5 Şubat 2015 Perşembe

ELÇİYE (RESULE, PEYGAMBERE) İTAAT NE DEMEKTİR?
KUR'AN DAKİ  Dİn
Kuran’da anlatılan İslam’a karşı delil getirme çabasında olan mezhepçi İslamcılar “Allah’a ve resulüne itaat edin” şeklindeki ayetleri gösterip; Kuran’da “Allah’a ve resulüne uymamız söyleniyor. Kuran’a uymak Allah’a uymaktır, hadislere uymak Peygamber’e uymaktır” demektedirler. Söz konusu ayetlerde Peygamberimiz hep “resul” kelimesi ile anlatılmaktadır. Kuran’da geçen “resul” kelimesinin tam karşılığı “elçi” kelimesidir. (“Peygamber” Farsça kökenli bir kelimedir ve Kuran’da geçmez. Kuran çevirilerinde elçi manasına gelen Arapça “resul” kelimesi “resul” veya “Peygamber” diye de çevrilir.) Bu kelime hem “Allah’ın elçisi”, hem de “herhangi bir elçi” manasında kullanılır. “Resul” diye geçen kelimeyi “elçi” diye çevirmek tam doğru bir çeviri olmaktadır. Nitekim birçok çeviri de böyledir:
“Kim Allah’a ve elçisine itaat ederse ve Allah’tan korkup sakınırsa işte kurtuluşa ve mutluluğa erenler bunlardır.”24-Nur Suresi 52 
“Allah’a ve elçisine itaat edin ki merhamet olunasınız.”3-Ali Imran Suresi 132
 “ELÇİ” KELİMESİNİN KULLANILMASI HER ŞEYİ AÇIKLIYOR
 Belli bir yaşın üzerindeki kişilerin çoğu “resul” kelimesinin manasını ve kullanılış tarzını bilirler, fakat genç neslin “resul” kelimesinin manasını bilememesi ihtimaline karşı yukarıdaki açıklamayı yaptık. (Kuran çevirilerinin yeni neslin anlayabileceği tarza adapte olması, Osmanlıca ve az anlaşılan kelimelerden arındırılması gerektiği ayrı bir yazı konusu olduğu için bu konulara burada değinmeyeceğiz.) Yukarıdaki ayetlerde “resul” kelimesinin “elçi” manasında olduğunu iyice anlamak, ayetin manasını da tam kavramayı sağlar.
Biz Peygamberimiz Hz. Muhammed’e niye uyarız? Çünkü o, Allah’ın elçisidir. Yani Allah’ın mesajını alıp da getiren kişidir. Elçinin mesajı, Allah’ın gönderdiği mesajdır. O mesaja uyulunca hem Allah’a, hem de o mesajı getiren elçiye uyulmuş olur. Aynı zamanda mesajın kendisine (Kuran’a) uyulduğunu söylersek, bu da doğru olur. Hz. Muhammed’e “elçi” denmesinin sebebi, kendisinin olmayan mesajı taşımasıdır. Yani Allah, “resul” (elçi) kelimesiyle; Hz. Muhammed’in, kendisinin olmayan mesajı taşıyan kişi olduğunu vurgulamaktadır. İnsanlara, elçiyi devreden çıkartıp Allah’a varmanız mümkün değildir, dersini vermektedir. İtaat edilmesi emredilen kişi olan elçi, kendisi namına değil, göndericisi (Allah) namına konuşmaktadır. Bu yüzden “Ona (elçiye) itaat, gönderene (Allah’a) itaattir” mantığı, Kuran’ın bu ayetleriyle verilmektedir. Allah’ın elçi yollaması, bizle irtibat kurmak için seçtiği yegane yoldur. Elçi mesajı insanlara ileteceği, O’na davet edeceği için elçiye itaat onu gönderene (Allah’a) itaat olacaktır.
