sıbakı gözönüne alındığında, sözü edilenlerin Kitap ehlinin din adamları olduğu görülür. "Allah'ın nuru"na mani olmak isteyenlerden gayrı müslim din adamlarının –elbette hepsi değil, çoğu- bu tutuma girmelerinin basit sebebi şahsi çıkar, makam hırsı ve iktidar seçkinleri –Kur'an termonolojisiyle mele' ve mütref- nezdinde kazanmak istedikleri itibardır. Bunlar insanların mallarını haksız yere yerler, emeklerini ve iyi niyetlerini sömürürler. Bunu genellikle
a) Dini ve dini duyguları istismar etmek,
b) Büyük servet ve güç sahiplerinin yapıp ettiklerini, adaletsiz düzenlerini meşrulaştırmak, sömürü ve haksızlıklara, hak ve hukuk ihlallerine ses çıkarmamak,
c) Ya da bizzat kendileri düzenin aktif aktörleri, ortakları, işleticileri olmak suretiyle yaparlar.
Tarihte rüşvet alan, haksız kararlar veren, kitabın bir bölümünü gizleyip bir bölümünü öne çıkaran, olmadık yorumlarla kitabı ve hükümleri çarpıtan ya da kendi düşüncelerini Allah'tan gelen vahymiş gibi takdim eden din adamlarına çokça rastlanmıştır. Din adamlarının bu tutumunun en bariz sonucu, insanları Allah'ın yolundan alıkoymalarıdır. İnsanlar doğruluk ve adaleti din adına konuşanlarda arar, onların her sözlerinde doğruluk, kararlarında adaletin tecelli etmesini isterler. Alimden beklenen ilmiyle amel etmesidir. Din adamları ve alimlerin söz ve davranışlarında sahtecilik, yalan, rüşvet, yolsuzluk, dünyaya hırsla bağlılık ve adaletsizlik gördüklerinde kitleler ümitlerini dinden keser, böylelikle Allah'a yönelmekten kaçınırlar. Hak ve hakikat yolu onlara kapatılmış olur.
34. ayet içinde yer alan "Altını ve gümüşü biriktirip de Allah yolunda harcamayanlar", ilk anda düşük ahlaki profilleri anlatılan gayrı müslim din adamlarının bir tutumu gibi görünse de, -ayetin iniş sebebi onlarla ilgili olmakla beraber- daha geniş çerçevede belli bir kişilik profiline ve belli bir zihni tutuma işaret etmektedir. Bu profilde olanların öne çıkan özellikleri altını ve gümüşü biriktirip Allah yolunda harcamamalarıdır.
Örneğin "altın ve gümüş" üzerinden verilmesi, tabii ki bu iki madenin her zaman değerli olmasıyla ilgilidir. Ama her ikisinin kelime kökenlerine bakıldığında, insan-servet ilişkisinin manasızlığına, paradoksal tutumuna bir gönderme olduğu da görülebilir. Altın "zeheb" gitme, gelip geçme kökünden türemiştir, yani aslında oldukça cazip ve değerli olsa da hakikatte gelip geçen, giden şeydir; gümüş de "fıdda" kökünden ayrılıp dağılan, birbirinden ayrılan şey demektir. Gümüş de değerli olmakla beraber hakikati itibariyle dağılıp gider. Hal buyken, altın ve gümüşü, daha geniş manasıyla serveti hırsla biriktirmenin anlamı nadir? Netice itibariyle biriktirilen şeyler gelip geçen, dağılan nesnelerdir, kalıcılık vasıfları bulunmamaktadır.
Biriktirme fiili "kenz" ile ifade edilmiştir ki, kelime son derece önemlidir. Kenz, üstüste yığmak, içiçe sokup biriktirmek demektir. Modern iktisatçıların kapitalizmi "sınırsız sermaye biriktirme" düzeni olarak tarif etmeleri –örneğin Immanuel Wallerstein- kenz fiilinin salt biriktirme olmayıp
a) Bir iktisadi fiil ve hissi bir tutku olarak üstüste servet yığma, sermaye biriktirme,
b) Söz konusu servetin toplumun aleyhine, adaletsizliklere, sınıflar arasında uçurumlara, çatışma ve husumetlere, kitlesel yoksulluklara ve sömürüye dayalı olarak biriktirme,
c) Allah yolunda, yani yoksullara, ihtiyacı olanlara ve cihada harcanmasından kaçınma olduğunu göstermektedir.
**************************************


Bir ideoloji ve sistem olarak “Kenz!” (2)

