6 Ocak 2010 Çarşamba

Kerbelanın Yaralı Şahidi ;Acılı Ana,Kederli Bacı:Zeyneb!

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

ZEYNEP

Minik Zeyneb
Ömer Dönem’i
Zeyneb binti Ali'nin Evliliği
Çocuklar’ı
Baba Ali, Ümmet’in İmam’ı
Ağabey Hasan, Emiril Mü'minin
Muawiye ve Oğlu Yezid'in Krallığı
Qufe Yolculuğu
9 Muharrem
Kerbela Sabah’ı
Önder Zeyneb
Zeyneb'in Kerwan'ı Qufe'de
Zeyneb Ana ibnu Ziyad'ın Sarayı’nda
Önder Zeyneb, Şam'da Yezid'in Sarayı’nda
Saray’daki Konuşma
Medine Yolu’nda

Kayseri Ulum el Hikme okulu
     
Minik Zeyneb:
            Hz.Peygamber Wefat ettiğinde Kız’ı Zeyneb 5 Yaşı’ndaydı. Fâtıma Yeni Yönetim’den Babası’nın Mi­rası’nı alamadı. Bey'at etmedi Yeni Yönetim’e. 6 Ay sonra da Annesi’ni qaybetti Zeybeb.
             "Kardeşleri’ne dikkat et, iyi bak Zeyneb " dediğini anımsar Annesi'nin. Ölüm Yatağı’nda Fâtıma evleneceği Kadın’ı Wasiyet ediyordu Kocası'na. Bir kaç Üvey Annesi oldu Zeyneb'in.[1][1]

            Ömer Dönemi:
            Ömer Fedek Arazisi’ni Ali'ye verdi. Osman, Merwan'a… Muawiye, Hasan'ın Ölümü’nden sonra 3 e böldü. Osman'ın Oğlu’na, Merwan'a ve Yezid'e..  II.Ömer hepsini Fâtıma'nın Torunları’na İade etti.
            Baba Ali, Ömer ile evlendirdi Ümmü Gülsüm'ü. O'nun Şehadeti’nden sonra da Awn ibnu Ca­fer ile evlendi. Sonra 3. Eşi’ni de yitirdi. Israrlar üzerine Abdullah ibnu Cafer ile evlendi. O'nun Ni­kahı’nda iken Gözleri’ni kapadı Zeyneb'in Bacı’sı.
            Qasidiye Savaşcı’sı Hansa ibnu Amr ibnu Sarid. Qabilesi Beni Salim ile birlikte Peygamber'in yanında Müslüman oldu . 4 Oğlu ile birlikte Qadisiye Savaşı’na katıldı. Geceleyin Kar­anlık çöktüğünde 4 Oğlu’nu yanına alıp her birisine, Savaş başlayacağı Gece şöyle diyordu:"
            ‘Ewlatlarım, Ebedî Dünya Geçici Alem’den çok daha İyi ve Üstün’dür. Görmüyor musunuz Allah ne buyuruyor :"Ey İman edenler, sabrediniz ve Sabırlı olmayı öğreniniz ve Savaş’a hazır­lanınız ve Allah'tan korkunuz, böylece Kurtuluş’a erişirsiniz"[1][2]  Eğer Allah Yardım eder Yarın’a ka­dar Sağ kalırsanız, tam bir Bilinçlilik’le Savaş’a gidiniz, Ahkam’ın yayılmasını engelleyen Muhalifler ile savaşarak Din ve İnancınız’a Yardımcı olunuz. Ewlatlarım, Savaş Ateşi’nin kızıştığını, Alevler’in Gökler’e yükseldiğini gördüğünüz Zaman Din ve İnancınız’ı Koruma Uğruna, Canınız’ı esirgemeyin. Diğerleri gibi bu Ejderha’nın Ağzı’na atılın ta ki Ebedi Hayat’a kavuşursunuz, İftihar’la Başınız Dik olur"
            Ana’nın bu Söz’ü ile Azimler’i güçlenen Ewlatlar, Savaş’ın Erken Saatleri’nde Savaş’a Hazır oldular. Dört Oğlu’nun da Şehid olduğunu görünce:
            "Onların Şehid olma Şerefi’ni bana bahşettiği için Allah'a Şükürler olsun. Allah'tan istiyorum ki kendi Rahmet’i arasında onlar gibi bana da Yer versin"

            Zeyneb binti Ali'nin Evliliği:

            İslam Geniş bir Coğrafya’nın Dini’dir artık.
            Baba’sı Zeyneb için  Yeğen’i Abdullah ibnu Cafer'i İyi bir Eş olarak düşündü. Dedesi O'nun Babası’nı "Yoksullar’ın Baba’sı" diye övmüştü. O'nun Habeşistan'dan Dönüş’ü Hayber Zaferi’ne rastlar. Habeşistan'da oğlu Abdullah doğdu. Böylece iki Sevinc’i birlikte yaşadı Rasul. Mute'de Şe­hid oldu. Hanım’ı Esma binti Enes'ti. Esma, Meymune'nin Kardeşi’ydi. Ca'fer'den sonra Ebu Bekr ile evlendi.
           
Çocukları:
            5 Çocuklar’ı oldu:
            Ali
            Muhammed
            Unul Ekber
            Abbas
            Ümm Kulsum: O'nu Muaviye, oğlu Yezid'e istedi. Hüseyn bunu reddetti. Ali Dönemi’nde Qufe'de kaldılar. Sıffın Komutan’ı oldu Koca’sı Abdullah.

            Baba Ali, Ümmet’in İmam’ı:

            Sıffın'de Ali'nin Safı’nda çarpışan Kadınlar’dandı Sewde.
            Ali'nin Dostları’ndan Yiğit, Cesur bir Kadın’dı. Sıffın'a Kardeş’i ile birlikte katıldı. Şiirler ile Sa­vaşanlar’a Cesaret aşılıyordu. Kardeş’i bir çok Kahramanlıklar gösterdi.

            40 Yıl:
            19 Ramazan Ayı’nda Babası Ali Şehid edildi. Sabah Namazı’nda ibnu Mülcem tarafından kılıçlandı. Bir Kilim’e yatırılarak Evi’ne götürüldü. Kendisine sunulan Süt’ün Yarısı’nı Qatili’ne gönde­riyordu. Öc almamayı Wasiyet ediyordu Çocukları’na. 21 Ramazan’da Wefat etti. Büyükağabeyi Hasan yıkadı, kefenledi, Namazı’nı kıldırdı Babaları'nın.