 “Elçiye itaat eden Allah’a itaat etmiş olur.”4-Nisa Suresi 80
 İnsanlar, Allah’ın mesajı Kuran’ı, Hz. Muhammed’in (elçinin) ağzından duydular. Kuran her insana ayrı ayrı vahiy edilmedi ki! Peygamberimiz’in getirdiği mesaja uymayan birçok insan “Bu insan sözüdür” veya “Biz bir insana mı uyacağız” şeklinde Peygamberimiz’e karşı çıkmışlardır. Oysa Allah “Allah’a ve elçisine itaat edin” ayetleriyle; Hz. Muhammed’e, elçiliği yüzünden, o mesajın gerçek sahibi Allah olması yüzünden uyulacağını göstermektedir. Yani Allah, “Allah ve elçisine itaat edin” ayetleriyle, gerçek anlamda uyulanın bir tek Allah olduğunu göstermektedir, bu da 4-Nisa Suresi 80. ayette bir daha anlaşılmaktadır. Yoksa, Allah Kuran ile hükümler koydu, Peygamber hadislerle ilave hükümler getirdi, Allah ve elçiye itaatten kasıt iki tane din oluşturucunun oluşturduklarına uymaktır; şeklinde ayetleri açıklamak, dinimizi, Allah ve Peygamber ortak yapımına çevirmek olur. Mezhepçi bir din anlayışını benimseyenlerin bu hatasını, birçok eserde görebiliriz: “Peygamberimiz dinimizde hüküm koyucudur. Haram ve helali tespit eder” [Ali Osman Koçkuzu, Rivayet İlimlerinde Haberi Vahitlerin İtikat ve Teşri Yönlerinden Değeri, s. 108]. Oysa Kuran’da Allah dışında hüküm koyucu aranmaması söylenir:
“Allah size kitabı detaylandırılmış bir halde indirmişken Allah’ın dışında bir hüküm koyucu mu arayayım?”6-Enam Suresi 114
 “MUHAMMED” İSMİNİN KURAN’DA KULLANILIŞ TARZI
 Diğer bir ilginç nokta da Kuran’da, Peygamberimiz’in ismi olan “Muhammed”in geçtiği 4 ayetten 3’ünde de “Muhammed’in elçi olduğu”nun vurgulanmasıdır:
“Muhammed yalnızca bir elçidir.”3-Ali İmran Suresi 144

“Muhammed Allah’ın elçisi ve Peygamberler’in sonuncusudur.”3-Ahzab Suresi 40
 “Muhammed Allah’ın elçisidir.”49-Fetih Suresi 29
 Kuran’da “Muhammed”  isminin geçip elçiliğin vurgulanmadığı  tek ayette ise “Muhammed’e indirilene inanılması” yani Kuran’a inanılması gerektiği söylenir:
“İman edip, salih işler yapanlar ve Muhammed’e indirilene -ki, O Rableri’nden bir gerçektir- iman edenlerin kötülüklerini örtüp bağışlamış, durumlarını düzeltmiştir.”47-Muhammed Suresi 2
 Peygamberimiz’in Muhammed ile aynı köke sahip “Ahmed” ismiyle (veya sıfatıyla) geçtiği tek ayette ise “Ahmed’in elçiliği” vurgulanır:
“Hani Meryem oğlu İsa da “Ey İsrailoğulları, ben sizin için Allah’ın elçisiyim. Benden önceki Tevrat’ı doğrulayıcı ve benden sonraki ismi Ahmed (övülmüş, öven) olan bir elçinin de müjdeleyicisiyim” demişti.”61-Saff Suresi 6
            Daha evvel gördüğümüz gibi Kuran’da hiçbir yerde “Allah’a ve Muhammed’e itaat edin” diye bir ifade bulunmaz. Kuran’da sürekli “Allah’a ve elçisine itaat edin” şeklinde bir ifadenin geçmesi; Hz. Muhammed’e, ancak elçilik vazifesinden dolayı itaat edilmesi gerektiğini hatırlatmaktadır. “Muhammed” isminin geçtiği tüm ayetlerde (biri hariç) elçiliğinin vurgulanması, tek istisna ayette ise “Muhammed’e indirilene (Kuran’a) uyulması gerektiği”nin söylenmesi, tüm yanlış anlamalara kapıları kapatmıştır.
