27 Mart 2010 Cumartesi

Ve Sizler de Üç Sınıf olduğunuz zaman!



Ve Sizler de Üç Sınıf olduğunuz zaman!


Atilla MORÇOL




Muqarrebun
Ashab ı Yemin (Ashab ı Meymene)
Ashab I Şimal (Meş’eme)-Mükezzibun

056.07-      Ve Sizler de Üç Sınıf olduğunuz zaman;
056.08-      İşte o Meymene Ashâbı, ne Ashâb-ı Meymene!
Ashabı Meymene,ashab-ı Yemin olarak ta geçer Kur’anda. İyilerdir.Ibadurrahmanlardır.
056.09-         Meş'eme Ashâbı, ne Meş'eme Ashâbı!
Bunlar kötülerdir.Ashab-I Şimal.Mükezzibinyn, yalanlayanlar,yüz çevirenler.
056.10-      Yarışıp öne geçenler de öne geçmiş öncüler’dir.
İşte olunası seçilmişler ve öncü talihliler,kazandıkça kazanmış olanlar,gıbta edildikçe gıbta edilenler,zoru başardıkça başaranlar,Allah’ın verdikçe verdikleri mesut ve bahtiyar kulları bunlardır.
056.11-      İşte Onlar Muqarreb’dir.[1]

Ey Talib!
Ademoğlu üç sınıfa ayrılacağı gün,hangi sınıfta olacağınının  muhasebesini yaptınmı!? İyilerdenmisin yoksa kötülerin arasındamısın? Nerede  olduğun seni muhakkak ilgilendiriyor ve endişelendiriyordur. Durumunun muhakemesini yapmalı,eksikliklerin varsa ikmal etmeli,hatalar varsa af dileyib terketmelisin!. Bu gün A’raf tasın.Rabbul Alemiyn A’raftakiler üzerinden Dünyadakilere Cennet Ashabının ve Cehennem ehlinin halini tasvir etmekte bir tablo olarak nazarına sunmaktadır.Yarın ya iyilerin yanında olacaksın yada hüsranla karşılaşıp kötülerin yanında kendini bulacaksın.Bu dünyada nerede duruyorsan  hesap Günündeki A'raf'ta da ayni yerde,konumda,sınıfta yerini alacaksın. Yeryüzü ayni zamanda bir A'raf.Hayat rehberimiz Kur'an-ı Azimüşşan Ademevladlarına nasihat ve uyarıları sadedinde;beşerin itikad ve amelleri çerçevesinde Ahiret Yurdunda  üç sınıf olacağını haber vermektedir : “Ve Sizler de Üç Sınıf olduğunuz zaman.[2]
Buyurulmaktadır.Bu üç sınıftan birinci ve ikinciler iyilerden üçüncüsü ise kötülerden oluşmaktadır. A)  Muqarrabun yani öncüler. Eimmetül Huda iyilerin imamları.Sabigun.Kendilerini Kurban edenler,(Grb) adayanlardır: Humeyni ra,Şeyh Said ra, Ömer Muhtar ra, Şeyh Ahmed Yasin ra, Şehid Abdulazizi Rantisi,Şehid Seyyid Kutup ra,Şehid Abbas Musavi ra ve isimlerini sayamadığımız yolumuzu aydınlatan daha niceleri gibi kendilerini Rablerine kurban eden  son yüzyılın tanınmış hidayet rehberleridirler.Birçoğu geçmiş ümmedlerdendir.Sabıgunu evveliyn.Birazı sonrakilerdendir.Onlar ne kadar da azdırlar.  B) İyiler:Ashab-ı Yemin. Ashab-ı Meymene’de denmektedir Ibadurrahmanlar. Afganistan’da,Filistin’de,Bosna’da,Tahmili Körfez Savaşında canlarını Rablerine kurban eden muvahhidler bu sınıfı oluştururlar.Birkısmı önceki ümmedlerden bir kısmı da sonrakilerdendir. C)Ashab-ı Şimal, Şimal Ashâbı!  yada Ashab-ı Meş’eme.  Bunlar kötüler,günahkarlar,mükezzibin,habis karakterlilerdir.Öncekilerden de sonrakilerdende çoğunluktur.[3] Bu sınıfın en azılıları da istikbar eden,küfrün önderleri denilen; eimmetül küfr’dür.
Şimdi sırasıyla bu üç insan sınıfının hususiyetlerini,Davete icabetleri karşılığında karşılaştıkları ilahi lutufları yada yüz çevirmelerinden dolayı elim azap sahnelerini Vahyin penceresinden görmeye çalışalım.
A)Muqarrebun;Kendilerini Qurban Edenler:
Vakıa Süresinde bu sınıf şöyle anlatılır;
10- Yarışıp öne geçenler de öne geçmiş öncüler’dir.
Hayrda yarıştılar,fedakarlıkta yarıştılar,mallarıyla canlarıyla Rablerinin rızasını kazanmak için ceht ettiler.
056.11-      İşte Onlar Muqarreb’dir.
Onlar Muqarrebtirler.Nefislerini Allah’a  feda eden fedailerdir. Onlar Rablerine kendilerini Kurban olarak sunanlar, nefsi mutmainlerdendir. Allah onlardan razı onlar Rablerinden razı olarak Cennete girenlerdir.[4]
Muqarrebunla ilgili  anlatımlara Mutaffifin Süresinde devam edilir;
” 083.18-      Hayır, Ebrâr'ın Kitabı İlliyin'dedir.19-   İlliyin'in ne olduğunu İdrak ettin mi?20-Merkum bir Kitap’tır.21-    Ona Muqarreb olanlar Şahid’dirler. 22-Gerçek şu ki, Ebrâr, elbette Ni’metler içindedirler.23-Tahtlar üzerinde seyretmektedirler.24-      Ni’met’in Parıltısı’nı Sen Onların yüzlerinde tanırsın.[5]