Ali BULAÇ/Dünyabülteni

Kenz'i salt servet ile bununla ilişkili zekat verme çerçevesinde görmek mümkündür. Bu görüşte olan sahabeler olmuştur, hatta bunlar görüşlerini şu hadise dayandırmışlardır: "Zekatı verilen her mal, saklanabilen dahi olsa kenz değildir. Zekatı verilmeyen her mal saklanamaz dahi olsa kenzdir" (Buhari, Zekat, 4.) Ancak karşı görüşte olanlar kenz fiilini çok daha geniş manada ele almışlardır.
Bu çerçevede modern müfessirlerin kenzi zekatı verilmeyen mal veya servetin ekonomik dolaşımdan çekip salt biriktirme olarak görmeleri kavramın ima ettiği genel iktisadi mekanzima açısından eksik kalır. Modern iktisadi düzende bir yerde tutulup saklanan-piyasa dışında kalıp saklanan servet kalmamıştır, en azından üretim veya yatırımda kullanılmasa da bankalara veya finans kuruluşlarına yatırılın, bu evsaftaki servet de gerçekte ekonomik hayatın içindedir. Unutmamak gerekir ki, bankalar veya finans kuruluşları modern iktisadi faaliyetin ana unsurlarından biridir. Paranın biriktirildiği bankalar adaletsiz düzenin parçasıdır.
Kenz fiiliyle ilgili tanımlar ilk sahabe nesli arasında ciddi ihtilaflara konu olmuştur. Önde gelen sahabilerden Ebu Zer el Gıfari'nin, Şam'da iken bu konuda Muaviye ile giriştiği tartışma meşhurdur. Muaviye'ye göre bu ayet Kitap ehli din adamları hakkında inmiştir; Ebu Zer'e göre ise hem onlar hem bu fiili yapan Müslümanlar hakkında inmiştir. Tartışma büyüyüp de mesele başkente ulaşınca Halife Hz. Osman, Ebu Zer'i Medine'ye çağırır. Medine'ye gittiğinde insanlar sanki daha önce onu hiç görmemişler gibi köşe bucak kaçmaya başlar. Bunun üzerine Hz. Osman, ona kenar-tenha bir yere (Rebeze) çekilmesini ister, o da itiraz etmeden oraya çekilir. (Bkz. Buhari, Zekat, 4, Tefsir, 9.)
Kenz'in zekatı verilmeyen mal olarak tarif edilmesi –dar manada öyle kabul edilse de-, geniş manada modern iktisat ve sermaye ilişkileri açısından yeterli değildir. Tabii ki zekatı dahi geniş manada ele almak gerekir, zira zekat salt belli bir miktarın ihtiyacı olanlara verilmesi işlemi olmakla beraber, asıl yöneldiği hedeflerden biri toplumda gelir bölüşümünde makul denge sağlamak, sınıfların teşekkülüne meydan vermemek için gelir bölüşümünü adil bir biçimde düzenlemektir. Yoksa asgari sınırı 1/40 olarak düşünüldüğünde, kapitalizmin avantajlarını kullanıp kenz peşinde olan sayısız insan, zekatı büyük bir memnuniyetle verir. Kenz, toplumun aleyhinde olmak üzere ve liberal iktisat enstrümanlarının piyasayı özerkleştirmeleri sonucunda belli zümrelerin zenginleşmelerini sağlarken kitleleri yoksullaştırma işlemidir ki, bunun tabii sonucunda "servet belli ellerde toplanır"; güç ve iktidar, yani devlet (duvle) hakim sınıfların tekeline geçer (Bkz.59/Haşr, 7).
İktisadi etkisi ve fonksiyonları dışında kenz'in başka ciddi olumsuz etkileri de vardır. Kenz, sınırsız sermaye biriktirme eylemi ise, bu hayat boyu insanın uğraşısı olur, gece gündüz servet biriktirmeyi, elindeki sermaye ve imkanın akışını, hareketlerini düşünür. Razi'nin yerinde analiziyle servet arttıkça zihni uğraşı ve ona duyulan sevgi artar, derken zihin ve kalp servet biriktirmekten başka herşeye kapalı olur. Bu ise dünyaya ve servete olan hırsı ateşlemekten başka işe yaramaz. İnsan ayrıntılar, çokluk ve daha çok bolluk tutkusu içinde boğulur gider ki, buna Kur'an-ı Kerim "Tekasürün insanı (kalbini ve hayatını derin bir biçimde içine alıp) hayatının sonuna kadar oyalaması" der (Bkz. 102/ Tekasür suresi.)
Serveti toplamak bir dert, onu elde tutmak, yönetmek başka derttir. Kişi hayatı boyunca bunun mücadelesini verir, servet biriktirir ama belki sadece küçücük bölümünü kendine harcayıp bu dünyadan göçer gider, bu kadar uğraşıp didinmesi, onu Allah'ı anmaktan alıkoymuş olur. Servet biriktirme insanı muhteris yaptığı gibi, bencil ve cimri de yapar. Mal ve servet bencillik ve cimrilik olmadan bu kadar arttırılamaz. Bu iki haslet de mü'mine yakışmaz. Servetin çokluğu azgınlığın ana sebeplerinden biridir. Kur'an-ı Kerim, kendini müstağnu gören insanın muhakkak azdığından bahseder (96/Alak, 6-7.)
Allah'ın Rasulü (s.a.), açıkça "Altın ve gümüş kahrolsun" buyurmuştur (Müsned, V, 366.) Ona "Hangi malı edinelim?" diye sorulduğunda şu veciz cevabı vermiştir: "(Allah'ı) Zikreden dil, huşu duyan kalb ve size yardımcı olan saliha bir eş." Erkek veya kadın olsun, hayatın anlam ve amacını bilen bir insan için bu üç şeyden daha büyük bir servet yoktur.
Gaflet içinde olup başkalarının aleyhinde olmak üzere servet biriktirenleri, sömüren ve ezenleri büyük azap bekler; büyük bir hırs ve tutkuyla biriktirdikleri servetle (altın ve gümüşle) alınları, yanları ve sırtları dağlanacak ve onlara "Nefislerinizi, ihtiraslarını tatmin etmek üzere biriktirdiklerinizi tadın" denecek. Böyleleri bu cezayı hakediyorlar, çünkü onlar biriktirip sömürü düzenlerini sürüdürlerken kitleler, yoksullar, açlar, işsizler ve mahrumlar büyük acılar çekiyordu.
NOT: Dünya Bülteni okurlarının Ramazan Bayramını tebrik eder, hayır ve güzelliklere vesile olmasını dilerim.