            Ağabeyi Hasan, Emire’l-Mü'minin:

            Wefat Gün’ü Hasan Qufe Mescidi’nde Halq’a bir Konuşma yapar ve Halq koşarak O'na Beyat eder. ibnu Mülcem, Defin’den sonra kendisini çağıran Hasan'a "O'nu bırakmasını, Suikast’tan kurtu­lan Muawiye'yi öldürmesi için İzin vermesini" söyler. Bey'at’ın ardından ibnu Mülcem öldürüldü. Or­du kendi içinde bölündü. Harici Propogandası yayıldı. Yağma ve Talan yapıldı. Hasan, Muawiye ile uzlaşmaya Mecbur kaldı. Hz.Hasan  Hanım’ı tarafından zehirlenerek h49 da öldürüldü.

            Muawiye ve Oğlu Yezid'in Krallığı:

             Medine Walisi Welid, Ağabey’i Hüseyn'den Yezid'e Bey’at istedi. Ölüm’le Tehdid etmelerine rağmen yapamadılar. Iraq'tan Destek Mektuplar’ı aldı Ağabey Hüseyn.[1][3] Ümmü Seleme, O'nun Iraq'a gitmesinin önüne geçmek istedi. ibnu Ömer'de O’nu wazgeçirmeye çalıştı. Zeyneb'in Inqılabî Yüreği Destek verdi Ağabey'e.
             Mektuplar Mektuplar’ı kovaladı. Sayılar’ı binleri buluyor. Şöyle yazdı:
            "Hani ve Said Mektubunuz’la birlikte  buraya geldiler. Bunlar Bugün’e kadar  benim’le bu­luşan 2. Elçiniz’dir. Topluluğunuz’a Haq Yol’da Önderlik edecek kimse’nin bulunmadığından Haber­dar oldum. Şimdi ben, Kardeşim’i, Amcam’ın Oğlu’nu, en güvendiğim kimse’yi Müslim ibnu Akil'i sizin İleri gelenlerinizin Görüşleri’ni öğrenip bana bildirmesi için size gönderiyorum. Eğer sizin Temsilcile­riniz’in Sözler’i ve yazacağınız Mektuplar’la O'nun göndereceği Rapor birbiriyle Aynı olursa, hemen Qufe'ye Doğru Hareket edeceğim."
            Kardeşler’i, Çocuklar’ı, Hanım ve diğer Yakın Aqrabalar’ı ve O'na candan Bağlı olan bir çok Müslüman da Hareket’e geçmek üzere Hazırlığa başladılar.
            Elçi Müslim ibnu Akıl Qufe'ye varınca Hüseyn'in Adı’na Bey’atlar’ı Qabul edip, Ordu hazırla­maya başladı. Müslim Rapor’u Mekke'ye gönderdi.
            Qufe Waliliği’ne Ubeydullah ibnu Ziyad getirildi. Wali Halq’ı Satın alarak Taraftarlar’ı dağıttı. Müslim'i tutuklatarak Başı’nı kestirdi. Saray’ın Çatısı’ndan Aşağı attırdı. Hüseyn Haccı’nı yarıda kese­rek Qufe Yolu’nu tuttu.
            Şöyle diyordu ibnu Abbas:" Ey Amcam’ın Oğlu, bazı Kişiler senin Iraq'a gitmek istediğini söylemektedirler. Bu Gerçek midir?"
            "Ben bu İş’in Şerri’nden sizi Allah'a Emanet ediyorum. Söylesenize, siz Önderleri’ni öldüren­lerin Tarafı’na mı gitmektesiniz? Eğer sizi çağıranlar doğruysa, buna Sözüm yok. Amma Başları’n­daki Yöneticiler onlardan fazlası’yla Vergi alıp Çıkarları’nı zedelediği için sizi çağırıyorlarsa korkarım İçtenlikler’i Doğru değil ve Sizi yalnız bırakacaklardır."
            "Ben kendi Hayrım’ı Allah'tan isterim " diyordu Hüseyn.
            Zeyneb'in Kocası da İtiraz eder Ağabey'e. Zeyneb ise Çocukları’nı hazırlamıştır. Ab­dullah onlarla Hüseyn'e Mektup gönderir.
            "Size Allah Adı’na and veririm ki, Mektubum’u okuduğunuzda Qufe'ye gitmekten vazgeçe­siniz. Çünkü gittiğiniz Yol sizi yokolmaya ve Askerleriniz’in dağılmasına Doğru götürmektedir. Be­nim Yüreğim yanıyor şimdi. Çünkü siz ölürseniz, Yer’in Işığı söner. Çünkü Siz Yol bulanların Bay­rağı’sınız, Mü'minler’in Umudu’sunuz. Gitmekte Acele etmeyiniz. Cewabınız’ı bekliyoruz, Selamlar."
            Abdullah, Yezid'in Wali’si ibnu Sa'd'ın yanına gider. Wali'nin Hüseyn'in Mekke'den çık­masını önleyecek Mektup yazmasını ister. İmzalı Mektub’u Hüseyn'e götürür.
            "Ben artık Hayatım’dan wazgeçmiş ve Allah'ın Buyruğu’nu yerine getirmek için kesin Qarar vermiş durundayım." der Ağabey.

            Qufe Yolculuğu:

            Ağabey Mekke'den ayrılırken Kardeş’i Muhammed Hanefi'ye bir Wasiyetname bırakır:
            "Allah'ın Birliği’ne, Muhammed Mustafa'nın Risâleti’ne, Cennet ve Cehennem’in Haq ol­duğuna, Qabir Ehli’nin yeniden dirileceğine Şehadet ederim.
            Ben şimdi Medine'den ayrılmak üzereyim. Ben, Hükümdarlık elde etmek, Maqam ve Mewki ele geçirmek için değil, ancak Maruf’ıu Emr, Münker’den Nehy, Müslüman Topluluğu’nun Islah’ı ve De­dem’in Sünneti’ni diriltmek için Qıyam ediyorum. Her kim buna karşı gelirse ve Din’den yüz çevirirse, Allah onlarla bizim aramızda Hüküm verinceye kadar sabreder, beklerim. Şimdi Benliğim ortada, Haq ve Haqikaq için Kıyam da ortada, İlâhi Başarı da.."
            Kerwan Qufe'ye doğru yol alırken, Qufe'den Medine'ye gitmekte olan bir Şair " Qufeliler’in Qalb’i seninle, Kılıçlar’ı Yezid’ledir" Beyti’ni okur. Müslim'in Şehâdeti’ni öğrenirler. ‘Dewam’ der Zeyneb, Ağabey'i gibi. Yeğen’i Ali Zeynelabidin Kerwan’ın Lideri’dir. ibnu Ziyad Ordu’su karşılar on­ları. Ordu Komutan’ı Hürr ibnu Yezid Riyahî'dir. Hüseyn'e O'nu Qufe'ye Bey'at için geldiğini söyler. Kerwan Qufe Yolu’ndan ayrılmak Zorunda kalır. Hüseyn'e Saygı’da kusur etmez Hürr.
            Fırat Kenarları’na yaklaşırlar. ibnu Ziyad'ın Hürr’e gönderdiği Mesaj şöyledir:
            "Bu Mektup sana ulaştığında O'nun Kafiles’ini durdur ve onların Su ve Ot’tan Uzak kalma­larını sağla."
            Hürr Emr’e İsyan eder. ibnu Ziyad bunun üzerine Kerbela'ya doğru 1.000 Kişilik bir Ordu gön­derir. Komutan Sad ibnu Ebi Wakkas'ın Oğlu Ömer'dir. Fırat Nehri Kenarı’nı tutarlar. Susuzluğa Mahrum edilir Ordu. Hüseyn'in Üvey Kardeş’i Abbas ibnu Ali  Abluka’yı kırarak bir Miktar Su aşırmayı başarır.
            Hüseyn 3 Seçenek sunar Ömer ibnu Sa'd'a:
            1-Bırakılarak Geri dönmesine İzin verilmesi
            2-Durumu’nun Yezid tarafından Qarar’a bağlanması
            3-Sınır’da herhangi bir Yer’e gitmesine İzin verilmesi
            ibnu Ziyad'ın Mektubu’nu Elçi Şimir, Sa'd'ın Oğlu’na götürür. Cewap "ya Teslim oluşları ya da öldürülüp Kesik Başı’nın kendisine gönderilmesi" Şekli’ndedir.
            Yakınları’nı Serbest bırakır Hüseyn. Ama hepsi bir Zeyneb'tir adeta. Etrafında kenetlenir­ler.
            "Eğer biz çekilip gidersek, Herkes Efendimiz’i, İmanımız’ı ve Yeğenim’i terkettiğimizden do­layı bizi suçlayacaklardır. Hiç Ok atmadık, Mızrak kullanmadık ve Kılıç çekmedik diye bizi eleşti­receklerdir. Asla.. Hiç bir Zaman bunu yapmayız. Malımız’ı, Hayatımız’ı ve çoluk çocuğumuzu Feda edeceğiz. Seninle birlikte çarpışacağız. Sen Dünya’yı terkettikten sonra Allah bizi yaşatmasın"
            Ümmü Wahab: Abdullah ibnu Ceban'ın Oğlu Wahab Anası ile Kerbela’da idi. Bağırıyordu Oğlu’na:" Oğlum, Peygamber Kızı’nın Oğlu’nun yanına koş." Coştu Ewlat. Mertce savaştı. Anası’na:" Benden Râzı oldun mu" dediğince "Hüseyin önünde Şehid olduğun Zaman Kan içinde çırpındığın zaman sen’den Râzı olurum."dedi. Şehid olana dek çarpıştı Oğlu.
            Hasta Oğul Zeynelabidin oldukca etkilenir. Ağlamaya başlar Zeyneb:
            "Ne oluyor Bacım? Korkarım ki Duygularınız ve Şeytanî Güçler İnancımız ve Sabrımız’dan Ağır basacaktır." der. " Allah böyle diliyor" der.
            "Bacı, Allah’tan kork. Teselli’yi Allah'ın Merhameti’nde ara. Her İnsan, her Yaratık Kesinlik’le ölecektir. Bu Dünya’da herşey Ölümlü’yken Ölüm Düşüncesi’yle bunca Üzüntü ve Keder niye? Pey­gamber'in Hayat’ı her Müslüman için Örnek’tir. Bu Örnek bize neyi öğretiyor? Sabır ve Metanet Sa­hibi olmamız gerektiğini değil mi? Hem, Allah'a güvenmemizi ve Allah'ın İradesi’ne Teslim ol­mamızı da öğretiyor. Biz bu prensip’ten ayrılamayız."

            9 Muharrem

            Çadır önü’nde Yorgun ve Düşünceli Hüseyn Uyku’ya dalar. Kerwan’ı kuşatan Ordu’dan Sesler yükselmektedir. Ağabey’i uyandırır. "Annem Fatıma'yı gördüm" der Ağabey. "Sen de gelip bize katılacaksın" dedi. Abbas bir Gecelik İzin ister Kuşatmacılar’dan. Hüseyn tüm Yakınları’nı toplar ve Gece Karanlığı’ndan yararlanarak kaçmalarını ister. Reddederler.

            Kerbela Sabah’ı

             Ömer ibnu Sa'd'ın Ordu’su karşısında 72 Kişilik Masum. Hüseyn'in Bayraktarlığı’nı Üvey Kar­deş’i Abbas ibnu Ali yapar. Allah'a Dua eder Hüseyn. Düşman Quwwetleri’ne Uzun bir Konuşma yapar. Onları Wicdanları’nı dinlemeye çağırır. Ses yoktur. Qufe Halqı’nın önde gelenleri’nin İsimleri’ni çağırarak, kendini Qufe'ye çağıranların onlar olduğunu söyler. İnkar ederler. Teslim olmayı reddeder Ağabey. Kılıç’tan geçirilirler. Çocuklar öldürülür.  Ali Ekber'in  öldürüldüğünü görünce koşup onu kurtarmak ister. Hüseyn Engel olur. Kadınlar Çaresiz kalmıştır. Sinan ibnu Enes Adlı bir Necefli’nin Kılıc’ı ile Hüseyn'in Mübarek Naş’ı koparılır. Wucudu’nda 67 Kılıç Yarası vardır. Bütün sevdiklerini Çöller’de bırakmıştır Zeyneb.
            Gün Batımı’nda Çöl Kıpkırmızı kesilmiştir.

            Önder Zeyneb:

            Zeyneb yanına diğer Kadınlar’ı da alarak Cesedler arasında dolaşmakta, Yakınları’nın Wucu­dunu’nun Belirsiz Parçaları’nı tanımaya çalışmaktadır. Kimi’nin Kolu, kiminin Bacağı yoktur, kimin­in de Bacağı ve İç Organlar’ı dağılmıştır. Zalimler Ganimet talanı’ndadırlar. Konuşmaları’nı duyar aralarında:
            "Sen, Hüseynin Başı’nı mı kestin? O ki Peygamber'in Kızı’nın Oğlu’ydu. Sen Araplar’ın Salta­nat’a karşı çıkanını öldürdün. Hemen Yezid'in yanına git ve O'ndan Mükafat iste. Eğer Bütün Hazi­neleri’ni sana bağışlasa azdır."
            Kerwan’ın Bağı’dır artık Zeyneb Ana. Esir ve Yetimler’in Kerwan’ı. Kardeşi’nin Hasta Oğlu Ali'ye bakar. Hasan'ın iki Oğlu, Ufak oldukları için öldürülmediklerinden Kerwan’daydılar. Hüseyn'in bir Oğlu ve Zeyneb'in üvey Bacı’sı Fâtıma, Hüseyn'in Kız’ı Sekine ve diğer Beni Hâşim Kızlar’ı, Çocuklar’ı..