Muqarreblere Rablerinin Lutfu olarak verilen nimetler:
Muqarrebuna, Allah’ın lutfettiği benzersiz nimetler ;Vakıa Süresinde şöyle anlatılır:
056.12-Ni’metler’le donatılmış Bahçeler'de.13-  Muqarrebunun çoğu geçmiş ümmetlerdendir.14-   Birazı da Sonrakiler’den.15-İşlenmiş Tahtlar üzerindedirler.16-Üstlerinde Karşılıklı olarak yaslanmışlardır.17-Çevrelerinde Ölümsüzlüğe ulaşmış Gençler dolaşır.18- Kaynağı’ndan Testiler, İbrikler ve Kadehler,19-  Ki bundan ne Başlar’ı ağrır ne de kendilerinden geçip Aqıllar’ı çelinir.20- Arzulayıp seçecekleri Meyveler,21- Canları’nın çektiği Kuşeti,22-  Ve İri Gözlü Huriler,23- Sanki Saklı İnciler gibi.24-Yapmakta olduklarına Karşılık olmak üzere.25-Orada  ne Boş Söz işitirler, ne de Günah’a sokma.056.26- Yalnızca bir Söz: Selam, Selam.”
Yine Mutaffifin Süresinde ise; bu nimetlere devamla, şöyle zikredilir;
083.24-Ni’met’in Parıltısı’nı Sen Onların yüzlerinde tanırsın.25-Onlar’a Mühürlü, katıksız bir Şarap’tan içirilir.26-ki onun sonu Misk’tir. Öyleyse, Değerli Şeyler’e ulaşmak için (can atanlar) bu (cennet içkisi)ni hedeflesinler.27-Onun Karışımı Tesnim'dendir.28-Bir (nimetin) Kaynak ki, Muqarrebler O’ndan içer.
Muqarrebuna lutfedilen nimetlerin harkuladeliği Onların yüzlerindeki hoşnutluktan anlaşılır.Onlara kişiye özel,katışıksız bir şaraptan ikram edilir. İçiminin sonu hatemu u misktir.Onun karşımı tesnimdendir.Muqarreblerin içtiği bir kaynaktan.İşte yarışacaksanız bunun için yarışın.Yarışmaya değer olan ancak budur.Hayrda yarışla kazanılacak olan ödül budur. Bu ödül ancak hayrda yarışanlara ve hayr  biriktirenlere sunulucaktır.

B)Ashab-I Yemin ;İyiler;Ashab-I Meymene
Ashab-ı yemin yada ashab-ı meymene ilgili olarak;Furqan Süresindeki anlatımlarda;
025 .63-      O Rahmân'ın Kulları, Arz’da alçak gönüllü olarak yürürler ve Cahiller kendilerine muhatap oldukları zaman da "Selam" derler.64-Onlar, Rabb'lerine secde ederek ve Qıyama durarak gecelerler.,65-Onlar: "Rabb'imiz Cehennem Azab’ını bizden geri çevir, gerçek şu ki, onun Azab’ı ödenmesi kaçınılmaz bir Borç " derler.66-"Elbette o ne Kötü bir Karargah ve ne Kötü bir Konaklama Yeri’dir."67-Onlar, harcadıkları zaman, ne israf ederler, ne de kısarlar,  orta bir yol tutarlar..68- Allah ile beraber bir İlah'a dua etmezler. Allah'ın haram kıldığı Can’ı Haqsız yere öldürmezler ve Zina etmezler….”
Buyurulmaktadır.
Vakıa Süresindeki anlatımları şöyledir;
056.27-      Yemin Ashâbı, ne Ashâb-ı Yemin!.28-Yüklü Dallar’ı bükülmüş Kiraz,29-      Üstüste dizili Meyveleri sarkmış Muz Ağaçları,.30- Yayılıp uzanmış Gölgeler,31-      Durmaksızın akan Su,.32-Ve bir çok Meyveler arasında,.33- Eksilmeyen, yasaklanmayan,34-      Yüksekler’e kurulmuş Döşekler.35-Gerçek şu ki: Biz Onları yeni bir inşa ile inşa ettik. 36-      Onları hep Bakireler kıldık.37-Eşleri’ne Sevgi ile Tutkun, hep Yaşıt,.38-Yemin Ashabı olanlar için..39- Birçoğu Geçmişler’den.40-      Bir çoğu da Sonrakiler’den.
Ashabı Yemin le yani Ebrar/ iyilerle ilgili olarak Mutaffifin Süresindeki anlatımlar ise şöyledir:
083.18-      Hayır, Ebrâr'ın Kitabı İlliyin'dedir. 19-İlliyin'in ne olduğunu İdrak ettin mi?.20-Merkum bir Kitap’tır..21- Ona Muqarreb olanlar Şahid’dirler..22-Gerçek şu ki, Ebrâr, elbette Ni’metler içindedirler.23-Tahtlar üzerinde seyretmektedirler.24-      Ni’met’in Parıltısı’nı Sen Onların yüzlerinde tanırsın. .25-Onlar’a Mühürlü, Katıksız bir Şarap’tan içirilir. .26-Ki onun sonu Misk’tir. Öyleyse, Değerli Şeyler’e ulaşmak için (can atanlar) bu (cennet içkisi)ni hedeflesinler..27-  Onun Karışımı Tesnim'dendir. 083.28-Bir (nimetin) Kaynak ki, Muqarrebler O’ndan içer.
C)Ashab-ı Şimal;Ashab-ı Meş’eme:Mükezzibin.
Vakıa Süresinde;
056.41- Şimal Ashâbı, ne Şimal Ashâbı!.42-Hücreler’e işleyen Kavurucu bir Sıcaklık ve Kaynar Su,.43- Ve Kapkara Duman’dan olan bir Gölge içindedirler.44-  Ki o, ne Serin’dir, ne de Kerim..45- Çünkü Onlar, bundan önce Varlıkla şımartılmış olanlar’dı.46- Onlar, Büyük Günah üzerinde Israrlı davrananlar’dı.47-ve derlerdi ki: "Biz öldüğümüz, Toprak ve Kemik olduğumuz da mı, gerçekten Biz mi diriltilecek mişiz?"48- "Önceden geçmiş Atalarımız da mı?".49-De ki: "Elbette, Öncekiler de ve Sonrakiler de.".50-"Bilinen bir Gün’ün belli vaktinde elbette toplanacaklardır." 51- Sonra gerçekten Siz, ey Sapık olan Yalanlayıcılar,.52-Elbette  Zakkumolan bir Ağaç’tan yiyeceksiniz.53- Böylece Karınlar’ı O’ndan dolduracaksınız.54-    Onun üzerine de alabildiğine Kaynar Su’dan içeceksiniz.55- Üstelik içtikce susayan Hasta Develer’in İçişi gibi içeceksiniz.56- İşte bu, Onların Din Günü'nde Şölenleri’dir.57-Sizleri Biz yarattık, yine de Tasdiq etmeyecek misiniz? 58-Şimdi dökmekte olduğunuz Meni’yi gördünüz mü? 59- Onu Sizler mi yaratıyorsunuz, yoksa yaratan Bizler miyiz? 60-Sizin aranızda Ölüm’ü Taqdir edenler Biziz  ve Biz önüne geçilecek olanlar değiliz.61- Benzerlerinizi getirip değiştirme ve Sizi şimdi bilemeyeceğiniz bir şekilde inşa etme konusunda,.62- Andolsun İlk İnşa’yı bildiniz, ama Öğüt almanız gerekmez mi?.63- Şimdi ekmekte olduğunuz’u gördünüz mü?.64- Onu Sizler mi bitiriyorsunuz yoksa bitirmekte olanlar Biz miyiz?.65- Eğer dilemiş olsaydık, gerçekten Onu birer Ot Kırıntısı kılardık, böylelikle şaşırırdınız.66- "Doğrusu Biz, Ağır bir Sonuç altına girip zorlandık,"67- "Hayır, Biz büsbütün Yoksun bırakıldık.".68-şimdi Siz, içmekte olduğunuz Su’yu gördünüz mü?69- Onu Sizler mi Bulut’tan indiriyorsunuz, yoksa indirmekte olanlar Biz miyiz?70- Eğer dilemiş olsaydık Onu Tuzlu kılardık, ama şükretmeniz gerekmez mi?71-   Şimdi yakmakta olduğunuz Ateş'i gördünüz mü?72- Onun Ağacı’nı Sizler mi inşa ediyorsunuz yoksa onu İnşa eden Bizler miyiz?73- Biz Onu hem bir Öğüt ve Hatırlatma, hem de İhtiyacı olanlar’a bir Meta kıldık.....................056.92-Ve eğer O Yalanlayan Sapıklar’dan ise,93-Artık alabildiğine Kaynar Su’dan bir Şölen vardır.94- Ve Çılgınca yanan Ateş'e bir Atılma da.95-     Elbette bu Kesin Bilgi ifade eden bir Gerçek’tir.96- Öyleyse Rabb'ini Yüce İsm’iyle tesbih et." buyurulmaktadır.
Mutaffifin Süresinde ise Ashabı Şimalle ilgili anlatımlar
083.07-Hayır, Fâcir olanlar’ın Kitabı şüphesiz Siccin'dedir. .08- siccin'in ne olduğunu İdraq ettin mi?.09-  Merkum (yazılı) bir Kitap’tır.10- O Gün, way haline Yalanlayanlar’ın.11- Ki Onlar, Din Günü'nü yalanlamaktadırlar.12-      Oysa O'nu Sınır tanımaz Saldırgan, oldukca Günahkar olandan başkası yalanlamaz.13- Ona Ayetlerimiz okunduğu zaman, "Geçmişlerin Masalları " dedi. 14-  Bilakis. Onların kazanmakta oldukları, Qalpler’i üstünde Pas tutmuştur. 15- Hayır, gerçekten Onlar Rabb'lerinden perdelenmişlerdir. 16-  sonra Onlar, kuşkusuz/kesinlikle  Cahim'e yollanacaklardır.17- sonra Onlara, "İşte Sizin yalanlamakta olduğunuz budur." denilmektedir.
A’raf Süresi
Bahçe ve Ateş Halqları: 40-47
007.40-Şüphesiz Ayetlerimiz’i yalanlayanlar ve Onlar’a karşı Büyüklenenler, Onlar için Göğün Kapıları açılmaz ve Deve de İğne Deliği’nden geçinceye kadar  Bahçe’ye giremezler. Biz Suçlular’ı böyle cezalandırırız."
Allah’ın Ayetlerinden yüz çevirenler ve Allah’a,O’nun Rasullerine, Kitaplarına,Halkına karşı büyüklenip kibirlenenler için artık göğün kapıları açılmaz ve deve de iğne deliğinden geçemiyeceğine göre Cennete giremiyecekleri hükme bağlanmıştır. Cehennem Mükezzibinin kaderidir artık.Onlar kendi  tercihleri ile bu kaderi hak etti.Cehennemden yataklar ve yorganlar içinde,boğazları yırtan zakkum ve kaynamış irin onların paylarına düşüenlerden sadece bir kaçı!Onlar kendi kendilerine,kendi elleriyle  böylece zulmettiler bu aşağılayıcı azabı hak etmiş oldular. Yeryüzünde henüz hayattta olan Mü’minler için Araf halidir bu. Rabbimiz Cehennemi,Ateş Ashabını böylece bize Tablolar halinde seyrettirmektedir. Cenneti ve Cennet ehlini de ayni şekilde  mü’minlere tasvir etmektedir. Yani olup biten neredeyse gözlerimiz önünde cereyan etmektedir adeta. Ders alıp Hak’ka uyanlar kurtulacak,gafletten silkelenemeyenlerinse kaybedecekleri bir serüven bu!
007.41- Onlar için Cehennem’den Yataklar ve üstlerine de Örtüler vardır. Biz Zulmedenler’i böyle cezalandırırız.
007.42- İnananlar ve Salih Çalışmalar’da bulunanlar -ki Biz hiç kimseye Gücü’nden fazlasını yüklemeyiz-  Onlar da Bahçe'nin Arkadaşları’dır. Onda Sonsuz olarak kalacaklardır.
İman edip salih amellerde bulunanlarsa Bahçe’nin Ashabıdır. Onlara güçlerinin üzerinde de yük yüklenmemiştir. Onlar ciddiyetle yükümlülüklerini yerine getiren,Rablerinden ıttiqa eden,dinlerini ciddiye alan sağlam adamlardır.Hayatlarında laubalilik görülmeyen,boş ve faydasız olan şeylere de bulaşmayan sorumluluklarını müdrik,ciddiyet sahibi,vakarlı kişilerdir. Üzerlerine rics bulaştırmamaya dikkat eden,bulaşırsa da Rablerinden mağfiret diliyerek temizleyen sağduyu sahibi neferlerdir. Müslümanların inançlarıyla uyum içinde olmayan bir yaşam tarzı içinde bocalamaları,salih ameller ve pratikler noktasındaki zaafiyetleri;ortaya koyulan yaşam pratiklerinin Vahiyle doğru dürüst bir kritiğinin yapılamaması,ciddiyetsizlik ve kalitesizlikten kaynaklanmaktadır.Bunun temelindede, dünya ile ilişkilerin Vahiy bağlamında inşa edilememesi bulunmaktadır.
007.43-Biz Onların Göğüsleri’nde Kin’den ne varsa çekip aldık. Altlarından da Irmaklar akar. Derler ki:" Bizi buna ulaştıran Allah'a Hamd olsun. Eğer Allah Bize hidayet vermeseydi Biz Doğru’ya erişmeyecektik. Andolsun, Rabbimiz’in Elçiler'i Haqq ile geldiler." Onlar’a: "İşte bu, yapmakta olduklarınıza Karşılık olarak Mirascı olduğunuz Bahçe'dir" diye seslenilecek.
Kişi ne kazandığına görmek için, ellerine baksın! Cennet kişinin elleriyle kazanımıdır.Elleriyle  Hayr biriktiren Cenneti kazanır. Servet biriktirense  ateşi hak eder.
007.44-Bahçe Ashabı, Ateş Ashabı’na seslenirler: "Bize Rabb'imizin wadettiği gerçekleşti, Size de Rabb'inizin wadettiği gerçekleşti mi?" Onlar da: "Evet" derler. Sonra içlerinden biri seslenir: "Allah'ın Laneti Zalimler’in üzerine olsun."
007.45- "Ki Onlar Allah'ın Yolu’ndan alıkoyanlar, onda Çarpıklık arayanlar ve Onlar Ahiret'i tanımayanlardır."
007.46- İki Taraf arasında bir Engel ve A’raf üstünde (Sur’un Burçları üzerinde)  de hepsini yüzlerinden tanıyan Adamlar vardır. Bahçe’ye gireceklere: "Selam size" derler, ki bunlar,  henüz girmeyen ama girmeyi umanlardır.
Hesap Günü İnsanlar bölük bölük,sınıf sınıftır. Kimileri Cennet’e girmiştirler,kimileri de Ateştedirler. Kimileri de daha henüz A’rafta  sırasını beklemektedirler.Yüksek burçlar üzerindeki görevliler;yüzlerindeki nurdan ve işaretten (alınlardaki secde izi)  tanıdıkları mü’minlere “Selam selam size” derler.
007.47-Gözler’i Cehennem Ashabı’ndan yana çevrilince: "Rabb'imiz, Bizi Zalimler Topluluğu’yla birlikte kılma" derler.
         A'raf’taki Tartışmalar: 48-53
007.48-      A'raf üstündeki Adamlar, kendilerini Yüzleri’nden tanıdıkları Adamlar’a seslenip derler: "Ne toplamış olmanız, ne de büyüklenmeniz Size Yarar sağlamadı."
Yine A’raf üzerindeki görevliler ayni şekilde yüzlerinden tanıdıkları adamlara (Mükezzibin yüzlerinde nurdan ve secde izinden eser yoktur. Onların yüzleri dünyada olduğu gibi somurtkan,kara kaya gibi soğuktur.) dünyada kenz edip biriktirdiğiniz ve yoksul ve mahrumların haklarını/paylarını mülkiyetinize geçirmeniz size bir fayda sağlamadı.Dünyadaki büyüklenmenizde bakın boşunaydı. Şimdi buradasınız ve kendi ellerinizle kendinizi aşağılayıcı bir azaba mahkum ettiniz. Aşağıladığınız ve haklarından mahrum bıraktığınız,bahçelerinizin yakınından bile geçmelerine izin vermediğiniz  o yoksul,mahrum mü’minlere ise;onlar korkmayacak ve mahzunda olmayacaklardır. Onlara; ”girin Bahçelere;selam, selam sizlere!” denecektir.Herkes ektiğini biçecek,ettiğini bulacaktır.
007.49-Kendilerine Allah'ın bir Rahmet eriştirmeyeceğine Yemin ettiğiniz Kimseler bunlar mıydı? Girin Bahçe'ye. Sizin için hiçbir Korku yok’tur ve Siz Mahzun da olmayacaksınız."
007.50-Ateş Ashabı, Bahçe Ashabı’na seslenir: " Bize biraz Su’dan ya da Allah'ın Size verdiği Rızıq’tan aktarın."
Derler ki: "Doğrusu Allah, bunları Küfredenler’e haram kıldı."
Dünyada Allah’ın insanlık için yarattığı nimetleri nasıl mahrumlara haram kıldıysanız,bu sefer burada mü’minlere lutfedilen nimetler de günahkar mücrimler olarak size haram kılınmıştır.O mücrimler dinlerini oyun ve eğlence edinmişlerdi.Olsada olur olmasada olur babından. Dünya hayatı onları ayartmış,dünyaperest kılmıştı.Bu hayatın sonu yok zannettiler ve bu zanlarına gerçekmiş gibi iman ettiler. Ahiret hayatının olacağına ve hesaba çekileceklerini unutmuşlar yada hiç inanmamışlardı.Böyle olunca Allah’ta onları O Gün unutacak(!) tır.
007.51-Onlar, Dinleri’ni bir Eğlence ve Oyun edinmişlerdi ve Dünya Hayatı Onlar’ı aldatmıştı. Onlar, bu Günleri’yle karşılaşmayı unuttukları ve Bizim Ayetlerimiz’i tanımadıkları gibi Biz de Bugün Onlar’ı unutacağız.
007.52-Andolsun, Biz Onlar’a bir Kitap getirdik, inanacak bir Qawm’e bir Hidayet  ve Rahmet olmak üzere bir Bilgi’ye dayanarak O’nu Çeşitli Biçimler’de tafsilatlandırdık.
007.53- Onlar, O’nun Te'wili’ne bakmazlar mı? Te'wili’nin geleceği Gün, daha önce O'nu unutanlar, derler ki: "Gerçekten Rabbimiz’in Elçileri Bize Haqq'ı getirmişlerdi. Artık Bize şefaat edecek yok mu? Veya Geri çevrilsek de işlediklerimizden başkasını yapsak." Kendilerini Hüsran’a uğrattılar. Uydurdukları Şeyler de onlar’dan uzaklaşmıştır.
Allah’tan niyazda bulunurken muqarrebsınıftan,Ebrardan olmayı  temenni etmeliyiz. Ibadurrahmanlar Rablerinden;    "Rabb'imiz, bize Eşlerimiz’den ve Soyumuz’dan Göz aydınlığı olacak armağan ver ve bizi Taqwa Sahipleri’ne Önder kıl," diyenlerdir.” Şeklinde niyazda bulunurlar.İbrahim ve İsmail Aleyhisselamın dualarında olduğu gibi;
002.128-"Rabb'imiz! İkimizi sana teslim olmuş kıl ve Zürriyetimiz’den da sana teslim olmuş bir Ümmet. Bize Menâsıq’ı göster ve Tewbemiz’i qabul et. Elbette Sen Tewwab'sın ve Rahim'sin."
002.129-"Rabb'imiz! İçlerinden onlara bir Elçi ba'set, onlara Ayetleri’ni tilawet etsin, Kitab'ı ve Hikmet'i öğretsin ve onları arındırsın. Elbette Sen Aziz'sin, Hakim'sin."[6]
Ey Ademin Evladları!Size hiçbir faydası olmayacak gelip gecici şeyler peşinde koşuşup yarışa tutuşmayın.Eğer gerçekten akleden bir kavim iseniz,yarışacağınız şey hayr olmalıdır. Hayrda yarışanlara verilen ebedi nimetler dünyadakiler gibi değildir.Yarışmaya değer olan Ahiret Yurdundaki nimet ve saadet dolu Bahçelerdir. Ya yatak ve yorganı Haviye olan Cehennem azabı!? Yiyecek olarak kaynar bir irin ve boğazı yırtarak geçen zakkum! Bu elim azab; fahşadan teberri etmeye değmezmi!? Fıtrata sadaqat göstermeye yetmezmi? Evet akleden ve düşünenler için bunların her biri Allah'tan sakınmaya,azmetmeye  değer konulardır.
83.22-Gerçek şu ki, Ebrâr, elbette Ni’metler içindedirler.23-Tahtlar üzerinde seyretmektedirler.24-Ni’met’in Parıltısı’nı Sen Onların yüzlerinde tanırsın. 25-Onlar’a Mühürlü, Katıksız bir Şarap’tan içirilir.26-Ki onun sonu Misk’tir. Öyleyse, Değerli Şeyler’e ulaşmak için (can atanlar) bu (cennet içkisi)ni hedeflesinler.27- Onun Karışımı Tesnim'dendir.28-Bir (nimetin) Kaynak ki, Muqarrebler O’ndan içer.[7]
Ey Talib! Her hayattaki insan gibi Rabbin gayb aleminden uyarıcı haberler,tablolar ve tasvirler lutfetmektedir.Ki Cennetin muhteşem ve harkulade güzelliği,çekiciliği ve cazibesini grüp salihatlara sarılasınız,cehenneminde dehşet verici azabını şahit olup fahşayı,kötülüğü terk edesiniz. Dünya bir nevi A’raf  konumunda. Geri dönme pişmanlığı daha henüz yaşanmamıştır.Cehennemin elim azabından kurtuluş imkanı ve fırsatı henüz elimizdedir. Cennet Bizi beklemektedir. Yeterki Rabbine yönelme iradesini ortaya koyabilesin.Kişiye özel,mühürlü ve hatemuhu misk olan,şereflilere özel kadehlerde ikram edilecek bu nimet; azmetmeğe ve sabretmeğe değerdir.İşte yarışanlar bunun için yarışsın.Ne diye vaktinizi ve emeğinizi ölümle heba olacak ve ondan sonra da hiçbir fayda da sağlamayacak şeyler peşinde israf ediyorsunuz? İradenizi ve vaktinizi israf etmeyiniz. Mü’minler ömürlerini ve iradelerini tasarruf ederler. Tasarruf Rabbin öğrettiği gibi davranmaktır. İsrafsa apaçık düşman olan şeytana uymaktır.Basiret sahibi ıbadurrahmanlar; dünyevi bağlardan kurtulmuş, Rabbe yönelmiş; bu hayatın sonunu hatemuhu misk kılmıştır. Görebilmek ve yaşayabilmek iradesi ve azmi ile Rabbimizin bir an dahi bizi bize bırakmaması,Ibadurrahmanlar olarak finali tamamlamayı nasip etmesi  dileğiyle.

