24 Temmuz 2010 Cumartesi

Mü’minler Sınıfı
ve Fecere ve Kefere Sınıfı

Bismillahirrahmanirrahıym!
Esirgeyen ve bağışlayan Allah’ın Adıyla!


Atilla MORÇOL

       Ademevladı tarih boyunca; tahrif  ve tahrib etmeye,bozmaya, değiştirmeye çok meyyalli olmuştur hep! Adem ve Eşinin Tevhid Akidesiyle yeryüzüne  indiği sabittir. O’nun evladları Babalarından miras gelen Tevhid dinini yozlaştırıp tahrif ettiler. Rabbul Alemiyn olan Allah, merhamed ederek bu bozulma,kokuşma ve zulumatı ortadan kaldırmak, Beşeriyeti temiz fıtrata döndermek için, bir birlerinin ardı sıra bazanda ayni dönemde rasuller,nebiler seçip, görevlendirdi  Bu elçilerin getirdiği Tevhid Akidesi ve bu akideyle inşaa ettiği dünya görüşü ve yaşam tarzı, takipç,ileri tarafından birkaç nesil sonra her defasında tahrif edildi, bozuldu ve saptırıldı.
     Kur’an’ın apaçık beyanına, tanımlamalarına rağmen, mü’min, müslüman, kafir, münafık, müşrik, fecere ve kefere konularında; akaid, kelam, fıkıh, ilmihal sayfalarında çoğunlukla kafa karıştıran, yozlaştırmayı kolaylaştıran, bozulmayı,fısk ve fücura yol açan,  inzarı  etkisizleştiren,  korkuyu, çekinmeyi ve saygıyı dejenere eden bir söylemle,tanımlamalarla ve ruhsatlarla karşı karşıya olduğumuzu görmekteyiz. Bu gün  İslam toplumlarında bu denli kokuşma,bozulma ve dejenerasyona sebebin, bu söylem ve yaklaşımın  Vahyin önüne geçmesinden yani örtmesinden kaynaklanmakta olduğunun görülmesi gerekmektedir.  Örneğin “inkar etmedikçe şöyle olmaz böyle olmaz!” “iman ayrıdır amel ayrı”(!) yada “inkar etmedikçe”  ‘mü’mindir’  türü fetva ve görüşler  Vahiyle çelişmektedir ve bozuşma ve kokuşmaya yol açan  bir içeriği barındırmaktadır. Ameli imandan ayırdığınızda zaten yandı gülüm keten helva misali, o imandan hayır gellmemiştir ve İslam Medeniyeti düşüş sürecine  girmiştir. Bu söylem omurgalı adam yetiştirmekten uzaktır. Olanda imalat hatası kabilinden aykırı,marjinal, radikal yaftalarına muhatap kılnarak zaten etkisizleştirilmektedir. Bu gün Dünya üzerindeki 1,5 milyar Müslümanın hali ortadadır. Kalplerine henüz iman yerleşmemiş, kamil bir insan olamamış, nifak halini mü’minlik zanneden kitleler, ne kendi hallerini düzeltebilir nede dünyaya nizamaat verebilir. Öylede değilmi zaten! Vahiy bağlamından uzaklaştıkça iman ve amel konusundaki kelami, itikadi tartışmalar, siyasetinde müdahalesi ile içinden çıkılmaz bir hal  almıştır. Bu durum müslümanların mü’minleşmesine değil, nifakına ve nifak içinde bocalayıp durmasından başka bir işe yaramamıştır. Bu gün İslam toplumlarında tıpkı Batı toplumlarında olduğu gibi  cinselliğin, açıklık ve saçıklığın bu kadar yaygınlaşmasının, lüks ve konfor düşkünlüğünün  Batı toplumlarını aratmayacak seviyeye yükselmesinin temelinde büyük oranda bu tür fetva ve anlayışlar yatmaktadır. İslam'ın akidevi tanımları; iman,islam, mü'min, müslüman, nifak, kafir, fasık, facir, ashab-ı yemin, ashab-ı şimal (meş'eme) gibi kavramları günümüz insanının anlayacağı şekilde Vahiy bağlamında tekrar tanımlanmalı ve tashih edilmelidir. Hele hele Hicri birinci yada ikinci yy da vukubulmuş  Vahiy bağlamından epeyce savrulmuş kelami tartışmalarla, günümüz sorunlarını izahta ve teşhiste isabetli olmamız mümkün değildir. Hele de DİB nın akidevi anlayışı ve yaklaşımı, birazda siyasi baskılar nedeniyle başlı başına bir faciadır ve İslamın ıslah,irşad ve tebliğ çalışmalarına hiçbir katkısı olmadığı gibi kültür düzleminde bir bilgilendirme ve mensubiyetten öte bir içeriğe ve  anlama sahip değildir.[1]
   Oysa Rabbimiz bir Hidayet ve beyyine olarak nazil ettiği Vahyin apaçık beyanlarından Biz Mü’min’in kim olduğunu net bir şekilde görebilmekteyiz.Bunun dışında olanları da  bu kavramın mefhumu muhalifinden hareketle tanımlayabiliriz. Kaldıki  Rabbimiz bu zahmete girmemizi de dilememiş; Mü’minlerin dışındaki  ashabı şimal,meş’eme, mükezzibun; Münafık,müşrik, fasık,facirleri; akide,fiil ve tavırları ile sıklıkla vasfetmiştir. Mekke de nazil olan el-Müminun Süresi, ilk  ayetleriyle Mekke vasatında İslamı seçen ve yaşamını İslamın emir ve nehiylerine  göre şekilleniren mü’minlerin kurtuluşa ereceğini, onların iman, amel,ahlaki vasıflarını ortaya koymaktadır. Rasulullah sav;”Bana 10 ayet vahyedildi ki durumu bunlara uyan Cennet’e girecektir!” buyurmuşlardır. O halde biz;  Mü’min  kimdir sualine, Vahiy ne diyor ona bakalım:

