24 Ocak 2010 Pazar

Kardeşlik uygulaması; Hayrettin Karaman

Kardeşlik uygulaması

Hayrettin Karaman;Yenişafak ; 24 Ocak 2010 Pazar


Soğuk sıfırın altında, kar yağıyor, yoksulların ısınma, aç karınlarını doyurma, bu mevsime uygun giysi bulup üşümekten kurtulma, işsizlerin günlük bile olsa iş bulma imkanları daha bir zor hale geldi. Hali vakti müsait olanların bu durum karşısında imanları ve/veya vicdanları rahat olmamalıdır. Kendilerini yoksun ve yoksulların yerine koyarak bir düşünmeleri ve ellerinden geleni yapmaları zaruri hale gelmiştir.
İslam tarihinde sözde kalmayan, fiile, uygulamaya, samimiyet imtihanına dönüşen kardeşlik uygulamasının en parlak örneği ilk Müslümanların Mekke'den Medine'ye göçlerinde yaşanmıştır. Her şeylerini Mekke'de bırakarak dinlerini yaşamak ve yaymak için Medine'ye göçen Müslümanlarla (muhacirler) Medine yerlisi müslümanlar (ensâr) arasında kardeşlik uygulamasını Peygamberimiz (s.a.) başlatmış, bir muhaciri bir ensârîye kardeş etmişti. Ensâr, muhacir kardeşleriyle, onların muhtaç olduğu her şeylerini paylaştılar, geçici bir dönemde, muhacirler yeni şartlara alışıp kendi ayakları üzerinde duracak hale gelinceye kadar onlara yardım ettiler. Bu sayede muhacirler Medine'de garip kalmadılar, kardeşlerinin arasında olabildiğince rahat ettiler ve kısa zamanda her biri kendi hayatını kazanacak, ihtiyaçlarını giderecek hale geldi.
Bugün de din, insanlık, amaç vb. kardeşliğinden söz ediliyor, hatipler “Kardeşlerim” diye söze başlıyorlar, zenginler malları için “emanet” kelimesini kullanıyorlar, ama uygulamada bu sözlerin karşılığı yok. Bir şey istemek için gelenlere “Allah vere” diyorlar. Bildikleri halde bilmez gibi görünüyorlar da “Allah'ın verdiğini, kulları vasıtasıyla vermekte olduğunu”, “ellerinde ihtiyaçtan fazlası bulunanların bunu ihtiyacı olanlara vermekle yükümlü olduklarını”, bu manada malların emanet olduğunu akıllarına getirmiyorlar.
İşte şimdi de kardeşlik uygulamasının tam zamanıdır.
Hem dünya hem de ülke ölçeğinde gelir dağılımının adaletsiz olduğunda şüphe yoktur.
Bütün dünyada bir düzen değişikliği gerçekleşmedikçe genel olarak bir adil dağılım da mümkün olmayacaktır.
O zamana kadar hamiyetli insanlar her nerede bulunurlarsa orada, yoksun ve yoksullara “kardeşlik uygulaması” yapmalıdırlar.
Bu uygulamanın en kolay ve pratik olanı “elinde ihtiyaç fazlası bulunan her kesin, en yakından uzağa, en fazla muhtaç olandan daha az muhtaç olana doğru bir sıra takip ederek en az bir kişiyi (bu aileyi de içine alır) yardım ve ilgi kardeşi seçmesi, onun ihtiyaçlarını karşılamaya çalışmasıdır.
Devlet, dernekler, vakıflar muhtaçlara yardım işi ile de meşgul oluyorlar, ama bunun yeterli olmadığı ve yardımın zamanında, yerine ulaşması bakımından eksiklerin bulunduğu herkesin malumudur. Bu yardımlar yine devam etsin, ama bugün zaruri hale gelen davranış yukarıda tanımladığım “kardeşlik uygulaması”dır.
Müslümanlar şunu unutmasınlar:
Peygamberimiz “elinde fazlası olanın, ona muhtaç olana vermesi gerektiği konusu” üzerinde o kadar durmuş, tekrarlamış ve ısrar etmiştir ki, ashab “kişinin ihtiyaç fazlası olup başkalarının da ona muhtaç olduğu malda hakkı bulunmadığını” düşünür hale gelmişlerdir.
Bu kardeşlik uygulamasının hedefi herkesi eşit derecede zengin veya yoksul yapmak değildir; bir topluluk içinde yaşayan bütün insanların mübrem (olmazsa olmaz) ihtiyaçlarını karşılamak, onların da normal yaşamalarını sağlamaktır. Bu amaca ulaşılınca elbette yine toplumda zenginler ve dar gelirliler, verenler ve alanlar olacaktır ve bu da tabiidir. İslami anlayışa göre veren “elindeki emaneti sahibine verdiği”, alan da “hakkını aldığı” için bir minnet ve eziklik de söz konusu olmayacaktır. Hayrettin Karaman; İnfak, bölüşüm

3 yorum:

  1. Hayrettin Karaman Hoca pek güzel özetlemiş olayı. Bu gün egemen olan yardım,infak,sadaka ,zekat anlayışı Hayrettin Karaman Hoca'nın tavsiye ettiği anlayışla ne yazık ki örtüşmüyor. İhtiyaç fazlasının, elde atıl kalıp saklanması,birilerini mahrum bırakmaktır. Sahip olunan malın,paranın; kişiye Allah tarafından emaneten verilmiş olması bu anlama gelmektedir. Biriktirmek (Kenz) bu nedenle yasaklanmıştır.(Tevbe 34-35) İsrafın haram kılınması ile de; “canı istediği gibi” harcamaya sınır getirilmiştir. geriye infak kalmaktadır. İnfak yani ihtiyaç fazlasının harcanması; cahiliye ile İslam arasındaki farklılığın temelini oluşturmaktadır Cahiliye; farklılık,biriktirme (Tekasür),israf,gösteriş, cimrilik üzerine yükselir. İslam ve İman ise; infak,fedakarlık,cömertlik,isar üzerine yükselir. Dikkat edilirse iki ters istikatmet söz konusudur. O nedenledir ki ihtiyaç fazlasının infakından kaçınmak;nifak halidir. İnfak nifakı def eder,kişiyi arındırır,Allah'a yöneltir. Kişinin kalbi biriktirdiğinin yanındadır. Maddi hazine biriktirenin kalbi dünyaya meyl eder. Hayr hazinesi biriktiren Allah'a teveccüh eder,Ahiret Yurduna yönelir.İnfak ahlakının ihyası; İslam Medeniyetinin altyapısı olacaktır.Her Mü'mine; bu altyapıya bir kürek harç koymanın neye tekabül ettiğini tefekkür etmesi, fersiz gözlerle bize bakan, 1.2 Milyar açlık sınırındaki insanın olduğu günümüzde, “olmak yada olmamak” anlamına gelmektedir.

    YanıtlaSil
  2. Sayın Morçol.Hatrettin Karaman'ın yazılarında dikkat edilecek bir husus var:Evet zekat dışında da yükümlülükten bahsediyor ama ısrarla "İnfak" demiyor.Neden? kuran'da 200 kadar ayette "infak" denirken Sayın Karaman neden "infak" kavramını kullanmıyor? Bu bana garib geliyor. Resmi dini anlayışın (Diyanetin) mali ibadeti zekat ve fıtr sadakası ile sınırlandırmasına muhalefet olmasın endişesi sanki! İkincisi "toplumda zenginler ve fakirler olacaktır" sözü proplemli. Neden böyle olsun? Adil bir düzen kurulursa ki İslam bunu emretmektedir, neden birileri zengin olurken birileri yoksul olsun? Madem ki yoksulluk çok çetin bir imtihandır neden ekonomik,ticari ve mali düzenlemelerle, mali ve ekonomik yönden dengeli bir toplum inşaası düşünülmüyor!?

    YanıtlaSil
  3. Konu hassastır.Mal-mülk işlerinde,mali ibadetlerde,Rasulullah sav ve sadık takipçileri (Dostları)örnek alınmadığından,O'nun rıhletinden daha otuz yıl bile geçmeden Risalet Düzeni saltanat düzenine dönüştürüldü.Allah'ın yasakladığı ve Rasulünün ertesi sabaha kadar bile kalmasına izin vermediği Kenz, (Biriktirme,tekasür)toplumda revaç buldu,infak kırkta bir zekatın gölgesinde unutturuldu, bahçelerin etrafına yüksek duvarlar örüldü,hasatlar miskinlerden kaçırıldı ve cahili sosyo ekonomik yapı yeniden hortlatıldı. Eba Zerr boşuna feryat etmiyordu o günlerde.İşin nereye varacağını görebilen Dostlardan biriydi O. Bu gün buradan bakıldığında ne kadar haklı olduğu anlaşılmaktadır. "Verin,harcayın" denildiğinde "bizdemi yoksul olalım.İslam yoksulluğu tavsiye etmiyorki" deniliyor. Bu bir çarpıtma ve saptırmadır. Denilen şudur;"fazlayı,ihtiyaçtan arta kalanı verin" Kaldıki İslam,ihtiyacı bile vermeyi, İsar olarak övmektedir.Kardeşini kendi nefsine tercih etmek başka ne anlama gelir Allah aşkına!

    YanıtlaSil