 PEYGAMBER SADECE KURAN’LA EVRENSEL HÜKÜMLER GETİRİRDİ
Peygamber sadece Kuran’la evrensel hükümler getirirdi. Peygamber’e Kuran ayetleri gelmediğinde ise Peygamber’in bir şeyler uydurmasını istediler. Oysa bunun mümkün olmadığı, Peygamber’in sadece vahye uyduğu, aşağıdaki ayetlerden anlaşılır:

“De ki: Ben sizi yalnızca vahiy ile uyarıp korkutuyorum.”21-Enbiya Suresi 45
 “Onlara bir ayet getirmediğin zaman, “Şuradan buradan derleseydin ya” derler. De ki: “Ben sadece Rabbim’den bana vahiy edilene uyuyorum. Bu, Rabbiniz’den olan kavrama yeteneğidir, iman edecek bir toplum için doğruya iletilme ve rahmettir.”7-Araf Suresi 203
            Allah, birçok ayette Kuran’ı indirdiğini, Kuran’ı vahyettiğini söyler. Aşağıdaki ayette göreceğiniz gibi Peygamber’in resullük (elçilik) vazifesinin temeli Kuran’ın tebliğ edilmesidir. Eğer Peygamberimiz bunu yapmasaydı, elçilik vazifesini yapmamış olacaktı. Elçinin vazifesi Allah’ın indirdiğini tebliğ etmek ise, elçiye itaat de Allah’ın indirdiğine itaat olacaktır. 
“Ey elçi! Rabbin’den sana indirileni tebliğ et. Eğer yapmayacak olursan elçiliğini tebliğ etmemiş olursun.”5-Maide Suresi 67
 “De ki: “Sizi ve kime ulaşırsa kendisiyle uyarmam için bana bu Kuran vahyedildi.”6-Enam Suresi 19
 HZ. İBRAHİM’İN HADİSLERİ NEREDE?
            Kashif Ahmed Shehzada, Allah’a ve elçiye itaatten kastın; Allah’ın elçisiyle gönderdiği mesaj olan Kuran’a uymak olduğunu söyler ve Kuran’da aktarıldığı gibi Peygamberimiz’in bizim için örnek olduğunu, fakat Peygamberimiz’e dair bilgiler için de tek geçerli ve yeterli kaynağın Kuran olduğunu söyler. Shehzada, Mümtehine Suresi 4. ayeti örnek göstererek şöyle der: “Aşağıdaki ayet, Hz. İbrahim’in örneğini geleneklerin ve ona atfedilen sözlerin arasından seçeceğimizi mi söylüyor? Hayır, bu ayet öyle söylemiyor. Ayette anlatılmak istenen Hz. İbrahim’in davranışının ve tavrının, Kuran’da açıklanan şeklinin inananlar için örnek olduğu ve inananların onun örneğinde olduğu gibi hareket etmeleri gerektiğiydi.” (Kashif Ahmed Shehzada, Dinin Kaynağı Olarak Kuran Yeter Mi?).

“İbrahim ve onunla birlikte olanlarda size güzel bir örnek vardır.”60-Mümtehine Suresi 4
 Eğer Peygamberimiz’i örnek almaktan kastın, hadislere ve Peygamber’in kavminin geleneklerine uymak olduğu söylenirse; o zaman İbrahim Peygamber’i örnek almamızı söyleyen ayete göre, İbrahim Peygamber’in kavminin geleneklerini öğrenmemiz ve İbrahim Peygamber’in hadislerini de bulmamız gerekmektedir. Oysa durum Shehzada’nin dediği gibidir. Peygamberimiz’in de, İbrahim Peygamber’in de davranış şekilleri Kuran’da anlatılır ve örnek almamız istenen bu davranışlardır.
Peygamber’in vahiy olan Kuran dışında Allah’a karşı bir şeyler uydurması için çabalar daha Peygamber hayattayken başlamıştır. Peygamberimiz hayattayken buna engel olmuştur, fakat Peygamber’in vefatından sonra, hele bir de dört halife dönemi de geçince, Peygamber’in döneminde başlayan vahiy dışında uydurmalar oluşturma çabaları ne yazık ki gördüğümüz kötü sonuçları doğurmuştur.