5 Ağustos 2011 Cuma


Bir İman/İnfak;Nifak/Cimrilik Analizi Sure i Hadid
05/08/2011 - 11:39
Ali Uzun
" İman ile infak arasında organik bir bağ vardır.İman; Allah’a güvenerek,samimi bir teslimiyyetle, O’nun elçilerinin davetine icabet etme iradesidir.Allah’ın onca vaadine rağmen infaktan yüz çevirerek cimri davranmak;güvensizlik,itimatsızlık,tereddüt,bocalama anlamına gelmektedir.Nifakın İnfakla ayni kökten gelmesi bu açıdan anlamlıdır.Dünyanın ve kainatın sahibi Allah’tır.Mülk O’nundur.Mutlak Malik O’dur.İnsana verilen ancak emaneten geçici bir yararlanmadır.Kişinin mal üzerindeki hakkı,asıl Sahib olan Allah’ın çizdiği sınırlarla kısıtlanmıştır:İhtiyaçtan fazlasını elinde tutmayacaksın,israf etmeyeceksin,yoksula,yetime,darda kalana,köleye olmak üzere Allah Yolunda gönül hoşnutluğu içinde en güzel bir şekilde harcayacaksın. "

            Ali UZUN/ KONYA ;4 RAMAZÂN 1432


Bismillahirrahmanirrahıym!



            Medine’de nazil olmuş olan bu Süre ile Allah; Yahudilerin ve Müşriklerin ekonomik ve siyasi kıskacında bunalmış ve sarsılmış olan  Müslümanlara nasıl davranmaları gerektiğini haber vermektedir. Ayetlerde Allah;her şeyi kuşatan ve herşeye kadir olduğunu veciz bir şekilde açıklayarak,uluhiyyet ve ubudiyyeti hakkında malumatı tesfiye ederek tashih etmektedir.Medeni olması ve İman’ın kalplere yerleşmesi için yeterli bir sürenin geçtiği dikkate alındığında;Allah’ın uluhiyyet ve ubudiyyeti önünde boyun eğerek iman etmekle,infak arasındaki birebir olan ilişki bu Süre’de açık ve güçlü bir şekilde vurgulanmaktadır.

1-6        “Göklerde ve yerde olanlar Allah’ı tesbih ederler. O güçlüdür, Hakîmdir.”
“Göklerin ve yerin hükümranlığı O’nundur; diriltir, öldürür. O, her şeye Kâdir’dir.”
“O her şeyden öncedir; kendisinden sonraya hiçbir şeyin kalmayacağı sondur; varlığı aşikârdır; gerçek mahiyeti insan için gizlidir. O her şeyi bilir.”
“Gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra arşa hükmeden, yere gireni ve ondan çıkanı, gökten ineni ve oraya yükseleni bilen O’dur. Nerede olursanız olun. O, sizinle beraberdir. Allah yaptıklarınızı görür.”
“Göklerin ve yerin hükümranlığı O’nundur. Bütün işler Allah’a döndürülür.”
“Geceyi gündüze katar, gündüzü geceye katar; O kalplerde olanı bilendir.”

 Bu ilk ayetlerle Rabbimiz bunalan Müslümanlara Uluhiyet ve ubudiyetini hatırlatarak onlara;korkmamalarını,güvenmelerini hatırlatmaktadır.Allah yegane büyüktür,büyüklük taslayanlar ise Allahın yarattığı haddi aşan mütecavizlerdir.
7        “Allah’a ve Rasulüne iman edin ve Sizi üzerinde halef kıldığı maldan infak edin.İçinizden iman edip de infak[1] edenler varya;onlar için büyük bir mükafat vardır.”

