31 Ocak 2010 Pazar

İlk Mükellefiyet ve İlk Sınav

İlk Mükellefiyet ve İlk Sınav:
'Şecere i Hult' Tuzağı
Halidin (ebedi) Olma Aldanması!

Süre i A'raf 'tan


10-      Andolsun, Sizi Arz’a yerleştirdik ve orada  Geçimlikler yarattık. Ne kadar az şükrediyorsunuz? “
                       Allah’ın alaqa gösterib insanı yaratması ne büyük bir lutuf ve ne büyük bir onurlanmadır!Eğer sadece bu “alaqa”, Ademoğlunu Rabbini takdis edip yücelterek önünde secde etmesini gerektiripte artacak bir lutuftur. Ey Kureyş Halkı,ey insanlar,Ademoğulları ne kadar az şükrediyorsunuz!? Nereye gidiyorsunuz!? Ademin ve evladlarının yeryüzünde yerleştirilmeleri ebedi bir yerleşim değildir ve bu geçici yerleşim boyunca Ademe ve evladlarına hayatını idame ettirecek geçimlik nimet yeterince  sunulmuştur. Aklende böyle değilmidir? Gerçekten yeryüzündeki serüvenimiz bir ömür boyu kadarsa ve ölümle birlikte sahip olduklarımız, herşey elimizden çıkıp gidiyorsa, geçimlikten fazlasının ne anlamı ve gereği var!? Şükretmek Allah'ın verdiğini Allah için sarfetmektir.Allah'ın verdiği mal ve nimetlerle ihtiyaçların karşılanması, fazlasıyla da Ahiret Yurdunda gerekli olacak hayr biriktirmek en doğru davranış olacaktır. Tabii ki Ahiret Yurduna iman ediyorsak ve Ahirete iman ahlakına sahipsek.


11-      Andolsun, Biz Sizi yarattık, sonra Suret verdik. Sonra Melekler’e: "Adem'e secde edin." dedik. Onlar da İblis'in dışında secde ettiler. O Secde edenler’den olmadı.
              
                         Bu kadar izzet ve lutuftan sonra nasıl olurda Allah’a şükredilmez,üstüne üstlük O’ndan yüz çevirilir ve müstağni kesilinir? Allah insanı yaratsın, en güzel bir şekilde suret versin ve Meleklere  “Ademe secde edin” diyerek üstün kılsında, bu büyük alaqaya ve verilen üstün  izzete rağmen Ademoğlu  nankör davransın Rabbine!Akıl alır gibi değildir. Meleklerin Ademe secdesi onun üstün bir tür olduğunun kabulü anlamınadır. Elşbetteki  Mü’minlerin Allah’a secde etmesi gibi bir tazim değil.
12-      Dedi: "Sana emrettiğimde, Seni secde etmekten engelleyen neydi? " Dedi: "Ben O’ndan Hayırlı’yım.  Beni Ateş'ten yarattın, O’nu ise Çamur’dan yarattın." 
              
                       Savunma hakkının kutsallığını gösteren bir sahne. Allah iblisin neden secde etmediğini bildiği halde ona savunma hakkını veriyor.Yargısız infazların ve adil yargılama hakkına riayetsizliğin ne dehşetli bir zulüm olduğunun delili bir olayla karşı karşıyayız. ”seni secdeden alıkoyan nedir?”  Allah  onun kalbini,kafasının içindekini,düşüncesini,Ademe secde etmemesinin nedenini bildiği halde;savunma hakkıyla ilgili Ademoğluna ahlaki ve hukuki bir yol ve yöntem gösteriyor.
                        İblisin cevabı garib ve ibret verici;”Ben O’ndan hayırlıyım!” Neden?! “Beni ateşten yarattın O’nu ise çamurdan!” yani ateş balçıktan üstündür,dolayısyla kendisinin Ademden üstün olduğu vehmini,Allah’ın buyruğuna uymama gerekçesi yaparak istikbar etti.Anlaşılan İblis; ateşden yaratılmış olmasını bir üstünlük ve ayrıcalıklılık olarak görüyor ve ateşten yaratılmışlığını ashabiyete dönüştürmüştür.Oysaki Allah’ın bunca alaqasına,lutfuna ve verdiği izzet karşısında sacit olup Ademin üstünlüğünü kabul etmesi gerekirdi. Ama kibir,ashabiyet ve istikbarı onu Rabbine karşı konuşlandırdı.Kaybetti. Fıtri farklılığın üstünlük nedeni olarak ileri sürenlerin ilki olması da sosyolojik açıdan dikkat çekici bir olgudur.
13-      "Artık oradan in. Orada büyüklenmek olmaz. Hemen çık. Gerçekte Sen Küçük düşenler’densin." 
              
                        Konumunu kaybetti.Orada büyüklenmek olamaz. Her şeyi ve insanı,melekleri ve cinleri en güzel bir şekilde yerli uyerince yaratan,konumlandıran,mevkilendiren Allah’ ın yaratmasına ve takdirine  karşı çıkan İblis,kendine verilen makamı koruyamadı,gereğini yapamdı.”Oradan in!” denildi.Zira artık o makama layık değildi.Hatti zatında  küçük düşmüştü ve kendi kendini aşağılamıştı.
14-    “ O da: "Dirilecekleri Gün’e kadar Beni gözle." dedi.” 
15-      (Allah) "Sen ertelenenler’densin." dedi. 
16-     “Dedi ki: "Madem öyle, Beni azdırdığından dolayı  Onlar için kesinlikte Senin Dosdoğru Sırat’ında oturacağım.
              
                        “Nerde hata yaptım?” diye bir özeleştiri ihtiyacı duymuyor ve aklının ucundan da geçmiyordu! “Beni azdırdın!” diyerek kendini aklamaya çalışyordu. Hala,“İğva ettin ben hata yapmadım sen yoldan çıkardın” inatlaşmasındaydı.Herkesin kazandığı kendi eliyledir. İblis ateşten yaratılmış olmasını,kendi açısından bir üstünlük ve asabiyet nedeni  görüyor ve bu duygu onda kibire ve gurura  neden oluyordu. Allahın bilgisi dahilinde seyreden tüm bu olayların vukuuna izin verilmişti. Haşa Allah’a rağmen olan bir şey yoktu. Oysa iyi bir kul;hatası karşısında boyun büker ve” ey Rabbim!Nefsime zulmettim!Eğer beni bağışlamıyacak olursan helak olanlardan olurum!” diyerek,teslimiyyet akdini yenilemesi gerekirdi. Ama kibr ve istikbarı ile asabiyet duygusu ona,  bu makul yolu göstermedi.
 
17-                     "Sonra da elbette Onlar’a önler’inden, arkalar’ından, sağlar’ından ve sollar’ından kendilerine sokulacağım. Onlar’ın çoğunu Şükredici bulmayacaksın.

                        Gelecekten,maziden yaklaşarak,günahları cazib göstererek,haz ve lezzetle ve gösteriş ve riya ile Onları saptırcağını söylüyor.İnsanları aldatma ve saptırmada kullanacağı yol ve yöntemleri açığa vuruyor. Allah’ın bu konuşmayı bize haber vermesi ne büyük bir lutuftur. Ademoğlu İblisin nasıl yaklaşacağını bilemez bir durumda olsaydı şaşkınlığı ve zayıflığı bir okadar daha artacaktı.
18-     “ (Allah) Dedi: "Kınanıp alçaltılmış olarak oradan çık. Andolsun, Onlar’dan kim Seni izlerse, Cehennem’i Sizler’le dolduracağım." 
 
                     Kim şeytana uyarsa  o ameli şeytandır. “Sizden bir cemaatle dolduracağım Cehennemi”  buyurulmaktadır. İblise uyanlar üstün yaratılmış olmalarına rağmen bunun şükrünü gösteremeyib takdir edememeleri nedeniyle bizden değildirler. Nuhun oğlu için “ehli beytimdendir!” demesine karşın;”Hayır o senin ehlinden değildir.”  buyurulması gibi. Allah’ın verdiği nimette yoksulun hakkını vermeyenlere için,iblisin öğüdüne uymaları nedeniyle;” (Haydi) onlardan gücünün yettiğinin ayağını ,çağrınla kaydır. Atlıların ve yayalarınla onların üzerine yürü. Onların mallarına ve evlatlarına ortak ol. Onlara vaadlerde bulun." Halbuki şeytan onlara aldatmadan başka bir şey va'detmez.”(İsra 64) buyurulmaktadır.
19-     “ "Ey Adem, Sen ve Eş’in Bahçe'ye yerleş. İkiniz de dilediğiniz Yer’den yiyin, ama şu Ağac’a yaklaşmayın. Yoksa Zalimler’den olursunuz. 20-      Şeytan, kendilerinden Ayıp Yerleri’ni açığa çıkarmak için Onlar’a vesvese verdi ve dedi ki: "Rabb'inizin Size bu Ağac’ı yasaklaması, yalnızca, Sizin İki Melek olmamanız veya Ebedi Yaşayanlar’dan kılınmamanız içindir." 
 
                       Sınırsız güc ağacı ve son bulmayacak bir saltanat! İşte Adem ve varislerini bekleyen aldanış kapısı.(Bkz. Taha 120)  Ademin ve ehlinin yeryüzü serüveninden önce bazı derslerden ve tecrübeden geçmesi gerekiyordu. En ciddi imtihan ebedi kılınmak,halidin olma meylidir. Bu sahip olma,mülkiyet ve biriktirme ve üstün olma,üstünlük güdüsüyle ilişkilidir. Oysaki Adem zaten meleklerden üstün yaratılmıştı. Adem bunu ve İblisin apaçık bir düşman olduğunu unutmuştu.“Dilediğiniz yerden yiyin ama şu Ağaca yaklaşmayın!” bu kadar nimetten yararlanmak helal kılındı,bir ağaça yaklaşmaması,Ademin imtihanı idi. Her şeye sahip olmak Adem türünü bozan bir durumdu. belki de bu nedenle  bu ağaç yasaklanmıştı.Böylece Adem ve eşi benliklerinde var olan bu duygu ile düşmanları iblisin tuzaklarına düşebileceğini tecrübeyle öğrenmiş oldular. ”O, malının kendisini ebedi (Halid) kılacağınımı zanneder?” (Hümeze 3)  Şeytanın 'Seceri hult '(ebedilik ağacı) vesvesesi Adem ve ademevladlarının en önemli zaaf noktası  halidin olma meylini oluşturmaktadır. Bu insanın şeytan karşısındaki zaaf noktasıydı. Ölümsüzleşme duygusu,ölümü unutma,kendin de sahip olma duygusunun verdiği güçlülük ve müstağnilik kuruntusundan kaynaklanmaktadır.  “Kendisine böylece yazık ederek bahçesine girerken: "Bu bahçenin batacağını hiç zannetmem. Kıyâmetin kopacağını da sanmıyorum. Eğer Rabbime döndürülürsem, andolsun ki orada bundan daha iyisini bulurum" dedi. (Kehf 35,36) Demekki şeytanın vesvesesi olan şeceri hult ile halid olma münferid bir olay değil, şeytanın  ilk  aldatma taktiği ve insanoğlunun genel ve  zayıf bir yönünü göstermektedir.
             Üstün olacağım ve ebediyyen cennette kalacağım derken Adem kendi kendini inkar etti.Ancak İblis umduğunu bulamadı,amacına ulaşamadı. Zira  Adem istiğfar ederek Rabbine  ahdini tazeledi.Ve Rabbin bağışına mazhar oldu. Bahçe sahiplerinin miskinin hakkını vermeyecek kadar Rablerine karşı müstağnileşmeleri ile Ademin ebedilik adına 'şecerei huld' tuzağına yönelmesi arasındaki ilişki ve benzerlik dikkat çekicidir. Allah’ın verdiği nimet içinde; yoksul,yetim ve ihtiyaçtan özgürlüğünü kaybeden kölelere  haklarını vermemek,Allaha karşı müstağniliği, yasak ağaca yaklaşmak ise  Allah'a rağmen ebediliğe yönelmeye işarettir. Ademin Cennette ebedi kalma isteği, Ademoğlunun eşyaya,nimete emaneten değil de mutlak sahip olma arzusuna karşılık gelmektedir.. Adem yeryüzü için yaratılmıştı zaten yeryüzüne mekenna etti,yerleşti. Ademoğulları içinse, istiğfar etmeyip gereğini yapmaması durumunda ineceği ve yerleşeceği yer haviyeh olacağı açıktır.İhtiyaç fazlasının yoksun ve mahrumlara  verilmesi ,bahçe sahipleri,Adem ve Eşinin  Yasak Ağac tecrübesi  birlikte mutalaa edilmelidir.
 
21-   “   “Ve: "Gerçekten Ben Size Öğüt verenlerdenim." diye yemin de etti 
22-   “   Böylece Onlar’ı aldatarak düşürdü. Ağac’ı tattıkları anda ise, Ayıp Yerleri kendilerine belirdi ve üzerlerine Bahçe Yaprakları’ndan örtüp yamamaya başladılar. Rabb'leri kendilerine seslendi:" Ben Sizi bu  Ağaç’tan menetmemiş miydim? Ve Şeytan’ın da sizin Gerçekten Apaçık bir Düşmanınız olduğunu söylememiş miydim?" 
          
                İnsanın ayıb yeri mala olan meylidir.Halidin olma duygusudur. Ve bunun üzerinden ilk imtihan gerçekleşti.İlk mükellefiyet ve ilk sınav.Adem aldandı. Sewadları (Ayıblarını gördüler) nın ortaya çıkmasına izin verdiler.Ve Taqwa  ile örtünmeye çabaladılar. Warakai Cennet tevbedir,istiğfardır,mala olan meyl ve dolayısıyla ebedilik tutkusuna kapılarak haddi aşmadan utanç duyarak tevbe ediştir. Varaka i Cennet Ademe verilen Kitaptır.Bu tecrube ve bilgiyle  yeryüzüne indiler.
                 Ademe ve Eşine Cennet'te dilediği gibi tasarruf etmesi bildirilmiş,ancak yasak ağaca yaklaşmaması istenmiştir. Yani o ağaçtan yapacağı tasrruf gayrimeşru kılınarak yasaklanmıştır.  O ağaca yaklaşmak tasarruf değil israftır. İblis Onların sewadlarını açığa çıkaracak vesvese verince israf ettiler ve Yasak Ağaca yaklaştılar.İblis Onlara ;"...ey Adem!sana sonsuzluk ağacını  ve sonu gelmez bir saltanatın (yolunu) göstereyimmi?"(20/120) diyerek üzeri küllenmiş duygularını açığa çıkarttı.Elbetteki bunu zorla yapmadı. Sadece "süslü" göterip kandırdı. Adem iradesini israf etti. Oysa O iradesini Rabbin emirlerine göre tasarruf etmeliydi. Anladığında geçmişti.
                Unutulmaması gereken hayati ehemmiyete haiz konu;herkesin kendine mahsus 'israfı' olduğudur. Yani her Müslümanın 'Yasak Ağacı'  farklı farklıdır.Ve her kes Yasak Ağacına ne kadar yaklaşmıştır,yada ne kadar Libası Taqwayıa  bürünerek korunmuş olduğunun şahididir.
        Hulasa, nimetleri yerli yerince kullanmak sarftır,aksi durum saçıp savurmak yada hiç kullanmadan atıl tutmak israftır. Her nefis israfına da şahiddir,takwasına sarılıp tasarrufunada şahidtir.
 
                      
23-    “  Dediler ki: "Rabb'imiz, biz kendimize zulmettik, eğer Bizi bağışlamazsan ve esirgemezsen, gerçekten Hüsran’a uğrayanlar’dan olacağız.
 
                        Adem istiğfar ederek başardı. İblis gibi yapmadı. Tevbe etti. Rabbine büyüklenmedi.O’na secde ederek af diledi. Ve kazandı. Ademin varisleri,Adem gibi tevbe edebilmeyi başaranlardır.Bağışlayan ve esirgeyen ,Rahman ve Rahiym olan Allah; tevbei nasuhu kabul edendir. İstiğfarı bize öğreten Allah’a hamd olsun.O büyük lutuf sahbidir,subhandır.
24-  “   (Allah) Dedi ki:" Kiminiz kiminize Düşman olarak inin. Arz’da belli bir vakte kadar Sizin için bir Yerleşim   ve Meta var’dır.
 
                        İblis ve avanesi Adem ve neslinin apaçık  düşmanıdır. Yeryüzüne böylece indiler ve Kıyamet saatine kadar İblis ve şurekası Ademoğluna musallat olup, Rabbine yönelen İnsanın ayağını kaydırmaya  çalışacaktır. İmtihan vasatı böyle kuruldu.Ademin Varisi olmak en büyük hedeftir. Kazanan tekrar ebedi Cennete dönecek,kaybedense İblisin akibetini yaşayacaktır.
25-   “  Dedi ki: "Orada yaşayacak, orada ölecek ve oradan çıkarılacaksınız.

 
                        Elhamdulillahil Rabbil Alemiyn!



30 Ocak 2010 Cumartesi

İslam’ın İktisadi ve Sosyal Çehresi Üzerine Bir Deneme

İslam’ın İktisadi ve Sosyal
         Çehresi Üzerine Bir Deneme
         Kayseri;27.01.2010
          Mal,Mülk ve Servet Olarak Nimet
         Allah,insanların ihtiyaçlarını karşılamaları için,nimeti yaratmıştır.Hiçbir canlı yoktur ki rızıkları dağıtılmış,bir kadere bağlanmış olmasın.Bu nimetler,herkesin hakkına razı olarak, Adil ve eşit dağıtılması durumunda[1] tüm insanlara bol bol  yetecek kapasitededir. Ancak, Allahın tüm insanlık için yarattığı nimet;insanın açgözlülüğü, hırs ve ihtirası nedeniyle, ele geçirip,biriktirilmesiyle ve mülkiyet ve  servet olgusunun ortaya çıkmasıyla ,bu günkü açlık sınırının altında 1.2 milyar mahrum ve yoksul kitleleri doğuran kadim insanlık sorunu  başlamış oldu. Ademoğullarından yasak meyveye meyilli olanlar Kasit ve mütref bir azınlık sınıf oluşturarak,mülkü ele geçirmiş istikbar ederek, toplumların büyük halk kesimlerini  güçsüzleştirerek mahrum bir sınıfın ortaya çıkmasına neden olmuştur. Mütref sınıf gücü,zenginliği,siyaseti  ve dini ele geçirmesi ile kurduğu, Sosyo ekonomik yapı; öyle bir  mali,iktisadi,ticari “sistem” oluşturdu ki;Mütrefiyn[2] için daha çok kazanma,daha çok tüketme daha çok zenginlik üreten bir çark oluştu. Tabii olarakta birileri servetine servet katarken büyük çoğunluk fakirleşecekti. Cahiliyenin doymak bilmeyen aç gözlülüğü,sömürgeciliği peşinden de istismarı (emperyalizmi) getirdi. Bu gün bu mütref sınıf, Globalleşme sürecinde,daha çok kar,daha çok kazanç dev uluslararası  sermayeyle mali piyasalarda (Bankacılık işlemleri,Borsa operasyonları,Uluslar arası ticaret) bir yığın iyi yetişmiş profesyonel personel ile,bilgisayar başında büyük meblağlara baliğ  operasyonlarla, İnsanlık için yaratılan ve insanlığın ürettiği serveti ele geçirerek Felaket Kapitalizmine dönüşmüştür. Ve Uluslararası mütrefiynin ve onun yerli işbirlikçi disbrütörleri,spekülatif operasyonlarla  servetlerine servet katarak geniş halk kitlelerini yokluğa ve yoksulluğa mahkum etmektedir. Bu gün Çinde uygulanan budur.Geçen yüzyılda Afrikada yapılan bu olmuşdur. Tüm Dünyada uygulanan uluslararası ticaretin yapısı ve hukuku; zengin,gelişmiş ekonomiler lehine, fakir Ülkeler aleyhine dizayn edilmiştir. Yasallaştırlmış bir sömürü mekanizmasıyla karşı karşıya kalmıştır insanlık. Küçük bir sanayi ürününün karşılığı bir kamyon buğdaydır. Bu dengesizlik,sömürü ve adaletsizliğin boyutunu göstermesi bakımından ilginçtir. Cahiliye kendine özgü dünya görüşü ile sosyo ekonomik yapısını temellendirmiş,kendine has tavır,davranış,tutum ve yöntemi ile kendine özgü bir yaşam tarzı ile baskıcı,kendine benzetici,aldatıcı,özendirici,ifsad edici karakteriyle Dünya Halklarını  istismar etmekte ,sömürmekte  ve köleleştirmektedir.
 Kur’an; Cahiliyenin mal,mülk ve servet konusundaki anlayış,tavır ve davranışını özellikle Mekki Surelerde açık bir şekilde ortaya koymuştur.Adaletsiz,sömürgeci,istismarcı,sınıfçı,gösterişçi,israfçı Cahiliye sisteminin karekteri,kendi dinsel anlayışını da beraberinde üretmiştir.Bu gün Rasulullah’ın yaşam tarzı ile Müslüman dünyasında egemen olan yaşam tarzı arasındaki fark bundan kaynaklanmaktadır. Tarihi doğru okuyamazsanız,cahili anlayışları meşru görme yanlışlığına düşersiniz.Nefs te zaten buna hazırdır.
Oysa İslam,Müslümanların dünya görüşü,yaşam tarzı ve bunları belirleyen değer yargılarını Vahiyle inşaa ve tesviye etmiştir. Müslüman, Cahiliyenin tavır,davranış,tutum ve yöntemini benimseyebilirmi?.Hayır!İslam İnancı buna izin vermez. Her akide kendine has değer yargılarını,amelini ve hasılı dünya görüşünü ve hayat tarzını oluşturur, ortaya koyar. Sorun;  İslam dışı bir sosyo ekonomik sistem içinde yaşamak zorunda olan Müslümanlara, cahili değer yargılarının ve  uygulamalarının dayatılımış olmasıdır.Ve dahası hukuki,siyasi ve ekonomik gerekliliklerle de buna icbar edilmesinden kaynaklanmaktadır. Daha vahimi ise ki Bizim üzerinde durduğumuz nokta; Müslümanların “Dünyevileşerek” Cahiliyenin değerlerini içselleştirmeye başlamasıdır. Buna yardımcı olan en önemli etkenlerin başında,Vahyi Kavramların ve Nebevi Sünnetin; orijinal,özgün anlamlarının; Ümeyyeoğullarının  zorba iktidarları döneminde başlatılan, dini hükümlerin değiştirilmiş olması,ve zaman içinde de bu bozuk anlayışların “doğru” ve “meşru” olarak kabul edil miş olmasıdır. O nedenle Vahyi doğruların; her şeye,her güçlüğe  rağmen, tıpkı “Eba Zerr[3] “ gibi, her devirde,her zaman diliminde sadık savunucularının olması önemlidir. Eğer Eba Zerr’in sadakatinden kaynaklanan o muhteşem “Çığlığı” olmamış olsaydı,asırlardır süre gelen yanlış uygulama ve bir o kadar “fıkhi” muktesabata rağmen,bu gün “Kenzi[4]”, servet düşkünlüğünün fahşa olduğunu yada ihtiyaç fazlasının infak edilmesi gerekliliğini, kim,nasıl anlatabilir,savunabilirdi? Azınlıkta da olsa her dönemde hamuru mayalayacak bir mayanın, Müslümanlar arasından çıkması İlahi bir lutuf olsa gerektir. Müslümanlar içinde Hayra davet eden birilerinin olması, hamuru mayalayacak küçük bir maya gibi, vahiyle inşaa sürecini diri tutacak ve muvahhidlerin yolunu aydınlatacaktır.
İhtiyaçların giderilmesi,sağlıklı bir kulluk için luzumludur ve  İslam bu gayreti meşru ve gerekli görmektedir. Allah helal olan nimetlerden  yememizi,içmemizi ve istifade etmemizi  ister. Ama israf etmeden. Allah'ın muradı dışında harcamaktır. Zıttı tasarruftur ki murad-ı ilahiyeye uygun harcamaktır.O nedenle kenz ve cimrilik israftır.İhtiyaç fazlasının ihti,yaç sahipleri için  tasadduk edilmesi tasarruftur.İsraf Allah’ın haram olarak yasakladığı ve Cahiliyenin önemli bir vasfı olarak Kur’anda zikrettiği bir cürümdür.  İnsanın aline [5] olmasına neden olan bir fiildir. Heva ve hevesleri besler,şehveti  ve ihtirası kamçılayan  bir etkisi vardır. Allah Rasulü bir hadisinde;"Kişinin canının çektiği her şeyden yemeye çalışması İsraf olarak ona yeter” buyurmaktadır. İsraf’ın ne sinsi bir fitne olduğuna güzel bir örnektir bu hadis.İsraf konusu önemli ölçüde gözardı edilmiş konulardan biridir. Hele hele günümüzde, modernizmin evlere,hiçbir direniş görmeden girdiği bir vasatta, israf konusu Müslümanları içten içe çürüten bir virüs olmuştur.

Cahiliye ve Kapitalizm

Kur’anda Cahiliye ile ilgili zikredilen tüm olumsuz vasıflar, bu günkü modern cahili kapitalizm ile örtüşmektedir. Karun tarihin derinliklerinde yaşamış olsada tipik modern bir Kapitalistdir. Kur’an; Cahili Dünya Görüşü ve Hayat tarzının tüm açılımlarını ve argümanlarını mahkum ederek yerine kendi orijinal Dünya görüşünü ve Hayat Tarzını ikame etmiştir.Cahili Kapitalizmin Hamanları [6]  tarafından formüle edilen;’Bırakınız yapsınlar bırakınınız etsinler’ başıboşluğundan; Zerre misgal yaptıklarınızdan ve ettiklerinizden hesaba çekileceksiniz[7], ‘Servetin kutsallığı’ putundan  mal biriktirmenin ve stoklamanın yasaklanmasına[8], ‘ihtiyaçların sonsuzluğu’ aldatmacasından; aç gözlülüğün kınanmasına, ‘Kaynakların sınırlılığı’ yalanından nankörlüğün ve cimriliğin aşağılanmasına, ‘Karın maksimizesi’ istismarından, mal ve servet tutkusunun ahlaksızlık ve gayrimeşru kılınmasına, ‘Büyük Balık küçük balığı yutar’ güç tapıcılığından,kasıtinin[9] ve istizafın[10] mahkumiyeti, Vahiyle ortaya koyulmuştur. Kapitalizmin kutsadığı,sınırsız lüks tüketim şehveti,mal ve servet düşkünlüğü,parayı biriktirme tutkusuna karşılık,İslam bunları sırasıyla israfı,müsriflik olarak görmektedir. Allah'ın  verdiği nimetlerin fazlasının infakından;yoksula,fakire,yetime verilmesinden bahsetmektedir. Gerçek birr’in şekli ibadetler olmadığından,içleri çektiği halde taamlarını yoksula,öksüze ve güçsüzlere verenlerden bahsetmektedir.[11] Cahiliye (Bundan sonra yer yer Cahiliye dediğimizde Kapitalizmi,kapitalim dediğimiz de Cahiliye  kasdedilecektir.Zira Cahiliye genel bir tanımlamadır.Kapitalizm artık cahiliyenin mordern  aşamasıdır.) nin öngördüğü eşya-insan ilişkisi;mutlak manada eşyayı elegeçirip,mülkiyetine alıp,kenzetme ilişkisidir. İslamın insan eşya ilişkisi,Allahın mülkiyetindeki eşyanın çaba sarfedilerek emaneten kısmi sahiplenme mahiyetindeki ilişkidir.Ki kısmi sahiplenme ölçüsü,israf etmemek,kenz yapmamak,ihtiyaç fazlasının mahrumlara infak etmektir. Bu üç husus,eşya üzerinde kısmi,emanet temelli bir mülkiyet anlamına gelir ki meşruiyet sınırını gösteriri. Aksi durum mülk/eşya üzerindeki ilişkide gayrimeşruluğa sapmak anlamına gelir. Eşyayla ilişkinin şekli,kişinin kulluğu ile yakın bir temas ve ilişki ortaya koyar. Kişinin tekamülünde belirleyici fonksiyona sahiptir. Kapitalizm, Kur’anda mahkum edilen Cahiliyenin tüm özelliklerini bünyesinde barındıran, sosyo ekonomik bir sistem olarak karşımızdadır ve sömürü,istismar,aç gözlülük,çok kar ve çok üretim için herşeyi mübah görmüş, acımasız bir yarışı ,kibri,kendini beğenmişliği,yoksulu küçük görmeyi,yetimi itip kakmayı yöntem ve yaşam tarzı yapmıştır. Dünyaya meyledip, Ahireti ve hesap gününü unutanların sistemi olan Kapitalizm,kendi İlahiyatınıda, ta başından beri oluşturmaya başlamıştır:Dine karşı din.[12] Kutsal Kitapların tahrifi bu süreçte cereyan etmektedir. Kenz ve İnfak konusundaki Kur’an hükümlerine ve Rasulullah’ın sünnetine rağmen yapılmış saptırmalar;dini hükümlerin ve İslam Dünya Görüşünün ve hayat tarzının orijinal bağlamından kopartılarak başkalaşım geçirmesi sonucunu doğurmuştur. Bu nedenle Müslümanların;  cahili kapitalizmin değer yargılarına,tavır ve davranışlarına,bakış açısına hasılı dünya görüşüne ve hayat tarzına sırtını dönmesi, İslamının gereği ve Ahiret saadetinin de olmazsa olmazıdır. Biriktirmenin Vahiyle yasaklanması ve İnfakın arındırıcı bir eylem (Amel) olarak üzerinde çokça durulması,israfın da haram kılınması ile İslam’ın sosyo ekonomik yapısının kendine özgü karekteri ortaya konulmaktadır. Biriktirmeyi meşrulaştırıp,infakı kırkta bire indirdiğinizde ve israfıda vakayı adiye olarak gördüğünüzde ortaya sıradan bir Cahilyeden başka bir şey kalmaz. Bu gün İslam Toplumu olarak tanımlanan Ülkelerde olan budur. Ne kısta dayalı toplumsal bir yapıya sahiptirler nede adalete.Yoksulluk ve mahrumiyyet kitleselleşmiş,bir avuç oligark Ülke zenginliğinin %80-90 ına sahip olmuştur.Böyle bir topluma İslam toplumu odenilemeyeceği açıktır.

Mal ve Nimet Anlayışındaki Sapmalar ve Yanlış Anlayışlar

“Müslüman herşeyin en iyisine layıktır” denilerek;Allahın verdiği nimetleri egoların tatmini,heva ve heveslere “İlah” edinecek derecede uyma,tüketim çılgınlığı ile eğlence ve zevklerin tutku haline gelmesi meşrulaştırılmaktadır.Lüks tüketim,metaı gurur,modayı takip ve israf, zenginlerin dünya görüşleriyle uyumlu yaşam tarzı haline gelmektedir.
”Zekat ve sadakası verildikten sonra kum gibi altın ve gümüş biriktirilir.” Anlayışı heva ve heveslere sevimli geldiğinden,Eba Zerr’in “ihtiyaç fazlasının” infak edilmesi,aksi durumda “kenz” günahı ile elim bir azab hatırlatması göz ardı edilmiş,”Canım o böyle demişse şu da böyle demiş” denilerek hükümler terk edilmiş,yegane örneğimiz Nebevi Sünnet örnek olmaktan çıkartılarak, Cahiliyenin servet ve sermaye anlayışına geri dönülmüştür.
         “Allah verdiği nimeti kulunun üzerinde görmek ister” sözü;lüks,gösterişli,alımlı ve farklı giyinmek olarak tevil edilmiştir. Oysaki nimetlerin en büyüğünün  İman nimeti olduğu unutulmuş, Allah’ın; Kılık ve kıyafetinin lüksüne değil kulunun kalbine ve amellerine bacağı göz ardı edilmiştir. Oysa Allah; kulunun üzerinde İman nimetinin alametlerini,sembollerini,rengini görmek isteyeceği görmezden gelinmiştir.
 “Veren el alan elden üstündür.” Veren elin üstünlüğü;veren elin sahibinin, alan elin sahibi fuqaradan üstünlüğünün değil, verme fiilinin, alma fiilinden üstünlüğünü anlatmaktadır. Zira üstünlük ve efdaliyet takvayla,sakınmayla alakalıdır. Hucurat Süresi 13 te Rabbimiz;insanları bir erkek ve dişiden yarattığını,kimsenin kimseye bir üstünlüğünün olmadığını,Allah indinde en değerli olanın O’ndan en çok sakınanın olduğunu bildirmektedir. Zenginlik kulun kendi eliyle kazandığı bir durum değilki zengin, fuqaraya karşı üstün olsun gerçeği bir kenara itelenmektedir.
“Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için, yarın ölecekmiş gibi ahiret için çalışmak.” Sözü,ne Vahiy’den nede Rasulullahın Sünnetinden referans alabilecek bir sözdür.Ama çoğunlukla “Hadis” diye insanların önüne koyulmaktadır. Bir insanın hem ahiret için hemde dünya için şiddetli arzu duyması eşyanın tabiatına zıd bir durumdur. Zira Ahiret ve Dünya zıddıyla kaim olan iki şey gibidir. Dünyaya meylederseniz Ahiretinizi kaybedersiniz. Ahirete meylederseniz Dünyaya sırtınızı dönersiniz. Bu zorunlu bir pozisyondur. Başkası gerçek dışıdır. Ve boş bir kuruntudur.
 Bu ve buna benzer söz ve yorumların,dünyevileşmeye yol açan ve saptırıcı  işlev gördüğü açıktır.Bütün bu sapmaların temelinde eşya/Mülk üzerindeki işilki şeklinin;kısmi,sınırlı mülkiyetten, sınırsız ve mutlak bir sahiplenmeye dönüşmesi yatmaktadır. Bu ilişki biçimi, müslümanların dünyevileşmesine,ahireti unutmalarına neden olmaktadır.

İslam; Allah’a ve Rasulüne İtaate Davet Eder.

“Allâh ve Râsûlü’nden en Güzel Şey’i umun. Kendinizi Teslim etmekten çekinmeyin. Eşyâ onun Mülk’ü idi. Siz Eşya’ya Müstahlef oldunuz. Sadece bir süreliğine yetkilendirilmişsiniz. Öyleyse vermekten korkmayın. İnfak edin. İnfak edince Halife kılınmanızın Gereği’ni yerine getirmiş olursunuz. Mal üzerinde Sâhiblik, Mâlikiyet İddia’sı Şeytânî bir İddia. Tanrılık İddia’sı. Allâh’ın size verdiği, rızıklandırdığı Şey’den verin. Bu sizin değil, haddi zatında Allâh onunla sizi rızıklandırdı. Bu nokta’yı göremeyen hiçbir Ekonomi, ister Sağ olsun, ister Sol, İslâmî olamaz. el-İnsan’a giden yol ancak İnfak iledir.” [13]
Arzın,semavatın içindekiler ve dışındakiler,gördüklerimiz ve göremediklerimiz,tüm yaratılmış canlı ve cansız her şeyin sahibi Allah’tır. Allah mal ve nimeti istediğine ama sadece denemek için kimine kısarak,kimine de bol bol  vermiştir. İsrafı  yasaklamış,biriktirmeyi de haram kılmıştır. Allah’ın iradesi, mal ve nimet verdikleri insanlar,ellerindekini Allah’ın koymuş olduğu kurallara ve ilkelere göre tasarruf etmeleridir. Zenginlerin lüks ve israf içinde,istedikleri gibi ellerindeki malı tasarruf etmeleri Allah'ın hoşnut olduğu bir durum değildir. Aksi durumda mal ve nimet Allah’ın olmaktan çıkar,emanetçinin mülkiyetine girmiş olur. İnsan’ın mal ve mülk üzerindeki sınırsız tasarrufu onu  mutlak sahip durumuna sokarki bu Allah’ın hukukuna tecavüzdür.Haddi aşmadır. Ve büyük bir zulümdür.Zira mal ve servet üzerinde sınırsız tasarruf,sarhoşluk veren içki gibi insanı yoldan çıkarttan bir fonksiyona sahiptir.
Gerek Mekki ve gerekse Medeni Sürelerde, Allah Yolunda  infak etmek,sadaka ve zekat vermenin üzerinde ısrarla durulmasının hikmeti  nedir? İhtiyaç fazlasının Allah için Allah’ın istediği yerlere harcanmasının iki yönü vardır:Biri,Halife olmanın gereğidir.Diğeri kirden,pasdan,fani olandan ve ahiret yurdunda hiçbir işe yaramayandan arınarak,Allaha yönelmeyi engelleyen şeylerden temizlenmeyi sağlamasıdır. İnfakla;Allah’a bağlılığımızın kalbi olduğunu,samimiyyetten kaynaklandığını gösteririz.Sadakatimizi öncelikle kendimize göstermiş oluruz. Bu öz güvenle daha bir Rabbimize yönelme motivasyonu elde ederiz. Allah’ın verdiği nimetleri, infak ederek deriz ki;”Ey Rabbimiz Sen Ganisin biz ise fukarayız. Biz sana muhtacız. Mal ve nimetin sahibi sensin. Emaneten verdiğini gösterdiğin yerlere harcadık. Mülk Senindir.Sen onu istediğine verirsin. Ondan rızkımızı,ihtiyacımızı alır gerisini ihtiyaç sahibi kullarına veririz.” Bu duygu ve düşünce eylemle birleştiğinde ,Rabbe doğru gerçek bir seyri suluk tahakkuk eder. İnsan; biriktirme ile zenginleşmeye,infak ile fukaralaşmaya doğru yol alır. Allah’ın muradı,kulu için zenginleşme olmadığı çok açık ortadadır. Çok sevilen mallardan infak etmeyi ısrarla ve büyük bir ecirle teşvik ederken,kenzi yani biriktirmeyi de ısrarla ve elim bir azab  tehditi ile terk etmeye çağırmaktadır. Rabbimiz,Müslüman için gerçek iyiliğin (Birr)[14] ne olduğunu yoruma gerek duymadan açıkça ortaya koymaktadır.İnfak etmedikçede Birr’e erişemezsiniz demektedir.[15]
Mekki Sürelerde üzerinde önemle durulan İnfak,zekat,sadaka;salt iktisadi ameliyeler de değildir. Elbette sosyal adalet açısından büyük etkileri olan salihattırlar. Bunun yanında İnsanın ruh aleminde köklü,derin ve asil bir ınkılab doğuracak değişimler ve dönüşümler meydana getirmesi açısından da dikkat çekicidir.İnsanın düşünce planında,hissiyatında,muhayyilesinde öyle değişikliklere neden olacak amellerdir  ki kişinin Allah’a yönelmesindeki tüm engelleri bir bir yıkmaktadır. İnsanı, Rahmani olmayan her düşünce ve anlayış,her eylem ve tavır,her his ve yönelişlerden arınarak Rahmanın Yoluna yöneltir.Zira İnsanın Halife olması serüveninde en ciddi engel, mala meyl etmek gelmektedir.Zengin olarak halidin yani ebedilik duygusuna yönelme  İnfakla bertaraf  edilir. O nedenle Mekki Sürelerde,İnfak,zekat,sadaka konusu,akidevi konularla birlikte zikredilmiştir. Ve Kur'an da 200 kadar ayette infakta övgü ve teşvik vardır.İnsanların Allah telakkisi,Dünya (Mal,mülk,nimet,ilişkiler) ve Ahiret tahayyülü Vahiyle yeniden inşaa edilmek istenmiştir. Bu yeniden  inşaa ve ihya,İslam inanç  Sisteminin  alt yapısıdır. Bu altyapı vahiyle inşaa edilmeden  Özgün bir İslam Modeli inşaa etmek mümkün değildir. Rasulullah’ın; nübüvvetten önce de güzel bir ahlak üzere olmasını, bu açıdan düşünmek gerekir.

Biriktirme/Kenz Haddi Aşmadır ve Azab Nedenidir.

          Biriktirme (Kenz) ihtiyaç fazlası ayni,nakti,zirai değerlerin saklanıp,stoklanmasıdır.İnsan ihtiyaçları;yiyecek,giyecek,barınma,eğitim,mali ibadetler,genel,münferit ve arizi insan hayatı için gerekli bir takım mal,hizmet ve faydalardan oluşmaktadır.İnsan bu  ihtiyaçlarını karşılamak için,üretim faaliyetine girer.Emek,bilgi ve becerini yada  müteşebbis olarak sermayesini ortaya koyarak  karşılığında üretim yapar.Bu üretimiden elde edilen ürün satılıp nakte dönüştürülmesi sonucu ele geçen kardan;emek sahibi ücret,sermaye sahibi kar elde ederek üretimden paylarını almış olurlar. Bununla da söz  konusu ihtiyaçların giderilmesi sağlanır.
         İhtiyaçların belirlenmesi ve karşılanmasında,gerekli kazancın elde edilmesi ve bu kazancın harcanmasında, İslam’ın  ve cahiliyenin;öngörüleri, bakış açıları,değerlendirmeleri tamamen ve taban tabana zıttır. Örneğin İslam ihtiyaçların belirlenmesinde ve giderilmesinde,gerekli kazancın elde edilmesinde israf,helal,haram gibi meşruiyet sınırlarını belirlemiş ve bunları; akide ile irtibatlandırmış ve sevab-günah kapsamına alarak bir disiplin getirmiştir. İslam dışı tüm beşeri sistemler ve muharref dinler; bu konuda;adaletsizliğe,istismar ve sömürüye,lüks ve israfa,gösteriş ve sınıfsallaşmaya  dayalı bir anlayışa spmışlardır. İslam’ın üretim,tüketim ve bölüşüme verdiği önem,  bu işlevlerin kendi özel sınırlarına yönelik değil,İslamın ferdi ve toplumsal tekamül ve öngörülerini kapsaması bakımından dikkat çekicidir.Zira ekonomik faaliyetler, İslam İnancının ana eksenini oluşturmaktadır. Aslında bu husus tüm sistemler için de geçerlidir.Yani Sosyalizm ve Kapitalizm için Üretim,tüketim ve bölüşüm ne kadar belirleyici ise; İslam için de o kadar önemli ve belirleyicidir. Sistemler arasındaki fark veya İslamın diğerlerinden farkı da buradan yani iktisadi faaliyetlerin amacı,şekli ve niteliğinden gelmektedir.Mülkiyet anlayışı,üretim,tüketim ve bölüşüm;ferdin ve toplumun sosyo politik ve sosyo ekonomik kimliğini,dünya görüşünü belirleyen birinci derecedeki unsurlardır. Bu nedenle Mekki Sürelerde sosyo ekonomik ve politik yapıyı,  insanın  Vahiyle yeniden inşaası ile Tevhidi bir temele oturtma hedefi görülmektedir.İslam Tarihindeki ilk kargaşa ve çalkantıların, sosyo ekonomik yapıdaki sapmalara neden olan yönelişlerden  kaynaklanmasının sebebi budur. Servet düşkünlüğü ve biriktirme tutkusunun daha çok zenginlik,daha çok servet yarışına,infak ahlakının  gerilemesine,dünyaya meyle,Ahireti Unutmaya neden olduğu ve bu yönelişin sosyo ekonomik yapıyı cahiliyeye benzeterek İslam Toplumunun özgün yapısını bozduğu kolayca anlaşılabilir bir durumdur. İslamın inşaa ettiği Halife İnsan ile Cahiliyenin aline (Bozup değiştirdiği) ettiği insan arasındaki temel fark;her ikisinin  dünya görüşleri ve hayat tarzları arasındaki farktır:Her inanç sistemi kendine özgü,dünya görüşü ve buna bağlı hayat tarzını ortaya koyar.İnsanların parmak uçlarındaki “izler” gibi.Dünyaya ve Ahirete nasıl,nereden bakıyor olmaları insanın dünya görüşünü belirler.Rızık ve nimetin Allah’ın takdiri ile insanlar arasında dağıtılarak, bu nimetler üzerine insanların halef kılındığına ve Allah’ın emir ve tavsiyelerine göre bunlar üzerinde tasarrufta bulunulacağı hükme bağlanarak sınırlama getirildiğine yukarıda değinmiştik. Cahili sistemlerde ise;dünya metaı insanların kendi  beceri ve kabiliyetleri ölçüsünde kendilerinin kazandığı ve dolayısyla istedikleri gibi sınırsız harcama ve tüketme haklarının olduğu inancı hakimdir. Yani İslam kişinin elindeki malın asıl sahinin Allah olduğunu söylerken,cahiliye;  ‘kazanılana’ mutlak  sahib olunacağı inancındadır. İslam'da modern cahili sistemlerdeki gibi mutlak bir mülkiyet anlayışı yoktur. İslam mülkiyeti sosyalizm gibi kökünden reddetmememiş,vahiyle inşaa ettiği insanın kemalatına adeta güvenerek,üzerine mustahlef kılınan eşyayı nasıl tasarruf edeceğine sınırlamalar getirmiştir. İnfak ,zekat,sadaka bu sınırlamalardır. İsraf,kenz (biriktirme,tekasür) yasağı bu neviden ve ciddi sınırlandırmalardır.
         İslam;İnfakı emreder ve bunun kişi için bir arınma,Rabbine yönelme ve mü’min olmanın ayırdedici bir vasfı olduğunu belirtir.[16] Kenzi/Biriktirmeyi ise yasaklar. Kenz yapanların elim bir azabla cezalandırılacağını haber verir.
         Tevbe Süresi 34 . Ayeti Kerimesi;“Ey iman edenler! Hahamlardan ve rahiplerden birçoğu, insanların mallarını haksız yollarla yiyorlar ve Allah'ın yolundan alıkoyuyorlar. Altın (Dinar) ve gümüşü (Dirhem) biriktirip gizleyerek, onları Allah yolunda harcamayanları elem dolu bir azapla müjdele.”
İslamın özgün sosyo ekonomik yapısında, bozulma ve sapmaya yol açan önemli konu ve tartışma;”İslam;zekat vergisi ve sadakası verildikten sonra ihtiyaçtan fazla biriktirmeye ve bu servet unsurlarını kişinin istediği gibi kullanmasına izin verirmi?” İnsan nefsinin buna cevabı;”Evet verir!” şeklindedir. Öylede olmuştur.Oysa Kur’an’ın muhkem  nasları ile hüküm altına alınmıştır ki;İslam,mü’mine sahip olduğu mal üzerinde sınırlı bir tasarruf hakkı vermiş,onu mutlak Melik olanın halefi olarak, dünya metaı üzerine müstahlef kılmıştır.Bunu anlayabilmenin yolu,dünyaya ve nimetlerine karşı tutku ve arzu içinde olmamaktan, vahyin hidayetine açık olmaktan ve Rasulullah’ın örnekliğini kabulden geçmektedir. İslam;insanın iç dünyasını,ahlaki yapısını,Rızayı İlahiyi gözetecek şekilde proğramlamayı hedeflemiştir.Özellikle Mekki Surelerde, arınma ve hidayet tavsiyeleri ve ikazları tekraren yapılmış,ideal insan şahsiyetinin inşaası hedeflenmiştir.Zira insan; dünya ve nimetlerine olan derin bağlarından kurtulmadan,Allah’a yönelemeyecektir.Allah’a yönelmek,insanı en doğruyu ve mükemmelliği araştırma gayretine yöneltecektir.Böylece Allahın afaki ve Enfusi Ayetlerini akledib,düşünen insan,bu gayreti ile  verilen Hikmetle,Rızai İlahinin nerede,nasıl olduğunu bulacak ve teslim olacaktır.Bu vasat bir insanın sıradan bir düşünce ve akılla ulaşabileceği bir iş ve mükemmellik değildir.”Hikmet verilenlere,birçok hayır verilir”[17] hükmünün bir sonucudur. Dolayısıyla birazcık(!) bir kültürel müslümanlıkla kavranılacak ve kazanılacak bir iş ve makam değildir. Konu derin bir yöneliş ve samimi bir teslimiyyet ve hikmeti gerektirmektedir.Servet tutkusu,lüks mallar ve eşyalara sahib olma isteği,zengin muhitlerde büyük evler ve villalarda yaşama, pahallı otomobiller,lüks konutlar ve uşaklar,sekreterler, lüks çalışma ofisleri ayrıcalığı,evladiyelik(Torunlara kalır düşüncesi) binalar,eşyalar,bahçeler edinme isteği tutkusu insanların gerçeği ve ahiret yurdunu görmelerini engelleyen bağlar olup,ve daha da kötüsü ebedilik,güc ve kudret kuruntusu veren aldatıcılardır. Burada her iki Bahçe sahipleri kıssalarını hatırlamak gerekir.Böyle bir yöneliş kişiyi Dünya metaı ile gurur ve kibre sürükleyeceğinden,yaratılış hikmetinden savrulup gidecektir.Ve cahili bir dünya görüşüne sahip olunacaktır. Bu gün İslam Dünyasında olan budur. Oysa İslam, İnsanı bu bağlardan kurtarmaya ve özgürleşmeyi murad eder ve Allah’a ulaşmayı yegane özgürlük olarak görür. Bunun için gerekli yol ve yöntem;insan zihninin ve muhayyilesinin Vahiyle yeniden inşaa edilmesi olduğu kuşkusuzdur.

İslam İktisadı

İnsanın; rızq ve nimetlerle münasebeti, İktisad çerçevesindeki ilişkilerle sürdürülür. İktisad, kıst kökenli bir terimdir.Kıst, eşitlik ve adaletin kurumsallaştırılarak  toplumda;istismara,haksızlığa meydan vermeyen,eşitliği,sosyal adaleti gözeten,rızqın belirli ellerde temerküzünü engelleyen,gelir dağılımını topluma yaygınlaştıran sınıfsız,gösterişsiz,ekonomik rekabeti olmayan bir sosyo ekonomik,sosyo politik yapıyı ifade eder.Allah nimeti;insanlara bir lutuf ve bir emanet olarak vermiştir.Yardım ve rahmetinden verdiği rızq,nimet ve zenginliğin karşılığında,insanlardan,Allah yolunda harcamayı,toplumun fakir,yoksul,yoksun,yetim ve kölelerine yardım etmeyi,onları müşkil durumlarından kurtulmalarına yardımcı olmayı, böylece şükrederek kulluklarını göstermelerini istemektedir.Adeta Allah;insan fıtratını;dünyaya meyl,dünya nimetlerine değer verme,önemseme tercihi ile, Ahiret Yurduna meyl,Ahiret Yurdunu tercih etme temelinde iki tercih arasında seçim yapma noktasında  proğramlamıştır.Kim Dünyaya meyl ederse, Cahili yaşam tarzının tam ortasında kendini bulacaktır.Kimde Ahiret Yurduna meyleder arınırsa;Allah’ın lutfu ile Tevhidi bir dünya görüşüne, İslami bir yaşam tarzına sahip olacaktır.
         Gerçek iyilik (BİRR) namaz,oruç,hacc gibi birtakım ibadetlerin şekli olarak yerine getirilmesi değildir.Sathi,şekli,gelenek ve göreneksel formatta ve alışkanlıklar çerçevesinde  bir İbadetle de; ne Allah’ın rızasının kazanılacacağı ortadadır ne de kişiyi felaha kavuşturacağı aşikardır.Birr (gerçek iyilik) konusunu tekrar hatırlayacak olursak;
         İyilik (Birr), yüzlerinizi doğu ve batı taraflarına çevirmeniz(den ibaret) değildir. Asıl iyilik, Allah'a, ahiret gününe, meleklere, kitap ve peygamberlere iman edenlerin; mala olan sevgilerine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, (ihtiyacından dolayı) isteyene ve (özgürlükleri için) kölelere verenlerin; namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren, antlaşma yaptıklarında sözlerini yerine getirenlerin ve zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda (direnip) sabredenlerin tutum ve davranışlarıdır. İşte bunlar, doğru olanlardır. İşte bunlar, Allah'a karşı gelmekten sakınanların ta kendileridir. (2/177 ve 3/92)
          “Sevdiğiniz şeylerden harcamadıkça asla birre eremezsiniz. Ne harcarsanız Allah onu bilir.”
 Müslimi felaha kavuşturacak kulluğun çerçevesinin  çizildiğini göreceğiz.

         İslam İktisadi Yapısından Cahili İktisadi Yapıya Savruluş.

         Vahiy ve Rasulullahın örnekliği ve bizzat uygulamaları,teşvik ve tavsiyeleri ile 23 yılda oluşturulan ve yerleştirilen İslam İktisadi sistemi; ne oldu da Rasulullahtan sonra daha 30 yıl geçmeden yörüngesinden koptu?.Cahili sosyo ekonomik yapının biriktirme meşrulaştı,cimrilik yaygınlaştı,kölelik tekrar güçlenmeye başladı,infakın unutuldu,zekat vergisi ile mali ibadet tamam sayılmaya başlandı.Savaşlar ganimet ve köle ve toprak kazanma aracına dönüştürüldü. Afrika dan özgür insanlar köleleştirilerek ticareti yaygınlaştırıldı.
         Teslim olan  Mekke Aristokrasisinin, Medine’de yeni sosyo ekonomik yapının eşitlikçi,sade,gösterişsiz,yardımsever,adalet ve kısta dayalı ortamından rahatsız olduğu,eski günlerindeki o şahşahalı,debdebeli,ayrıcalıklı,sahib olduğu zenginliğinin her hareketinden fışkırdığı efendilik günlerini hatırladığı ve özlediği,bunun için pusuya yatarak fırsat kolladığı bilinmeyen ve ayni zamanda ihtimal dışı  bir şey de değildir. Eba Zerr hattı ile Kabul Ahbar hatında cereyan eden mücadelenin aslı budur. Yörüngeden kopuşua neden olan kırılma, bu mücadele ile oluşmuştur. Ve ne yazıkki Gıfarlı Cündeb bu mücadeleden yenik ayrılmış ve Rebeze’de yapayalnız Rabbine kavuşmuştur.
          Ayni dünya görüşü, bu gün de muhafazakar burjuva adı altında tarih sahnesindedir. Yine bu gün de Eba Zerr’in takipçileri ile Ka’ab’ın takipçileri  karşı karşıyadır. Dün fitne çıkarmakla yaftalanmak istenen Eba Zerr’in takipçileri,ayni zihniyet tarafından bu gün; “komümist” likle yaftalanmaktadır.Bu zihniyuet; Dini kendi dünya görüşü çerçevesinde yorumlayarak; Toplumda “üst düzey” bir konum,zengin muhitlerde yaşama ayrıcalığı,cahili sosyo ekonomik yapının istismar,sömürü ve adaletsiz siyasi ve hukuki düzleminde semirmeyi,büyümeyi ve biriktirmeyi hiç beis görmeden ve hatta “savunarak” meşrulaştırdığı bilinmektedir. Dini yapılara egemen olan anlayışta bundan çok farklı değildir. Hizmet için gerekli finansmanın hatırına diyerek, şımarıklığı hayatının her alanına sirayet etmiş bu muhafazakar burjuvanın gördüğü saygı ve hörmet yanında ,Fakirin “dua”sının esamesi bile okunmaz hale gelmiştir. Oysa Allah tamda böylesi maddiyata dayalı,çıkarcı,istismarcı bir sosyo ekonomik   yapıyı ve bu yapıyı inşaa eden kasitin ve mütrefiyni, mazlum ve mahrum Nass’ın sırtından  indirmek için elçiler ve Kitaplar göndermiştir. Bu acı gerçek; maalsef cahili sistem tarafından formatlanmış insan zihni ile anlaşılabilecek bir durum değildir. İnsanın alinesi (değişimi,bozulması,kokuşması)  ve istizaf cahili sistemlerin hedefleridir. Böylece iktidarlarını devam ettireceklerdir. Böylece Nass (Allah’ın Halkı) itaatkar,uysal kitlelere dönüştürülüp sürüleştirilecektir.Vahyin insan tahayyülünü inşaası tamda böylesi bir durumda gereklidir. Ve tamda bu nedenle mütref sınıf tarafından Vahyin önüne engeller ve yasaklamalar konulmuş,koyu bir istibdatla halkın İslamın Aydınlığını görmesi engellenmeye çalışılmıştır.

         İnfak Ahlakı Kendi Sosyo Ekonomik Yapısını Doğurur.

         İhtiyaç fazlasının tasadduk edilmesi,bir ahlak olarak toplumda revaç bulması durumunda,tüketim kendiliğinden alabildiğine kontrol altına alınmış,üretim de o nispette azalmış olacaktır. Şaşırdınız değilmi? Üretimin azalması;yani durgunluk alameti,pahallılığın artması. Oysa tüketimin azalması,israf hassasiyetinin toplumda artması;kaynakların tükenmemesine,ekolojik ve doğal dengenin bozulmamasına, fiyatların düşmesine, kanaatkarlığın yükselmesine neden olacaktır. İnsanlar üretim ve tüketim kısır döngüsünde köleleşmekten kurtulacak,dünyevi bağlardan sıyrılarak özgürleşecek ve kendini tanıma ve keşfetme fırsatı bulacaktır.İhtiyaç kadar bir tüketim ve bu tüketim kadar da üretim olunca; zaman, üretim,lezzet ve şehvet peşinde israf edilmeyecek,çoğunlukla Rab’be karşı sorumlulukların yerine getirilmesinde değerlendirilecektir.İslam böyle bir vasatı dilerki,İnsan;Vahiyle gelen Mesajı daha bir içselleştirsin,özümseyib el insan’a giden yol ve yöntemi bulabilsin,Adem’in varisi olabilsin. Aksi durum,yukezzibin olarak müstağnileşmek ve mücrimleşmektir. Modernizmin insanlığı yönlendirdiği istikamet budur.
         Allahın verdiği rızq,mal ve mülkün ihtiyaç fazlasının  biriktirilmesi,stoklanması,saklanması yasaklanmışsa, bu fazlalık ne yapılacaktır. Zaten Ashabı Kiram da bunu soruyor;”Ya Rasulullah!’infak infak diyorsun,neyi,ne kadar infak edelim?”
-"Peygamberim, sana neyi infak edeceklerini so­rarlar. De ki; hayırdan ne infak ederseniz o; ana babaya, ak­rabaya, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışlara. Hayır­dan ne yapmışsanız Allah şüphesiz onu bilmekte­dir."
-"Peygamberim! Sana hamr (içki), meysir (ku­mar) den soruyorlar. De ki:" Her ikisinde de hem bü­yük günah hem de insanlar için birtakım faydalar var­dır. Lâ­kin onların günahları faydalarından daha bü­yüktür. Pey­gamberim! Yine sana neyi infak edeceklerini soruyorlar. De ki ihtiyacınızdan fazlasını verin! Allah size âyetlerini böylece açıklar ta ki düşünüp ibret alası­nız."
 -"Dünya ve âhiret konusunda düşünüp en iyi­sini alın. Peygamberim bir de sana yetimlerden soruyor­lar. De ki onlar hakkında ıslahta bulunmak (mallarını korumak) sizin için daha hayırlıdır. Eğer onlara karışır­sanız onlar sizin din kardeşlerinizdir. Allah bozguncuyu ıslahçıdan ayırır. Eğer Allah dileseydi sizi bu konuda mutlaka sarpa sardırırdı. Şüphesiz ki Allah Azîzdir ve hikmet sa­hibidir."[18]
         Bu ayetlerde arka arkaya gelen emirler;Neyin infak edileceği,nekadar infak edileceği,içki ve kumar,yetimler konusunda yapılması istenen davranışlar mü’minler için  muhayyer,isteğe bağlı;yapsanda olur yapmasanda olur,babından amel ve yasaklar olmadığı açıktır.Peşpeşe gelen ve ashabın sorularına cevab olarak vazedilen ayetlerin; insanları sarpa sardıran konuların başında gelen içki,kumar,infak,yetimler konusunda olması da dikkate şayandır.
İşte “sana infaktan sorarlar;deki…” ayeti,ashabı kiramın sorduğu “nekadar infak” sorusuna cevaptır.Kurban’da böyle değilmidir.Gücü nispetinde en güzel hayvan seçilip Allah’a sunulmaktadır. Yoksa yasak savmak babından en ucuz,en çelimsiz bir hayvan seçilmemektedir.Kur’an da Allah (cc) kulundan Namaz,Oruç,Hac,Zekat,İnfak,Sadaka gibi amelleri işlemelerini istemektedir. Zekat,namaz farzdır da infak sünnettir,nafiledir kim söyleyebilir!?Öyle anlaşılıyorki;seçkinci eski mekke aristokrasisinin baskısı,nefislerine boyun eğenlerin sessiz kabulleri;başta Rasulullah’ın sünneti ile Ali’nin ve Eba Zerr’in infak ve kenz konusundaki Kur’ana uyulması noktasındaki uyarıları etkisizleştirmiş,sosyo ekonomik yapı bozulmaya başlamıştır. Mali ibadetin anası olan infak unutturulmuş,haliyle kenz,tekasür ve biriktirmeye teveccüh peyda olmuştur.   Vergi olarak alınan Zekat belli mallarda belli oranlarda Devlet tarafından zorunlu olarak alınmaya devam edilmiş,günümüzde ise çoğu İslam Ülkelerinde yasal zorunluluğu bile kalmamıştır. Asıl arınmaya ve kurtuluşa götüren salih amel sadaka,infak,zekat olarak nitelendirilen maldan yapılan büyük hayırlardır.Bunun için;”Allah’a verilen borç”,”karzı hasen”,”herbirinde yetmiş dane olan yedi başak”,”Firdevs cennetleri”,”kevser” gibi müjdelerle ve ecirle mü’minler meyl edilen maldan fazlasını tasadduka özendirilmektedir. Bu hayrın gönülden yapılması insanın kemalatı açısından önemli olduğundan bu yöntem seçilmiş olsa gerektir. Yoksa Allah infakı ve sadakayı bir nisaba bağlıyarak fıkhın konusu olacak bir hesaplamayla tıpkı kırkta bir zekat gibi farz kılabilirdi. Unutulmamalı ki vergi olarak zekat bir ayetle ve Medine’de farz kılınmışken,infakla ilgili ikiyüz ayet vardır ve Mekke ve Medine’de nazil olmuştur. Zaten “arınma”da ancak kişinin kendi ihtiyarı ile gönül hoşnutluğu içinde yaptığı tasarrufla mümkün olurdu.Allah’ın murad ettiği Kıst;ancak namazı ikame eden,mebrur bir hacla dinleri kemale eren,en güzel bir şekilde kurbanını Rabbine adayan,hayatları Ramazan olan,ihtiyaç fazlası olanı infak eden mü’minlerin oluşturduğu bir Toplumda ve böylesi mü’minler eliyle sağlanırdı.Hayırda yarıştıkça yarışanların ve öne geçen Mukarrebunun[19],sofradayken ihtiyacı olan ve canının çektiği taamı dahi kapıya gelen fukaraya ikram etmesi bundandır.Kamil bir imana ulaşanlar için bu sayılan nimetler karşılığında, mallarının tamamını infak etmeleri ne kadarda kolay olmuştur, kimbilir!?
         Yüce Yaradan;yoksullukla mücadeleyi,yetimi gözetmeyi,köleliği ortadan kaldırmayı murat ederken, emrettiği şey, onların karınlarını doyuracak bir “sadaka”(Bilindiği gibi bu kavram da zaman içinde cimrilerin gadrine uğramış olup,aslı hiçte böyle değilken,fakire fukaraya verilen cüzi bozukluklar(!)  kullanılmış eşyalar için kullanılır olmuştur.) değildir.Bunun fevkinde;yoksulluk ve fakirliği ortadan kaldıracak,yoksunluk içinde özgürlüğünü kaybetmiş olanları fekkü raqabe eden yani onları boğacak kölelik bağından kurtaracak harcamaları ifade etmektedir. İnsanların temel ihtiyaçlarını karşılayacak,sınıflaşarak hiziplere ayrılmamış bir toplum oluşturulmasını sağlayacak ve bu hedeflere samimiyyetle inananların sadakatinin delili olacak harcamaları ifade etmektedir.. İslamın ön gördüğü akide,Süre i İhlas’ta kendini gösterir,Süre i Asr ile; İslamın Dünya görüşü tanımlanır. Mü’minin Vahiyle oluşturulmuş Tevhidi Dünya Görüşü ve bunun belirlediği bir Yaşam Tarzı,O’nun doğal yaşam alanıdır.[20] Mü’minler yaşam tarzı ile diğerlerinden ayırd edilir. Bu, Mü’minin İman nimetini üzerinde taşımasıdır.O’nun Her hareketi farklıdır.Ekmeği yemesi,giyinmesi,konuşması bile mükezzibinden farklıdır.Duyuşu,düşünüşü farklıdır. Mü’min;Dünyayı,insanları,eşyayı,hayatı; Vahye göre algılar ve değerlendirir. Modern  Cahiliyenin dünyaperest,zevkçi,gösterişçi,israfçı,çıkarcı temellere dayanan sosyo ekonomik yapısı, Müslüman bireyin zorunlu olarak reddetmesi gereken bir yapıdır. Aksi durumda bireyin  Müslümanlığından eser kalmaz.Kapitalist bir dünya görüşü,dünyevileşmiş bir akide,pagan bir yaşam tarzı,kendiliğinden; iman iddiasını tekzib eder. Bir takım dini ibadetlerin ritüel olarak yaşamda uygulanması bir anlam ifade etmez.Bu “yüzlerinizi doğuya ve batıya” çevirmek olabilir ancak.Gerçek Birr bu değildir.Sosyo ekonomik yapı,sosyal sistemin coğrafyasıdır.Dünya görüşü ise bu coğrafyanın iklimidir. Coğrafya ile iklim arasındaki karşılıklı etkileşim ve uyum gibi,İslamın sosyo ekonomik yapısı ve dünya görüşü ile de karşılıklı bir etkileşim ve uyum söz konusudur. O nedenle Müslümanların Ahiret sadeti için, kendi akidevi,fıkhi,siyasi,idari yani sosyo ekonomik ve politik yaşam alanını oluşturması zorunludur. Cahili toplumlarda yaşayan müslümanların temel sorunu budur.Egemen yaşam tarzı (Modernizm) inanç sahiplerini etkiliyerek,yaşadığı gibi inanmaya itelemekte ve dayatmaktadır.Bu nedenledir ki,İnanç sahiplerinin,dünya görüşleri çerçevesinde orijinal yaşam alanlarını oluşturmaları, akidevi bir gereklilik olarak karşımıza çıkmaktadır.
Allah,insanlar için;yarattığı çeşit çeşit nimetlerin adil ve eşit bir şekilde dağıtıldığı, sosyal adaletin gözetildiği bir toplumsal yapıyı dilemektedir. Bu İslam Toplumunun bizatihi kendisidir.Bir avuç zengin müreffeh ,lüks ve refah içinde müsrif bir hayat sürerken, Allahın Halkının sefalet içinde, yoksullukla debelendiği bir toplum, Allah’ın İnsanlara reva gördüğü bir model değildir.Böylesi bir toplum;İslam Toplumu olamaz.  Zaten kapitalizmin egemen olduğu Toplumsal yapı ile İslamın egemen olduğu Toplumsal yapı arasındaki ayırd edici fark da burada kendini göstermektedir.Allah’ın boyası ile boyalı olmak birey için de toplum içinde iktisadi yönden bu anlama gelmektedir. Allah,tüm insanlar için yarattığı mal ve nimetin,insanların belirli bir kesimi arasında dönüp dolaşan bir servet olmasını dilememektetir.[21]
Allah Rasulü’nün sünneti ortadadır.O hayatında sofradan doyarak kalkmış değildir. Allah’ın kendisine verdiklerini biriktirmeden hep harcamış,infak etmiştir. İnsanlara da bunu güzel bir örneklik olarak sunmuştur.
         Aslında,İnfak sonuçları itibariyle  öncelikle yapana daha çok lazım olan bir ameldir. Dünya nimetlerinin aldatıcı büyüsünden kurtulabilmenin yolu,o nimetleri kendi kullanımımızdan ziyade muhtaçlara harcamaktan geçmektedir. Aksi durumda her geçen gün çölde kalmış insanlar gibi, serabın şiddeti ve aldatıcılığı kişiyi esir alacaktır. İnfakla başkasına yardım edenin malında meydana gelen maddi eksilme, kalp temizliği ve duygusal arınma olarak kendisine geri dönecektir. Bu ise kişi için  gerçek kazançtır. Ayrıca infakla, topluma bir denge, dirlik ve sosyal barış,sevgi,kardeşlik ruhu gelecektir. Eğer servet biriktirmek,nimetleri tüketmek, en güzel giysileri giyinmek ve en leziz yemekleri tüketmek kişinin dini ve ahireti için faydalı yada zararsız olsaydı, bunu en çok nebiler ve onların ev halkı ile Allah’ın salih kulları yapardı.Çok mal biriktirirler,çok yerler,çok tüketirlerdi. Ama görüyoruz ki Rasulullah ve ehli Beyti;ihtiyaçları olan maldan bile veriyor,zühte dayalı bir   mütevazi yaşam seviyesini her an gözetiyor ve bunu tavsiye ediyorlardı. Halife olmanın bir gereği olarak ellerindekinin en güzellerinden infak ediyorlardı. Zira yapılacak infaklar karşılığı Allah’ın lutfu kereminden, cimrilik ederek kendilerini müstağni görmek zulümdür.Allah kimseye muhtaç değildir,İnsanlar ise her an ve her yerde Allaha muhtaçtırlar.Müstağni olan ancak Allahtır.[22] Allah Mü’minleri, lutfundan ve bağışlamasından dolayı Birr’e davet etmektedir.[23]
         İnfak ve sadanın kimlere yapılacağını da Allah kullarına göstermektedir:Rabbulalemiyn infak ve sadakanın kendilerini Allah yoluna adamış,iffetli, yoksullara yapılması gerektiğini  belirtmektedir.[24]
Allah,sadakanın,infakın,zekatın;Allah’a yönelmiş mü’minlere yapılmasını istemektedir. Onların yoksulluktan düştükleri zayıflığa rağmen,insanlara hallerini anlatmaktan haya ettiklerini haber vermektedir. Öyleki onları zengin bile zannedersiniz diye de  uyarmaktadır. Mü’minlerin infak ibadetinde bulunurken bu usul ve erkana  dikkat etmelerinin önemi açıktır.
          Sadaka ve infakta hassas davranılması,ihtiyaç sahiplerinin incitilmemesinin gereği, önemle altı çiziliyor.Allah nasıl ki insanların ihtiyaçlarını onları incitmeden gideriyorsa, insanların da; ihtiyaç sahiplerine yardım ederken buna dikkat etmesi istenmektedir. Aksi durumda yapılan iyiliğin boşa gideceği belirtiliyor.Kim yaptığı iyiliğin boşa gitmesini ister? O nedenle başa kakmadan,incitmeden,aşağılamadan,kibirlenmeden,bir kardeşe yada bir evlada nasıl veriliyorsa öyle sevecen ve gönülden vererek bu salihatın yapılması gerekiyor. Ki ecride,  en çok lazım olunan Günde, göz aydınlığı olarak ortaya çıksın![25] Bu hassasiyetin sevgi ve kardeşliği besleyeceği ortadadır. Sevgi,merhamet ve kardeşlik şuuru olmadan başa kakmadan,incitmeden,utandırmadan yardım yapılmasıda pek mümkün değildir.
           
          Allahtan yüz çeviren zengin şımarıkların, harcadıkları malların ve servetlerin boşa gittiğini,kendilerine verilen kısacık ömürlerinde geçici bir zevkten başka bir şeye yaramadığını anlatmaktadır.Kavurucu bir sam yeli nasıl ekini  kavurup çer çöp ederse; sapkınların, israf ve lüks yaşam tutkusu; servetlerini öylesine çer çöp haline getirecektir.Burada Rabbimiz uyarı metodu gereği en uç bir örnekle olayı anlatıyor. Allahın dünya nimeti verdiği ve kendisine servet sahibi yaptığı müslümanda, bu zenginlikten şımarır,lükse,refaha ve israfa girerse, akibeti ayni olacaktır.Zira Allah müsrifleri sevmez. Müslüman olsun kafir olsun bir ayırım da yapmamaktadır. Müsrifler dünya görüşleri,yaşam tarzları ile bir sınıf olarak anlatılmaktadır;kasitin[26],mütrefin.
Allah İman edenleri;kısta[27],adalete,yardımlaşmaya,İsara[28],sadeliğe,takvaya davet etmektedir. Ve bununla Allah;bu değerler üzerine bina edilmiş bir sosyo ekonomik,sosyo politik bir toplumsal yapı dilemektedir.Zaten beş emniyeti (Din,nesil,can,mal ve akıl  emniyetini) vahyi değerler üzerine kurulmuş bir sistem sağlayabilir. Modernizmin bu gün geldiği noktada,iletişim alanındaki baş döndürücü gelişmeler,Dünyayı sanal alanda bir köy haline getirmiştir. Halklara dayatılan Cahiliyenin değer yargıları,dünya görüşü ve hayat tarzından ancak, Müslüman Halklar; Vahye dayalı dünya görüşü yani Tevhidi Dünya Görüşü ve bunun üzerine bina edilmiş İslam hayat tarzının inşaası ve  ihyası ile korunabilecektir. Bu gidiş ve gelişmeler; İslamı folklorik bir  unsur haline getirerek hayatın dışına çıkaran bir seyir izlemektedir. Modernizmin ifsad edici,özendirici,kendine benzetici her hamlesine karşı[29],İslamın şıarlarını yükseltmeli,böylece  direnme yolları ihya edilmelidir. Eba Zerr’in mücadelesi ve mücadele azmi, gökteki yıldızlar mesabesinde bizlere rehber olacaktır.Yeterki Vahyi Değerleri hayatımıza ve Topluma egemen kılma  irade ve isteğini  ortaya  koyulabilinsin.
Cimrilik Şerdir ve Azab Nedenidir
Cimrilik Allah’ın hiç sevmediği kötü huylardan biridir. İnsanın kemale ermesinde büyük bir engeldir.Kur’anda; dünyaperestlerin,Haktan yüz çeviren mükezzibinin,Karun ve müşriklerin ileri gelenlerinin ayırd edici ve itiqatlarının verdiği özelliklerinden biri olarak belirtilir.Bunun için İslam toplumlarında kerih görülür ve aşağılanma nedeni  bir durumdur. Karşıtı olan Çömertlik ise Allah’ın esmasından olup Mü’mine yakışan ve övülen bir vasıftır.
İnsanı ahiret Yurdunda hüsrana uğratan büyük cürümün başında;mal ve zenginliğin ebedi kılma (Halid) vehmine sürüklediği mal tutkusu,cimrilik ve bunun sonucu gelen müstağnilik sapkınlığıdır.[30] Şirkin temelinde de bu vardır.Mal tutkusu ve Servet düşkünlüğü ile velevki 1/40  Zekatı da verilmiş olsun,mal biriktirmenin hiçbir  şer’i dayanağı yoktur. Oysa  ihtiyaç fazlası malın ihtiyaç sahiblerine, onların rahatlamasına,sıkıntılardan kurtulmasına vesile olma yönünde yüzlerce ayetin olduğu malumdur. Kalem Süresindeki ilk kıssa olan Bahçe Sahipleri bunu anlatmaktadır. Keyf Süresindeki iki Bahçe Sahibi Kıssası, zenginliğin kişiyi halid kılacağı tuzağını anlatmaktadır.  Bir kısım insanların büyük servet sahibi olarak Allahın tüm insanlar için yarattığı rızgı kenz edip ellerinde atıl tutması, dünyanın dört bir yanında ki çoğunluğu Müslümandır,insanların açlıktan ve sefaletten sarsılmalarına neden olduğu bilinmelidir.Sefalet küfür gibiyse ki sarsıcı bir fitne olduğu kesindir,müslüman nasıl olurda ihtiyacı olandan fazlasını define gibi saklıyabilir? Lüks ve israf içinde Allah’ın verdiği nimeti egosunu tatmin için hoyratça tüketir? Bununl meşru olduğu nasıl söylenebilir? Zekat vergisinin ödenmesi ile böyle bir aymazlığın ve sorumsuzluğun  mazur görüleceği nasıl iddia edilebilir? Biriktirme,tekasür,israf mahkum edilirken,infak,sadaka,zekat yüzlerce ayetle ahlak edinilmesi emredilir ve öğütlenirken;farzdı,vacipti,nafileydi mülahazaları ne kadarda gerçeği geçiştirmeye matuf izahlardır. Oysa; İnfakla,zekatla ve sadaka ile Allah’a ve Ahiret Gününe iman etme arasında ne denli sıkı bir ilişki olduğu açıkça ortadadır.[31]
İhtiyaç fazlasını Allah yolunda sarf etmek cömertliktir ki Allah cömert olanları sever.Aksi davranış;elden çıkar,bir şey kalmaz, azalır korku ve endişesi ile yada haset nedeniyle ihtiyaç sahiplerine gereği gibi harcamamak cimriliktir. Allah cimrileri sevmez. Buna kimin itirazı olabilir? Cimrilikte kişiye hayır yoktur. İhtiyac yoksa o mal ihtiyaç sahibine verilmeli,bir yoksul sıkıntıdan kurtarılmalıdır. Allah’ın muradı budur. Rabbimiz  Kur’an da;çoklukla,tekiden,misallerle (Kıssalar)  hep bunu anlatmaktadır. Zira kurtuluşa,Rıza i İlahiye  giden yolda önemli bir geçidtir .[32]  İnfakla nifak ,infakla sadakat arasındaki ince  ilişkiyi anlamak gerekmektedir.[33]
Servet Biriktirmek, “ganilik” duygusunuda içten içe besler. İhtiyaç fazlasının infak edilmesi ise,Allah karşısında fukara olma bilincini diri tutmaktadır. O nedenle Allah Rasulü ve O’nu adım adım takip eden  aziz Dostları,Allah karşısında fukara olma bilinci ile Allah’ın ihsanına ve bağışına muhtaç olma konumunda kalmayı her şeye tercih etmişlerdir.Ellerine geçeni üzerinden bir gün geçmesine bile müsaade etmeden  Allah yolunda sarf etmişlerdir. Peygamberlerin,salihlerin; Allah’ın Halkının hayat standardını hep gözeterek, onların en ihtiyaçlısı standardını aşmamayı yaşam tarzı edinmeleri çok manidardır. Ademin varisi olmak bunu gerektirdiği içindir. Onlar marufta, insanlara örnek şahsiyetlerdir. Hayırda yarışanların öncüleridir. Abdes alırken,namaz kılarken, kurban keserken Rasulullah’ın sünnetine uyulması naktasında gösterilen hassasiyet neden Rasulullah’ın mal,mülk ve infakı konusunda gösterilmemektedir? Bunun nedenleri iyi analiz edilmelidir.
         İblis ve Nefis insanı fakirlikle, yoksunlukla,yoksullukla korkutmaktadır. Lüksü ve israfı güzel göstererek,yoksul komşunun bakkal borcunu ödemeyi yada akrabanın sağlık giderini karşılamayı görmezden gelmesini teşvik ederler. Böyle bir davranışın akılla,mantıkla,imanla bir ilgisinin olmadığı ortadadır.İnfak,fisebilillah harcamak,kenz ise süfli emeller için serveti mahrumların aleyhine olmak üzere biriktirmektir.Kenz,Allah’a itimatsızlık duygusundan,O’na  gereği gibi güven duymamaktan,O’nun verdiklerini, cimrilik edip O’nun rızasına uygun harcamamaktan  kaynaklanmaktadır.İnfak konusunda cimri davranmak,Allah’ın lutfuna,nimetlerine müstağni kalmak anlamına gelir.Allah’ın insanlık için yarattığı nimetleri,bir kısım aç gözlü ve kurnaz, egoist karakterli  kimselerin ele geçirerek, insanları kitlesel olarak mahrumiyete ve yoksulluğa mahkum etmeleri insanlık suçudur.Zira bu iş kendiliğinden değil bu kurnaz ve aç gözlü mütrefiynin kurduğu sosyo ekonomik yapı sayesinde insanlar kitlesel sefalete maruz kalmaktadırlar. Doymak bilmeyen bu Mütref kesim, insanlık tarihi boyunca hep olagelmiş ve kadim tecrübesi ile Kapitalizm ekonomik modeli ve Modernizm yaşam felsefesiyle bu gün insanlığı köleleştirmekte ve istismar etmektedir. Müslümanların hayata,dünyaya ve servete, Onların bakış açılarından  bakmaları Tevhid Akidesi ile çelişmektedir.Hele hele istihmar ve istismarda tuğyan etmiş bu güçlerin/merkezlerin disprütörlüğü yada ajans ve temsilciliği yada bayiliği ile bu sömürü zincirinde işbirliği; ne anlama geldiği iyi düşünülmeli ve gözden geçirilmelidir.[34]
          Müslüman; Vahyin öngördüğü bakış açısı, değerler ve hükümlerle;hayatı, dünyayı,serveti yeniden değerlendirmelidir.Müslümanların, Rasul’ün sa ve O’nun sadık takipçilerinin Yolunu yeniden keşfederek, İnsanlığa bir Model sunmak yükümlülüğü vardır. Bu,Önde Gidenlerin[35] ve Onları takip eden İyilerin[36], Rablerine ve insanlığa (Nas) karşı çok önemli bir görevidir.Ve bu; Adem’in varisi İnsan’a verilen ağır sorumluluktur.
         Kenz/İnfak-Zekat;Sistematik Bir Değerlendirme
         İslam İktisadının mirengi noktasını; Biriktirme/Kenz yasağı,Hayr için harcama: İnfak,sadaka,zekat ve israfın haramlılığı ve ihtiyaçların giderilmesi konuları oluşturmaktadır. İslam sosyo ekonomik yapısını cahili kapitalizmden ayıran en önemli nokta burasıdır. Bizatiği bu meseleler,beşeri sistemlerin özelde kapitalizmin ve sosyalizmin,genelde cahileyenin de tanımlayıcı,belirleyici öğeleridir. Tasarruf,biriktirme,servet edinme,mülkiyet,yatırım,üretim,tüketim,harcama,adil gelir dağılımı,sosyal devlet konuları,modern iktisadın ve sosyal bilimlerin ana konularını oluşturmakta olup,bu konulardaki farklı uygulamalar farklı sistemlerin ortaya çıkmasına ve tanınmasına neden olmaktadır.Nitekim faşizm,komünizm,kapitalizm bu neviden sistemlerdir.İslam,insanlığın/Beşerin dünya hayatını Allah’ın ön gördüğü şekilde tanzim etme iddiasında olduğuna göre,Onunda kendine has uygulamaları,yöntemi ve bakış açısı olması gerekli ve  doğaldır. Müslümanların cahili ekonomik sistemlerde yaşıyor olmaları ve bu sistemlerin dayatması ve şartlandırmaları ile gösteriş,metaı gurur,biriktirme,cimrilik gibi İslamın reddettiği cahili iktisadi anlayış ve davranışları sergilemesi büyük bir sorunu da beraberinde getirmektedir:İslamın iktisadi yönünü,cahiliye iktisadı ile değiştirmek yada cahili iktisadi ilişkileri İslam zannetmek.Bu sorun İslamın kültürel boyuta indirgenmesine,halkların İslam’dan umutlarını kaybetmelerine,Ümmet bilincinin hepten yok olmasına,varsıllar ve sadakaya muhtaç yoksullar olarak bölünmesine,dinamizminin tükenmesine neden olmaktadır. Mescidi Harem Bölgesinde; sınıfçı,saltanatçı,yoksulluk ve sefahatın yana yana olduğu,acı,ibretlik görüntüler,İslam’a değil; açımasız,aç gözlü,egoist,neme lazımcı,çıkarcı,sömürücü,adaletsiz kapitaliste ve kapitalizme yakışmaktadır.Adalet ve kısta dayalı İslam İktisadı,lüks ve refahın tüm konforuna sahip “hilton” türü otellerde zevk ve lezzetten sarhoş olmuş bir güruh ile elindekini ve avucundakini gümrüklerde,ulaşımda tüketmiş milyonların sokaklarda ve gayri insani şartlarda Allah’ın misafirleri olarak binbir güçlükle ibadetlerini yerine getirmeye çalışmasına  izin vermez.Böyle bir görüntü İslam’ın İslam Ümmetinin görüntüsü asla olamaz.Gelişmiş kapitalist ülkeler bile, bu kadar gelir dağılımı adaletsizliğinden uzaktır.O nedenle de Müslüman Dünyasından “Batı” dediğimiz Dünyaya “Kaçak Göçmen” dalgası her geçen gün ölüm pahasına artmaktadır.Bunda yoksulluğun,insan hakları ihlalinin büyük payı olduğu bilinen bir konudur.
         Ne yapılmalı?İslam İktisadının rükunlarını açığa çıkarmakla işe başlanmalıdır.Müslüman Halklar mevcut iktisadi yapının ve iktisadi ilişkilerin; İslamla ilgisinin olmadığını anlamalı,sömürü ve istismardan kurtulmak için harekete geçmelidir.
         Hatırlamak gerekir ki, kenz; dinar ve dirhemin yani paranın, ihtiyaç dışında  servet edinmek amacıyla  biriktirilmesi,stoklanması ve saklanmasıdır. Tevbe Süresi 34 ve 35 nci Ayeti Kerimelerle tanımlanmış,yasaklanmış ve elim bir azab nedeni sayılmıştır.Zekatla ilişkilendirip kenzi meşrulaştıranlar İslam’ın özgün sosyo ekonomik yapısında ilk kırılmaya neden olmuşlardır. Ayette zekattan bahsedilmemekte, sadece “kenz etmeyin” buyurulmaktadır.  Zira başta Rasulullah sa ve O’nun sadık takipçileri yaşamları ve sözleri ile  zekatı verilsin verilmesin “biriktirme” yi “kenz” olarak nitelemişler ve İnsanları elim azaptan sakındırmışlardır.İlgili ayette biriktirme cürüm olarak nitelendirilmiş,zekattan bahsedilmemektedir. Bazı şahsiyetlerin;’ zekatı verilmiş olmakla biriktirilen  kenz olmaktan çıkar’ anlayışları,Sünnetle ve Vahiyle çelişmektedir. Ancak Ashabtan bu görüşte olanların “zekatı verilmiş” ten kastları infakı yapılmış,ihtiyaç için ayrılan biriktirmeyimi kasteddikleri araştırmayı gerektirir bir konudur.Zekat, Mekki ayet ve sürelerde de zikredilmekte ve o zaman daha Medine döneminde ki gibi belli mallardan belli bir nisabta alınan Zekat Vergisi daha emredilmemiştir. Bu nedenle ‘Zekatı verilmiş’ demekten kastın,ihtiyaç fazlasının infak edilmiş olmasının kasdedildiği kanaati ağır basmaktadır. Zira bu görüşte olan sahabilerden bazılarının ticari sermaye olarak zengin olmalarına rağmen, zahidi bir yaşam sürdükleri bilinmektedir.Kaldıki Ashab ı Kiramdan hiç birisi lüks ve israfı meşrulaştıracak bir davranışta bulunmamış,gereksiz,ihtiyaç olanın fevkinde bir harcama olan israfı Vahiyle emredildiği gibi mahkum etmişlerdir. Ancak özellikle Mekke’nin Fethi ile birlikte müslümanlığı kabul etmiş insanlar arasında (Ki Ashabı Kiram bunları “Tuleka” olarak nitelendirir.) İslamın henüz kalplerine sinmediği cahiliyye döneminin mütref kesimine mensup zevatın varlığını unutmamak gerekmektedir. Bu kesim içten içe  toplumda  eski alışkanlıklarına geri dönmeyi,eski konumlarının cazibesine kapılması ve yine eskisi gibi “aristokrat” bir sınıf oluşturma amacı ve çabası içinde oldukları hiçte muhal değildir.Zira Hilafetin Rasulullahtan sonra 30 yıl gibi çok kısa bir zaman içinde hızla “Isırıcı Melikliğe” dönüşmesi bu “kliğin” ne denli güçlü olduğunu da göstermiştir.Sosyolojik olarak da bu olası bir durumdur.Kaldıki günümüzde fukara iken ne denli hassas,gayretli,atak Müslümanların, ticarete atılıp para kazanmasından sonraki halleri,mütref sınıftan hiçte uzak olmadıklarını gösteren halleri ortadadır. Denenme her zaman ve herkes için sözkonusudur. Kimileri Ahidlerine sadık kalma iradelerini güçlü tutarak kazanacak,kimileride nefislerine mağlub olup ahidlerini bozup kaybedeceklerdir. Bize düşen İslamla bağımızı koruma irademizi diri tutmaktır.Örnek olan ancak Allah Rasulüdür.Onun haricindeki insanlar Allah’ın Kitabına ve Rasulullahın çizgisine sadık kaldığı müddetçe övülmeye ve örnekliğe layık olur.          
         Zekat;edinilen malın üzerinden bir yıl geçmesiyle oluştuğuna göre,infaktan sonra ihtiyaç için ayrılmış mala uygulanan bir vergi olması doğaldır.İhtiyaç fazlasının verilmesinden sonra,ihtiyaç için ayrılanın üzerinden bir yıl geçtikten sonra kalan için, cüzi oranda Zekat Maliye Hukuku açısından da dikkat çekicidir. İhtiyaç için ayrılmış mal yüksek oranda değil,1/40 gibi cüzi bir oranda vergilendirilecektir. Daha önemlisi 1/40 oranındaki (Zirai ürünlerde 1/10 yada 1/5) zekat farzının Medinede emredilmesi sabitken ve Mekkede İnfak ayetlerinin çoğunlukla geldiği bilinirken,kenzi; zekatı verilmeyen ‘biriktirme’ olarak niteleme  doğru değildir. Rasulullahın Sünnetinde,kenzi meşrulaştırıcı hiçbir örnek yoktur. Kendisinin kaçındığı bir işi,”Zekatını verdikten sonra istediğiniz kadar mal ve mülk biriktirebilirsiniz,biriktirdiklerinizi canınızın çektiği gibi de tüketebilirsiniz!” mealinde bir rivayet de zaten  söz konusu değildir. Bunun aksine mütevatiriyet kazanmış rivayetler ise de çok fazladır.Mü’min elde ettiği kazancından Baqara 219 ve benzeri ayetler gereği ihtiyacını ayıracaktır.Bu ihtiyac kendisinin ve ehlinin bir yıllık (durumuna göre fazla yada daha az bir süreyide kapsayabilir) mutad yani alışagelmiş giderlerini kapsayacaktır. Ayrıca,ticari yada zirai faaliyetleri yani gelir kaynağı için luzumlu harcamaları da ayırarak yada ticari zirai sermayesine ilave ederek, arta kalanını infak edecektir. İhtiyaçlar için elde kalan miktar bir yıl geçmesine rağmen hala tüketilmemişse bu arta kalana zekat uygulanacaktır. Ticari ve Zirai Sermaye de böyledir. Mirasa konu edilen mal da bu maldır. Zekat; infak yapıldıktan sonra, ihtiyaç için ayrılmış, üzerinden bir yıl geçmiş maldan alınan vergidir. Zaten infakı yapıldığından bir yıl sonra malın çeşidine göre cüzi bir miktar daha Zekat adı altında vergi alınmaktadır. Zira Allah’ın; Mekki Sürelerin çoğunda olmak üzere Kuran’da bir çok yerde defaatle Mü’min olmanın vasfı olarak ve büyük bir ecir ve mükafat vadinde bulunduğu, yoksullukla mücadeleyi,köleliği ortadan kaldırma amelini,cüzi bir oranda alınan Zekatla gerçekleştirmeyi murad ettiğini ileri sürmek gerçekci değildir. 1/40 Oranındaki Zekat (Zirai ürünlerde 1/10 yada 1/5) Devletin yoksullara,yetimlere,köleler v.d. benzeri muhtaçlara karşı asgari yükümlülükleri için sistemleştirilmiş,formüle edilmiş bir mali ibadettir.Açıktır ki sosyal adalet,yoksulluk ve yoksunluk 1/40 vergi ile ortadan kalkdırılabilecek sorunlar değildir.Açlık ve sefaletten dolayı, kitlesel ve bölgesel hatta kıtasal ölçekte dev  sorunlar karşısında, İslam;1/40 zekat verdikten sonra mal biriktirmeyi,servet sahibi olup Allah’ın tüm insanlık Ailesi için yarattığı rızkı elde atıl tutmayı onaylaması mümkün değildir.Bunu iddia etmek İslam’a en büyük kötülüktür.  Yoksullukla,istismar ve sömürü ile mücadele; biriktirmeme ahlakının ve infak salihatı ile yapılabilecek yükümlülüklerdir. Ve kapsamlı fedakarlığı gerektirmektedir. Belki bu sadaka ve Zekat mali ibadetin olmazsa olmazı olan asgari sınırlar olabilir ve insanları kapsamlı ve köklü mali ibadetlere alıştırma,hayrın ilk basamağına yönlendirme olabilir.Ayrıca Zekatla İnfakı birbirine karıştırmamak gerekmektedir.Tedrici olarak “çok vermekten az vermeye” yani infaktan zekata bir dönüşümden bahsetmek mümkün değildir.Bu nasıl düşünülebilir anlaşılır da değildir. Yoksullukla ve kölelikle mücadele Müslümanlar için sadece İslam Ülkelerinde yapılınca biten bir salihat değildir.Kıyamete kadar,Hak ve Batıl mücadelesi devam ettiği sürece var olacak bir durumdur.Batıl ve cahiliye olduğu sürece; yoksulluk, kölelik,istismar,adaletsizlik her zaman üretilecektir. Nitekim Hicri 250 de Basra’da Zeng Hareketi[37] bilinmektedir.Müslümanların bu olumsuzluklarla mücadelesi de hep devam edecektir.Kaldıki tarihin hiçbir döneminde Müslüman Ülkelerinde yoksulluk ortadan kalkmıştır diye ortaya koyulmuş bir gerçeklik olmamıştır.Hamasi bir takım iddialar vardır ki o da kısa,lokal dönemler için söz konusudur.
İnfak Ahlakının terkedilmesinde,biriktirme kültürünün revac bulmasında,fakirlik korkusunun ve ayrıcalıklı olma,gösteriş merakının rolü büyüktür.Fakirliğin çok ‘kötü’ olarak Kültürümüzde yer bulması da biriktirme ahlakını beslemektedir. Oysa Rasulullah;’fakirlikten’ ziyade zenginleşmenin ve zenginlikte yarışmanın insanı helak edeceği uyarısında bulunmaktadır. Dünya ve dünya nimetleri tıpkı Şeytan (La) gibi insan için ayartıcı,aldatıcı bir role sahip olduğu Vahyi bir gerçekliktir.Rasulullah buyururki;
“Ben size sizi sevindirecek şeylerin müjdesini veriyorum. Bunu gelecekte ümit edebilirsiniz. Allah’a yemin olsun ki, ben sizin hakkınızda fakirlikten korkmuyorum. Fakat ben sizin için sizden öncekilere dünyanın imkânları bolca verildiği gibi, size de verileceğinden ve onlar nasıl bu hususta birbirleriyle yarışmışlarsa, sizin de yarışacağınızdan ve dünya onları nasıl helak etmişse, sizi de helak edeceğinden korkarım.”
Rasulullahın sadece  bu sözü konuyu izaha yeterli olmalıdır. Kaldı ki, Allah’ın halef kıldığı nimetlerden yoksula,fakire,yetime,köleye,yolda kalmışa sarf etmek; Allah ve Rasulünü “tasdik” etmek, ahidlerine “sadakat” göstermek anlamına gelmektedir.Madem ki mal ve mülk Allah’ındır, ki her Müslüman buna İman eder,o halde insan Allah’ın gösterdiği istikamette elindeki  malı harcıyacaktır. Ki iman iddiasını ıspatlamış olsun.İsraf etmeden ihtiyaçlar karşılanacaktır,fazlalık ihtiyaçlarını karşılamada acze düşen Allah’ın kullarına infak edilecek ki onlarda sıkıntılarını gidermiş olsunlar.  Böylece Ahiret ve hesap gününe iman, teyid edilmiş olmaktadır. Yoksa “mülk Allah’ındır” deyib Allah tarafından halef kılınılan mal ve mülkü,fakru zaruret içinde inim inim inleyen insanların istifadesine sunmayıb mülkiyetine geçirip evler,yazlıklar gibi taşınmazlarda tutmak büyük bir zulümdür. Yüksek kira elde etmek için boş tutulan konutlar,birkaç aylık yararlanma için yılın büyük bölümü atıl tutulan kışlıklar ve yazlıklar,bankalardaki paralar,yastık altındaki altın ve ziynet eşyaları,sahip olunan lüks tüketim malları hep bu nevidendir.
         Bu bir “servet düşmanlığı” yada fakirliği,sefaleti  tavsiye demek de değildir.Eba Zer’in mesajına hep bu yöntemle karşı çıkıldı:”İslam fakirliğ,yoksulluğumu tavsiye ediyor!?” Hayır!Allah  Allah tüm insanların rızıklarını yerin altında ve üstünde bol bol yaratmıştır. Allah’ın insanlar için yarattığı nimeti Allah’ın denemesini bahane ederek cem edip saklayarak insanların bir çoğunun ihtiyaçlarını göremez halde bırakmak zulümdür.Allah;mü’minlerin Adalet ve kıstı ayakta tutarak,insanların mustazaf durumuna düşmesini önlemelerini istemektedir. Buna rağmen insanlardan bir kısmının çıkarcı,aç gözlü,bencil amaçları için oluşturduğu sosyo ekonomik yapı ile tüm insanlara yetecek nimetlerin büyük bölümünü ele geçirerek kenz etmeleri, kendileri refah içinde lüks bir yaşam sürerken,Dünya Nüfusunun beşte birinin yoksulluk sınırı altında yaşaması kabul edilebilir bir durum değildir. Zaten Rabbimiz bu adaletsiz durumu ortadan kaldırmak ve adil bir ümmet oluşturmak için ;adaleti,kıstı ve infak,zekat,sadaka vecibelerini emretmekte,biriktirme/kenz,cimrilik,lüks,gösteriş ve israfı yasaklamaktadır. İslam; nimetlerin, Toplumun bir kesiminin elinde biriken ve dönüp dolaşan bir meta olmasını men etmektedir.[38] Bu nedenle Kenzi büyük bir günah olarak zikrediyor ve elim bir azap nedeni görmektedir. Zaten yoksulluk içinde kıvranan insanlar ve hele hele mü’min lerin varlığı söz konusu iken  ,servet içinde lüks ve müsrif bir yaşamı, kim  mübah görebilir? 
Allah’tan yüz çeviren zengin şımarıkların harcadıkları malların,servetlerin boşa gittiği,kendilerine kısacık ömürlerinde geçici bir zevkten başka bir şeye yaramadığı anlatılmaktadır.Kavurucu bir sam yeli,ekini nasıl kavurup çer çöp haline getirirse,sapkınların israf ve lüks içindeki harcama tutkusu,servetlerini o ekinler gibi çer çöp haline getirecek ve kendilerine hiçbir faydası olmadığını göreceklerdir.Allah insandan kendi gibi çömert olmayı,şefkatli,yardımsever,hayra harcamayı seven,zenginlikle şımarmayan,israf etmeyen,tutumlu,cimride olmayan bir kul olmayı istemektedir. “Ey İnsanlar! Allah’a ve peygamberine inanın; sizi halef kıldığı şeylerden sarf edin; aranızdan, inanıp da sarf eden kimselere büyük ecir vardır.”….  “Göklerin ve yerin mirasçısı Allah olduğu halde, Allah yolunda siz niçin sarf etmiyorsunuz? İçinizden Mekke’nin fethinden önce sarf eden ve savaşan kimseler, daha sonra sarf edip savaşan kimselerle bir değildirler, berikiler daha üstün derecededirler. Allah hepsine cenneti vaat et-miştir. Allah işlediklerinizden haberdardır.”….  “Allah’a kim güzel bir ödünç takdiminde bulunursa, Allah karşılığını kat kat verir, ona cömertçe verilecek bir ecir de vardır.”….  “Onlar ki hem cimrilik ederler hem de insanlara cimriliği emrederler. Her kim de ardını döner ise(harcamadan kaçınırsa), haberi olsun ki Allah zengindir,  övgüye O layıktır.”[39]
         Örnek olarak aldığımız yukarıdaki ayeti kerimeler ile aşağıdaki Mekki Sürelerde,Rabbimiz tarafından üzerinde hassasiyetle durulan;dünya nimetlerinin insanı aldatıcılığı,Allahı,Ahireti,hesap gününü unutturması,insan ruhunda ve kalbinde şiddetli bir aline (Farkında olmadan değiştirme,bozulma,akılsızlaşma,aptallaşma.) etkisi yaparak insanı değiştiren bir fonksiyona sahip olduğu,bu nedenle Allahı,Ahiret yurdunu dileyenlerin ve Hesap Gününün dehşetinden sakınma niyeti olanların yoksullukla mücadele etmeleri,her türlü kölelikle mücadeleyi,yetimlere şefkat yuvaları kurarak sahiplenmeyi,Allahın mal ve mülkünü ele geçirerek insanlara tepeden bakmamayı,Allahın verdiği gibi; mal ve mülk sahiplerinin Halife olarak yaratılmışlığını inkar etmeyerek,ihtiyaç fazlasını infakını  ahlak edinmeye,malla,akrabayla,oğullarla ve benzeri nimetlere sahip olmakla müstağnilik tehlikesine karşı uyanık olmaya,Dünya nimetlerin bir oyun ve eğlence olarak aldatıcılığına,asıl nimetlerin Ahiret Yurdunda eşi benzeri olmayan Cennet hayatı ve Cennet Nimetleri olduğuna,Asıl yarışın Ahiret Yurdunun kazanılması ve Orada güzel bir yurt elde etmek olduğudur. Bunlara dikkat çekilerek uyarılmaktadır İnsanlar.Bu ayet ve Süreler böyle okunduğunda,infak ahlakı gelişecek,lüks ve israf ortadan kalkacak,ticarette dürüstlük egemen olacak,işçi-işveren ilişkileri adalet ve kıst üzerine oturacak,toplumda sosyal adalet gelişecek,şımarık,aşağılayıcı,kibirli,gururlu,iki yüzlü davranışlar ortadan kalkacak,kanaatkarlık yerleşecek,sevgi ve saygı ilişkilere hakim olacak,efdaliyet ölçüsü cahili değerlere göre değil Allah’ın öngördüğü güzel ahlak,taqva ve sakınma duygusuna göre belirlenecek ve hakeza ve hakeza. Toplum Rabbin Razı olacağı bir yörüngeye girecektir.İnsan da Halife olarak yaratılma hikmetine uygun bir kemalata erecektir.Allah’ın Vahdaniyeti,Uluhiyet ve Ubudiyyeti anlatılırken,dünya hayatının ve nimetlerinin tıpkı koğulmuş Şeytan (La) gibi İnsanı aldattığı ve ayarttığı,gerçek iyiliğin erdemli,fedakarca yapılmış eylemler olduğu,Mal ve mülkün fitnesinden onu Tasadduk ederek korunacağından, Allaha yönelmede etkili olan dünya sevgisi,servet tutkusundan onu infak ederek arınılacağından, Allah’ın Rızasının nerede ve nasıl kazanılacağı,hayrın nerede,nasıl olduğu,İnsanın Allah’a nasıl yöneleceği tekrar tekrar açıklanmaktadır.Ki Allah telakkisi,Ahiret anlayışı,İnsan şahsiyeti,insan muhayyilesi,dünya görüşü Vahiyle yeniden inşaa ve tezkiye,tesfiye edilmektedir.Bu günde,geçmişin kirlenmesinden,gelenek ve göreneklerin dezenformasyonundan kurtulmamız gerekmektedir.Dini anlayışımızı,dünya görüşümüzü Vahiyle yeniden inşaa etmeye dirilmeye,ihya olmaya,yeniden Vahiyle dirilmeye şiddetle ihtiyacımız vardır. Sakınma niyeti olanları Vahiy hidayet eder ve onlar korunur.Vahiy arınmaya niyeti olanları arındırır.[40]
         Hülasa
         İslam,adalet ve kısta dayalı bir sosyo ekonomik model öngörmektedir.Rızık ve nimet Allah’ındır.İnsan mala meyilli yaratılmıştır.Bu durum Ademoğlunun imtihan vasatında en büyük zaafiyetidir. Allah insanı mal ve nimet üzerinde halef kılmıştır.Sahib Allah’tır ve Halef’e halef kılınan mal ve nimeti nasıl tasarruf edeceğinide göstermiştir.Biriktirmeyeceksin!İhtiyacından fazlasını Allah Yolunda infak edeceksin!İsraf etmeyeceksin!Adaletle hükmedeceksin! Bu direktiflere uyulması halinde,insan; tezekki edip arınacak,Allah’a yönelmesindeki bağlardan kurtulacak,Halife olarak yaratılmış olmasının şuurunda emanete riayet edecek,adaleti gözeterek kıstı ikame edecektir.İslam;cahiliyeden farklı bir İnsan[41] öngörmektedir:Halife insan.Nefsi mutmain.İslam;Cahiliyeden farklı olarak, adalet ve kısta dayalı bir sosyo ekonomik yapıyı emretmektedir.Allah;”Rasul Size şahid ve sizde insanlara şahidler olun” diyerek insana bir rol vermektedir ki, bu;”Ben yeryüzünde bir Halife yaratacağım!” dediği Halife İnsan modelidir.
                           