            Zeyneb'in Kerwan’ı Qufe'de:

            Kerwan Qufe'de ibnu Ziyad'ın Sarayı’na doğru götürülürken bir Yığın Qufe'li yYollar’a dizilmiş bu Manzara’yı seyretmekteydiler. Kadınlar Ağıtlar yakıyorlardı. Zeyneb ve Dostlar’ı onlara bağırıyor­lardı. Sözleri’nin Döneği Qufeliler’e.
            "Allah'a Hamd ve Babam Muhammed'e Selam olsun.
            Ey Qufeliler, sizi Yalancılar sizi. Siz Hainler, siz Bozguncular.. Siz Günahkarlar dövünün ar­tık. Asla dindirmesin Allah Göz Yaşlarınız’ı ve Qalbiniz ebediyyen Acı’yla sızlasın, Keder’le için için yansın. Biliyor musuz kime benziyorsunuz? Eli’ndeki İpi’ni özene bezene saran, sonra da yeniden çözen ve Enerjisi’ni çarçur eden Kadınlar’a benziyorsunuz. Doğruluk’tan, İçtenlik’ten Nasib’i yokmuş o Yalan Yeminleriniz’in. 
            Biliniz ki sizin başkasına verecek hiç bir Şeyiniz yoktur, Asılsız Palavralarınız’dan, Sahte Kuruntularınız’dan, Hilekarlığınız’dan, Dönekliğiniz’den, Madrabazlığınız’dan ve Dalkavukluğunuz’dan başka Sermayeniz yoktur sizin. Biliniz ki siz, bir Kepazeler ve Karaktersizler Sürüsü’sünüz. Âdi ve Düşmüş Köleler’den ne Farqınız var sanki? Husumet ve Garazkarlık Kanınız’a işlemiş, Lağım Çukur­ları’nda yetişen Bitkiler kadar Menful ve öğlesine İğrençsiniz ki Mezarlar üstünde çürümüş Sıvalar’a ne kadar benziyorsunuz.
            Bakınız, Asla olmayacağınız çok Pis bir İş’e bulaştınız. Asıl Dünya için çok az bir Azık bıraktınız Eliniz’de. Ağlayın artık Ağabeyim’e, ağlayın ey Pervasız Feryatlarınız’ı salarak. Evet, çok ağlayınız ama az gülünüz, çünkü Hüseyn'e karşı giriştiğiniz Alçaklığın Pis Su’yu ile sırılsıklam oldunuz. Kanı’nın Lekeler’i hala Elleriniz’de duruyor ve artık isteseniz de silemezsiniz o Lekeler’i. Al­lah'ın Son Rasulu'nün Ocağı’nı söndürmek, Onun Halefi’ni ve Salihler içinde seçilmiş bir Salih’i qatlet­mek Dawası’ndan Beraat etmeyi de silin Kafanız’dan.
            Siz Felaketler anı’nda İmdadınız’a koşan bir İnsan’ı, en Büyük Dayanağınız olan bir İnsan’ı, Hüküm’de ve Amel’de Rehberiniz olan bir İnsan’ı Şehid ettiniz, Qudretiniz’in Ulu Burcu’nu Şehid ettiniz. Unutmayınız ki İğrençlik’te Sınırsız ve Kötülük’te Dinginsiz ve Dünya’da bir Eş’i daha bulunmayan bir Suç’un Sorumluluğu’nu yüklendiniz. Duruşma Günü hazırladığınız o Değersiz Şeyler sizi ancak Mas­kara eder. Allah'ın Gazabı’na uğrayacaklar, Perişan olasıcalar, Kahrolasıcılar sizi.. Emekleriniz hepten Heder oldu işte ve her geçen Gün, Dün’e göre daha Sefil düşüyorsunuz. O Yüce Emelleriniz tek tek sönüyor ve Siz yalnızca Bütün Dünya’nın bir İlenc’e uğramış ya da yalnızca Bütün Dünya’nın Nefreti’ne Heder olmuş değilsiniz. Siz aynı zaman’da Allah'ın Ebedî Düşmanlığı’nı da kazanmış bir Topluluk’sunuz..
            Yazıklar olsun sizlere ey Qufe Halq’ı. Muhammed'i en çok neresinden vurdunuz biliyor musunuz? Nasıl bir Yemin’dir bu bozduğunuz ve kimin Kanı’dır bu akıttığız? Allah'ın hangi Ayetleri’ni çiğnediniz? Gerçekten öylesine İğrenç, öylesine Menfur bir şey ki bu yaptığınız; Gökyüzü Yer’e ka­paklanabilir, Yeryüzü yarık yarık yarılabilir ve Dağlar Kül olup dağılabilir.
            Unutmayınız.. Evet unutmayınız ki sizin Cezanız hem Yeğin hem Çetin olacak. Hesap Günü'nden önce bir An bile dönüp bakmayınız bu Terkibiniz’e. Suç’un İşleniş’i ile Uygulanışı arasına bir Sürelik bir Zaman’ın girmesi, Ceza’nın ertelenmesinden başka bir Şey değildir. Herşeyin Tavı’nı Allah daha iyi bilir.
            Biliniz ki Allah sizi gözetlemektedir, hep gözetlemektedir."

            Qufeliler’i sarsar bu Konuşma.  ibnu Ziyad, Hüseyn'den Yalancı diye sözettiğinde Abdullah ibnu Arif İsimli bir İhtiyar Ayağa kalkarak " Yalancı sen’sin, Baban ve seni bize Egemen kılan Yezid'dir. Rasulullah'ın Ewladı’nı öldürüp de Müslümanlar’ın Minberi’ne oturup da küstahca böyle sözler zırvalıyorsun. Halq’ı Dewamlı aldatacağını sanma. Onlar yakında Gerçekler’i anlayacaklar ve seni Rüs­vay edeceklerdir." diye haykırır. Tutuklanır ve Şehid edilir.
            Bir diğer Qufe'li: "Gerçekten ben Zeyneb gibi konuşan kimse görmedim. Sanki Babası Ali'nin Dil’i Zeyneb'in Ağzı’ndaydı.." demektedir.