            İman ile infak arasında organik bir bağ vardır.İman; Allah’a güvenerek,samimi bir teslimiyyetle, O’nun elçilerinin davetine icabet etme iradesidir.Allah’ın onca vaadine rağmen infaktan yüz çevirerek cimri davranmak;güvensizlik,itimatsızlık,tereddüt,bocalama anlamına gelmektedir.Nifakın İnfakla ayni kökten gelmesi bu açıdan anlamlıdır.Dünyanın ve kainatın sahibi Allah’tır.Mülk O’nundur.Mutlak Malik O’dur.İnsana verilen ancak emaneten geçici bir yararlanmadır.Kişinin mal üzerindeki hakkı,asıl Sahib olan Allah’ın çizdiği sınırlarla kısıtlanmıştır:İhtiyaçtan fazlasını elinde tutmayacaksın,israf etmeyeceksin,yoksula,yetime,darda kalana,köleye olmak üzere Allah Yolunda gönül hoşnutluğu içinde en güzel bir şekilde harcayacaksın. Allah;”Bilin ki dünya hayatı ancak bir oyun,bir eylence,bir süs,aranızda karşılıklı bir övünme,aranızda karşılıklı çok mal ve evlat sahibi olma yarışından ibarettir.” Buyurmaktadır.[2] Rasulullah ise; diğer Peygamberler gibi mal ve dünya nimetlerinin kişiyi aldatıcılığından kurtarmanın en güzel örnekliğini sunmuştur. O yalnızca Allaha kulluk eden ve şükredenlerden olmuş örnek bir insandır.[3] O halde Allah’a ve Rasulü’ne “iman” etmenin ve nifaktan kurtulmanın en ciddi yol ve yöntemlerinden biri; halef kılınan mal üzerinde, Rabbin istediği ve ön gördüğü gibi davranışta bulunmayı ahlak edinmektir.Mal konusundaki itaat kişiyi arındıracak,dünya ile bağlarını vasat hale getirecek,insanlarla ilişkileri sevgi, merhamet ve adalet düzleminde cereyan edecektir. Kaldı ki iman etmek “Güven “duymaktır.Siz hiç güvenmediğiniz ve sakınmadığınız birinin öğütlerini yada emirlerini yerine getirirmisiniz? Hayır! İnsan;inandığı,itimat ettiği,saygı duyduğu,güvendiği birinin tavsiyelerine uyar,emirlerini yerine getirir,yolundan gider.Öyleyse Allah ve Rasulü ısrarla “infak etmeye” davet ediyorsa ve büyük bir ecir vaadinde bulunuyorsa gerçekten iman edenler bu çağrıya,Ebu Bekr,Abdurrahman bin Avf, ra gibi cevap verirler.Üzerine halef kılınan malı Allahın hoşnutluğunu gözeterek tasarruf etmek;israf etmeden ihtiyaçların giderilmesi,artakalanın infak edilmesidir.Lüks ve ihtişam,gösteriş Rabbin yasakladığı ahlaki bozulmadır. Müsriflik bir sapmadır ve israf haramdır.Allah’a ve Rasulü’ne iman edenler;infakı ahlak edinmiştirler.  İçlerinde hiçbir hüzün,keder ,pişmanlık ve burkuntu olmadan Allah yolunda sarf ederek infakta bulunurlar.Bu onlara tat ve saadet verir.Vermekten haz duyarlar ve bilirler ki verdikçe,infak ettikçe, Allah hoşnut olacak ve hoşnut edecektir.Buna iman eden infak eder.Bunun içindir ki infak ispattır.Tıpkı Cihad’ta canlarını Allah için vermek gibi.Yoksa gerçek iyilik (Birr)[4]  Allah’a kulluk yapıyormuş gibi davranarak,ibadetleri sadece şekli formatları içinde işlemek değildir.Çok sevilen canı Allah için verebilme fedakarlığı,meyledilen malı Allah için harcayabilme öz verisidir.
8                      “Peygamber,sizi,Rabbinize iman etmeniz için davet edip dururken,size ne oluyor da  Allah’a iman etmiyorsunuz? Halbuki sizden sağlam bir söz de alınmıştı.Eğer inanacak kimseler iseniz.”
            Allah’a “kul” olabilmenin yolu,dünyevi istek ve zevkleri kontrol altına alarak arınmadan geçer.Dünya Metaına meyl, Allah’a kullukta birincil derecede engeldir.Bu Ayet “İman “ iddiasında bulunan Müslümanlara hitap etmektedir.İslama girdikleri halde hala daha dünyevi bağlarından kurtulamayan ve ilk girdikleri imani konumlarını aşamayanlara hitap edilmektedir. Vermekle iman arasındaki ilişkiye dikkat çekilmektedir. Yani bunca davete rağmen ne oluyorda cimrilik yaparak, dünya metaının,Rabbinize itaat etmenize engel olmasına müsaade ediyorsunuz. Mal ve mülk sevgisinin sizi esir almasına teslim oluyorsunuz. İman iddiasındaki sadakatin; infakla,sadaka ile teyid edilmesi istenmektedir.Bunun içinse Rasulün davet ettiği ve bizatihi kendinin en güzel bir şekilde örneklik olarak yaşadığı; dünyaya ve nimetlerine meyl etmeme,biriktirmeyib,sadaka olarak harcama,infak etme davranışını ahlak edinilmesi istenmektedir ki İman iddiasının ciddiyeti böylece ortaya koyulmuş olur.Aksi durum nifaktır.[5] Nifak ehli; ahirete ve elim cezaya ve harkulade  mükafata inanmadığı yada tereddütte,dalalette kaldığı için sevdiği,meylettiği maldan sadaka (İnfak) verme fedakarlığını gösterememektedir.Yada Verirken de az verip çok vermiş gibi davranmakta yada yürek yangınlığı ile vermektedir.Oysa Allah Yolunda infak etmek (Sadaka vermek),Allah Yolunda Hicret etmek yada Cihad etmek gibidir.Her üç Davranış itikadidir ve gerçek ve razı olunmuş bir imanın varlığına dalalet etmektedir.Rabbe kulluk edilemiyorsa,Yurdundan;  neyle karşılaşacağını bilmediğin bir yere Hicret edeceksin! Korumak ve korunmak için canını ortaya koyarak düşmanla savaşacaksın!Allah’ın üzerine halef kıldığı mal ve mülkten ihtiyaç fazlasını infak edeceksin.Üç büyük arınma noktası.Üç büyük fedakarlık ve sadakat eylemi.Aqabe Yokuşu[6] na yönelmenin olmazsa olmazı olan Allah Yolunda Harcama salihatı. Vererek fani olandan arınma, ayak bağlarından kurtulma,Allah’a yönelerek ahiret yurdunun hayrına kavuşmayı umma inancının güclenmesi istenmektedir.

9                      “O sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için kulu Muhammed’e apaçık ayetler indirendir.Şüphesiz Allah,size karşı çok esirgeyici,çok merhametlidir.”
            Allah kullarını karanlıktan aydınlığa çıkarmak ister ki;İnsan, dünya nın aldatıcı metaından yüz çevirip,Allah’ın rızalığını kazanmış olsun.Bunun için Kur’anda sıklıkla sadaka,zekat ve infaktan bahsedilir.Biriktirmek yasaklanır ve elim bir azap nedeni sayılır.[7] Herkes hemfikirdirki;fazla yemek,mal,mülk içinde zevk ve sefa içinde yaşamak;nefsi maleyaniye karşı azdırır,salihata karşı ise tembelleştirir.Allah böylece insanı felaha götüren ve çok önemli mal ile denenmeye dikkat çekerek malın aldatıcı büyüsünden infakla  korunmaya  davet ediyor.