    01-      Gerçekten Mü'minler felah buldu.
               Kurtuluşa erenler mü’minlerdir.

023.02-      Onlar Salatları’nda Huşulu’durlar.
               Mü’minler namazı huşu içinde  ikame ederler.

023.03-      Onlar Boşşeyler’den yüz çevirenlerdir.
               Mü’minler boş şeylerden,masiyetten, futbol gibi oyalayıcı, müzik gibi ayartıcı, moda gibi saptırıcı, oyun ve eğlence kabilinden şeylerden yüz çevirirler. Ve zaten bunlar mü’minlerin canını sıkan sevimsiz şeylerdir.

023.04-      Onlar ki Zekat için Fâil’dirler.
               Mü’minler zelkatlarını verirler.

023.05-      Onlar ki Irz/Fercleri’ni korurlar
               Müminler iffetlerini,namuslarını,ırzlarını korurular,harama bakmazlar,açıksaçıklığa asla tevessül etmezler.

023.06-      Ancak Eşler’i veya Eymânlar’ının Mâlik oldukları dışında. Bu konuda onlar kınanmazlar.
                  
023.07-      Fakat kim bunun ötesini ararsa artık Onlar Sınır’ı çiğneyenlerdir.

023.08-      Onlar ki Emânetler’e ve Ahidleri’ne Riayet ederler,
               Öncelikle Allah’ın üzerlerindeki emanetlere  ve Allah’a verdikleri ahitlere sadık kalırlar ve riayet ederler.

023.09-      Onlar ki Salatları’nı da Koruyanlar’dır.
               Mü’minler namazlarını sadece huşu içinde eda etmekle kalmazlar, namazlarını günahlardan ve masiyetlerden sakınarak korurlar. Namazın dinin direği olması bundandır. Namaz kötülükten, çirkin işlerden kişiyi alıkor.