            “Onlar neredeyse sana vahyettiğimizden başkasını bize karşı uydurman için seni fitneye düşüreceklerdi.”17-İsra Suresi 73
 KURAN AYETLERİNDE ANLATILANLARA UYMAK ELÇİYE UYMAKTIR
Kuran Allah’ın kitabıdır, fakat insanlar onu Hz. Muhammed’in (elçinin) sözü olarak, onun ağzından duydular. Kuran’ın aşağıdaki ayetlerinde geçen ifade tarzları, bu mantığı daha iyi kavramamızı sağlamaktadırlar:

Allah ve elçisinden kendileriyle antlaşma yapmış olduğunuz müşriklere bir ültimatomdur bu.”9-Tevbe Suresi 1
 Bir de Allah ve elçisinden insanlara Büyük Hac Günü bir duyuru var.”9-Tevbe Suresi 3
 Görüldüğü gibi, Allah’ın kendisinden ve elçisinden ültimatom olduğunu, duyuru olduğunu söyledikleri aynı zamanda Kuran ayetleridir. Aynı mantığı Kuran’ın başka yerlerinde de görebiliriz. Örneğin; 4-Nisa Suresi 13. ayete kadar miras ile ilgili hükümler anlatılır, 13. ve 14. ayet ise şöyledir:
13- Bunlar Allah’ın sınırlandır. Kim Allah’a ve elçisine itaat ederse, onu altından ırmaklar akan ebedi kalacakları cennetlere sokar. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur.
14- Kim Allah’a ve elçisine isyan eder ve O’nun sınırlarını aşarsa, onu da içinde ebedi kalacağı ateşe sokar. Onun için alçaltıcı bir azap vardır.”4-Nisa Suresi 13,14
 Allah 13. ayete kadar hükümlerini anlatırken, 13. ve 14. ayetlerde bunlara uymak; Allah’a ve elçisine uymak olarak gösterilmektedir. Ne yazık ki Kuran’ı iyice araştırmadan, iyice düşünmeden, ayetleri sırf kendi fikirlerini doğru çıkartmak için çekiştirenler, bu ayetleri görmezlikten gelmiş ve ileri sürdükleri fikirlerle dini, Allah ve Peygamber ortak yapımı bir şirkete; Peygamber’i, Allah’ın hükümlerine hüküm katan, Allah’ın hükümlerini gerektiğinde nesh eden (silen) bir şahsa dönüştürmüşlerdir. İçine düştükleri bu çelişkiyi fark eden bazı mezhepçiler açmazlarını kapamak için daha da vahim bir iddiaya kalkışmışlardır. Bu iddiaya göre Peygamber’in mevcut hadis kitaplarındaki hadisleri de vahiy neticesidir. Daha önceki bölümlerden hadislerin Kuran’la, mantıkla, kendi aralarında, bilimle, insafla çeliştiklerini görenler bu iddianın korkunçluğunu anlarlar. Bu iddia ile Peygamber’e atılan iftiralar, Allah’a iftiralar atmaya dönüştürülmüş olur. Yine bundan önceki bölümlerde gördüğümüz gibi Peygamber bir tek Kuran’ı yazdırmıştır. Madem Kuran dışında uyulması gereken kaynaklar, vahiyler vardı; o zaman Peygamber onları neden yazdırmadı? Aşağıdaki ayete göre Peygamber’in uyduğu vahiy Kuran’dır.  Din düşmanlarının  değişmesini  istedikleri  de Kuran’dır. Kuran dışında dini kaynaklar olsa Peygamber de onlara uyardı, din düşmanlarıysa onların da değişmesini isterlerdi:
 Onlara ayetlerimiz apaçık belgeler olarak okunduğunda bizimle karşılaşmayı ummayanlar derler ki: “Bundan başka bir Kuran getir veya bunu değiştir.” De ki: “Benim onu kendiliğimden değiştirmem asla mümkün değildir. Ben sadece bana vahyedilene uyuyorum. Eğer Rabbim’e isyan edersem büyük günün azabından korkarım.”10-Yunus Suresi 15
 PEYGAMBERİN DE HATALARI OLABİLİR
 Peygamber Allah’ın vahyi olan Kuran’a uyar. Gündelik hayatta Peygamber’in bazı hatalar yapması bile mümkündür. Kuran’da Peygamber’in hatalarının belirtilmesi, Peygamber’in Kuran dışındaki her sözünü, her hareketini vahiy olarak göstermeye çalışan iddiayı yalanlar.