10                  “Size ne oluyor da,Allah Yolunda infak etmiyorsunuz?Halbuki göklerin ve yerin mirası Allah’ındır.İçinizden,fetihten önce harcayanlar ve savaşanlar  diğerleriyle bir değildir.Onların derecesi,sonradan harcayan ve savaşanlardan daha yüksektir.Bununla beraber Allah,hapsine de en güzel olanı va’detmiştir.Allah,bütün yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.”
            Açıkça görülmektedir ki,Allah hep sadakayı,infakı,vermeyi,harcamayı emirle,tavsiye ile ısrarla Müslümanlardan  istemektedir.Dikkat çekicidir. Burada da alaycı ve aşağılayıcı bir azarla “ne oluyor size?” “neden infak etmiyorsunuz?” Halbuki anlamıyor musunuz, akletmiyor musunuz ki “Mal” Allah’ın Size  mirasıdır.Ve yine Allah’ındır nihayetinde.Kimin olanı kimden kıskanıyorsunuz?O sizi kendine ait olan mal üzerine halef kıldı,ihtiyaçlarınızı karşılayasınız diye.Fazlasını yasakladı:Biriktirme,lüks ve israf etmeyi.Malın mutlak sahibi “fisebilillah harcayın” diyor,oysa insan nefsi “hayır!” diyerek cimrilik ediyor.Bu bir zulüm değilmidir.Hem de Allah’a karşı bir zulüm! İnfak İslam sosyo ekonomik yapısının ayırt edici ve belirleyici bir öğesidir.İnfakı kaldırdığınızda sosyo ekonomik yapı  cahili ekonomik yapıya dönüşür.Böylede olmamışmıdır? İslam Toplumlarının pazarlarına bir bakın Batılı kapitalist toplumların pazarlarından daha aşağı bir ahlaki disiplin içindedir. Kar ve kazanma putu için envai tür yalan,aldatma,hile taktikleri aleni olarak yapılmaktadır.İnfak ahlakı kar ve kazanç büyüsünü bozar,kanaati yerleştirir.Mdem infak edeceğim ne diye yalan ve dolanla çok kar peşine düşeyim anlayışı hakim olur. Mülk ve Servet Allah’ındır.Allah’ın olan Mülk ve Servet İnsanın istifadesine emaneten sunulmuştur.Bu istifade de asıl Sahip sınırlar koymuştur. Buna inanaan bir insan;kar ve kazanç için  haksızlık,adaletsizlik,cimrilik yapmayı aklından geçirirmi? Allah’a İman,O’na güven duymak ve sakınmaktır.İnfak Güven duymanın semeresidir.

11                  “Kim Allah’a güzel bir borç verecek ki,Allah’ta onu kendisine kat kat ödesin.Ona çok değerli bir mükafat versin.”
12                  “Mümin erkekler ve mümin kadınların nurlarının,önlerinde ve sağlarında koştuğunu göreceğin gün kendilerine şöyle denir;’Bu gün size müjdelenen şey içlerinden ırmaklar akan,ebedi olarak kalacağınız cennetlerdir.’ İşte bu büyük başarıdır.”
            İnfakla ilgili üç tavsiye vardır:1-Bollukta ve darlıkta harcamak.[8] 2-Sevilen meyledilenden harcamak.[9] 3-Gizli yada açıktan infak etmek.[10]
            İnfakın adabı ise üçtür:1-Allah için harcadığını çok görmemek.[11] 2-Allah Yolundaki harcamadan pişmanlık duymamak. 3-Allah Yolundaki harcamayı Başa kakmamak.[12]
            İnanıyorsanız  tam bir güven duymalısınız.Güven ise Allah Yolunda infakı gerekli kılar.[13]
            İnfakla Allah’a güzel bir borç verilmiş olunmaktadır.Bunun için,gönül hoşnutluğu içinde vermek,kırmadan,utandırmadan,sıkmadan,Allah’a verdiğini farz ederek,verdiğin kişiden hiçbir beklentiye girmeden vermek gerekmektedir.
            Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar ki onlar, yüzlerindeki nurdan tanınırlar,Allah’tan gereği gibi sakınırlar ve O’nu hoşnutluğunu gözetecek bir yaşam tarzını Vahiyle inşaa ederek cahiliyeden ayrılırlar.İşte Bunlardır başarıyı yakalamış olanlar,büyük mükafatta onlarındır.

            13-       “Münafık erkekler ve münafık kadınların,iman edenlere;’Bize bakın ki                       sizin ışığınızdan bizde aydınlanalım.’ Diyecekleri gün                                                   kendilerine,’Arkanıza dönünde bir ışık arayın’ denilecektir.Derken                             aralarına kapısı olan bir sur çekilir.İç tarafında Rahmet,öteki tarafında                    ise azap vardır.”
            İmanla mü’min olunur.İman Allah’a güven duymaktır.Münafığı mü’minden İnfak ayırır.Çünkü münafık Allah’a güvenmez.O nedenle de İnfak etmez.Ahirete iman edip Allah’a güvenen,O’nun vaadine inanarak O’na güzel bir borç(!) verir. Güvenmediğine borç vereni kimse ne görmüştür ve ne de duymuştur.
14-             “Mü’minlere şöyle seslenirler:’Bizde sizinle beraber değilmiydik?’ derlerki;’Evet,fakat siz kendinizi yaktınız.Başımıza musibetler gelmesini gözetlediniz,şüphe ettiniz.Allah’ın emri gelinceye kadar kuruntular sizi aldattı.O çok aldatıcı Allah hakkında  da sizi aldattı.’
15-             “Bu gün artık ne sizden (Ehli nifak) ne de kafirlerden bir fidye alınır.Barınağınız ateştir.Size yaraşan odur.Orası gidilecek ne kötü yerdir.”