023.10-      İşte Onlar’dır Waris olacaklar.
               İşte Varis olacak Mü’minler!

023.11-      Ki Onlar Waris olacaklar Firdevs'e . İçinde Ebedî olarak Kalıcı’dırlar.

   Onlar mahzunda olmayacaklar korkuda yoktur onlara. Kimlere? İman edip salih amellerde bulunanlar, namaz kılanlar, zekat verenler! Onlara korku yoktur mahzunda olacak değillerdir.[2] Namazı huşu içinde kılmak bir yana terk edenler için “korku yoktur” diyebilirmiyiz!? Asla! Elbetteki ‘Hayır!’  Peygamberlere ve Onların Allah’tan getirdiği Vahye uyan ve kendini düzeltenler ve kulluk iradesi gösterenlerdir bunlar.[3] Allah’ın dinini önemseyib ciddiye alanlar. İçleri titreyerek Rablerine yönelenler. “İnandık ama yapamıyoruz!” demek dille söylenmiş bir boş sözdür. İman eden yapar! İman eden  kulluk iradesi ortaya koyar. Zaafları olsada düşe kalka bu kulluğu yerine getirmeye çabalar. Allah’ta onun elinden tutar ve ona işini kolaylaştırır. Bu kadar basit bir konuyu kelam cedelleşmesi içinde, içinden çıkılmaz hale getirerek kafalar nasılda karıştırılmış aşk olsun doğrusu.
   Rabbil Alemiyn yine  Mü’minin Süresinde şu örneği vermektedir.

023.23-      Andolsun, Biz Nuh'u kendi Qawmi’ne gönderdik. Böylece Qawmi’ne dedi ki: "Ey Qawm’im, Allah'a kulluk edin. O’nun dışında Sizin başka İlahınız yok’tur, yine de sakınmayacak mısınız?"
023.24-      Bunun üzerine, Qawmi’nden küfretmiş önde gelenler dediler ki:" Bu, Sizin benzeriniz olan bir Beşer’den başkası değildir. Size karşı Üstünlük elde etmek istiyor. Eğer Allah dilemiş olsaydı, elbette Melekler indirirdi. Hem biz geçmişte Atalarımız’dan da bunu işitmiş değiliz.
023.25-      "O, kendisinde Delilik bulunan bir Adam’dan başkası değildir, Onu belli bir Süre gözetleyin.

   Kavmine müjdeci ve uyarıcı olarak gönderilen  Nuh as; "Ey Qawm’im, Allah'a kulluk edin. O’nun dışında Sizin başka İlahınız yok’tur, yine de sakınmayacak mısınız?" diyerek tebliğ de bulunur. Allah’a inanın değil Allaha Kulluk edin ve O’ndan sakının diyor. Zira kulluk zaten imanı da baştan içine alan amelleri kapsar. Kavminin elebaşlarının cevabı ise ilginç ve manidar; :" Bu, Sizin benzeriniz olan bir Beşer’den başkası değildir. Size karşı Üstünlük elde etmek istiyor. Eğer Allah dilemiş olsaydı, elbette Melekler indirirdi. Hem biz geçmişte Atalarımız’dan da bunu işitmiş değiliz.” Oldu! Yani “ne Rabbi, ne İlahı buda nerden çıktı!” şeklinde bir itiraz değil. Ve  Nuh’un Kavmi, gönderilen Elçiye değil liderlerine uyarak Nuh’tan  ve getirdiği mesajdan yüzçevirdiler. Yani Allah'ın buyruğundan yüz çevirerek önderlerinin buyruğuna girdiler. Onların akibeti bu dünya hayatında helak olmak oldu. Ahirette ise elim bir azap onları beklemektedir. Davete icabet edenler ve kendilerini düzeltenler kurtuluşa erecek , yüz çevirip fısk ve fücura devam edenler, İlahi Buyruktan çıkanlar ise helak olacaktır.