Hülasa

Rabbimiz  Kuran ı Kerim de Bizleri uyarmaktadır.   Beşeriyet  Ahiret Yurdunda üç sınıf olacaktır. İman edenler,iyiler:Bunlarda iki kısımdır:Muqarrebun, çoğunlukla  geçmiş ümmetlerden,pek azı sonrakilerden.Diğeri Ashabı yemin. İyiler;Dünyadayken Allah'a ve Rasulüne iman etmişlerdir.Gayba inanır,Allah'ın kendilerine verdiği nimetleri açıktan ve gizli olarak sarf ederler.Namazı ikame eder,zekatlarını verirler.haramlardan sakınırlar,hayırda yarışırlar.[8] Yaşam tarzları İslamın ilke ve kurallarına göredir.Dünya görüşleri Vahiyle oluşmuştur. Allah için severler,Allah için buğz ederler.Ahiret Yurdunda mükafat olarak onlara, Cennet ve hesapsız nimetler sunulacaktır.
Kötüler;Mükezzibin:Bunlar bedbahlardır. Dünyada Allah yokmuş gibi yaşarlardı.Ne haramı bilirlerdi,ne sevabı!Dünyaya,nefsani arzulara,zevk ve eğlencelere,moda,müzik,spora daldıkça dalarlar,Allahı unuturlardı.İstikbarın Modern laik yaşam tarzını kendilerine seçmişlerdi. Kimisi diliylede inkar eder,kimisi bizde inanıyoruz derlerdi.Ama Allah'ı hayatlarına karıştırmazlardı.Heva ve hevesleri ne emrediyorsa yerine getirirlerdi.Onlar böyle yaşayınca;yaptıklarına karşılık Allah ta onları Cehennemde unutacaktır.

Elhamdulillahirabbilalemiyn!






[1] Ayet mealleri; Kayseri Ulumul Hikme Okulu; Kemal Ersözlü’nün çalışmalarından alınmıştır.
[2] 56 Süre i Vakıa.
[3] 012.Süre i Yusuf 103-   “ Sen Şiddetle arzu etsen bile İnsanlar’ın Çoğu inanacak değildir.”
[4] 089. « Süre i Fecr 27- « Ey Tatmin olan Kişilik! 28-  Artık dön Rabb'ine, Hoşnut edici ve Hoşnut olunmuş olarak.  29-      Artık gir Kullarım’ın arasına, 30-  Gir Bahçem’e. »
[6] 2 Süre i Bakara
[7] 83 Süre i Mutaffifin
[8] 2 Bakara 177

17 Mart 2010 Çarşamba

 
KAYSERİ OKULU
QISSALAR’IN WASATI
 
QISSALAR Wasatını işlerken şu üç dönemi dikkate almalıyız:
a-) Qıssalarda anlatılan olayların wuqu bulduğu döneme dair dikkate alınması gereken Wasat,
b-) Qur’an’da zikre değer bulunarak, Nuzul Wasatının tercihine uygun seçimlerin yapıldığı bu hikaye edişlerin aktarımı, sunumu ve öne çıkarılan hususları ile Nuzul Wasatı,
c-) Qıssalar Wasatının içine Efendimizin Hayatı, Mücadeleleri, Siyerini de ilave etmemiz gerekir. Riwayetlerin Tedvininden sonraki dönemlerde, bu kuruluş dönemi bizim için de bir Qıssa Wasatı hüviyetindedir.
Qıssa, Tarih, Menqıbe vb. kavramları nüanslar içinde kullanıyoruz. Türkçe’de Qıssa için Öykü, Hikaye, Mit, Efsane, İbret verici Menqibe, Masal gibi karşılıklar verilir. Tarih ise, yaşanmış şeyleri, Waqi olmuş gerçekleri anlatır. Ne var ki bu da tartışmalıdır. Çünkü Tarih yazımı, daha sonraki bir kurgu ile belli bir bakış açısını yansıtır. Sadece yalan söylemekle değil, gerçeğin bütününü söylememekle de Kurgu olmuş oluyor. Bununla beraber Tarih, Qıssa’ya göre Tarihsel bir Waqıayı dile getirme durumundadır.
Qur’an sözedilmeden “Qıssa” deyince, Hisse çıkarılacak bir anlatıyı, Ahlaq Dersi veren masalımsı bir Öyküyü kastederiz. Ancak Qur’an’da Qıssa dediğimizde, bunu Tarih anlamında kullanırız. Yani yaşanmış gerçekler olarak Tarihi bir Mewsuqiyetten bahsederiz. Genel Dildeki Kıssa yerine ise Qur’an, Darbı Mesel Tabirini kullanır. Mesela “Bahçe Sahibleri” Meseli böyledir. Onun Tarihi bir haqikatini aramak yerine, her yerde Vuquu mümkün ibretlik bir hikaye olarak ele alırsak yanılmış olmayız.
Masal, gerçek-üstü anlatımı, olağanüstülüğü, çocuksu ya da çocuklara anlatımı ihtiva eder. Qur’an’da böyle bir anlatım var mıdır? Gerçek-üstünden kasıt Olağanüstülük ise evet, Mucizeler böyledir. Gündelik dildeki Qıssalarda masala yer verilmez, ama Masallarda olağanüstülük sıradandır. Süleyman’ın Kuşları gibi Mucizelere Roman’da da rastlanmaz. Tabi ki Qur’an’da anlatılan Mucizeler gerçektir.
Bu karşılaştırmalardan şu sonucu çıkarıyoruz ki, en iyisi Qur’an ne demişse onu aynen muhafaza etmeliyiz. Qıssa deyince bunu gündelik dilin, “ibretlik hikayesine” indirgeyemeyiz. Cenabı Haq ne adla adlandırmışsa onu öyle anlamalıyız. Allah “Qıssa” anlatıyor, “Darbı Mesel” veriyor ve Peygamberlerde görülen Olağanüstülüklere “Ayet” diyor. Qur’an’ın dili özellikli bir konumda, dikkat ve yoğunlaşma gerektiren “Din Dilidir”. Onu öylece kabul etmeli ve Masal, Tarih, Kıssa diline irca etmemeliyiz.
1926’da Taha Hüseyin “Cahiliyye Şiiri” üzerine yazdığı Kitab’ta, Qur’an Qıssalarının bütün olarak Darbı Mesel olduğu tezini savundu. Qıssa, Darbı Mesel ayırımını gereksiz buldu. İbrahim, Musa vs. isim verilse dahi onlar yaşamadılar ve her biri Darbı mesel kabilinden hikayelerdir dedi. Taha Hüseyin Müslüman kimliğini bırakmıyor. “Mümin olarak inanıyorum ama, İbrahim Musa yaşadı mı bilmiyorum, bilimsel olarak belge yok” diyor. Mühim olan Qıssa’dan Hisseyi çıkarmaktır, gerisi teferruattır diyor.
Taha Hüseyin’in öğrencilerinden Muhammed Halefullah 50 yıl önce bu tezi yine savunmuştu. “Esatirul Ewwelin” şeklinde Müşriklerin Qıssaları nitelendirmesine Qur’an itiraz etti ama, bu tamlamayı esas itibariyle Qur’an da kabul eder diyor.
Elbette bu görüşler isabetli değil. 1800’lerde Batı’da gelişmiş Kutsal Kitab Kritiklerinin bir uyarlaması olarak, bunlar savunulmuştur. Ehli Kitab, Bilim ile Kitablarını bağdaştıramamış. Aynı durumun bizde de olması gerekir mi? Tevrat, baştan sona Tarih Kitabı gibi, soyağacıyla, tarihi sıralamasıyla Adem’den itibaren tüm süreci aktarma iddiasındadır. Bu tarihsel bildirimler 5770 sene öncesinden yaradılışı başlatıyor ve Dünya Tarihini bununla sınırlıyor. Bu ise tarihsel belgelere, Bilimsel Anlayışa uymamaktadır. Qur’an öyle mi? Çok sınırlı tarihsel referanslar kullanmış, hep muhakeme, cedel, mantıq, aqıl yürütme durumlarına atıflar yapmıştır.
Qıssalarda geçen isimler 30’un altındadır. 3 farqlı isim olarak Muhammed ve Zeyd kendisiyle alakalı; üçüncüsü Ebu Leheb ise, bir künye olarak, yabancı bir isimdir. Zülkarneyn, Üzeyr ve Lokman hariç 25 Peygamber isminde şüphe yok. Bu üçü ise, Peygamber olmalarına dair işaretler olsa da Qur’an’dan kat’i delil olmadığı için peygamberlikleri belirsizdir.
Tevrata göre, Adem, ilk insan, başarısız bir örnek. Onun yüzünden ilk günah işlenmiş ve cezası ölümlü, hastalıklı dünya hayatı olmuş. Allah’a uzak, cehennemlik bir kötü örnekle başlamışız. Mazimiz tam bir kabus senaryosu. İsa’ya kadar Zati Günah ile tüm nesillere intikal etmiş bir kabus, günah ve şeytani alçalma durumu yaşanmış. Bu genetik devamlılığı aşma kabiliyeti, doğuştan günaha düçar insanın başarabileceği bir yetkinlik olmayınca, Tanrı, insan suretinde inkarne (tecessüm etmiş) olarak, tüm insanlığa keffareten Haç’ta işkenceler altında, “Günah’ın” borcunu ödemiş. Tevrat, İncil Okumalarının temelinde bu anlatım düzeneği sarsılmaz bir yer teşkil ediyor. Tevrat İncil okumalarının temelindeki bu paradigmaya karşılık Qur’an, bütünüyle farqlı bir tezin sahibidir.
FARQLAR
1- Tevratta günahsızlığı başarabilen bir tek Peygamber örneğine dahi rastlanmaz.
2- Qur’an Qıssalarında Peygamber olarak övülen ve örnek verilen kimi isimler, Tevrat’ta, işledikleri kötü fiiller bir tarafa Peygamber olarak da görülmez. (Adem, Davud, Süleyman vb.) oysa Qur’an her kimi Qıssa etmişse, o Ewwâb, Münîb, günahsız örneklerdir. Taban tabana farqlı anlatımlar var. Adem’i İbrahim’i Tevratta görüp te, aynı kişilerden bahsedildiği zannedilmemelidir. Qur’an’da anlatılan, tamamen farqlı özellikteki kişilerdir.
3- Tevrat’ta anılmayan kimi Peygamberler Qur’an’da geçer. Ad ve Semud Qavimlerinin Peygamberleri ve Qıssaları Tevratta geçmez. Arablarla ilgili bu Salih Peygamberleri unutulmaya bıraktıkları gibi, yine Arablarla ilgili İsmail Peygamberi de terke uğratmışlardır. Aslında Tevrat Metinlerinin bizzat kendisinde O’nun Peygamberliği itiraf edilmiş gözükse de (Peygamberlikle ilgili kullanılan “Bereket” kavramı İsmail a.s. için de geçer), yine de Onun Qıssası anlatılmaz. İstenmeyen çocuk, kovulmuş, atılmış, uzaklaştırılmış ve nisyana mahkum edilmiş bir Nesil olarak hikaye edilir.
Adem’in bir Hikmete binaen arza gelişini, Şeytanî bir Düşüş, alçalış, atılma, ve recmedilme olarak tasvir etmeleri gibi, İsmail’in durumunu da bir günah ve ceza olarak görürler. Tafdil edilen İshakîlerdir. Onlar Kerem, üstünlük ve seçilmişliği hak etmiş; İsmailoğulları ise, Hacerin (Taşın toprağın) çocukları olarak kovulmuştur. Şeytanın, (Taş’tan) Toprak’tan olan Adem’e karşı Kibirlenerek, “ben ondan hayırlıyım”, “ şu benden daha fazla İkram’a mazhar kıldığına bir bak” deyişindeki gibi, Kerem ve Fazlın sadece kendilerinin olduğunu iddia etmişler ve Hacerilerle ilgili İlahi takdiri Şeytani bir şekilde yorumlamışlardır. Aslında Tevrat anlatısında Adem Qıssası da Ademin tarafını tutan değil, Şeytanı tutan bir bakış açısıyla yansıtılmıştı.
İlkin, Düşüşü Şeytana değil, Adem’e layık görerek Şeytanın tarafını tutarlar. İkincisi, Şeytanı İnsan’a “Bilgi Ağacını” sunmuş Varlık olarak lanse ederler ve Tanrı’nın insandan bilgiyi kıskanmasına karşın, O’nun İnsana gerçek dost olduğu; ve İnsanın gerçekten iyiliğini isteyen asıl varlık olduğu imasında bulunmak suretiyle, Şeytanın tarafını tutarlar. Tevrat’a bu hikaye Grek Prometeus Efsanesinden sızmış olmalı. Burada oynanan Şeytanîliği, İshak ve İsmail’in soyunda da oynamak istemişlerdir. Kitabında Adem’e bunu yapan, fiiliyata gelince Hacerilere ötekini çoktan yapar.
4- Tevrat’ta anlatılıp ta Qur’an’da anlatılmayan çok sayıda Peygamber var. Müslümanlar onların da Peygamber olabileceğini kabul ederler, hatta kültürde, Danyal, Yuşa gibi isimler Peygamber olarak kabul de görmüştür. Qur’an’da sadece “Nebi” denilip ismi verilmeyen bazı Peygamberlerin Tevrattaki karşılığının kim olabileceği tartışılmıştır. İsmi verilmeyen bu Nebi’nin Samuel ya da Yuşa olabileceği hakkında fikirler öne sürülmüştür. Hezekiyal’ın Zülkifl olduğu söylenmiştir.
Bazı Peygamberlerde ise, İsim uyuşmaması vardır. Moşe diye geçen Peygambere Musa deriz. Yine, Hanok dediklerinin karşılığı, İdris’e (a.s) benziyor. İdris kelimesi, De re se kökünden, Ders vermeyi de ihtiva ettiği için birçok anlamlı bağlantıyı kurmamıza zemin hazırlıyor. İdris-Hanok benzeri bir biyoğrafiyi, Hermes isminde görürürüz. Mısır, Babil, Yunan kültüründe karşılaşılan bu isim Hermes Trismegustus (üç kere büyük Hermes) diye de anılır.
Mısır Hermesi, 7 Gökten bahseder. Gizli Tarikat, Sır Dini şeklinde Batıni ögelerle bezenmiştir. Nefsin basamaklarına benzer şekilde 1. basamak Nefsi Emareyi, 7. basamak ise İnsanı Kamili çağrıştırır. Böylece Yer’den Sema’ya rucu anlatılmış oluyor.
Tevrat’ta Nuh’un oğlu Sam’dan bahsedilir. Samiler olarak anılan, Babil, Asur, Fenike gibi Semitik ortak ata Orta Doğu civarında yerleşmiştir. Sami ortak atalardan birisi de İbrahim’in atası Eber (Hebrew) dir. Eberden gelen İbraniler içinde Hz. İbrahim ortaya çıkıyor. İbrahim’in İshak’dan gelen soyu, Yakub ile devam eder. Yakub, “İsrail” adıyla; Âli Yakub ise “İsrailoğulları” adıyla özdeşleşmiştir.
İsrailoğulları Hz. Yusuf zamanında Mısır’a gidiyor. Bu dönemin Mısır’ı Qur’an’da, Musa zamanındaki kavramlarla anlatılmaz. Mısır’da Firavun değil, Melik vardır. Belki Tek-Tanrıcı Hiksoslar dönemine tekabül etmektedir. Tevratta ise, bu dönemin tasvirinde Firavun ismi geçer.
Qur’an’da Musa 147 kez kullanılmış. Vahiy aldığı dağ Sina Dağı. Önce Mısır’da yaşadıktan sonra Medyen’de bulunmuşluğu da var. Medyen’de Şuayb Peygamber Qur’an’da geçer ancak, Hz. Musa zamanında mı belli değil. Tevratta ise Şuayb ismi hiç geçmez. Şuayb (a.s.) ile ilgili bir yer de Eyke’dir. Buranın Medyen’den ayrı bir yer mi olduğu, yoksa Medyen’de Şuayb zamanındaki halka verilen bir isim mi olduğu tartışılır.
Hz. Harun,  Hz. Musa’nın kardeşidir. Öz kardeş olabileceği gibi, din kardeşi de olabilir. Amca için “Baba” denilebildiği gibi (Azer, İsmail vb.), Kardeş denildiğinde de, zahiri anlam kastedilmemiş olabilir. Tevratta Miryam diye kız kardeşi de var. Qur’an’da ise, isim verilmeden “Uhti Musa” denilmiştir. Miryam, Meryem’e benzerliğinden dolayı, bir polemiğe de kaynaklık eder. Meryem Suresinde Hz. Meryem için “Harun’un kızkardeşi” ibaresi kullanılmış. Protestan Misyonerler derler ki, “Qur’an, Miryam ile Meryem’i karıştıran, kronolojiden habersiz bir kitabtır. Tevratta geçen Harun’un kız kardeşi Miryam’ı, tutup, Meryem ile alakalandırmıştır…”
 Halbu ki, bunun polemiğe alet edildiği ve bilerek saptırıldığı açıktır. Qur’an “Harun’un Kız kardeşi” ifadesini kullanarak, Hz. Meryem’in Harunsoylu olduğunu Hıristiyanların yüzlerine vurur. Böylece Hz. İsa’nın Yahuda’dan gelen Davud soylu olmadığı; aksine, Harun’dan gelen Kohenler, Mabed Görevlileri soyundan olduğu gerçeği hatırlatılmış oluyor. Hz. İsa’yı hiç alakası yok iken, Üvey Babası Yusuf üzerinden Davud’a bağlayan İncil Yazarları, bu silsileyi ısrarla vurgularlar. Böylece O’nun beklenen “O Peygamber” olduğu, Kral Peygamber olduğunu göz boyamasıyla kanıtlama iddiasındadırlar. Qur’an’da geçen bu ayrıntı, onların tüm çabalarının beyhudeliğini ifşa ediyor. Hz. İsa ile ilgili kurguladıkları tüm senaryoyu berhava ediyor.
“Arzda Davud’u Halife yaptık” şeklindeki Qur’an ibaresi, Adem’de kullanılan Halifeyi çağrıştırır. Hz. Davud Halife olmuştur, onun zamanındaki Melik ise Talut’tur. Davud’a Melik değil, Halifetullah vurgusunu yapan Qur’anın aksine, Tevrat Hz. Davud için Kral demeyi uygun görür. Kral denilerek Peygamberliğinin altı oyulan Tevrat vurgusuna itiraz edilmiş ve Halife’nin altı çizilmiş oluyor. Tabi ki O’nun “Zül Eyd- İktidar sahibi” oluşu bir başka şekilde ifade edilir. Ama ayrıntılar önemlidir.
Mesih (Meşiyah), İsa Peygamber için kullanılır. Zeytun Dağında, Zeyti Zeytundan yağını, ışığını almış, İsrailoğullarının son peygamberine atfen Mesih kullanılır. Kurtarıcı (Messiyanik) anlamlar Hz. İsa için hiç te uygun düşmüyor. Bilakis, ondan kısa bir süre sonra Beytül Muqaddes tahrib edilmiş, Yahudi ve Hıristiyanlar sürgünlere, işkencelere maruz kalmıştır.
Hz. İsa’ya “Kelime, Kelam” denmesi, inkarnasyona/tecessüme delalet etmez. Tanrı’nın insan suretinde tecessüm etmesi fikri ile, Qur’anda geçen “İsa’nın Kelamullah” olması arasında bir alaka yok. İsa’nın da konuşması Vahiy’dir. Kendinden değil, Allah’ın Kelamını, Vahyini konuştu diyoruz.
Bir de Qur’an’ın Nuzul Wasatı var. Siyerin hangi evresinde, İsa’nın, Musa’nın vb. Qıssaları, niçin tam da orda anlatılmıştır? Habeş Hicreti, Hıristiyan bir ülkeye (hem de ilk Hıristiyan olmakla, Hıristiyanlara ilk destek verenler olmakla övünen bir beldeye) hicret, esnasında Meryem Suresi iniyor. Müslümanlara da ilk destek veren yer Habeş olmuş oluyor.
Medine Yıllarında Necran Hıristiyanları ile tartışmalarda ortaya çıkan Nuzul Wasatı, farklı gerekçeleri barındırıyor. İsa’nın Müjdesi, İncili “Ahmed”tir. Peygamberimiz hakkındaki haberdir bilgisi, bu ortamda iniyor.
Peygamberimiz de bizim için artık bir Qıssa’dır. Nuzul döneminde henüz tarihten, Qıssa’dan bahsedemeyiz. Bu dönemde yaşananlar, hayatın kendisi idi. Bu gün için ise, Hz. Muhammed’ te, Qur’an da Qıssa’dır. İbrahim’de Usve olduğu gibi, Muhammed’te de Usve vardır.           
  Rasülüllahın Vahiy öncesi hayatı, Beşer oluşu, Sosyal durumu ve Dini hayatı, Risaletin evrenselliği, Namazı, Orucu, Ahlaqı, Ümmi Oluşu, Cesareti, Vazifeye bağlılığı, İftiralara mukavemeti, sabırlılığı… bu Vasat ta bizim için Qur’an’da anlatılan Qıssa olmuştur. Tertil Derslerinde bu Siyeri okuyoruz.  
          

8 Mart 2010 Pazartesi

Araştırma FORMU

  Araştırma  Formu



Sayın Ziyaretçi! Aşağıda 3 soru yönelttik. Sorularımıza cevap olacak görüş ve fikirlerinizi bizimle paylaşmanız dileği ile selam ve saygılar sunarım.
                                                                                             
                                                                                                                   Atilla MORÇOL  
  
Eba Zerr Ra  rivayet etti ki;”Dostum Ebu’l-Kasım’dan işittim “Ey Ensar topluluğu! Siz cahiliye devrinde Allah’a kulluk yapmazken, üzerinize düşeni yapar, malınızı doğru yolda harcar, misafirlere ikramda bulunurdunuz. Fakat Allah size hak dini ve Resulünü gönderdikten sonra, artık mallarınızı biriktirmeye mi başladınız? Mallarınızdan infak ediniz. Zira insanların yırtıcı hayvanların ve kuşların yediği mallarınız sebebiyle size ecir verilecektir.” Bunun üzerini oradakiler dağıldılar ve herkes bahçesini çeviren duvarları yıkarak insanların ve hayvanların geçebileceği geçitler yaptılar. (E-Terğib; 4/156)

            1-Müslümanların servet,mal,mülk anlayışı ve ilişkisi ile  Kapitalistlerin  anlayış ve ilişkisi arasındaki temel  fark nedir?
         
          2-İnfak ayetleri (2/219 ile miktarı belirtilmiş) ile  Tevbe 34 ve 35 ayeti ve Bakara 2/177 ayetini israf kavramıyla  birlikte değerlendirdiğinizde; nasıl bir servet anlayışı ve ilişkisi ortaya çıkar?

          3- Her konuda örnek alınması gereken Rasulullah sav in servet anlayışı ve sünneti; müslümanlar tarafından ne kadar örnek alınmıştır/alınmaktadır?


Not:Cevaplarınızı aşağıdaki YORUM  dan göndermeniz mümkündür.