            O nifakta olanlar (Münafıklar) kendilerine yazık etmişlerdir,hala daha dalaletlerinin etkisinde kendi kendilerini aldatmakla meşguller;”Biz sizinle beraber değilmiydik!” diyerek  Dünyada kimin yanında,kimin karşısında,nasıl durduklarını bilmez haldeki dalaletleri,kuruntu ve şüpheleri bu günkü acı sürprizi doğurdu.Hal böyleyken nifak ehlinin başına gelecek korkunç akıbet apaçık olarak Vahiyle açıklanmışken ve üstelik Allah iman edenlere;”…Allah’ı zikretmekten ve inen haktan dolayı kalplerinin saygı ile ürpermesinin zamanı gelmedimi?” sormasına rağmen bu dalalet ve gaflet;büyük bir cehaletin ve halifelik makamına yükselecek liyakati gösterememenin sonucudur.Sanki şöyle denilmektedir;”hala ilk iman ettiğiniz yerde duruyorsunuz.Hiçbir gayret ve fedakarlık yok.Tevhidi Dünya görüşü ve İslam Yaşam Tarzını inşaa edebilme basiret ve liyakatini göstermiyorsunuz ve cahili yaşam tarzının hala etkisindesiniz.Hala kıble olarak Batıla dönüyor,gerçek iyilikten (Birr) uzak bir anlayışı İslam  zannediyorsunuz!”
           
16               “İman edenlerin Allah’ı zikretmekten ve inen haktan dolayı kalplerinin saygı ile ürpermesinin zamanı gelmedi mi?Daha önce kendilerine kitap verilip de,üzerinden uzun zaman geçen ,böylece kalpleri katılaşanlar gibi olmasınlar.Onlardan bir çoğu fasık kimselerdir.”
17                      “Bilin ki Allah,yeryüzünü  ölümünden sonra diriltmektedir.Düşünesiniz diye gerçekten size ayetleri açıkladık.”
18                      “Şüphesizki sadaka[14] veren erkeklerle sadaka veren kadınlar ve Allah’a güzel bir borç verenler varya,onlara kat kat ödenir.Ayrıca onlara çok değerli bir mükafat da vardır.”[15]
19               “Allah’a ve peygamberlerine iman edenler varya,işte onlar sıddıklar[16] ve Allah katında şahitlerdir.[17] Onların mükafatları ve nurları vardır. İnkar edip ayetlerimizi yalanlayanlara gelince;işte onlar cehennemliklerdir.”
                        Kim Allah Yolunda İnfak eder ve sorumlu davranır ve en güzeli tasdik eder,ona Cenneti kolaylaştırılır.[18]
                        İnsanlar “evet iman ettik!” deyince her işin tamam olduğu kuruntusu ve zannındalar.Birde bazı ibadetleri  yasak savma şeklinde işliyorlarsa iş tamamdır.Halbuki Allah;İmanın dünya görüşüne ve yaşam tarzına dönüşmesini,bilinci,şuurlu bir şekilde İslam’ın yaşanmasını,şeksiz ve şüphesiz kesin bir imana ulaşmayı ve halife[19] olarak  yaratılış maksadına erişmeyi dilemektedir.Allah,İnsanlar için; Kelime i Şahadetten sonra hala daha ahidleri yerine getirmeme,yüz çevirme,sırtını dönme gibi fiillerle nitelenebilecek,Allah’a kulluk etme sorumluluğundan, gafil olma basitliğine düşmemeyi, sorumluluklarını yüklenerek Halifelik makamına (İnsan ı Kamil) yükselmeyi başarabilmeyi dilemektedir.Eğer bu “çaba” olmazsa,kişi mevcut ikircikli,nifak durumuna alışacak ve kalpler katılaşarak fısk hali kendileri için bir din  olacaktır.Kişinin bu halde çakılı kalmasında yani “…kalplerinin saygı ile ürpermesinin zamanı gelmedimi?..” sualine neden olan en önemli etken,dünya hayatının ve nimetlerinin aldatıcı ve saptırıcı büyüsünün etkisidir.Bu büyüden de ancak, dünya metaını infak ederek kurtulmak mümkündür. İnfak hem bir görevdir,hemde arındıran ve  Allah’a yönlendiren çok önemli psikolojik etkendir.İnfakla nifaktan kurtularak sıddık olduklarını gösteren müminler şahitlik makamına ulaşmışlardır ve onlara büyük mükafat vardır ve ayrıca onların ayırt edici nurları vardır.(Bkz.12. Ayet)

20               “Bilin ki,dünya hayatı ancak bir oyun,bir eğlence,bir süs,aranızda karşılıklı bir övünme,çok mal ve evlat sahibi olma yarışından ibarettir. Misali;bir yağmur ki,bitirdiği bitki çiftçilerin hoşuna gider.Sonra kurumaya yüz tutar da sen onu sararmış olarak görürsün.Sonra da çer çöp olur.Ahirette ise çetin bir azap ve yada Allah’ın mağfiret ve rızası vardır.Dünya hayatı aldanış metaından başka bir şey değildir.
21                “Rabbinizden bir bağışlanmaya ve eni,gökle yerin genişliği kadar olan,Allah’a ve Rasulüne inanlar için hazırlanan Cennete yarışırcasına koşun.İşte bu;Allah’ın lutfudur.Onu dilediğine verir.Allah,büyük lutuf sahibidir.

            İnsan çocukluk yaparak dünya hayatının süsüne aldanarak hep böyle kalacağını zanneder.Oysa dünya hayatının, her oyun gibi,eğlence ve süs gibi cazibesi zail olup gidicidir.            Yaşlılık gelip çattığında ağızda ne tat kalır ne lezzet.Önündeki yemeği bile ağız tadıyla yiyemez hale gelir insan.Hele bir hastalıkta musallat olduğunda artık hayat bir çile ve işkenceye dönüşür.İstediği kadar malla,mülkle      övüne dursun insan.Sonu dünya hayatındayken bile hüsrandır.Ya Ahiret Yurdundaki yürek yangınlığı?Bunu akledebilenler hayatlarına bir çeki düzen verme basiretini gösterebilirler. Ancak bunlar ne kadar da azdır.Ama insanların çoğu Dünya hayatının metaına aldanarak kendilerine yazık etmektedirler.Allah insanlardan bağışlanmaya ve müminler için hazırlanmış Cennet’e, yarışırcasına koşulmasını istemektedir.İşte bu Allah’ın lütufuna  yarışarak koşuşanlar,hidayetle lütufta bulunulanlardır.Onlar Rablerine karşı sorumlulukların bilincinde olarak; en doğruyu,en güzeli ve yegane  gerçeği ve hakikati  arama titizliliğini gösterenlerdir.

22               “Yeryüzünde ve kendi nefislerinizde uğradığınız hiçbir musibet yoktur ki,biz onu yaratmadan önce,bir kitapta yazılmış olmasın.Şüphesiz bu,Allah’a göre kolaydır.”
23                “Elinizden çıkana üzülmeyesiniz ve Allah’ın size verdiği nimetlerle şımarmayasınız diye.Çünkü Allah,kendini beğenib övünen hiçbir kimseyi sevmez.”
24                “Onlar cimrilik edip insanlara da cimriliği emreden kimselerdir.Kim yüz çevirirse bilsin ki şüphesiz Allah ganidir,zengindir,övülmeye layıktır.”

            İnsanoğlunun Dünyada uğradığı tüm musibetler Levh i Mahfuz’da önceden yazılıdır.Allah’a hiçbir şey, olan ve olacak olan gizli değildir ve zaten bizatihi Allah’ın dilemesi,izni ve onayı ile vuku bulmaktadır.İnsanda,onun halef kılındığı dünya metaı da Allah’ın mutlak mülküdür.Bütün işler,insan iradesiyle yapılanlar da dahil nihayetinde Allah’ın izni ile vuku bulur.İnsan kendi başına bağımsız bir aktör değil,İnsanların Rabbi,Meliki,İlahı olan Allah’ın ilahi programında ne yapacağı zaten bilinen kısıtlı bir hareket alanı ve özerkliği (Cüzi İrade serbestiyeti.) olan bir varlıktır.Halifeliği de burdan gelmektedir.Hal böyleyken insanın böbürlenmesi,Melikinden yüz çevirmesi,kendini müstağni görmesi ne büyük bir ayıp,ne büyük bir  haddini bilmezliktir.Bu,ancak cehalet ve nakörlükle  olabilecek bir iştir.Kendini bilen insan;Rabbine karşı  sorumluluklarının   bilincinde olarak O’nun rızasına uygun Tevhidi bir dünya görüşünü[20] ve yaşam tarzını[21] ortaya koyarak teslimiyetini deklare eder.

25                     “Andolsun Biz,elçilerimizi açık mucizelerle gönderdik ve beraberlerinde kitabı ve mizanı indirdik ki,insanlar adaleti yerine getirsinler.Kendisinde müthiş bir güç ve insanlar için bir çok faydalar bulunan demiri yarattık.Allah ta kendisine Rasullerine gayba inanarak yardım edecekleri bilsin.Şüphesiz Allah kuvvetlidir,mutlak güç sahibidir.”
26                      “Andolsun Biz Nuh’u ve İbrahim’i peygamber olarak gönderdik.Peygamberliği ve Kitabı onların soylarına da verdik.Onlardan kimi doğru yola ermiştir,ama içlerinden bir çoğu fasık kimselerdir.”
27                      “Sonra bunların peşinden ard arda peygamberlerimizi gönderdik.Onların arkasından  da Meryem oğlu İsa’yı gönderdik,ona İncili verdik ve kendisine uyanların kalplerine şefkat ve merhamet duygusu koyduk.İcat ettikleri ruhbanlığa gelince,biz onu onlara farz kılmamıştık.Allah’ın rızasını kazanmak için onu kendileri icat etmişlerdi.Fakat ona da gereği gibi uymadılar.Bizde içlerinden iman edenlere mükafatlarını verdik.Fakat onlardan birçoğu  da fasık kimselerdir.”
28                     “Ey iman edenler!Allah’a karşı gelmekten sakının ve Peygamberine iman edin ki,size rahmetinden iki kat pay versin,size kendisiyle yürüyeceğiniz bir nur versin ve sizi bağışlasın.Allah çok bağışlayıcıdır,çok merhamet edicidir.”
29                      “Bunları açıkladık ki,kitap ehli,Allah’ın lutfundan hiçbir şeyi kendilerine has kılmaya güçlerinin yetmeyeceğini ve lutfun,Allah’ın elinde olduğunu,onu dilediği kimseye vereceğini bilsinler.Allah büyük lutuf sahibidir.”
            Kitap,Mizan ve Demir; İslam’ın özgün sosyo ekonomik yapısının temel saç ayağını oluşturmaktadır.Kitap doğru inanma ve doğru davranışı gösteren hidayet kaynağıdır.İslam İnsanının  şahsiyetini inşaa eder. Mizan Adalet ve Kıst’dır.Demir siyasi gücü temsil eder.Bu üçü sosyo ekonomik siyasal sistemi oluşturmaktadır.Konuyla ilgili olmakla birlikte ayrı bir çalışmanın konusu olan  sorun;Cahili Kapitalist bir sistem içinde yaşayan Müslümanlar için budur.Böyle bir  sistemde yaşayan Müslümanların üretim,tüketim (İhtiyaçların karşılanması),kazanç,infak,israf  gibi ekonomik eylemleri,asli hüviyetinden koparak egemen değer yargılarına göre şekillenmektedir.İlim erbabı,sosyal bilimciler ve Müslüman siyasetçiler,Cahili sosyo ekonomik yapı içinde yaşayan Müslümanların ekonomik faaliyetlerinin Kitap ve Mizan dahilinde cereyan etmesi için lazım gelen sosyal,ekonomik ve siyasi vasatın en azından asgari şartlarını hazırlamaları gerekmektedir.
            Allah Elçilerini açık mucizelerle gönderdi,Onlara Kitabı ve Mizanı da verdi ki,bununla muradı adaleti gözetip Kıstı[22] ayakta tutsunlar.Allah’ın tüm insanlar için yarattığı nimeti doyumsuz ve açgözlülük içgüdüleri ile ele geçirip kenz (Biriktirmek) etmek,Allah’a ve Resulü’ne en azından gerektiği gibi iman etmemek anlamına gelmektedir. Allah infakla,sadaka ve zekatla  nimetlerin, İnsanların eliyle insanlar arasında adil dağılımını istemektedir. Kitap ve Mizan bunun içindir. İki kardeşten birinin 99 koyunu olsun da daha hala gözü diğer kardeişin sahip olduğu bir koyuna göz diksin! Böylesi bir sosyo ekonomik yapı;biriktirme,bölüşmeme harisliğinden kaynaklanan ve kıst ile de bağdaşmayan bir yapıdır.Davud’un as Rabbinden mağfiret dilediği durum,görevleri arasında olan kıstın ayakta tutulmasındaki bu zaafiyettir.  Cahili Adaletsizlik tüm sapmaların,tuğyanın,azgınlığın temelidir.Allah’ın muradı barış ve esenliktir.Dünya barışını ve esenliğini ortadan kaldıran insanın bu dünyaya olan meyli,sömürü,büyüme,zenginleşme,övünme,kazanma dürtülerini kontrol edemez hale gelerek müstağnileşmesidir.Oysa gani olan ancak Allah’tır. Böylece insan Tuğyana düşerek Meliklik iddiasına kadar işi götürmektedir.





[1] İnfak için bakınız 2/219-3/92
[2] 57/20
[3] 39 Zümer 66- Hayır, onun için yalnız Allah'a kulluk et ve şükredenlerden ol.

[4] Birr ; 2/177: “İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı taraflarına çevirmeniz(den ibaret) değildir. Asıl iyilik, Allah'a, ahiret gününe, meleklere, kitap ve peygamberlere iman edenlerin; mala olan sevgilerine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, (ihtiyacından dolayı) isteyene ve (özgürlükleri için) kölelere verenlerin; namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren, antlaşma yaptıklarında sözlerini yerine getirenlerin ve zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda (direnip) sabredenlerin tutum ve davranışlarıdır. İşte bunlar, doğru olanlardır. İşte bunlar, Allah'a karşı gelmekten sakınanların ta kendileridir. “
[5] Nifak;İmanla inkar arasındaki tereddüt hali.Kişinin üzerinde kah iman alametleri görülür kah küfür.Teslim olmakla birlikte İmanın kalbe egemen olamaması.Kişi bu halini görmeyebilirde.
[6] 90/10-11-12-13
[7] 9/34-35
[8] 3/134
[9] 2/177
[10] 13/22
[11] 74/6
[12] 2/262-264
[13] Bkz.M.İslamoğlu Açıklamalı Kur’an Meali Hadid Süresi.
[14] Sadaka  sa-de-ka kökünden gelir kabul eden,doğrulayan,sadakat gösteren anlamlarına gelir.Zekat’ta bu köktendir.Sadaka vermek,Sadakatin nişanıdır,tasdik iddiasının ciddiyetini gösterir.
[15] Bkz. 11.Ayet
[16] Sadaka ile sadakati,bağlılığı,sevgiyi ıspatlayanlar.Çok sadaka; sadakatin,sevginin ve bağlılığın ne derece büyük olduğunu gösterir.
[17] Şahit ş-h-d kökünden gelir ve bir şeyi gören,bir olaya vakıf olan anlamındadır.Şehid hakka şahit olandır.O’na o kadar muttalidir ki O’nun için canını vererek şahitliğinin sadakatini canıyla ıspatlamıştır.
[18] 2/261-274
     54/17
     92/5-7
[19] 2/30 “Hani Rabbin meleklere,’Ben yeryüzünde bir Halife yaratacağım’ demişti….”

[20] Tevhidi Dünya Görüşü; kişinin varlığı,dünyayı,hayatı,ölümü ve ölüm ötesini; kabul ettiği referanslarla algılaması,değerlendirmesi ve buna göre girdiği yönü ve duruşu,hedef ve amaclarıyla oluşturduğu Misyonu ifade eder.Mü’min,Tevhidi bir dünya görüşüne sahiptir ve yaşam tarzıda Tevhidi dünya görüşüne göre oluşur.Aksi durumda ve tersinden okuyacak olursak,cahili bir yaşam tarzı Şirk Dünya Görüşünün eseridir.İman  öyle bir ınqılaba neden olurki,kişi Vahiyle ve Nebevi Sünnetle Tevhidi Dünya Görüşünü edinir ve Hayat Tarzı ;giyimden,yemesine,içmesine,insanlarla ilişkilerinden,mal ve eşyayla münasebetlerine İslamın boyası ve kokusu hakim olur.Böylece Şahidlerden olarak İslam Cem’aati’nin şerefli bir üyesi olur ve Vahdete iltihak etmiş olur.

[21] Yaşam Tarzı;Tevhidi dünya görüşüne göre kendiliğinden oluşan,insanlar arasındaki ilişki,eşyayla olan ilişki,tabiatla olan işkiler ağı.
[22] Kıst; : Sosyo ekonomik yapının,İnsaf,merhamet ve adalet temelinde inşaa edilerek nimetlerin bu temelde toplanması ve dağıtılması ve bölüştürülmesi ile oluşan,nizamlaşmış/ kurumsallaşmış adil sistem.