         Hulasa

       Gerçek iyiliğe erenler  Mü’minler[4] dir. Bunlar  hem hayat-ı dünya’da  hemde Ahiret Yurdunda iki sınıftırlar Mukarrebun,önde gidenler. Eimmetül Huda iyilerin imamları.Sabigun.Kendilerini Kurban edenler,(Grb) adayanlar ile Ashab-ı Yemin, Ashab-ı Meymene’de denilen Ibadurrahmanlardır. Bunlar Mü’minlerdir.Gerçek Birre (İyiliğe) erenlerdir. Kurtuluşa erenler Bunlardır. Bu Gurubun dışında kalanlar, İlahi buyruğa uymayan, yüz çeviren, itaatsizliği ahlak edinen, cahili bir yaşam tarzını benimseyen, istikbar eden, müstağnileşen feçere ve kefere; hüsrana müstahak olanlardır.Onların fısk ve fücuru yüzlerine, amellerine, kılık ve kıyafetlerine, beşeri münasebetlerine hasılı herşeylerine yansımıştır. Mü'min Kuranı ahlak edinendir. Fecere ve kefere ise fısk ve fücuru ahlak edinen, yaşam tarzı itibariyle Allahın buyruğundan çıkan, heva ve hevesine tabi olan günahkarlardır. Tevbe etmedikleri ve kendilerini düzeltmedikleri müddetçe Bizden değildirler, ne kestikleri yenir, ne kız alınır, verilir, nede bu tiplere velayet  verilir. Bu hal üzere ölümleri durumunda da Allahu Alem gidecekleri yer Cehennemdir. Biz böylelerden teberri ve tevalla ederiz.
         Elhamdulillahirrahmanirrahıym!

  



[ 1] Camilerde kürsülerden halka hep anlatılır: Nişanlı gençlere dini nikahta yapılmıştır. Gençlerin yada ailelerinin anlaşamaması nedeniyle evlenmekten vaz geçilir. Ancak erkek garazından kızı boşamaz (!). Kızda başka biriyle evlenir. Başka birinin nikahındaki kadın başka biriyle yatıp kalkan durumuna düşer. Berikide nikahındaki kadın başkasının koynunda olan adam durumuna düşer. Diyanet'in yaklaşımı müslüman ve mü'min olan bu insanlar nasıl böyle bir hataya (!) düşebilirden öte bir anlamı içermemekte olup, ne nikah bahsinin vahyi,fıkhi bağlamıyla nede böyle bir fısk ve fücurun müminlikle alakası olamıyacağı gerçeği ile örtüşmektedir. Nasıl olsa Cehennemde bir birtar kalındıktan sonra Cennete çıkılacaktır. Hem çoğunlukla herkes bir müddet cehenneme girmeyecekmi!?
[1] 2 Bakara 277:  “Şüphesiz iman edip salih ameller işleyen, namazı dosdoğru kılan ve zekatı verenlerin mükafatları Rableri katındadır. Onlara korku yoktur. Onlar mahzun da olmayacaklardır.”
[2] 6 En’am 48: ” Biz peygamberleri ancak müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak göndeririz. Kim iman eder ve kendini düzeltirse onlara korku yoktur. Onlar mahzun da olacak değillerdir.”
[3] 2 Bakara 177:” Yüzleriniz’i Doğu’dan ve Batı’dan yana çevirmeniz Birr değildir. Ama Birr, Allah'a, Ahiret Günü'ne, Melekler’e, Kitab'a ve Nebiler’e iman eden, mala olan Sevgileri’ne rağmen, Mal’ı Yakınlar’a, Yetimler’e, Yoksullar’a , Yoloğlu’na, Dilenen’e ve Köleler’e veren, Salat’ı kılan, Zekat’ı veren ve ahidleştiklerinde Ahidleri’ne Wefa gösterenler ile Zor’da, Hastalık’ta ve Savaş’ın kızıştığı Zamanlar’da Sabredenler (inkidir). İşte bunlar Sadıqlar’dır ve bunlardır Müttaqî olanlar.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder