28 Nisan 2012 Cumartesi

İslam’da Barış Esas; Savaş İstisnaidir




Atilla MORÇOL
Konya/28.04.2012

Evet Savaş esas değil, en son çaredir. Davet esastır;tebşir ve inzar...Hidayet ise Allah'tandır ve hidayete niyeti olanları Allah karanlıktan aydınlığa çıkartır.Barış ve esenlik,yardımlaşma ve dayanışma esastır. Bu nedenle Rasulullah risaletten önce; erdemli  müşriklerinde aralarında bulunduğu  bir gurup Mekkeli ile, Kabe’yi ziyarete gelen insanların haksızlığa uğrayıp,zarar görmesine karşı çıkarak hılfılfudul olarak adlandırılan bir birliktelikte bulunmuş ve Medine’de de bunu hatırlatarak,’bu gün de olsa  aynını yaparımdım’ buyurarak erdemli insanlarla marufta  birlikte olmayı meşru görmüştür.Savaş ancak saldırı olduğunda yada düşman unsurların dinden döndürme planları yaptığının anlaşılması, saldırı hazırlığında  olduğunun bilinmesi ile caizdir.Davet dinin esasıdır ve savaş ve çatışma davete engeldir.
Savaşı zorunlu kılan nedenler Kur’anı Kerimin  Bakara 190;[1]Nisa 89-91;[2]Hac 39-40;[3] Şura 42[4] ayetlerinde sayılmış ve insanlara zulmetmek,baskı ve terör uygulamak,yeryüzünde haksız yere taşkınlık etmek,savaşa kalkışmak,küfre saptırmak niyetiyle fitne ve fesat çıkartmak,barışa niyetli olmamak,savaştan elini çekmemek savaşı zorunlu kılar ve bu tavrı gösterenlere karşı Müslümanların her zaman savaş hakkı vardır.
Barışı esas alan ayeti kerimeler ise, Bakara 208;[5]Nisa 94;[6]Enfal 61;[7]Casiye 14;[8]Mümtehine 7-8[9] ayetlerinde belirtilmiş olup;”selam” verenlere ganimet aşkıyla ve “kafirdir” diye savaş açılmaması,barışa yanaşanlara barışla karşılık verilmesi,barış ve güvenliğe topluca girmeği ister, Allah  din konusunda Müslümanlarla  savaşmamış, Müslümanları yurtlarından da çıkarmamış kimselere iyilik etmeğe, onlara âdil davranmayı diler. Ve Allah âdil davrananları sever.

Yeryüzünü kılıç zoruyla İslamlaştırma, yeryüzünün her bir bölgesine savaşla İslam Bayrağını dikme gibi bir amacı Allah Müslümanlar üzerine yüklememiştir. Bu ganimet aşkıyla Emeviler ve Abbasilerin savaşı;zenginleşme,fetihçilik,boyun eğdirme,ele geçirme aracına indirgemesinin sonucudur.
İslam;sulh,selamet,huzur bulma,Allah ve Rasulüne uyma anlamına gelir.Selm,silm,selam,selamet,silam sulh,barış,barış yapmak,karşılıklı sul içinde bulunmak,necat bulmak,tehlikeden uzak olmak,selam ve eminlik,güvenlik hayır ve iyilik manalarına sahip harikulade bir isimdir.Ve aynı kökten Müslim de tüm bu manaları kabul eden ,üzerinde barındıran muvahhid anlamına gelmektedir.Rabbimizin; Allah ve Rasulunun yolunu seçenlere “Müslim” ismini verdiği malumdur.
Hal böyleyken;bir gurup sığ düşünceli fanatiğin; “müşriktir”,”kafirdir” “mürtedtir” diyerek Müslim gayrimüslim demeden, hemde  mescidlerde,havralarda,kiliselerde kendilerince ibadet yapan çocuk,kadın,yaşlı ayırt etmeden insanları toplu katliamlara tabi tutması cinayettir.İslamdışılıktır. İslam’a en büyük kötülüktür. Ayni, zamanda büyük bir cehalettir!