... İnsanlardan çekinerek Allah’ın açığa vuracağı şeyi içinde saklıyordun. Oysa Allah kendisinden çekinmene daha çok layıktı.”33-Ahzab Suresi 37

Allah seni affetsin, doğru söyleyenler sana açıkça belli oluncaya ve yalancıları da öğreninceye kadar niye onlara beklemeden izin verdin?”9-Tevbe Suresi 43
 1- Surat astı ve yüz çevirdi
2- Kendisine o kör geldi diye
3- Nereden biliyorsun belki o temizlenip arınacak
4- Veya öğüt alacaktı da, bu öğüt kendisine fayda verecekti.
5- O kendisini her türlü ihtiyacın üstünde görene gelince
6-Ki sen ona yöneliyorsun
7- Sana ne onun arınmasından
8- Ama koşarak sana gelen var ya
9- Odur içi titreyerek korkan
10- Sen ona aldırmıyorsun
11- Hayır, çünkü o bir öğüttür…
80-Abese Suresi 1-11
 Ahzab Suresi’ndeki örnekte, Peygamber’in özel hayattaki bir durumda insanlardan çekinmiş olduğu ve böyle yapmaması gerektiği anlatılır. Tevbe Suresi’nde, Allah uğrunda mücadele ederken Peygamber’in yanlış tutumu, yanlış taktiği gösterilir. Abese Suresi’nde ise inkarcı bir kişiye dini anlatmak uğruna, Peygamber’in kör bir kişiye vakit ayırmadan aynı kişiyi ikna etmek için uğraşına devam etmesi anlatılır. Abese Suresi’nde Peygamber’in bu davranışı düzeltilir ve böyle davranmaması söylenir. Görüldüğü gibi bu üç örnekte; hem Peygamber’in hatalı üç davranışı düzeltilmiştir, hem de Peygamber’in Kuran dışındaki her sözünün vahiy olması gibi saçma bir iddianın zemini yok edilmiştir.
“Peygamber’in sünneti” başlığıyla öyle izahlar yapılmıştır ki; bu izahlara göre Peygamberimiz’in Peygamberlikten önceki durumu bile sünnete delil oluşturmaktadır. Sibai’nin, “Sünnet” kitabı, sayfa 47’de şu izah yapılır: “Peygamberimiz’e dair her ne izah nakledilmiş ve rivayet edilmiş ise; ister Peygamberlik’ten öncesi ile ister Peygamberlik’ten sonrası ile ilgili olsun sünnet kapsamı içindedir.” Oysa Kuran’da Peygamberimiz’in Peygamberlikten önceki durumu şöyle anlatılır:
Seni sapmış bulup da doğru yola iletmedi mi?”93-Duha Suresi 7
İşte böylece sana da emrimizden bir ruh vahyettik. Sen kitap nedir, iman nedir bilmezdin.
42-Şura Suresi 52
 Ayetlerde, Peygamberimiz’in daha evvel yanlış bir yolda olduğu; kitabı, imanı bilmediği açıkça söylenir. Peygamber’in imanı bilmediği dönem, nasıl olur da örnek olur. Nasıl din diye insanlara takdim edilebilir? Hiç şüphesiz bu iddialar, Kuran’ın yukarıda görülen ayetleri ve daha birçok ayeti ile çelişiktir. (Kitabın bir sonraki bölümünde aynı konuyla ilgili ilave izahlar bulunabilir.) Peygamber’e Kuran’ın bir benzerinin, mislinin verildiğine dair izahlar da Kuran’a ters düşen izahlardır. İnsanların yazdıkları hadis kitaplarını, Allah’ın kitabı Kuran gibi dinin kaynağı olarak gösterenler, şu ayeti iyice okumalıdırlar:
Kitabı kendi elleriyle yazıp sonra az bir değer karşılığında satmak için “Bu Allah katındandır” diyenlere yazıklar olsun. Vay elleriyle yazdıklarından dolayı onlara, vay kazanmakta olduklarına!”2-Bakara Suresi 79
 KURAN’IN BİR BENZERİ YOKTUR
 De ki: “And olsun, eğer insanlar ve cinler şu Kuran’ın bir benzerini getirmek üzere bir araya toplansalar, birbirlerine destek de olsalar, onun bir benzerini yine de meydana getiremezler.”17-İsra Suresi 88
 Allah, Kuran’ın bir benzerinin oluşturulamayacağını söylerken; mezhepçi İslamcılar, Peygamber’in hadislerinin de Kuran’ın bir benzeri olduğunu söylerler. (Bakınız: Ebu Davud, Kitabı Sünen, Hadis No: 4604) Madem Peygamber’de bir benzeri var, niye Peygamber onu yazdırıp insanları aydınlatmadı? Yoksa Buhari, Müslim gibi kitapların Kuran’ın bir benzeri olduğunu mu iddia ediyorsunuz? Buraya kadar Buhari ve Müslim’den incelediğimiz hadisler, bu iddianın vahimliğini ortaya koymaya yeter.
Ey Peygamber! Allah’ın sana helal kıldığını eşlerini memnun etmek isteyerek neden haramlaştırıyorsun?”66-Tahrim Suresi 1
            Tahrim Suresinin bu ayetine göre, Peygamber’in sadece kendisine bile bir şeyi haramlaştırması mümkün değilken, diğer insanlara ilave haramlar yaptığını söylemek hiçbir şekilde Kuran’la bağdaşmaz. Kuran’ı bir bütün olarak anlamaya yanaşmayan gelenekçi-mezhepçi zihniyet, Kuran’ın tek bir ayetini alır ve Kuran’ın bütünlüğünü hiçe sayarak ayeti düşünmeden çekiştirir.
 HİKMET KURAN’DADIR
 Nitekim Biz, size aranızdan ayetlerimizi okuyacak, sizi arındıracak, size kitabı ve hikmeti öğretecek ve bilmediklerinizi bildirecek bir elçi gönderdik.”2-Bakara Suresi 151
 Kimileri de bu ayetteki “hikmet” kelimesi ile sünnetin, hadislerin kastedildiğini; böylece Kuran’a hadisler ile ilaveler yapılabileceğini söylemişlerdir. Oysa “hikmet” kelimesinin “sünnet” ve “hadis” gibi bir manası olmadığı gibi, bu kelimeyle Kuran dışında bir kaynak oluşturulabileceğine dair bir delil de yoktur. Aksine hikmetin Kuran’da olduğuna dair birçok ayet vardır:
 Elif, Lam, Ra. Bunlar, hikmetli kitabın ayetleridir.”10-Yunus Suresi 1
 AndolsunhikmetliKuran’a.”36-Yasin Suresi 2
 Şüphesiz o (Kuran), bizim katımızda olan ana kitapta mevcuttur.Yüce ve hikmet doludur.43-Zuhruf Suresi 4
 Ayrıca İsra Suresinde 22. ayetten 38. ayete kadar Allah’ın haramları ve emirleri belirtildikten sonra 39. ayette şöyle denilmektedir:
Bunlar, sana Rabbin’in hikmet olarak vahyettikleridir.”17-İsra Suresi 39
            İsra Suresi’nin 39. ayetine kadar bahsedilenler (yani Allah’ın hikmet olarak vahyettikleri) şunlardır: Allah’la beraber başka ilahlar edinmemek (22. ayet). Allah’tan başkasına kulluk etmemek, ana babaya iyi davranmak (23. ayet). Anne babaya gerekli şekilde davranmak (24. ayet). Rabbimiz’in iç dünyamızı bildiği(25. ayet). Akrabaya, yoksula, yolda kalmışa hakkını vermek, israf etmemek (26. ayet)
            Görüldüğü gibi, gerek Peygamber’in sünneti adına, gerek hikmet adına Kuran’a müracaat etmeliyiz. Peygamber’in davranış tarzları (sünnet) için de, hikmet için de tek güvenilir kaynağımız Kuran’dır. Allah’ın Kuran’daki sınırları; hem hikmettirler, hem de bunları uygulamak elçiye (Peygamberimiz’e) itaattir. Kuran, Peygamber’in ağzından duyulmuştur. Zaten birçok Kuran ayeti de Peygamber’e “De ki” emriyle başlar. Kuran, Allah’ın elçisi Peygamberimiz Hz. Muhammed’in getirdiği Allah’ın mesajıdır. Peygamber’in tüm çabası da bu mesajın kılavuzluğuyla insanlara rehberlik etmek olmuştur. Bu yüzden aslen Allah’ın olan bu mesaja uymak; hem göndericisi Allah’a, hem getiricisi elçiye uymaktır. Allah’ın dini Kuran’la tamamlanmış olmuyorsa, o zaman Kuran’ın fonksiyonu nedir? Allah neden Kuran ile dini yarım bırakıp, diğer kısmını belirsiz kaynaklara bıraksın? Allah’ın dine ilave etmek istediği şeyler olsaydı; Kuran’ı iki veya üç kat daha kalın yapıp, bu sorunu çözebilirdi. Oysa Kuran, kendisinin detaylı olduğunu söylemektedir. Geçmiş kavimlerin başına gelenleri tekrarla anlatan Kuran, kendi içeriğinin dışında din adına gerekli olan ilave bilgiler olsaydı, onları da içerirdi. Kuran’ı inceleyenler binde bir rastlanma ihtimali olan konularda bile Kuran’ın gerekli izahları yaptığını görürler. Örneğin zorda kalıp kan, leş, domuz eti ve Allah’tan başkası adına kesilen hayvandan başka bir şey bulamayanların, bunları haddi aşmadan yiyebileceği açıklanır ki; bu durum binde bir kişinin başına, hayatında ancak bir kez gelebilecek bir olaydır. Peki, o zaman Kuran’ın gündelik yaşamda sık sık karşımıza çıkacak, her gün uygulanacak bilgileri eksik bıraktığı nasıl düşünülebilir? Kuran bu bilgileri açıklamamışsa, bu detaylar gereksizdir ve dinin bir bölümü veya evrensel şartı değildir.
 ELÇİ VE EMİR SAHİBİ, DİNİN SAHİBİ YAPILIRSA
 Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, elçiye itaat edin ve sizden olan emir sahiplerine de. Eğer bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz, Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsanız; onu Allah’a ve elçiye arz edin.”4-Nisa Suresi 59
            İnsanlar topluluklar halinde yaşarlar. Bu toplu yaşamda; ortak kararı, ortak prensipleri, kimi durumlarda ortak orduyu, savaş ve barış kararı gibi kritik kararları da hayata geçirmek gerekir. Elçi (Hz. Muhammed) kendi döneminde toplumun başı olarak birçok kritik kararı alırdı. Bunlara da uymak gerekirdi, çünkü Hz. Muhammed o dönemde hem elçi, hem de “emir sahibi” (ulul-emr) olarak toplumun başıydı. Ayrıca kendinin altında başka “emir sahipleri” (vali veya ordu komutanları gibi) atarsa, bunlar da yönetimde görev üstlenmiş olurlardı. Peygamber’in vefatından sonra Müslümanlar’ın içlerinden seçecekleri kişi veya kişiler, bu vazifeyi yerine getirebilir ve onlara da itaat gerekir. Fakat bu itaat, hiçbir zaman Allah’ın hükümlerine ilave hükümler yapılması manasına gelmez, ancak düzenin sağlanması gibi fonksiyonları içerir. Çünkü Kuran’dan; Kuran’ın her şeyi açıkladığını, detayları verdiğini ve dinin Kuran’a eşit olduğunu anlıyoruz. Eğer elçiye itaatten ve emir