14 Ağustos 2016 Pazar


Faruk Beşer Hoca’da Hata Yapar!

Atilla Morçol
Konya/14.08.2015

Hatasız kul olmaz,suphan ve noksanlıktan münezzeh olan ancak Allah'tır ve Alim olanda Allah'tır ki O'nun ilminde asla araz bulunmaz,ilmi herşeyi hakkıyla kuşatandır. 
Faruk Beşer bir zamanlar Gülen Cemaati’nin fıkıhçılığına soyunmuş; bir süre orada kaldıktan sonra her nedense ki biz iyi bir nedenle olduğuna kaniyiz,ayrılma basiretini gösterebilmişti.
“'Kuran İslamı' ucubesi…” tabiri Faruk Beşerin Y.Şafak’taki 14.08.2015 tarihli nüshasındaki yazısından.
Tıpkı F.Gülen’in “Kuran Müslümanlığı diye bir sapıklık çıktı.Usulü din ulueması Hadisin Kurana ihtiyacından daha fazla Kuranın Hadise ihtiyacı vardır diyor” sözleri ile Beşer hoca’nın “Kuran İslamı Ucubesi” tanımlaması arasındaki benzerliğin arka planında ne var her talip akletmelidir.
Söz konusu Gazetedeki “Bir Cübbeliye Karşı Üç Cübbesiz” yazında Beşer Hoca tüm zaaflarını ele veriyor.
“'Enaniyet, ucub ve kişisel zaaflar' dedik, bir örnek vereyim; yetkili hadis hocalarımızın bu zevat ile cebelleşmeyi belki de zül saydıkları için olacak, bunlar hadisleri 'çöpe atıyorlar' da buna ses çıkarılmıyor. Bunu hadislerin beşer bir peygamberin sözü olduğu için değil, tevsiklerine güvenilemeyeceği gerekçesiyle yapıyorlar. Ama bunu yaparken de Hz. Ömer'in, hadisler gibi bir senedi dahi bulunmayan 'bize Kur'an yeter, başka kitaba gerek yok' sözünü mesnet alıyorlar. Menâkıp, megâzi ve tarih kitaplarındaki bilgilerin tevsik bakımından hadislerden çok gerilerde olduğu ve bunlardaki bilgiler üzerine hüküm bina edilemeyeceği her ehli ilmin malumu iken bu kabil kitaplarda Ebu Hanife'ye ya da Buhari'ye yapılan hakaretleri mesnet alıp, bakın bugün bizler eleştiriliyorsak biz de Ebu Hanife ve Buhari gibi büyük olduğumuz için eleştiriliyoruz demeye getiriyorlar. Çok çirkin. Daha da çirkini, meselâ Ebû Hanife'ye, akılcı yaklaşımı sebebiyle can simidi gibi tutunan bu zevat, akılcılıkta o kadar ileri gidiyor ki, yeri geldiğinde “Ebû Hanife ne anlar Kur'an'dan!” diyebiliyor. Yani bunlar “büyük”leri sadece üzerlerine basarak yükselecekleri basamaklar olarak görüyorlar.”
Beşer Hocanın Muhataplarına yüklediği tüm olumsuzluklar;yazısından alıntıladığımız bu Paragrafta kendine ait sıfatlar olarak karşımıza çıkıyor bir kere.
1-Beşer Hoca muhataplarına yaftaladığı 'Enaniyet, ucub ve kişisel zaaflar' bu olumsuz niteliklere bizzat kendisinin sahip olduğunu adeta ikrar ediyor.
” yetkili hadis hocalarımızın bu zevat ile cebelleşmeyi belki de zül saydıkları” sözü;bir kibirin,ucup ve enaniyetin göstergesidir.”Üç Cübbesiz” diye küçümsediği zevat,başta Beşer Hocanın kendisi olmak üzere hiçbir Hocanın dini bir meseleyi tartışmaktan “zül” duyacağı Hocalar (Taslaman ayırıyoruz.Zira kendisi Hoca değil,İslami ilimlerde vukufiyeti olan bir aydındır) değildir.
Beşer Hocaya sormak lazım;Sizin gibi fıkıhçı ve ehli Hadis;İslamoğlu ve Okuyan Hocalarla tartışmayı “zül” addediyorsa; herhalde Sizler, göklerdeki Meleklerle tartışıyorsunuzdur,bunumu demek istiyorsunuz!?
2-Kuranın talipler için yeterliliğine dair Kuranda onlarca ayet var;örneğin “Topluca Allah'ın ipine(Hablullah) sımsıkı sarılınız, ayrılığa düşmeyiniz,…”(Ali İmran 103) Nitekim Rasulullah’ta ashabıda zaten Kuran’la Dinini öğrenmiştir.
3-Evet “Menâkıp, megâzi ve tarih kitaplarındaki bilgilerin tevsik bakımından hadislerden çok gerilerde olduğu ve bunlardaki bilgiler üzerine hüküm bina edilemeyeceği her ehli ilmin malumu” dur. Ancak Halka Cübbeliler vasıtasıyla Kurandan önce ve daha önemli olarak anlatılanın Bunlar olduğunu Beşer Hoca bilmiyor olamaz.
4-Bir Cübbeliye karşı üç cübbesiz yaftalaması bile tek başına Faruk Beşer Hocanın Cübbeli Ahmet Hoca’nın uydurulmuş Din anlayışına daha yakın olduğunun delili niteliğindedir.
5- Faruk Beşer Hoca’nın da katıldığı “Koro” bunlar hadisleri 'çöpe atıyorlar' suçlaması;teamüden yani planlanmış bir iftiradan başka bir şey değildir.”Çöpe Atılanlar” Allah Rasulü adına uydurulmuş, Kuran ayetleriyle çelişen,Allaha suret, benzetme yapılan çirkin mevzuu rivayetlerdir.Ki Rasulullahı seven ve hürmet eden her mü’min o çirkin sözleri Rasulullah’a nispet etmez.
İslamoğlu Hoca’nın kendisinden bizzat duyduğum;”Rivayetleri Kuran kritiğine tabi tutarak bir sahih oluşturma” çalışması olduğunu hatırlatmak isterim.
Okuyan Hoca’nın sünnet anlayışının ise; sünnetlerin her birinin Kurandan bir dayanağının olduğu yönündedir ki böyle birine sünnet düşmanı demek bir cinayettir.
6-İmamı Azam Ebu Hanife hakkında İmamlar ve Sultanlar isimli eseri yazan bir kişi;“Ebû Hanife ne anlar Kur'an'dan!” demez.Bu iftirayı İslamoğlu Hoca tekzipte ettiğine şahidim.
Yalan,suizan,iftira,kibir,ucup,enaniyet zaten uydurulmuş dinde budur diyoruz.
Kuran Yüce Yaradan Allah’tan bir Hidayettir,Öğüttür;Ancak Muttaqiler için!

12 Mayıs 2016 Perşembe


Servet Anlayışındaki Cehaliyeye Dönüş!

Atilla Morçol
12.05.2016/Giresun

Halife Osman ra döneminde gizliden gizliye,Muaviye’nin Ali ra tasfiyesinden sonra da resmen;ticaret,servet,mülk konusunda cahiliye irtidat edilmiş ve hukuk ve ibadet bu resmi anlayışa göre Müslüman toplumda egemen olmuştur.

Bu gün hala bu kırılmanın eseri olarak; tüm İslam Toplumlarında egemen olan anlayış budur.

İslam; köleliği ortadan kaldırmak için gelmiş bir din iken ve bu hedefi gerçekleştirmek için bir köleyi özgürlüğüne kavuşturmak yani “fekkü raqabe” salih bir amel olarak Kur’an’da daha Mekke Döneminde zikredilmişken,nasıl oluyorda Rasulullah’tan 2-3 nesil (200 yıl) geçmeden kölecilik ve köle ticareti İslam toplumunda revac bulabiliyor?

Dini Allah’a has kılma(1) tecdidinde; uygulamaların,anlayışların vahiyle yeniden değerlendirilerek yeniden yapılandırılması,inşaası gerekmektedir.Tarihi Bu konuda mercek altına aldığımızda;  Eba Zerr’in çığlığının nedenleri daha iyi anlaşılmaktadır. Biriktirme hastalığının bir kırılma olarak İslam’dan savrulmaya yol açacağını, bu münevver insan; daha o günlerde anlamıştır.
O Bir Mesih(2) gibi insanları kenzin ve tekasürün saptırıcılığından ve elim bir azabtan korunmaları için hayatını bu yola adamıştır.

İslam, dünya nimetlerine değer vermemesine ve bağlılarını bu konuda sürekli uyarıyor olmasına rağmen, servet düşkünlüğünün bir virüs gibi ümmet içinde yayılması,Sömürgeciliğin oprtaya çıkışını ve peşinden Hicri 200 lerde Afrika’nın ücra köşelerinden devşirilmiş(!) siyahi insanların köle olarak devlet eliyle İslam coğrafyasına taşınması ve üretimde karın tokluğuna çalıştırılarak istismar edilmiş olmaları gibi dramatik bir vakıaya yol açtığına şahit olmaktayız. (Bkz. İbn Kesîr in "el-Bidâye ve n-Nihâye" Zenc İsyanları) Bu istismarın temelinde servet düşkünlüğü,dünyaya rağbet yatmaktadır.
Servet düşkünlüğü baş gösterince de fert bazında haksız kazanç,devlet ve toplum bazında ise İstismar ve sömürgecilik ister istemez ortaya çıkıyor.

Allah’ın kenz yasağı(3); “zekat ve sadaka verildikten sonra kum gibi altın ve gümüş biriktirilir” anlayışı ile tevil ve tefsir edilmektedir.(4) Bu gün hala bu ayetlerin tefsirinde bu anlayış egemendir. Oysa İslam, Vahiyle ve Rasulullah’ın örnek sünneti ile sabittir ki; dünya nimetlerine rağbet etmemeyi,biriktirmemeyi,zühtü ve isarı tavsiye etmesi,ihtiyaç fazlasının infakını arınma ve kurtuluş vesilesi görmesi,gösterişi,lüksü ve israfı yasaklamaktadır.kerih görmektedir.

 Mal ve eşya (Servet) anlayışındaki bu büyük kırılma, İslamın özgün sosyo ekonomik yapısını ortaya çıkartıp eyleme dönüştürme  (Dini Allah’a has kılma) noktasında büyük bir engel olarak karşımızda durmaktadır.


Vahiyle yeniden inşaa sürecinde, anlayışların ve tahayyülün Kuranla yeniden formatlanması; yeni,kalıcı,kuşatıcı,cezp edici darusselamlar oluşturmamızı sağlayacaktır. 
........................................

1) 7 Araf 29 “De ki: "Rabbim adaleti emretti. Her secde yerinde yüzlerinizi (ona) doğrultun. Dini Allah'a has kılarak ona ibadet edin. Sizi başlangıçta yarattığı gibi (yine ona) döneceksiniz." 

2) Rasulullah’tan bir rivayette;”Eba Zerr,Ümmetimin mesihidir.Yer ve gök ehli arasında Ondan daha doğru sözlü kimse yoktur!” buyurmuştur.
3) 9 Tevbe 34 “Ey iman edenler, Hahamlar ve Papazlardan bir çoğu, haksız yere insanların mallarını yerler. Onları Allahin yolundan alıkoyarlar. Ey Mu-hammed, altın ve gümüşü biriktirip Allah yolunda sarfetmeycnleri ise can yakıcı bir azap ile müjdele.”
9 Tevbe 35 “ Kıyamet gününde bunlar, cehennemin ateşinde kızdırılır. Bunl-larla, biriktirenlerin alınları, böğürleri ve sırtlan dağlanır. Onlara: "İşte kendiniz için biriktirdiğiniz şeyler bunlardır. Şimdi biriktirdiklerinizi ta¬dın." denir.”
4) Kab ul Ahbar;muhtemelen Rasulullah’ın vefatından sonra müslüman olmuş bu yahudi asıllı bilgin dini konularda verdiği fetvalar özellikle Ümeyyeoğulları tarafından şevkle genel kabul görmektedir.Eba Zerr bu adamla girdiği savaşı kaybedecek ve Rebezeye sürülecektir.


28 Mart 2016 Pazartesi


KUR'ANDAN HABERSİZ

KURAN BİZE YETERMİ YETMEZMİ TARTIŞMALARI


Atilla MORÇOL

Giresun;28.03.2016

Bu soruya; Rasulullah’ın titizlikle uyduğu, Allah’tan bir hidayet,Nur,Hablullah olan ve  içinde hiçbir şüphe bulunmayan yegane Kitap Kuran ayetleri ışığında cevap aramak imani bir gerekliliktir.

Yüce Yaradan Rabbulalemiynin Öğüdüne Rabbin istediği ehemmiyeti vermeyenler,O’nun Elçisinin öğüdünü de anlayamazlar.

Doğru bildiğimiz yanlış ezberlerden kurtulmak;öncelikle her türlü asabiyetten kurtulmak ve Allah’ın Kitabı olan Kur’anı Dinde olması gereken konuma oturtmakla mümkündür.Ve içinde hiçbir şüphe olmayan bu Kuran’ın, Muttaqiler için hidayet olduğunu da bilmemiz ve iman etmemiz gerekmektedir.

“Şunu kat-i olarak biliniz ki; Bana Kur’an ile birlikte, onun bir benzeri (sünnet) de verilmiştir. Karnı tok bir şekilde koltuğuna kurulmuş olan bazı kimselerin ‘Bize Kur’an yeter! Onda helâl olarak ne görmüşseniz onu helâl, neyi de haram görmüşseniz onu da haram kabul ediniz.’ diyeceği zamanlar yakındır. Bilin ki, Allah Resûlü’nün haram kıldığı da Allah’ın haram kıldığı gibidir.” (Ebu Davud, Sünnet: 6, Tirmizî, İlim: 10, İbni Mâce, Mukaddime: 2, Dârimî, I, 117)

Bu Rivayet sahihmidir mevzuu/uydurmamıdır bilemem ancak bu Rivayeti gündeme getirenlerin Kur’anın yani Hablullahın Dindeki konumu noktasında kafalarının karışık olduğu kesindir. Kuran hakikati ile Bildiğimiz şudur ki;Rasulullah dinini ve imanını Kuranla öğrendi,risaleti boyunca da hep Kurana davet etti,Kurana uydu.

Bu rivayette geçen Kuranın benzeri nedir?Sünnetmidir hadismidir?Aslında kasdedilen de Hadistir.Kuran’ın benzeri ise; neden Kuran gibi titizlikle inzali sırasında Vahiy Katiplerince yazılması/zaptedilmesi söz konusu olmamıştır?Zanni olan,6-7 ravinin birbirine rivayeti ile söz konusu olan Hadislere nasıl “Kuran gibi” denebilir?

Peki Bu rivayeti tekzip eden;Müslim,İbn Mace,Ebu Davut rivayeti olan; "Size öyle bir şey bırakıyorum ki,eğer O'na sımsıkı sarılırsanız asla delalete düşmezsiniz;O  Kitabullahtır." sözünü nereye koymak gerek!?
 
Uydurma bir sözü Rasulullah’a nispet etmek büyük bir vebal olduğu malumdur.

Sahabenin büyüklerinden Ebu Bekr ra 142,Ömer ra 538,Osman ra 146,Ali ra 536,Hasan ra 13,Huseyin ra 8 Hadis rivayetinde bulunduğu bilinirken,
Rasulullah dönemine Müslüman olduktan sonra ancak 3 yıl ulaşmış Ebu Hureyre 5.374 Hadis rivayet etmesi garib değilmi?
İbni Saad’ın “Tabakat”ında, İbni Hacer’in “İsabe”sinde ve diğer Ehl-i Sünnet alimlerinin muteber kitaplarında Ebu Hüreyra’nın Hayber’in fethinde Müslüman olduğu yazılıdır.

 Buhari’nin rivayetine göre (Sahih-i Buhari’nin “Alamat’un- Nübüvvet’i fi’l- İslam” babında) Ebu Hüreyra’nın Resulullah (s.a.a) ile üç yıldan fazla görüşmeye muvaffak olmadığı belirtilir.

İsrailiyat kültürünün Ebu Hureyre rivayetleri ile İslama girdiği iddiasınının doğru olup olmadığını da Ebu Hureyre rivayetlerini bilenlerin vicdanına havale edelim.

Her aklı selim bilirki;Rasulullah’ın tartışmasız en büyük Sünneti Kurana uyması,Kuranı yeterli tek kaynak görmesi,Kurana davet etmesi,Kuranla uyarıp,Kuranla müjdelemesidir.Rabbimiz Allah’ın da Elçisine ve dolayısıyla bizlere, Kur'an da emrettiği budur.

“Doğrusu o Kur'an, senin için de, kavmin için de bir öğüttür ve siz ondan sorguya çekileceksiniz.” Zuhruf 44

Allah Rasulü risaleti boyunca Kurana titizlikle uysun,insanlara Kurana uymayı öğütlesin sonra da dönsün;bu rivayetteki “Kuran yetmez” manasına gelecek sözü söylemiş olsun. İyide bu rivayet NEDEN Müslim’de ve Buhari’de yok? Hiçmi düşünmüyorsunuz? Demekki Buhari ve Müslim bu rivayeti ciddiye almamış.Varmı başka izahı buyurun izah edin!

Kuran Bize yeter demek;bilakis Rasulullahı, O’nun Risaletini şeksiz şüphesiz kabulü,O’nun  sav örnekliğini,Sünnetini ve Kuranla çelişmeyen mütevatir hadislerini kabul etmek anlamına gelir.

Ama “Kuran bize yeter” diyenleri suçlayanlar farkında olmadan  “Kur’an Yetmez” dediklerini düşünemiyorlar bile.

Dine sokulan Hurafelerin,bidatlerin,israiliyat kültürünün çoğunlukla Allah Rasulüne isnat edilen rivayetler üzerinden gerçekleştirildiği malumdur.

Rasulullah’ın ahlakı Kuran idi.O’ndan Kurana aykırı ne bir söz sadır olur ne de amel/eylem.Zaten buna Allah’ta izin vermezdi.

Hakka 44,45,46,47,48,49,50,51,52 ayeti celilelerine kulak verniz; “Eğer Peygamber bize atfen bazı sözler uydurmaya kalkışsaydı, elbette onu bundan dolayı kıskıvrak yakalardık; sonra da onun şah damarını keser atardık. Hiçbiriniz buna engel de olamazdınız. Doğrusu O takva sahipleri için bir öğüttür.İçinizde (O'nu) yalan sayanlar bulunduğunu şüphesiz bilmekteyiz.Muhakkak O kafirler için bir iç yarasıdır. Ve O kati bilginin ta kendisidir. O Halde Ulu Rabbinin adını yüceltip noksanlıklardan tenzih et.  ”

Bir başka önemli hususta şudur;

İdeolojik Hadisçiler “kurnazlık” yapıp, “Sünnet İnkarcıları” suçlaması yaparak, biri birinden çok farklı anlayışları hatta çok lokal/marjinal (Edip Yüksel,Yaşar Nuri gibi) sapkınların Sünnet ve Hadis inkarcılığını, genelleme yaparak; Sahih Sünneti,Kuranla çelişmeyen Hadisleri kabul eden mü’minleri töhmet altında bırakacak bir söylem geliştirdiklerini görmekteyiz.

Oysa Hadisle Sünnet gerek nakli ve gerekse tabiatı gereği biribirden çok farklıdır.Evet Sünnet Rasulullahın Dini Pratiğidir,Hadiste Rasulullahın din konusuna giren konularda söylediği sözlerdir. Ancak Sünnet, Rasulullah hayattayken Müslümanlar tarafından kabul edilen,bilinen ve nesilden nesile uygulanarak günümüze gelen uygulamalarıdır.Sünneti konu edinen Hadislerin sahihliğine Sünnet delil teşkil edmektedir, bunlar dışındaki rivayetler için ayni şey söz konusu değildir.Sorunda zaten buradan çıkmaktadır.O rivayeti gerçekten Rasulullah söyledi mi söylemedimi? Bu rivayeti Rasulullah söylemez demek hadis inkarcılığı anlamına gelmez,sünnet inkarcılığı ise hiç değildir.Yoksa hiçbir Müslüman, Rasulullah hayattayken; Dini konulardaki Sözlerine (Hadis) muhalefet etmemiş,Sünnetine(Dini uygulamalarına) ise hiç itiraz vaki olmamıştır.Olamaz da! Yalnız zaman zaman “bu vahiy midir,sizin şahsi görüşünüzmüdür” diye de sorulmuştur.Ki Vahiyle, Rasulullah'ın görüş ve sözleri arasındaki farkı Sahabenin bildiğini göstermesi açısından önemlidir.

Halihazırdaki Hadis Külliyatındaki rivayetleri Kuranla kritik edilmesi gerektiğini savunan Müslümanları “hadis/Sünnet İnkarcısı” ilan edenler,Hadis İmamlarının 600-700 bin rivayetten eleye eleye oluşturdukları eserlerindeki hadis sayısını da dikkate aldığımızda,284 civarındaki Rivayette ittifak edebildiklerinin ne manaya geldiğini analiz edemiyorlar. Hadis imamlarından sahih/mütevatir gördüğünü diğeri kayda değer bile bulmamıştır.Bu doğaldırda.Zira Hadislerin mevcudiyeti ve nakli;zanni delillere bağlı olmuştur.Bunun içindirki bir hadis imamının sahih gördüğünü diğeri mevzuu/uydurma görebilmiştir.Yada bir raviyi güvenilir bulan Hadis İmamına karşılık diğer bir Hadis İmamı güvenilir bulmamıştır. Bu hususu dikkate almadan “hadis inkarçılığı”  suçlaması, kimse kusura bakmasın cahilce bir suçlamadan öte bir anlam ifade etmemektedir.

Şimdi yukarıdaki bu Rivayeti birde Rabbimizin Kuranla ilgili şu ayeti Celileleri üzerinde tedebbür ettikten sonra bir düşünelim.

“İşte sana da böyle, emrimizden bir ruh/can vahyettik. Sen kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat biz Kur'ân'ı, kullarımızdan dilediğimizi doğru yola ilettiğimiz bir nur yaptık. Şüphesiz sen doğru yola götürüyorsun.” Şura 52

 “Doğruluğunda şüphe olmayan bu Kitap muttaqiler için hidayettir.” 2/2

“De ki: Şüphesiz ben Rabbimden gelen apaçık bir delile dayanıyorum. Siz ise onu yalanladınız. Çabucak gelmesini istediğiniz (azap) benim yanımda değildir. Hüküm ancak Allah'ındır. O hakkı anlatır ve O, doğru hüküm verenlerin en hayırlısıdır.” Enam 57

“And olsun, size öyle bir kitap indirdik ki, bütün şan ve şerefiniz ondadır. Hâlâ akıllanmayacak mısınız?” Enbiya 10

“Bu Kur'an, insanların kalp gözlerini açacak ışıklardan oluşur. Gereğince inanan bir kavim için yol gösterici ve bir rahmettir o.” Casiye 20

Bu (Kur'ân), kendisiyle hem korkutulsunlar, hem O'nun ancak bir tek İlâh olduğunu bilsinler, hem de (istikametli) akıl sâhibleri ibret alsınlar diye insanlara bir tebliğdir.
İbrahim 52

“Rabbinden sana vahyedilene uy! Allah, yapmakta olduklarınızdan en iyi biçimde haberdardır.” Ahzap 2

“Onlara şunu söyle: "Ben size Allah'ın hazineleri yanımdadır demiyorum. Gaybı da bilmem ben! Size ben bir meleğim de demiyorum. Yalnız bana vahyedilene uyarım ben!" Sor onlara: "Körle gören bir olur mu? Hâlâ düşünmüyor musunuz?" Enam  50

“Rabbinizden size indirilene uyun; O'nun berisinden bir takım velilerin ardına düşmeyin! Siz ne kadar da az öğüt alıyorsunuz.” Araf 3

“…. Allah'ın indirdiğiyle hükmetmeyenler zalimlerin ta kendileridir.” Maide 45

Sana indirdiğimiz ve onlara okunmakta olan kitap, kendilerine yetmedi mi? Bunda iman edecek bir kavim için elbette bir rahmet ve öğüt vardır.” Ankebut 51

Göklerin, yerin melekutuna ve Allah'ın yarattığı şeylere ve ecellerinin yaklaşmış olabileceğine bak(ıp ibret al)madılar mı? Peki bun(a inanmadık)dan sonra hangi söze inanacaklar?
Araf 185

 “Ey Elçi, Rabbinden sana indirileni duyur; eğer bunu yapmazsan, O'nun mesajını duyurmamış olursun. Allah seni insanlardan korur. Doğrusu Allah, kafirler toplumunu yola iletmez.” Maide 67

Helal ve Haramı ancak Allah koyar Elçiler ise bunu insanlara duyurur.Devlet başkanı olarak Allah elçilerinin;Müslümanların maslahatı ve sosyolojinin gereği  koyduğu yasaklar,kurallar dinde ki helaller ve haramlarla ilgisi yoktur.Bu gün de devletler bir takım yasaklar,kurallar,yaptırımlar vazediyor; bu toplumun maslahatı,toplumsal,ekonomik ve siyasi hayatın düzen içinde akışını sağlamak için gerekliliktir.

 “Şunu da söyle: "Allah şunu haram etmiştir diye tanıklık edip duran şahitlerinizi getirin." Eğer tanıklık ederlerse sakın onlarla birlikte tanıklık etme! Ayetlerimizi yalanlayanlarla âhirete inanmayanların keyifleri ardınca gitme! Onlar, kendi Rablerine başkalarını denk tutuyorlar” Enam 150

Bilgisizlik yüzünden beyinsizce, çocuklarını öldürenler ve Allah'ın kendilerine verdiği rızkı, Allah'a iftira ederek haram kılanlar muhakkak ki ziyana uğradılar, saptılar, yola gelici de değiller!
” Enam 140
Dillerinizin yalan yere nitelendirmesinden ötürü "Şu helaldir, şu haramdır," demeyin, sonra Allah'a karşı yalan uydurmuş olursunuz. Allah'a karşı yalan uyduranlar ise iflah olmazlar.” Şuara 116

De ki: “Ne oldu size de, Allah'ın size rızık olarak indirdiği şeylerden bir haram bir de helâl yaptınız?” De ki: “Allah mı size izin verdi, yoksa Allah'a iftira mı ediyorsunuz?”?” Yunus 59

 “De ki: “Ben peygamberler arasında türedi biri değilim. Bana ve size ne yapılacağını da bilmem. Ben sadece bana vahyedilene uyuyorum ve ben apaçık bir uyarıcıyım.” Ahkaf 9

Bunun gibi onlarca ayeti kerimeyi göz ardı edip;gerektiği gibi iman edip uymayanlar;varlığı zanni olan bir rivayetin (tüm rivayetler için geçerlidir bu) peşine düşerek,Kuranda eksiklik,yetmezlik vehmedenler;ne Kuranı doğru anlayabilir,ne Kuran onlar için hidayet olabilir.Rasulullah onlar için örnek olmak şöyle dursun;”sümük şerif”,”sidik şerif” uydurmalarıyla şeytanı la kendilerine güldürürken,İslamın ve Mü’minlerin yüzünü kızarttıklarının farkında değiller.

Unutulmamalıdır ki; içinde şüphe bulunmayan bu Kuran muttaqiler için hidayettir.Kim ihlas ve samimiyetle Rabbine yönelir,Rabbinin öğüdüne uyma iradesi göstererek kulak verirse;Kuran ona yeter;o Rabbinden razı Rabbi ondan razı olmuş olur.Amma taqva olmazsa olmaz!

Alim olan Allah’tır ve Allah cc en doğrusunu bilir.



23 Mart 2016 Çarşamba


Siz İsrailiyatı Savunmayı Bırakın; 
Ademin Varisi Olmaya Bakın!

Atilla MORÇOL/Konya;Mart 2016

Mustafa İslamoğlu; ilim ve hikmet ten nasiplenmiş Mümin ilim adamlarımızdan biridir.
Kur’an ve Tabiat Ayetleri I
şığında İnsanın yaratılışı ve türeyişi ile ilgili 362 Sayfalık özgün bir eser ortaya koymuştur.
Bu eseriyle
İslamoğlu;Dinimizi her alanda olduğu gibi yaratılış ve türeyiş konusunda da işgal etmiş israiliyatı red ile; Kuran ayetleri,tabiat ayetleri ve Bilimsel bulgular ışığında yanlış ezberleri bozma gayreti göstermiştir.
Ben “Kuran ve Tabiat Ayetleri
ışığında Yaratılış ve Evrim” adlı hacimli ve ilmi değeri olan Bu çalışmayı okudum.
Hiçbir yerinde Ademin Topraktan yarat
ılmış olduğuna red ya da alternatif bir yorumuna rastlamadım.Adem topraktan yaratıldı, türeyiş ademlerden meydana geldi tezi söz konusudur.
Tabii olarak bu “tez” Kur’an ayetleri il
e değil,İslamın içine sızmış İsrailiyat denen hurafelerle taban tabana zıttır!
İslamoğlu bu eseriyle;yaratılış ve Türeyişle ilgili tefsirlerimize girmiş israiliyat olarak nitelendirilen yahudi uydurmalarına,hurafelerine ve bu konuda uydurulmuş rivayetlere reddiyat sadedinde kelami ve bilimsel eleştiriler getirmiştir.
Nihayetinde kendisinin de ifadesi ile bu bir “Yorum”dur,ele
ştiriye açıktır ve dolayısıyla NAS değildir.
Ama bak
ıyorsunuz Allah’ın dini olan İslamı ve Kitabını kendi mülkiyetlerine konu yapanlar;hemen damgayı vuruyor;”hain kafir!”
Bu bir zavall
ılıktır;düşünmeyen,akletmeyen,mukallid bir kafanın zavallılığı.
İslamoğlu’nun bu hacimli eserini hiç okumadığı; eleştiri metinlerindeki argümanlarından açıkça anlaşılan bu kimselerin; İslamoğlunun birkaç dakikalık video konuşmalarından hareketle;gayri ilmi yorumları ve hakaretleri üzüntü vericidir.
Böylesi bir tavr
ın; değil Müslümanlıkla,sıradan bir insan ahlakıyla bağdaşmayacağııktır.
Şaşılacak,hayret edilecek bir başka durumda;İsrailiyatın (Yahudi hurafeleri ki bir kısmı da babil Esareti döneminin kültüründen tevarüs edilmiştir.) ne denli Kuran tefsirlerine,uydurma hadisçilikle dini literatürümüze sirayet ettiğini bilmeyen olmadığı halde,her konuda olduğu gibi Yaratılış ve Türeyiş konusundaki bu “israiliyatın” Vahiymiş gibi savunulması,aksini savunanların ve farklı yorum yapanların ise “tekfir” edilmesidir.
Yap
ılması gereken;İslamoğlu’nun bu Eserini tetkik etmek,İlmi olarak eleştirmek,tezlerini ve yorumlarını çürütmektir.
Bunu yapamayanlar acelecilikle ve
çocukça karşı çıkış ve argümanlarla olayı tekfir malzemesine dönüştürdüler maalesef.
Ümmetin Rasulullahtan sonra özelliklede Hicri 2.yy dan günümüze kadar geldiği vahim durumun teyid ettiği şu rivayet ne kadar anlamlıdır bilenler için.
"Ebu Saîd el-Hudrî’den rivayeten, Allah’
ın Resûlü şöyle buyurdu;
“Sizler kar
ış karış, arşın arşın sizden öncekilerin yolunu izleyeceksiniz/onların inançları ve yaşayışlarını ölçü edineceksiniz. İnsanın giremeyeceği küçük bir keler deliğine girecek olsalar siz de onları takip edeceksiniz.” 
(Hz. Peygamberin gelecekle ilgili bu ürpertici aç
ıklaması üzerine biz sahâbîler) sorduk: Ya resûlallah! (İzlerini takib edeceğimiz bu topluluklar) Yahûdiler ve Hıristiyanlar mı olacak? 
Şöyle buyurdu: “Ya başka kimler olacaktı?” 
(Buhari, Enbiya 50; Müslim,
İlm 6)
Söyledikleri ve yazd
ıkları “Müridleri” tarafından sıkı bir eleştiriye/Kritiğe tabi tutulan tek “Hoca” olma ayrıcalığına(!) sahip olan İslamoğlunu sevenleri; kör mukllidler olarak görmek ve tanımlamak;en hafifinden haksızlık olacağı da bir gerçektir.
Haks
ız ve yakışıksız;bir o kadar da ilmilikten uzak hakaret/karalama içerikli “reddiyat” sahiplerine; Mustafa İslamoğlu’nun bu Çalışması hakkında son sözünü hatırlatmak belki faydalı olur;
“ Ey okur! Unutma ki, Kur’an’
ın ve tabiatın ayetlerini okuyarak vardığımız sonuç budur. Ve bu, bizim yorumumuzdur. Allah’ın kelamı ve tabiat ayetleri yerlerinde duruyor. Sen de Kur’an, insan ve tabiat ayetleri üzerinde tedebbür ve tefekkür et! Belki bundan daha iyi bir sonuca varabilirsin. Ama hangi sonuca varırsan var, sonunda hep şunu demelisin: Allah’ım! Sen en doğrusunu bilirsin."M.İslamoğlu/Kur'an ve Tabiat Ayetleri Işığında Yaratılış ve Evrim Sh.246

Son söz; biraz insaf,Allah aşkına; Rabbimizin mukallidliği bırakıp akletme ve düşünme emir ve tavsiyelerine uyma zamanı hala gelmedimi?