            Zeyneb Ana ibnu Ziyad'ın Sarayı’nda:

            Zeyneb'in Ezber’e bildiği Kent Qufe. Senelerce yaşadı burada. Walilik Konağı’nda içini Hüzün kapladı muhaqqaq. Ali'nin Adalet Evi’ydi bura. Düşmanı’nın Karşısı’nda Dirençli, Güçlü ve Sağlam durmalıydı. Büyük Salon’a girdiler. Ali'nin Bölge Walileri’yle Toplantı yaptığı yer’e.
            Zeyneb Perişan Kılığı’yla Salon’a dalınca ibnu Ziyad kızdı.
            "- Bu Kadın da kimdir?" diye sordu.
            " Ali'nin Kız’ı, Hüseyn'in Kardeş’i" dediler. "Şükürler Tanrı’ya ki sizi Rezil ettim ve öldürdüm ve sizle ilgili Haller’in Yalan olduğunu kanıtladım" der Ziyadoğlu.
            "Fasıq ve Fasit İnsanlar Rezil olurlar. Rezillik bize değil, böyle İnsanlar’a aittir. Sizler Yalancı ve Fasığın ta kendilerisiniz" der Zeyneb. Sürer Tartışma:
            -Sizin Aileniz haqqında Allah'ın Hükm’ü nasıl oldu, görmedin mi?
            -Ölüm onların Qaderi’ydi. Onun içindir ki Şecaat’le qatledilecekleri yere gittiler. Ve Allah sen­inle onları yakında aynı Yer’e toplayacak. Ta ki Allah yanında Hesab’a çekilesiniz.
            -Gerçekten Allah senin Asi Kardeşi’ni diğer Asiler’le birlikte öldürerek Qalbim’i rahatlattı.
            -Evet, Yemin ederim ki canım’a, benim Yaşlılarım’ı öldürdün ve Ailem’i Perişan ettin. Dalım’ı Yaprağım’ı keserek Köküm’ü kazıdın. Bunlarla rahatlayacaksa Qalb’in iyice rahatlamış demektir.
            - Bu da Şair Babası gibi.
            -Kadın’ın Şiir’le ilgisi ne olur? Benim Boş Sözler’le uğraşacak hiç Zaman’ım olmadı.
            Esirler’i denetledi Ziyad. Göz’ü Ali ibnu Hüseyn'e takıldı.
            -Sen kimsin?
            Cewap alamadı.
            -Neden konuşmuyorsun? diye bağırdı.
            -Bir Kardeşim daha vardı benim. O'na da Ali derlerdi. Ve Halq’ın Aracılığı’yla qatledidi.
            -Onu Allah öldürdü,dedi Wali.
            -‘Allah Ölüm anı’nda ölen’in Canı’nın alır’  Ayeti’ni [1][4] okuyarak Allah'ın Ruh Alıcı olduğunu, Cinayet’i ise onların yaptıklarını vurguladı.
            -Sen de onlardansın, sana yazıklar olsun. Bakın, nasıl anlıyor herşeyi, Allah’a andolsun ki ben O’nu Çocuk değil, Yetişkin bir Erkek görüyorum.
            Öldürülmesini emretti Fir'awn’lar gibi.
            Bağırdı Zeyneb:
            -Ey Ziyad'ın Oğlu, artık çek Elleri’ni üzerimizden. Kanımız’ı içmeye doyamadın mı hala? İçimiz’den başka kimi bıraktın? Onu öldürmek istersen, önce beni öldürmen gerekecek.
            Hüseyn'in Oğlu konuştu:
            -Ey Ziyad'ın Oğlu, beni Ölüm’le mi korkutuyorsun? Acaba öldürülmenin bizim Mirasımız ve Şehadet’in de Karakterimiz olduğunu hala bilmiyor musun?
            -Aile Bağlılığınız’a şaştım doğrusu. Tanrı’ya andolsun, eğer Onu da şu Genç Adam’la öldür­meye kalksam buna hazır.
            Çocuğu Kerwan’dan ayırdı. Ağabey’in Başı’nı bir Ağaç Çubuğu’na takılarak Qufe'de do­laştırılmasını emretti.

            Önder Zeyneb  Şam'da Yezid'in Sarayı'nda;

            Şam Halq’ı  Ali'ye karşı kinlendirilmişti. Eller’i Ayaklar’ı bağlanmış Peygamber Çocuklar’ı on­ları pek üzmüyordu. Saray’a Halqtan Önemli Kişiler toplanmıştı. Ağabey’in Kesik, Kanlar’ı üzerine yapışmış Baş’ı Altın bir Kap’ta, Yezid'in Tahtı’nın önünde duruyordu. Kesik Kafa’yı göstererek Şiir oku­yordu Yezid:
            "Bunun durum’u tıpkı ibnu Hamam'ın dediği gibidir:
            Aqrabamız Haqqımız’ı tanımadı
            Bu yüzdendir, Keskin ve Kan Akıtıcı
            Kılıçlarımız’la aldık Haqqımız’ı
            Zorluk çıkaran Kafalar parçalandı
            Daha da Bozguncu, Zalim’di onlar"

            Dewam etti:
            -O'nun kim olduğunu biliyor musunuz?
O "Benim Babam Ali, Yezid'in Babası’ndan daha İyi’dir, Annem Fâtıma, O'nun Anası’ndan ve Dedem Peygamber’in Soy’u, O'nunkinden daha İyi’dir, ben de O’ndan layıkım" diyordu. Bakın, O Babası’nın benim Babam’dan daha iyi olduğunu söylüyor. Şimdi O'nun Babası ve benim Babam Dawaları’nı Allah'ın yanında görmekteler ve Halq bilir Haqqın kimin yanında olduğunu. Ama onun Annesi’nin benim Annem’den iyi olduğuna gelince.. Canıma Yemin ederim ki Fâtıma, Peygamber'in Kız’ı benim Anam’dan çok daha İyi’ydi.. Canıma Yemin ede­rim ki Peygamber'in bir Eş’i yoktur  ve o bizim aramızda olduğu süre içinde Adalet’in dışında bir şeyle hükmetmedi.
            Hüseyn'e gelince.. Şer'en O'nun için Hüküm gelmiştir. O buna dikkat etmedi.
             "Deki: Allah'ım, Hükümranlık senin içindir. Dilediğine verirsin Hükümdarlığı ve dilediğinden alırsın." Ayet’i..
            Sonra Esirler’in Saray’a alınmasını emretti. Ordakiler Haşimoğulları'nın Acıklı Durumları’nı görmek için dikkatle bakınmaktaydılar. Onlardan Kırmızı Yüzlü ve İri yarı bir Şamlı ısrarla Gözleri’ni dikmiş Üvey Bacısı Fâtıma'ya yiyecek gibi bakıyordu. Adam utanmadan Yezid'den onu Cariye ola­rak istedi. Halası Zeyneb'in yanına kaçtı Fâtıma. Şamlı’ya bağırdı Zeyneb:
            -Allah'a Yemin ki Yalancı’sın. O ne sana aittir ne Yezid'e.
            Öfkelendi Melik:
            -Tanrı’ya andolsun asıl Yalancı sen’sin. Ben onun Sahibi’yim, dilersem O'na bağışlarım.
            -Allah'a yemin’ki bunu asla yapamazsın. Allah sana bu Güc’ü vermedi. Bunu yapmak için başka bir Din’e geçmen gerek.
            Küplere bindi Melik:
            -Benimle nasıl böyle küstahca konuşabiliyorsun? Dini’nden çıkan senin Kardeşin’le Baban’dır.
            Haykırdı Zeyneb:
            -Yezid, Sen, Baban ve Deden Allah'ın, Ağabeyim’in, Babam’ın. Dedem’in Dini’ne dön­müştünüz
            Çile’den çıktı Melik:
            -Allah'ın Düşman’ı Yalan söylüyorsun.
            Küçümseyerek baktı Melik’e ve Başı’nı salladı:
            -Sen bir Melik’sin, Zalimliği’ne yaslanarak Halq’a zulmediyorsun!
            Sustu Melik. Tam bir Sessizlik kapladı Ortalığı. İri yarı Şamlı’nın Şehvet Dolu Bakışlar’ı tekrar ürküttü Fâtıma'yı:
            -Ey Mü'minler’in Emir’i bu Cariye’yi bana bağışlamayacak mısın? dedi yeniden.
            Yılışık Adam’a bağırdı Melik:
            -Allah canını alsın senin, defol.
            Kerbela Şehidleri’nin Baş’ı Melik’in önüne dizilmeye başladı. Üzerlerindeki Örtü’yü çekip aldı Melik. Eli’ndeli Çubuk’la Ağabey’in Dişleri’ne, Kanlı Başı’na vuruyordu.
            "Keşke bizim Bedir'deki Yaşlılarımız görselerdi bunu ve Hazrec'in Ağlayışları’nı, Bağırışları’nı, Oklar’ın, Kılıçlar’ın Gürültüsü’nden duyabilselerdi, o zamanlar bana Eline Sağlık desel­erdi
            Ağıt ve Figan vardı Zeyneb'den başka.

            Saray'daki Konuşma:

            "Herşey’i bilen, herşey’i yaratan Allah'ın Adı’yla..
            Allah'ın Selam’ı Rasuller’in Güvencesi olan Dedem’in üzerinden Eksik olmasın.
            Allah şöyle diyor :"Allah'ın Ayetleri’ni yalanlayanlardan ve onlardan yüz çevirenlerden daha Zâlim kimdir? Ayetlerimiz’den yüzçevirenleri, yüz çevirmelerinden dolayı Kötü bir Azab’la cezalan­dıracağız."[1][5]
            Ey Yezid. Bizi Aç ve Sefil bıraktığına, Bizim Varlığımız’ı Tehlike’ye soktuğuna mı inanıyor­sun gerçekten? Bağlanmış ve Zincir’e vurulmuş Halimiz’le Huzuru’nda Bizi El pençe Divan durdur­makla Bizi Zavallı Tutsaklar Durumu’na düşürdüğüne ya da bu Yol’la bizim üstümüz’de Egemenlik kurduğuna mı inanıyorsun? Allah katında bizim İtibarımız’ı yitirdiğimizi, Göz’den düştüğümüzü, buna Karşılık sizin de yüceltildiğinizi şereflendirildiğimnizi mi düşünüyorsun? Sizin Dış Görünüşünüz’deki Başarınız’ın Yüce Şerefiniz’den ya da Üstün Konumunuz’dan İleri geldiğini mi sanıyorsun? Kibirli ve Basiretsiz Kılığı’na bakmadan buna mı dikmişsin Gözü’nü? Dünya Alem’i elde ettiğine, Bütün Cihan üstünde Nufuz Sahib’i olduğuna mı inanmaya başladın yoksa? Daleveralı İşleriniz’in Düzlüğe çık­tığını ve kendinin Ülke’nin Efendisi, Dewlet’in de Yöneticisi olduğunu mu sanıyorsun?
            Bekle, bekle.. Cahil’in Cühela’nın Aqlı’nı çeliyorsun. Allah'ın "İnkar edenler, kendilerine vermiş olduğunuz Süre’nin sakın kendileri için Hayırlı olduğunu sanmasınlar. Biz onlara ancak, Günahlar’ı çoğalsın diye Süre veriyoruz. Küçültücü Azab onlaradır." [1][6] Buyruğu’nu nasıl unutursun?
            Ey Azad edilmiş Köleler’in Zürriyeti’nden olan.. Sizin Kadınlarınız Perdeler’in arkasında saklanacak da, Rasulullah'ın Kızlar’ı olanlar hep Tutsak edilecek ve pazar pazar, kapı kapı do­laştırılıp Halq’a Teşhir edilecek öyle mi? Bu mu sizin Adaletiniz? Bizim Hicaplarımız’ı açtırmakla Rasulullâh’ın Ev Halqı’nın Masumiyeti’ni gerçekten Ayaklar altına düşürdün. Senin Kaprisler’in yüzü’n­den kent kent dolaştırıldık. Dağlar’da yaşayanlarıyla, Yol kıyılarında, Pınar Başları’nda Çadır açan­larıyla Varsılı’yla Yoksulu’yla, Şereflisi’yle Şerefsizi’yle, Yaşlısı’yla Genci’yle herkes binbir Çeşit İnsan, Uzak demeden, Yakın demeden bizi seyretti. El’i İş tutan bir Erkeğimiz yok ki yYardıma gelsin, bir Yakınımız yok ki İmdad’a yetişsin.
            Yezid.. Bu yaptıklarınla Allah'a karşı Kibirlilik Dawası güttüğünü en Kesin biçim’de kanıt­ladın. O'nun Rasulü'nü tanımamak, Kitab'ın İlkeleri’ni Öğreti’yi reddetmek... Ama bunlar ne diye Ga­rip karşılanacakmış ve ne diye şaşırtacakmış? Kutlu bir Soy’dan gelen ve Rasulullah'ın Mübarek Kurultayı’nda Terbiye gören İlk İslam Şehidleri’nin Ciğerleri’ni Dişleri’yle yiyenlerin Soyu’ndan gelen bi­risi değil misin sen? Senin Atalar’ın değil midir Ordular hazırlayıp da bizzat Rasulullah'ın kendisine Kılıç çekenler? Böylesi Adamlar’ın Torunları’nın Zulüm’de, Hile’de İhanet’te, Fitne’ye ve Fesad’a yol açmakta, Allah'a ve O'nun Rasulu'ne karşı girişilen her Hareket’in başı’nı çekmekte Araplar içeris­inde Şöhret bulmaları oldukça doğal’dır. Şunu bil ki senin bu Adi, bu İğrenç, bu Pis Hareketler’in, si­zin Ruhunuz’a işlemiş olan İnançsızlığınız’ın ta Bedir Savaşı'ndan beridir Qalbiniz’de alev alev yanan İntikam Hırsı’nın dışa vurmasından başka bir Şey değildir.
            Bize karşı Kin, Garez ve İntikam beslersin, Rasulullah'ın Ehl-i Beyti'ne olan Düşmanlığı’nı İlan etmekten de çekinmezsin. Sen Rasulullah'ı hiçe sayarsın ve Damlar’a çıkıp Göğsü’nü gere gere, övünerek haykırırsın, dersin ki: ‘Bana Yezid derler. Rasulullah'ın Oğlu’nun Qatil’i ve Kasab’ı benim. Aile Bireyleri’ni Tutsak eden benim.. Sen yaparsın bunu, sence bunun Kötü bir Yanı yoktur asla.
            Senin bu Şeytânî Başarı’nı Atalar’ın görebilseydiler atılırlardı ve ‘aferin’ derlerdi. ‘Bileğine Qu­wwet, İntikamımız’ı aldın’ diyerek Cesaret verirlerdi.
            Yezid, Şu Topluluğun Huzuru’nda Zevk’ten dört köşe olarak ve Ağzın Kulakları’na değerek, Eli’nde Asa’yla Hüseyn’in Dişleri’ne vuruyorsun. O Dişler ve Dudaklar’ın Rasulullah’ın öptüğü Dişler ve Dudaklar olduğunu biliyor musun?
            Yemin ederim ki Güzellik’te Gençliğin Efendisi, Rasulullah’ın Sülalesi’nin Nur saçan Tek Işığı’nı söndürmekle bizi Derin bir Elem’e boğdun.
            Yezid, otur da kendini dinle bir an. Son derece Menfur ve Dehşet Verici olan şu İşleri’ni şöyle bir Gözleri’nin önünden geçirmen bile Kolları’nın Bilekleri’nin kesilmesini can’dan istemene ya da Anan’dan doğduğuna Pişman olmana yetecektir. Çünkü düşünürsen bir an, Allah'ın sana karşı gazaplandırdığını ve Rasulullah'ın sana Düşman kesildiğini kavrarsın.
            Ey Yüce Allah'ım..
            Haqqımız’ı bize geri ver. Bize zulmedenler’den İntikamımız’ı al ve Kanımız’a girenlerin, Ye­minleri’ni bozanların, Bütün Erkeklerimiz’i Kılıç’tan geçirenlerin ve Masumiyetimiz’i kirletenlerin başları’na Gazap yağdır.
            Ey Yezid, sen, ancak sizin o sulanmış Kuşbeyinleriniz’in düşünebileceği bir Şey işledin. Ama unutmaki bu Suç’u işlemekle kendi Deriniz’i dilmiş, kendi Etiniz’i parça parça etmiş oldun. Gerçekten, çok Kısa bir zaman sonra bu Büyük Günahı’nla birlikte Warisi’nin Kanlar’ı henüz Elleri’nden silinmemiş olarak Rasulullah'ın Huzuru’nda bulacaksın kendini. Onların Şerefleri’ne ve Manewî Ma­qamları’na karşı işlediğin Suçlar da Cabası. Bütün Peygamber Sülalesi’nin bir araya toplanacağı ve onların Düşmanları’na Hüküm biçileceği bir zamandır bu zaman.
            Yezid, bu Wahşi Azgınlığın Günah’ı üstüne bu Qatliam üstüne Cümbüş yapma. Canları’nı Haqq yolda Sebil edenlerin, Allah'ın Şan’ı uğru’nda Qurban olanların öldüğünü sanmayasın sakın. Hayır, onlar diridirler. Allah'tan gıdalanmaktadırlar. Onlar Yaratıcılar’ı tarafından kendilerine bağışlanan yüce Şehadet’in Kutsallığı’yla mestolmuşlardır.
            Senin Defteri’ni dürmek için yalnızca Allah Yeterli’dir, Davacı’nsa Rasulullah olacaktır ve sana karşı bizim Yardımcımız, Koruyucumuz da Cebrail olacaktır. Seni Dewlet’e Başkan yapanlar ve müslümanlar’ın Sırtı’na Zorba Saltanatı’nı yükleyenler çok geçmeden görecekler Başları’na nelerin geldiğini. Mezalim’in Meyvesi ancak Befret’tir ve her Taşkınlığı ardında bir Acı yatar. İçinizden han­giniz farqedebilirsiniz kimin azıttığını, kimin sapıttığını?
            Ey Yezid.. Konuşmam sırasında Bütün Kötülükleri’ni sayıp döktüm, Gelecek’te seni nelerin beklediğini tüm Berraklığı’yla beklediğini ortaya sererek yaptıklarına Lanet okudum. Müslümanlar’ı Facailar’la bunaltıp onların Gönlü’nde onulmaz Yaralar açtığından dolayı bir Anlık Pişmanlık duya­cağını ummam boşunadır. Bunu düşünmek bir Hayal’den ibaret’tir. Çünkü sen Qalpler’i katılaşmış, Fıtratlar’ı kokuşmuş, Tipler’i bozulmuş olanların ve Varlıklar’ı hem Allah'ın hem de Rasulullah'ın Gözü’nde hiçbir Değer taşımayanların Takımı’ndansın. Senin gibilerin Qalbi’ne Şeytan Yuva yapmıştır da Murdar Yumurtaları’nı hep oraya yığıp durmaktadır. Gerçekten de senin Karakter’in Şeytan’ın en Çirkin Eserleri’ndendir.
            Rasuller’in Torunları’nın ve Rasuller’in Warisleri’nin ve İhlaslı İnsanlar’ın Alçak Köleler’in ve Hainler’in ve Münkirler’in Torunlar’ı tarafından Kılıç’tan geçirildiğini gördükçe, bunların Elleri’nin onla­rın Kanları’yla boyandığını gördükce doğrusu İnsan’ın Küçük Dili’ni yutası geliyor.
            Onların Kutsal ve Pak Bedenleri’nin Oklar’la delik deşik Edilişleri’ni, Ateş gibi Kumlar’ın üzerine Seriliverişlerini, Linç edilmiş Halleri’yle oracıkta Qabirsiz ve  gömülmemiş olarak terkedilişlerini düşünmek ne kadar Zor geliyor İnsan’a..
            Yezid bu kadar Aşikar Kepazelikler’i hala savunacak kadar Kör’sün. Unutma ki, Duruşma Günü'nde bu Kepazalikler’in Cezası’nı mutlaka çekeceksin. Allah Kulları’na asla zulmetmez. Biz ancak ona dayanmaktayız. Bizi korumaya Allah tek başına yetecektir, tek Sığınağımız O'dur. Bizim Bütün Umudumuz O’nadır.
            Gerçek Çehre’ni saklamak istediğin için istediğin kadar Hile’ye başvur. Kitabı’nı bize indiren, Allah üzerine Yemin ederim ki, siz bizim Sahip olduğumuz Şeref ve Mertebe’ye ulaşamayacaksınız. Ne bize bırakılan Miras’ı ortadan kaldırmaya, bizim Işığımız’ı söndürmeye Güc’ün yetecek, ne de bi­ze karşı giriştiğin İğrenç ve alçakça Hareketleri’nle kendi Hesabınız’a qaydettiğiniz Rezaletler’i yoket­meye Güc’ün yetecektir."
            Pür diikkat herkes Zeyneb’i dinlemekteydi. Yezid'in Çubuğu hala Hüseynin Başı’nı kurcalıyordu. Bağırdı Yaşlı bir Adam :
            -Allah’tan kork Yezid. Peygamber'in öpüp kokladığı yerler’le oynamaktan.
            Adam’ı dışarı attırdı Yezid. Ağabeyi’nin oğlu Ali'yi Zincirler’e vurulu olarak içeri aldılar. Zincirleri’ni çözdürüp yanına çağırtı:
            -Ey Hüseyn'in Oğlu dedi. Görüyorsun ki Baban Aileleriniz arasındaki Bağ’ı iyice kopardı ve bana ait Haqlar’ı tanımamakta direndi. Benim Hükümetim’e  karşı Savaş açtı ve bunun için de Allah O'na gördüğün Son’u hazırladı."
            -Biz Hükm’ü Yer’de ve Gök’te Cari olan İlahî Qaza’dan başka bir Şey görmedik.
            -Sen, Allah, tarafından öldürülenlerin Oğlu’sun, diyerek ibnu Ziyad gibi Suçu’nu Allah'ın İra­desi’ne yıkmak istedi.
            -Ben, senin tarafından Zulum’le öldürülenin Oğlu’yum, dedi.
            Hemen bir Ayet okudu Melik:
            -De ki: Allah'ım Hükümranlık Senin içindir. Dileği’ne verirsin Hükümranlığı ve dilediğinden alırsın.
            İçerden Kadınlar’ın Feryad Sesler’i geliyordu.
            Kerwan Yola çıkmadan şöyle diyordu Melik, Ali'ye:
            -Allah Mercane'nin Oğlu’na lanet etsin. Allah'a Yemin ederim ki Babam’ın karşısında ben ol­saydım, her ne isteseydi verirdim. O'na ve bütün Gücüm’le Ölüm’ü O'ndan uzaklaştırmaya çalışır­dım. Keşke Çocuklarım’ın bazıları ölseydiler bunun için... Amma bil ki bunların hepsi Allah'ın İstekler’i Doğrultusu’nda olmuştur. Ben’den ne istersen sana vereyim. Kerwan Medine'ye yol’a çıktı
            Kerbela Savaşı’nda Zeyneb'in Örtüler’i yırtılır, parçalanır ve Zeyneb bu Acı’yı unutmaz. O’nu perişan  Saçı başı Karmakarışık bir durum’da görenler " Güneş gibi parlamakta olan bu Hanım kimdir, şu Çadır’dan öbürüne gidiyor?" diye sorarlar. Fâtıma’nın kız’ı olduğunu öğrenince şaşarlar.  Esir edilerek Teşhir edilen 55 Yaşı’ndaki Kadın’ın Güzelliği’ne.

            Medine Yolu’nda:

             Esirler Kafilesi bir Muhafız’la çıkar Yol’a bir Gece. Kerbela Şehidleri’nin Başları’nı Şam'da gömerek ortadan kaldıran Muhafız’la. Kadınlar’a Saygılı davrandı. Dinlenme Molası’nda Yalnız bırakıyordu onları. "Kerbela’dan geçecek miyiz" diye sordu Zeyneb. Ricaları’nı kırmadı Adam. Olaylar’ın 40 Gün sonrası’ydı. 3 Gün kaldılar burda. Fâtıma Hala Zeybeb’e:
            -Abla dedi, Gardiyan bize iyi davranıyor O'na birşeyler verelim,. İkram ettikleri Bilezik­ler’i almadı Adam.
            Medine Zeyneb'i bekliyordu. Hüseyn'siz dönüyordu Kerwan. Kocası Abdullah Evi’ndeydi. Oğullar’ı Unul Ekber, Muhammed yoktu artık. Hüseyn'in suçlanmasına İzin vermiyordu Zeyneb.
            Mısır'a gitmeye Qarar verdi. 61 Yıl’ı Şaban Ayı’nda Mısır’a vardı. Bir Sevgi Halkası karşıladı O'nu. Halq ağlaşıyordu.

            Mısır'da  Gelen Ölüm:

            Mısır’da çok fazla yaşamadı. Bir buçuk Yıl sonra  63 Yılı’nda Receb 14.de Wefat etti Anne­miz, Işığız, İftiharımız. Mezar’ı Mısır'a geldiğinde kaldığı Müslim'in Ev’i olduğu söylenir. Yalnız’dı Mısır'a geldiğinde.

1 yorum:

  1. Kabil'in haksızca kardeşi Habil'i katletmesiyle başlar İnsanlık tarihi. Kasitinin mazlum ve mahrumlara tasallutu bu tarihin ana eksenini oluşturur. Batıl ve Mahrum kitleler. İblisin taifesi ve Allah'ı Halkı hep karşı karşıya olmuştur. Kasitin Allah'ın halkına hep musallat olmuştur. Bu mücadele insanlığın tarihidir. Bu tarih bizim tarihimizdir. Tarihine bigane kalanlar,Tevhid elbisesine bürünmüş şirkin tasallutundan kurtulamazlar. Maalesef hala bu tekerrürü yaşamakta insanlık. Merhum M.Akif boşuna dememiş;"Hiç ibret alınsaydı tekerrürmü ederdi tarih" diye! Bu gün Gazzeye kardeşlerine ilaç götüren Gazze Konvoyunun o mübarek insanlarına Mısırlı kasitin tarafından yapılan Kerbelada yapılan gibidir. Mekke'de Rasulullah ve ashabına yapılan o ambargoya karşılık, dudakları kuruyan,açlıktan takati kesilen bi çareleri bir lokmayı engelleyen ebu lehebi hatırlatıyor Mısırın Mücrimleri. O nedenle konu aktüeldir. Zamanlar üstüdür.

    YanıtlaSil