sahiplerine itaatten; ilave farz veya haram yetkisi anlaşılsaydı, ortaya şu mantıksız tablo çıkardı. Yenmesi haram olanları örnek olarak ele alalım, Kuran’da 1- Leş, 2- Kan, 3- Domuz eti, 4- Allah’tan başkası adına kesilen hayvanlar haram kılınmıştır. Elçiye itaatten kasıt, elçinin ilave haramlar getirmesi olsaydı, elçi; 5- Midye, 6- Karides, 7- Eşek eti şeklinde haram listelerini genişletebilirdi. Nitekim mezhepçiler bunu iddia etmektedirler. Peki, o zaman bir dönem Sunni Müslümanlar’ın halife olarak emir sahibi kabul ettikleri Yavuz Sultan Selim; 8- Tavuk, 9- İnek eti, 10- Palamut balığı şeklinde bu listeyi uzatıyor olsaydı ve “Elçiye itaat ayetleriyle, bunları haram kılıyorsanız, emir sahibine itaat ayetiyle de, ben bunları aynı mantıkla, aynı şekilde haram kılıyorum” deseydi, ne derdiniz? “Elçiye itaat edin” anlamındaki ayetlerle, Kuran’ın hükmünün iptal yetkisinin (neshin) Peygamber’e verildiği şeklindeki iddiayı hatırlayalım (25. bölümdeki nasih mensuh konusunu hatırlayın). O zaman biri çıkıp, aynı mantıkla, “Emir sahibi de kendinden evvelki dini hükümleri değiştirebilir” iddiasında bulunur ve emir sahibi “Zinayı, hırsızlığı helal yapıp; namazı orucu kaldırıyorum, bunlar da benim neshlerim (iptal yetkisini kullanmam)” derse, ne diyeceksiniz? Bunun için “emir sahiplerine itaat edin” diyen ayeti çekiştirip, kendini Allah gibi dini hüküm koyucu mertebesine çıkarırsa sonuç ne olur? Eğer “elçiye itaat” ile elçi ilave helaller, haramlar ve iptaller yapabiliyorsa; o zaman benzer ifadeye sahip ayetle emir sahiplerinin (yöneticilerin) de aynı yetkiye kavuşmaları gerekirdi! Görüldüğü gibi Kuran’ı bir bütün şeklinde kabul etmeden çekiştirmeye kalkmanın sonu felakettir.
 ALLAH’A İTAAT = KURAN’A İTAAT = ELÇİ’YE İTAAT

Kuran’ın anlattığı İslam’a inanan her Müslüman, elçiye (Hz. Muhammed’e) itaatin gerekliliğini bilir. Kuran’ın takipçisi Müslümanlar, bu yüzden, Allah’a ve elçisine itaat edilmesini söyleyen ayetlerin kendilerine karşı delil gösterilmesini çok garip karşılarlar ve bu iddiayı yapanların Kuran’ı bilmediğini veya çekiştirdiğini kavrarlar. Kuran’ın takipçisi Müslümanlar’a göre, elçiden bize miras kalan ve elçinin bize miras olarak bırakmaya çalıştığı yegane kaynak Kuran’dır. Kuran yeterlidir, bizi ilgilendiren yegane vahiydir ve Peygamber’in başka bir kaynağı yazdırmaması da Kuran’ı yegane kaynak olarak bıraktığının delilidir. Hadis kitabı diye toplanmış kitaplar ve dini, Kuran ile Kuran’dan kat kat fazla hadisin şirketsel oluşumlarının bir neticesi olarak gösteren mezhepçi kitaplar; Peygamberimiz’e iftiralarla doludurlar. Kuran’ı tek kaynak kabul edip tüm bu kaynakları reddetmek, din adına tek otoriteyi Kuran’a (Allah’ın mesajına) vermek; hem mesajın sahibi Allah’a, hem mesajı getiren elçiye itaat etmek demektir. İnşallah, bu izahlar, Allah’a itaati, Kuran’a itaati ve elçiye itaati ayırıp adeta din adına ayrı ayrı otoriteler varmış gibi gösterenlerin mesajın sahibini, mesajın kendisini ve mesajı getirip duyuran elçiyi birbirlerinden ayırmalarını önler. Mesajın sahibi Allah’la görüşemeyeceğimiz ve mesajı getiren elçi vefat ettiği için bize kalan mesajın kendisi olan Kuran’dır. Mesajla yetinmemiz ve mesaja güvenmemiz, sorunları çözmeye yetecektir.
 Kendilerine okunmakta olan kitabı sana indirmemiz onlara yetmiyor mu?”29-Ankebut Suresi 51