[1] Adil Gelir dağılımı sorunu Semavi Dinlerin hep gündeminde olmuş temel sorunlardandır.Bu Sorun Cahili Modern Kapitalizmin , sosyal barış adına çözmeye niyetli görünmeye çalıştığı bir sorundur. Az kazanandan az,çok kazanandan  çok vergi,sosyal mali  transferler,sosyal güvenlik kurumları,sendikal hareketler v.b. hep bu sorun için ortaya çıkartılmış müesseselerdir.
[2]  Mütrefiyn:Bkz.17 İsra 16. Fahşayı adet edinmiş şımarık servet sahipleri. Cahili sosyo ekonomik yapının egemen olduğu  toplumlarda;Fravn,Karun ve Belam Baurayı temsilen üç sınıf oluşur.Hukuk tanımaz otoriteyi temsil eden Oligarşik Bürokratik sınıf, doymak bilmeyen aç gözlü Sermayedar sınıf, kitleleri uyutmaya,sömürüyü meşrulaştıran işbirlikçi din adamı sınıfı. Cahili Toplumlar hep bu üç çehresi ile Tarih sahnesine çıkmıştır.(Bkz.Ali Şeriati; İslam Bilim)
[3] Gıfarlı Eba Zerr.Mekke i Mükerreme ile Medine i Münevvere arasında bir Kasabadır. Gıfar Halkı yol kesen,çabul yapan,insan kaçıran bir kavimdir. Hoş bu sıfatlar Kureyş dede vardır. Gıfarlı Cündeb olarak da bilinen Eba Zerr,Rasulullah’ın Risaletinde üç yıl önce Namaz kılmaya başlamış,cahili Toplumu ile arasına mesafe komuş bir Muvahhiddir.Rasulullah tebliğr başladığı daha ilk  günlerde  bunu duyar ve kardeşi ………… Mekke’ye gönderir.Gelen haberlerden olayın  ciddiliğini anlar  ve Mekke’ye gider. Ali ra O’nu Rasulullahın Evinde misafir eder. Bir gece Eba Zer’i Darul Erkam’a götürür.Odaya Girer loş bir aydınlıkta yerde Oturan’a –Selamün aleykum der.O’da –Ve aleykum selam ve rahmetullah der.Ve ilk selam böylece başlamış olur.Ve akabinde  aydın ve ileri görüşlü Gıfarlı Cündeb Müslüman olur. Altıncı Müslümandır O.Hemen Kabe’ye yönelir ve Kureyş Halkını  inzar eder. Onu Ebu Bekr müşriklerin elinden  kurtarır. Rasulullah Eba Zerr’i Kavmine gönderir.”Git orada  Kavmine tebliğ et!” der. Eba Zerr Gıfar Halkını adam eder. Ve bu Halk  Hicretten sonra topluca Rasulullah ile Biatleşir ve Müslüman olur.Eba Zer;Ben Müslüman olmazdan önce Gıfarda Namaz kılardım.Nereye dönsem Rabbimi Görürdüm!” dediği rivayet olunur. Zaten Onun Müslümanlık seyrinden,Çağının büyük bir düşünce adamı olduğu anlaşılmaktadır.Onun hakkındaki  olumsuz  nitelendirmeler,  muhaliflerince İslamdan hemen önceki bilgeliğini kamufle etmeye matuf tur.
[4] Kenz;Biriktirme,stoklamadır. Tevbe Süresi 34-35 nci Ayeti Celileleri ile  yasaklanmış ve elim bir azab nedeni sayılmıştır.
[5] Aline;insanın farkında olmadan;korku,şehvet,mal sevgisi,servet tutkusu,makam sevgisi gibi faktörlerin tesiryle duygu,düşünce ve dünya görüşünün bozulup değişmesidir.
[6] Haman; Üç çehreli Mütrefiynin akıl hocası konumundaki din adamları sınıfında yer alan, toplum mühendisi uzmanı bir kesim.
[7] 99/7-8
[8] 9/34-35
[9] Kasitin;kıst düşmanı ,halkı istismar eden şirk dünya görüşünün  azılı taifesi.Kemalist Kasitin gibi.
[10]İstizaf;İnsanı ve insanlığı mesh eden,değiştiren,alineeden,eşekleştiren tüm baskı,istibdat,işkence,korku,aldatmaca,fesad,iğfal,yoldan çıkartma,propaganda,şartlanırmayöntemleri ve araçlarıdır.
[11] 7/31
   3/117
   57/7-10-11
  35/1-43
  74/1-49
  75/20-35
  76/5-22
  89/15-20
[12] Ali Şeriati;Dine Karşı Din.
[13]  Kemal Ersözlü,
[14]  Birr; 2/177 “İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı taraflarına çevirmeniz(den ibaret) değildir. Asıl iyilik, Allah'a, ahiret gününe, meleklere, kitap ve peygamberlere iman edenlerin; mala olan sevgilerine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, (ihtiyacından dolayı) isteyene ve (özgürlükleri için) kölelere verenlerin; namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren, antlaşma yaptıklarında sözlerini yerine getirenlerin ve zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda (direnip) sabredenlerin tutum ve davranışlarıdır. İşte bunlar, doğru olanlardır. İşte bunlar, Allah'a karşı gelmekten sakınanların ta kendileridir. “
[15] 3/92
[16] 2/177,215,219,274
    3/92
[17]  2/269 “Dilediğine hikmet verir, hikmet verilene ise pek çok hayır verilmiş demektir. Ve bunu ancak üstün akıllılar anlar.”
[18] 2 Bakara 215,219,220
[19]  Mukarrebun; Öncüler, yakınlık mertebesine ulaştıralanlar.Mugarrebun;      12-  Ki, naim cennetlerindedirler.13- Geçmiş ümmetlerden bir cemaat,14- Sonrakilerden de biraz!15- Mücevheratla İşlenmiş tahtlar üzerinde'',16- Üzerlerinde yaslanarak karşı karşıya oturacaklardır.17- Etraflarında ebediliğe erdirilmiş hizmetliler dolaşır''.18-  Sürahilerle', İbriklerle', menba şarabından dolu'' kadehler.19- Ondan başları ağrımaz''. Sarhoş da olmazlar''''.20-  Beğendiklerinden meyveler.21-Canlarının istediğinden kuşeti,22- Birde iri gözlü huriler'.23- Salı inciler gibi'".24-  Bütün bunlar, yaptıkları amellere mükafat içindir.25-  Onlar cennette ne bir boş laf işitirler', ne de günaha iten'.26-  Yalnız bir söz: "Selam, Selât’dır,
[20] Dünya Görüşü;kişinin varlığı,dünyayı,hayatı,ölümü ve ölüm ötesini; kabul ettiği referanslarla algılaması,değerlendirmesi ve buna göre girdiği yönü ve duruşu,hedef ve amaclarıyla oluşturduğu Misyonu ifade eder.Mü’min,Tevhidi bir dünya görüşüne sahiptir ve yaşam tarzıda Tevhidi dünya görüşüne göre oluşur.Aksi durumda ve tersinden okuyacak olursak,cahili bir yaşam tarzı Şirk Dünya Görüşünün eseridir.İman  öyle bir ınqılaba neden olurki,kişi Vahiyle ve Nebevi Sünnetle Tevhidi Dünya Görüşünü edinir ve Hayat Tarzı ;giyimden,yemesine,içmesine,insanlarla ilişkilerinden,mal ve eşyayla münasebetlerine İslamın boyası ve kokusu hakim olur.Böylece Şahidlerden olarak İslam Cem’aati’nin şerefli bir üyesi olur ve Vahdete iltihak etmiş olur.
[21] 59/7 “Allah'ın peygamberine diğer memleketlerden tahvil buyurduğu fey'i de Allah'a peygamberine, onun yakınlarına, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmış kimselere verilir; yalnızca içinizden zenginler arasında dolaşan bir servet olmasın diye. Bir de peygamber size her ne emir verirse onu tutun, yasakladığından da sakının ve Allah'tan korkun; çünkü Allah, cezalandırması çetin olandır.”
[22]  2/267 “ Ey iman edenler! İnfakı gerek kazandıklarınızın, gerek sizin için yerden çıkardıklarımızın temizlerinden yapın. Kendinizin göz yummadan alıcısı olamıyacağınız fenasını vermeye yeltenmeyin. Biliniz ki, Allah sadakalarınıza muhtaç değildir ve hamde layık olandır.”
[23] 2/268Şeytan sizi fakirlikle korkutup çirkin çirkin şeylere teşvik eder. Allah da lütfundan ve bağışlamasından birtakım vaatlerde bulunuyor. Allah'ın lütfu geniştir. O herşeyi bilendir.”
[24] Bakara 273-“ Sadakalarınızı, kendilerini Allah yoluna adamış olan fakirlere veriniz. Onlar yeryüzünde gezip dolaşmaya güç yetiremezler. Utangaç olduklarından dolayı, bilmeyenler, onları zengin sanırlar. Oysa sen onları yüzlerinden tanırsın. Yüzsüzlük yapıp kimseden birşey de isteyemezler. Ne türden bir iyilik yaparsanız, şüphe yok ki, Allah onu bilir.”
[25]  2/262- “Allah yolunda mallarını infak eden, sonra verdiklerinin arkasından başa kakmayı, gönül incitmeyi uygun görmeyen kimselerin Rableri yanında mükafatları vardır. Onlara hiçbir korku yoktur ve onlar, üzülmeyeceklerdir.”
      2/264- “Ey iman edenler! Sadakalarınızı, başa kakmak, gönül kırmakla boşa gidermeyin. O adam gibi ki, insanlara gösteriş için malını dağıtır da ne Allah'a inanır, ne ahiret gününe. Artık onun hâli, bir kayanın hâline benzer ki, üzerinde biraz toprak varmış, derken şiddetli bir sağnak inmiş de onu yalçın bir kaya halinde bırakıvermiş. Öyle kimseler, kazandıklarından hiçbir şey elde edemezler. Allah, kâfirler topluluğunu doğru yola iletmez.”
        3/117 ”Onların bu dünya hayatında harcadıkları malların durumu, kendilerine zulmeden bir topluluğun ekinlerini vurup mahveden kavurucu ve soğuk bir rüzgarın durumu gibidir. Allah onlara zulmetmedi. Fakat onlar kendi kendilerine zulmediyorlar.”
[26] Kasitin:Kıst karşıtı ve düşmanı bir sınıf.
[27]  Kıst: Sosyo ekonomik yapının,İnsaf,merhamet ve adalet temelinde inşaa edilerek nimetlerin bu temelde toplanması ve dağıtılması ve bölüştürülmesi ile oluşan kurumsallaşmış adil sistem.
[28]  İsar;canının çok sevdiğinden vaz geçip onu kardeşine verebilme diğergamlığıdır. “Onlar, mü’minlere verilen şeylerden nefislerinde herhangi bir kaygı duymaz ve muhtaç olsalar bile onları kendilerine tercih ederler.”59/9
[29]  Modernizmin istizaf ve isti’marı; halkları tektipleştirmekte,dejenere etmekte,inançlarından, geleneklerinden arındırmakta, yabancılaştırmakta,düşünmeyen,akletmeyen sürüler haline getirmektdir.
[30] 70 Meariç 15-18. “Hayır, olamaz. Orada sırtını(Hakka ve Doğruya) çevirip yüz geri edeni, malını toplayıp(kenz ederek) kimseye hakkını vermeyib  saklayanı çağıran, deriyi soyup kavuran, alevli ateş vardır.”
[31] 69 Hakka  33 "Çünkü, o, büyük olan Allah'a iman etmiyordu."34 "Yoksula yemek vermeye destekçi olmazdı."
70 Mearic 22-28. “Ancak namaz kılıp namazlarında devamlı olanlar, mallarında yoksul ve yoksuna belirli bir hak tanıyanlar, ceza gününü doğrulayanlar, Rabblerinin azabından korkanlar böyle değildir. Çünkü Rabblerinin azabından emin olunmaz.”
[32] Ali İmran 180 “Allah'ın bol nimetinden kendilerine verdiği şeye cimrilik edenler sakın onu kendilerine hayırlı sanmasınlar. Hayır, o, onlar için bir şerdir. Kıyamet gününde o kıskandıkları mal, boyunlarına tomruk edilecek. Kaldı ki, göklerin ve yerin mirası hep Allah'ındır ve Allah, bütün yaptıklarınızdan haberdardır. “
[33]  Bkz. ‘Hadid Süresi:Bir İman;İnfak;Nifak  Analizi ‘ başlıklı çalışmamız.
[34] Modern Cahiliyenin Uluslar arası önemli şirketi Shell’in  daha 1995 Yılında “karını maksimize etme putu” uğruna işlediği insanlık dışı suç,Newyork Uluslar arası Mahkeme tarafından karara bağlandı: Nijerya’da 1995 Yılında insan hakları ihlaline karışmakla suçlanan petrol devi Shell,Nijer Deltasındaki petrol faaliyetlerinin yöre halkına zarar vardiği gerekçesi ile barışcıl eylemlerle hak arayışına giren Çevreci Saro Wiva ve sekiz arkadaşı,Shell  Şirketinin Nijer Askeri Hükümetini yönlendirmesi ile tutuklanıp,adil olmayan bir yargılama sonucu 1995 yılında idam ettirilmiştir.Bu katliamda Shell’in katkısı olduğunu iddia eden maktul  yakınlarının açtıkları dava, Shell’in iddiaları zımnen kabul edip 15,5 Milyar Dolar tazminat ödemeyi kabul etmesiyle sonuçlandı. Böylesi eli kanlı bir Şirketin Türkiye’de veya başka bir yerde “Shell Bayii” olmak ne manaya geldiğinin, tipik bir misalidir bu olay.( Zaman Gazetesi.)
[35] Mukarrebun için bkz.15 no’lu dipnot.
[36] İyiler/ “Ashabı Meymene!Ne hayırlı ne mübarek zatlar onlar!” Kimdir bu Mübarek İnsanlar.Onlar Halife olarak yaratılmışlığından gaflette olmayan ve bunun için gayret gösterenler.Bkz.Vakıa Süresi.
[37] Hz. Peygamber’den  sonra Emeviler ve Abbasiler dönemlerinde köle ticareti revac bulmuş, köleler zaman zaman kıyam etmiş,Hicri 250 lerde Abbasiler karşı   “Zenc hareketi” bunların en sonuncu ve kapsamlı olanını  teşkil etmiştir.Bkz. İslam’ın kayıp şehri: El-Muhtare;Eliaçık İhsan.
[38] 59 Haşr 7“Allah’ın fethedilen memleketler halkının mallarından peygamberine verdikleri; Allah, peygamber, yakınlar, yetimler, yoksullar ve yolda kalmışlar içindir; ta ki içinizdeki zenginler arasında elden ele dolaşan bir devlet olmasın. Peygamber size ne verirse onu alın, sizi neden men ederse ondan geri durun; Allah konusunda takvalı olun. Doğrusu Allah’ın cezalandırması çetindir.”
[39] Hadid 7-10-11-24
[40]  35 Fatır  5. Ey insanlar! Allah'ın va'di gerçektir, sakın dün­ya hayatı sizi aldatmasın ve o aldatıcı şeytan da Allah hakkında sizi kandırmasın!... …13. Allah, geceyi gündüzün içine sokar, gündüzü de gecenin içine sokar; güneş ve ayı emri altına almış­tır. Her biri belirtilmiş bir süreye kadar akıp gider. İş­te bu, Rabbiniz Allah'tır. Mülk O'nundur. O'nu bıra­kıp da kendilerine taptıklarınız ise, bir çekirdek zarı­na bile sahip değillerdir…….15. Ey insanlar! Siz Allah'a muhtaçsınız. Zengin ve övülmeye lâyık olan ancak Allah'tır………29. Allah'ın kitabını okuyanlar, namazı kılanlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan (Allah için) gizli ve açık sarfedenler , asla zarara uğramayacak bir kazanç umabilirler”
74 Müddessir 11-14. Ey Muhammed! Tek olarak yaratıp, kendisine bol bol mal, çevresinde bulunan oğullar verdiğim ve nimetleri yaydıkça yaydığım o kimseyi Bana bırak. 15. Bir de verdiğim ni-metten artırmamı umar;  19. Canı çıkası, ne biçim ölçüp biçti! 20. Canı çıkası; sonra yine ne biçim ölçüp biçti! 21. Sonra baktı. 22. Sonra kaşlarını çattı, suratını astı. 23. Sonra da sırt çevirip büyüklük tasladı”…………39-42. Ancak, defteri sağdan verilenler böyle değildir; onlar cennettedirler. Suçlulara: “Sizi bu yakıcı ateşe sürükleyen nedir?” diye sorarlar. 43. Onlar derler ki: “Namaz kılanlardan değildik.” 44. “Düşkün kimseyi doyurmuyorduk.”
75 Kıyame  ………..”20. Hayır hayır; ey insanlar! Sizler, çabuk elde edeceğiniz dünya nîmetlerini seversiniz. 21. Âhireti bı-rakırsınız.”
76 İnsan  8. Onlar içleri çektiği halde, yiyeceği yoksula, öksüze ve esire yedirirler. 9-10. “Biz sizi ancak Allah rızası için doyuruyoruz, bir karşılık ve teşekkür beklemiyoruz. Doğrusu biz çok asık suratların bulunacağı bir günde Rabbimizden korkarız” derler. 11. Allah da onları bu yüzden o günün fenalığından korur; onların yüzüne parlaklık ve neşe verir.”
79 Naziat Frav’a;” 18. “Ona de ki: Arınmağa niyetin var mı?” 19. “Rab-bine giden yolu göstereyim ki O’na saygı duyup korkasın.”
81 Tekvir “3. Dağlar yürütüldüğü zaman; 4. Doğurması yaklaşmış develer başıboş bırakıldığı zaman; 5. Yabanî hayvanlar bir araya toplatıldığı zaman;”
89 Fecr “15. Rabbin denemek için bir insana iyilik edip, nîmet verdiği zaman, o: “Rab-bim beni şerefli kıldı” der. 16. Ama onu sınamak için rızkını daraltıp bir ölçüye göre verdiği zaman: “Rabbim bana hor baktı” der. 17. Hayır; yetime karşı cömert davran-mıyorsunuz. 18. Yoksulu yedirmek konusunda birbirinize özenmiyorsunuz. 19. Size kalan mirası hak gözetmeden yiyorsunuz. 20. Malı pek çok seviyorsunuz.”
90 Beled “6. Yığın yığın mal tüketmişimdir diyor. 7. O, kimsenin kendisini görmediğini mi zannediyor? 8-9. Biz onun için iki göz, bir dil ve iki dudak var etmedik mi? 10. Biz O’na eğri ve doğru iki yolu da göstermedik mi? 11. Ama o, (Aqabe) zor geçidi aşmaya girişemedi. 12. O zor geçidin ne olduğunu sen bilir misin? 13-16. O geçit, bir köle ve esir âzâd etmek, yahut, açlık gününde, yakını olan bir öksüzü, yahut toprağa serilmiş bir yoksulu doyurmaktır. 17. Sonra, inanıp birbirine sabır tavsiye edenlerden, merhametlilerden olmayı tavsiye edenlerden olmaktır. 18. İşte bunlar amel defterleri sağdan verilenlerdir.”
92 Leyl “5-7. Elinde bulunandan verenin, Allah’a karşı gelmekten sakınanın, en güzel söz olan Allah’ın birliğini doğrulayanın işlerini kolaylaştıracağız. 8-10. Ama, cimrilik eden, kendini Allah’tan müstağnî sayan, en güzel sözü yalanlayan kimsenin güçlüğe uğramasını kolaylaştırırız. 11. O kimse ölüp ateşe yuvarlandığı zaman, malı ona fayda vermez. 12. Bize düşen sadece doğru yolu göstermektir. 13. Şüphesiz âhiret de, dünya da Bizimdir. 14. Sizi alevler saçan ateşle uyardım; 15. Oraya, yalanlayıp yüz çevirmiş olan o en azgından başkası yaslanmaz…. 17-18. Arınmak için malını veren, en çok sakınan kimse ise ondan uzak tutulur. 19-20. O, yaptığı iyiliği birinden karşılık görmek için değil, ancak yüce Rabbinin hoşnutluğunu gözeterek yapmıştır. 21. Elbette kendisi de hoşnut olacaktır.”
93 Duha “4. Doğrusu âhiret senin için dünyadan daha hayırlıdır. 5. Rabbin şüphesiz sana verecek ve sen de hoşnut olacaksın. 6. Seni öksüz bulup da barındırmadı mı? 7. Seni şaşırmış bulup, doğru yola eriştirmedi mi? 8. Seni fakir bulup zenginleştirmedi mi? 9. Öyleyse sakın öksüze kötü muamele etme; 10. Ve sakın bir şey isteyeni azarlama;”
107 Maun “1. “Ey Muhammed! Dini yalan sayanı gördün mü? 2-3. Öksüzü kakıştıran, yoksulu doyurmağa yanaşmayan kimse işte odur. 4. Vay o namaz kılanların haline ki: 5. Onlar kıldıkları namazdan gafildirler. 6.  Onlar gösteriş yaparlar. 7. Onlar (eğreti olarak) basit şeyleri dahi vermezler.”
[41]  Cahiliye’nin insanı “ homo economicus” tur.