Allahın hadleri yani şeriat, toplumda barış ve esenliğin, adalet ve eşitliğin ve güvenliğin tesisi içindir. Eğer şeriatın topluma dayatılması ile toplumda bir çatışma ve kargaşa doğacaksa; bu ertelenmelidir. Dayatmadan, toplumun doğal seyri içinde, kalben İslam’a meylederek toplumun değişimi sağlanmalıdır. Başarısız “Toplum mühendisliği “ projelerinin hem Sünni Taliban Rejimiyle Afganistan’daki hüsranı, hem de “velayeti fakihçi “ İran’ın,hem içerde hem de dış politikada  bu gün geldiği  nokta, geçmişteki yanlış ezberlerin bozulması gerektiğini göstermektedir.
Çatışma ve kargaşa İslam’ın arzu ettiği bir şey değildir ve de özellikle dinin esaslarından olan İslam Davetini akamete uğratan en ciddi olumsuzluktur. Müslümanlar kamil bir Daveti sağlayacak ortamı gözetmeli, inşa etmeli, çatışmaya,zıtlaşmaya meydan verecek tasarruflardan uzak durmalıdır.Bu nedenle; ne mekkede ne de Medine’de Müslüman gözüken münafıklar bilindiği halde yüzlerine “sen münafıksın” denmemiş, cenaze namazları  bile kılınmıştır.Toplumsal barışı korumak,öncelikle  Müslümanların görevidir. Tevhid barış ve esenlik içinde tahakkuk eder. Şirkse toplumsal çatışmadan beslendiği unutulmamalıdır. Kur’an da bize anlatılan tüm Peygamberlerin mücadele kesitlerinde bunu görüyoruz. Müşrik bir toplumda Nuh as 950 yıl davette bulundu. Tüm hakaretlere ve aşağılamalara göğüs gerdiği malumdur. Ama kesinlikle şiddete yönelmedi. Rasulullah’ın müşriklerin hakaret, şiddet ve ambargosuna rağmen çatışmaya girmeden Hicret etmesi Allah’ın muradının bu yönde olduğunu göstermektedir. Medine’ deki siyasi yapı gelişmeler ise bu gün bizim için çok önemli bir rol haritası niteliğindedir. İlk dönem gayrimüslim aşiretlerle dış tehdit konusunda anlaşma yapılarak dinlerinde ve hukuklarında özgür bırakılmışlardır. Hicret öncesinde nasıl yaşıyorlarsa öyle devam ettikleri anlaşılmaktadır. Ne zamanki anlaşma bozuldu ihanet söz konusu oldu, harbilere uygulanan müeyyideler uygulanmıştır. Ve diğer kabilelerde dinlerine ve hukuklarına aman verilerek hiçbir şekilde dokunulmadı. Öyle ki savaşlarda bile Medine’deki gayrimüslimlerin mallarından hiçbir zorlama yapılmadan borç akdi ile yararlanıldığını görmekteyiz.  
Evet, İslam Daveti esas, savaşı ise arızi görmektedir. Müşriklerin ve kâfirlerin savaş ve saldırganlıkları ile yakın ve uzak tehditlerine/planlarına karşılık onlara karşı savaş yazılmıştır. Kılıç Ayetleri olarak nitelendirilen Tevbe 5,29,73; Bakara 191;Muhammed 4;Hucurat 9 ayetleri  Müslümanlara karşı savaşan,savaş kastı olan,plan ve tuzak kuranlara karşı savaşmayı teşvik  eden,meşru gören,emreden ayetlerdir.Mekkeli Müşriklerin düşmanca planlarına,saldırganlıklarına binaen vahy edilmiştir.Ve ayni durum söz konusu olması halinde bu gün de ve yarın da uygulanması gereken ayetlerdir.Lakin gözden kaçırılmaması gereken konu bu ayetlerin istisnai oluşları yani düşmanca bir tavra,saldırıya,hesap ve plana bağlı oluşudur.Eğer böyle saldırgan,fitne ve fesada yol açacak bir hareketlilik yoksa,hiç kimseye saldırı da olmayacağı açıktır.Bu savaş ayetlerini bağlamından kopartarak genel geçer bir kaide haline getirilmesi ve Cihad başlığı altında dini bir vecibeye dönüştürülmesi,özellikle Emeviler döneminde devlet politikası olarak zenginleşme,ganimet elde etme,toprak işgalleri gibi Saiklerle olmuştur.Bu günde genel bir eğilim olarak aynen bu anlayış devam etmektedir.Neo selefizmin ve Talibanizmin ön plana çıkarttığı şiddet eğiliminin temelinde bu anlayış egemendir.
Kuranda; “savaşla İslam’a döndürmek” ile “dinde zorlama yoktur”  gibi bir çelişki asla bulunmamaktadır. Cihadı ganimet,zenginleşme,cariye,köle elde aracı olarak görmek isteyen cahili Mekke oligarşisi,Emevilerle (öncesinde Osman döneminde kısmen ve Muaviye’nin Şam Valiliğinde kurumsallaşarak) birlikte Kur’anda bazı ayetlerin nesh edildiğini ortaya atarak;barış ve esenlik karakterini fetihçi,savaşçı anlayışla örtmüştür. Bu da tabii olarak Kur’an bütünlüğünü göz ardı eden ya da ayetlerin ayetlerle tefsiri değil de ayetlerin mevzularla tefsirini yeğleyen sığ düşünce sahipleri tarafından “şiddet”i her hal ve şartta meşru görmelerine neden olmaktadır.
Oysa kılıç ayetleri İslam karşıtlarının şiddet ve güç kullanarak yakın ve uzak tehditlerine karşı Müslümanlara bir savunma hakkı ve stratejisi vermektedir. Gayri Müslimlerin Müslümanlara karşı savaş ve düşmanca planları yoksa esas olan Davet merkezli bir ilişkidir. Kuranı Kerim Bakara 256 “Dinde zorlama yoktur. Doğruluk sapıklıktan kesin olarak ayrılmıştır. Artık her kim Tağut'a küfredip Allah'a iman ederse, işte o, en sağlam kulpa yapışmıştır. Allah, işitir, bilir.” Bakara 272 “Onları hidayete getirmek senin görevin değildir. Allahtır dilediğini hidayete getiren.”  Keyf 29 “Ve de ki: «O hak Rabbinizdendir. Artık dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin! …” Yunus 99”Sen öğüt ver! Sen sadece bir öğütçüsün. Sen onlara zor kullanacak değilsin!”  Gaşiye 21” Haydi öğüt ver, sen şimdi yalnızca bir öğütçüsün!” Gaşiye 22 “Onların üzerinde bir zorba değilsin!”  Ayetleri ile Hud 118;[10]Yusuf 103;[11]Yunus 99;[12]En’am 35;[13] Şura 8[14] esas ve normal şartlarda önceliği olan ayetlerdir. Davetin ehemmiyetine dalalet etmektedirler. Ve asırlar boyunca Müslümanların tabiiyetindeki gayri Müslimlerin can, mal ve din güvenliği içinde yaşamalarının sağlanması bu ayetlerin böyle anlaşılmasındandır. Hatta Müslümanların Kendilerine savaş açmamış gayri Müslim kavimlerle olan fütuhatçı savaşlarını konjoktörel olarak değerlendirmek gerekir. Yani ikinci dünya savaşına kadar insanlığın kavimler ve devletlerarası ilişkileri güç ve ele geçirme, tabiyeti altına alma, topraklarına katma temelinde yürümüş ve bu siyasi ve askeri gücün getirdiği meşrulukla normal karşılanmıştır. Savaşların yıkımı, insanın değerinin anlaşılmaya başlanması ile İslam tarihi boyunca bu konuda İslam dünyasından bir adım geride olan gayrimüslim dünya da barışın savaştan daha değerli olduğu fikri egemen olmaya başlamıştır. Fiiliyatta sorunlar olsa da en azından teorik olarak bu böyledir. Ve İslam için, Davet noktasında bu durum büyük bir stratejik üstünlük vermektedir Müslümanlara. Zira Davetimizin güçlülüğü, haklılığı, fıtri oluşu karşısında İslam karşıtları hep şiddete başvurarak Davet’i akamete uğratmayı denemişlerdir. Gerçektende savaş ve çatışma ortamı Davet’e zarar veren bir ortamdır ve maalesef Müslümanların bir kısmı tamda İslam karşıtı çevrelerin arzuladıkları çatışma ortamına benzin dökerek Davetin önünü kendi elleriyle tıkama durumuna düşmektedirler.Hilafet’in Osman ra son dönemleriyle birlikte saltanata dönüşmeye başlamasıyla  Ganimet  kazanç ve zenginleşme kapısı olarak görülmüş, esirler de cariye ve köle olarak algılanır olunca bu ayetlerin yorumu da  savaşçılık,kıtalcilik ve  çatışmacılık dinin esasları arasına girmiş,davet ikinci plana atılmış,dinde zorlama yoktur gibi ayetler neshe dilmiş sayılmıştır.
Müslümanların yaşadıkları Ülkelerde; değişik inanç, felsefe, ideoloji ve dünya görüşünden insan toplulukları yaşıyorsa, Müslümanların özgürce Allah’a kulluk etmeleri şartı ile diğerleriyle ülkenin hür ve bağımsızlığı, demokratik hukuk devleti, vatanın selameti ortak paydasında ittifak etmesi ve bu ittifakı koruması İslam’ın ve Müslümanların maslahatınadır. İlla da diğer inanç gruplarına güç kullanarak galebe çalmak, onlara boyun eğdirmek, onları köleleştirmek gibi bir hak ve usul İslam tarafından verilmemiştir. Gayri Müslimlerin kalplerini İslam’dan soğutacak,Daveti akamete uğratacak  her eylem ve yaklaşım batıldır.Bir kişinin hidayetine vesile olmak kadar bir kişinin de haktan yüz çevirmesine yada Hakka yönelmemesine  vesile olmak ciddi sonuçlar doğuracağı göz ardı edilmemelidir.






[1] 2 Bakara 190” Sizinle savaşanlara karşı Allah yolunda siz de savaşın. Ancak aşırı gitmeyin.48 Çünkü Allah aşırı gidenleri sevmez.”
[2] 4 Nisa 89” Arzu ettiler ki kendilerinin küfre saptıkları gibi siz de sapasınız da beraber olasınız. Bu sebeple, onlar Allah yolunda hicret edinceye kadar içlerinden dost edinmeyin. Eğer bundan yüz çevirirlerse onları yakalayın ve bulduğunuz yerde öldürün. Onlardan ne bir dost edinin, ne de bir yardımcı.”
90” Ancak sizinle aralarında anlaşma olan bir topluma sığınmış bulunanlar, yahut ne sizinle ne de kendi kavimleriyle savaşmayı içlerine sığdıramayıp (tarafsız olarak) size gelenler başka. Eğer Allah dileseydi, onları size musallat kılardı da sizinle savaşırlardı. Eğer onlar sizden uzak durur, sizinle savaşmayıp size barış teklif ederlerse; Allah, onlara saldırmak için size bir yol (yetki) vermemiştir.”
91” Diğer bir takım kimselerin de hem sizden emin olmak, hem de kavimlerinden emin olmak istediklerini göreceksin. Bunlar küfre her döndürüldüklerinde ona atılırlar. Eğer bunlar sizden uzak durmazlar, sizinle barış içinde yaşamak istemezler, ellerini savaştan çekmezlerse, onları yakalayın ve onları nerede bulursanız öldürün. İşte bunlara karşı size apaçık bir yetki verdik.”
[3] Hac 39” Kendilerine savaş açılan müslümanlara, zulme uğramaları sebebiyle cihad için izin verildi. Şüphe yok ki Allah’ın onlara yardım etmeğe gücü yeter.”
40” Onlar, haksız yere, sırf, “Rabbimiz Allah’tır” demelerinden dolayı yurtlarından çıkarılmış kimselerdir. Eğer Allah’ın, insanların bir kısmını bir kısmıyla defetmesi olmasaydı, içlerinde Allah’ın adı çok anılan manastırlar, kiliseler, havralar ve mescitler muhakkak yerle bir edilirdi. Şüphesiz ki Allah kendi dinine yardım edene mutlaka yardım eder. Şüphesiz ki Allah çok kuvvetlidir, mutlak güç sahibidir.”
[4] Şura 42” Ceza yolu ancak insanlara zulmedenler ve yeryüzünde haksız yere taşkınlık edenler içindir. İşte onlar için elem dolu bir azap vardır.”
[5] Bakara 208” Ey iman edenler! Hepiniz topluca barış ve güvenliğe (İslam’a) girin. Şeytanın adımlarını izlemeyin. Çünkü o, size apaçık bir düşmandır.”
[6] Nisa 94” Ey iman edenler! Allah yolunda sefere çıktığınız zaman, gerekli araştırmayı yapın. Size selâm veren kimseye, dünya hayatının geçici menfaatine (ganimete) göz dikerek, “Sen mü’min değilsin” demeyin. Allah katında pek çok ganimetler vardır. Daha önce siz de öyle idiniz de Allah size lütufta bulundu (müslüman oldunuz). Onun için iyice araştırın. Çünkü Allah yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.”
[7] Enfal 61” Eğer onlar barışa yanaşırlarsa sen de ona yanaş ve Allah’a tevekkül et. Çünkü o hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.”
[8] Casiye 14” İnananlara söyle, Allah’ın (ceza) günlerinin geleceğini ummayanları (şimdilik) bağışlasınlar ki Allah herhangi bir topluma (kendi) kazandığının karşılığını versin.”
[9] Mümtehine 7” Ola ki Allah sizinle, içlerinden düşman olduğunuz kimseler arasına bir sevgi (ve yakınlık) koyar. Allah hakkıyla gücü yetendir. Allah çok bağışlayandır, çok merhametlidir.”
8” Allah sizi, din konusunda sizinle savaşmamış, sizi yurtlarınızdan da çıkarmamış kimselere iyilik etmekten, onlara âdil davranmaktan men etmez. Şüphesiz Allah âdil davrananları sever.”
[10] Hud 118-119” Rabbin dileseydi insanları (aynı inanca bağlı) tek bir ümmet yapardı. Fakat Rabbinin merhamet ettikleri müstesna, onlar ihtilafa devam edeceklerdir. Zaten onları bunun için yarattı. Rabbinin, “Andolsun ki cehennemi hem cinlerden, hem insanlardan (suçlularla) dolduracağım” sözü kesinleşti.”
[11] Yusuf 103”Sen ne kadar şiddetle arzu etsen de insanların çoğu inanacak değillerdir.”


[12] Yunus 99” Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzünde bulunanların hepsi elbette topyekün iman ederlerdi. Böyle iken sen mi mü’min olsunlar diye, insanları zorlayacaksın?”
[13] En’am 35” Eğer onların yüz çevirmeleri sana ağır geldiyse; bir delik açıp yerin dibine inerek, yahut bir merdiven kurup göğe çıkarak onlara bir mucize getirmeye gücün yetiyorsa durma, yap! Eğer Allah dileseydi elbette onları hidayet üzere toplardı. O halde sakın cahillerden olma.”
[14] Şra 8” Allah dileseydi onları (aynı dine mensup) bir tek ümmet yapardı. Fakat O, dilediğini rahmetine sokar. Zalimlerin ise bir dost ve yardımcısı yoktur.”