30 Aralık 2009 Çarşamba

İnsan Mülk Üzerinde Sadece Emanetçidir.

   İnsan İrade ve Mal Üzerinde Halef Kılınmıştır!

Atilla MORÇOL
 
            Yüce Rabbımız Nur Süresinde;"Allah, sizden iman edip salih amel işleyenlere, onlardan öncekileri halef kıldığı, sahip ve hâkim kıldığı gibi, onları da yeryüzüne halef kılacağına, sahip ve hâkim yapacağına onlar için râzı olduğu dinî temelli yerleştireceğine ve korkularını güvene çevireceğine dâir söz vermiştir. Çünkü onlar Bana kulluk eder, hiçbir şeyi Bana ortak koşmazlar. Ama kimler bundan sonra da inkâr ederse, işte onlar artık yoldan çıkmışlardır." [1] buyurmaktadır.
            Allah cc yer yüzüne halef kıldığı ve kılacağı salih amel sahiblerini; “Çünkü onlar Bana kulluk eder, hiçbir şeyi Bana ortak koşmazlar.” Şeklinde tanımlamaktadır. Onlar Allah’a kulluk ederler ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmazlar.Heva ve heveslerini ilah edinmekle ilgili ayetlerle düşünüldüğünde; mal biriktirmenin[2] yasaklığı ve ihtiyaç fazlasının infak[3] edilmesinin nedeni ile  gerçek iyiliğin[4] infakı ve zekatı neden kapsadığı daha iyi anlaşılmaktadır. İradenin insana verilmiş bir emanet olduğu hatırlanmalıdır.Allah İnsanı irade,mal ve nimet üzerine halef kılmıştır.Ama şartları ve kuralları,hududları belirleyerek! Emanet olan iradeyi insan, Allah’ın rıza i İlahisine uygun kullanması durumunda ki bununla yükümlüdür,iman edip salih amel sahibi Halife İnsan olarak yaratılış hikmetini tahakkuk ettirmecektir. Kulluk budur ve bunun aksi tutum ve davranış, yaradılış hikmetinin ihlali anlamına gelmektedir ki büyük bir zulümdür. Bu nedenle İrade ve Mal üzerinde halef kılanan insanı,İrade ve mal üzerinde Allahın hududlarını çiğniyerek kendi hevasına tabi olmaya sevk ve teşvik eden; Dünya hayatına meyletme,mal sevgisi,biriktirme arzusu,konfor düşkünlüğü,lüks ve israftır ki bu nedenle ısrarla terk edilmesi gereken duygu ve eylemler olarak Kur’an da zikredilmektedir. Bunlar Allah’ın insanlara tavsiye ettiği değil bilakis teberri etmelerini emrettiği davranışlardır. Mekki ve Medeni Ayetlerde sıklıkla üzerinde durulmaktadır.
            İnsan dünya hayatının metaına Rabbi tarafından halef kılındığını unutmamalıdır.Dünya metanının mutlak (Tartışmasız,kayıt ve şartsız,külli) sahibinin Allah olduğu hep akılda tutulmalıdır.Kainatın  mülkiyyetinin Allah’a ait olduğu noktasındaki bir tereddüt yada bu gereçeği tekzib edecek bir davranış,Mülükiyyet konusunda Allah’a eş koşmak anlamına gelecektir.
            Sahib olma ve iktidar tutkusu insan için büyük bir denenmedir. En küçüğünden en büyüğüne kadar dünya nimetlerine sahip olma tutkusu peşinde olanlar; “benim oğullarım,benim mülküm,servetim,genel müdürlüğüm,genel başkanlığım,milletvekilliğim,mercedes arabam,dağdaki villam,” şımarmaları ve kibirlenmelerinin kısa bir zaman sonra ölüm döşeğine düşüldüğündeki hüsrana hiç faydası olmadığını insan sağlığında  idrak edememektedir. Ya ahiret yurdundaki yaşanacak olan hüsran?! Oysa dünya metaı az bir süre faydalanılmak üzere verilen, geçici şeylerdir.[5]

            İmanla Amel-i Salihat Arasındaki İlişki
            İmanla amel arasındaki ilişki,birbirini teyid eden,tanımlayan,tamamlayan bir ilişkidir. Kamil bir iman;  neye, nasıl,ne şekilde,niçin inandığımızın Vahiyle ve sahih sünnetle inşaası  ile mümkündür. Yani doğru bilgi ve doğru yöntem:Vahiy ve Sünnettir. Amulussalihat için öncelikle dini anlayışın bu kaynaktan yani iki büyük damardan [6] beslenmesi ve şekillenmesi gerekmektedir. Bu doğru bilginin ve anlayışın içselleştirilmesi  yani ihlas ve samimiyyetle yaşama aktarılması ile “Hakkın Şahitliği” oluşmaktadır. İşte böyle sizi, bütün insanlar üzerine adalet örneği, hak şahitleri olasınız, Peygamber de sizin üzerinize şahit olsun diye, doğru bir caddeye çıkarıp ortada yürüyen bir toplum yaptık. Sana önceden durduğun Ka'be'yi kıble yapmamız da yalnız peygamberlerin izinde gidecekleri iki ökçesi üzerinde geri döneceklerden ayırt etmemiz içindir. Elbette o, Allah'ın doğru yola ilettiği kimselerden başkasına mutlaka ağır gelecekti. Allah imanınızı zayi edecek değildir. Allah insanlara karşı çok şefkatli ve merhametlidir.”[7] Amel i Salih;İmanın gerekleri olan Rabbimizin istediği amelleri, Rasulullah’ın sav eda ettiği şekilde ve ihlasla, yürekten,en güzel bir şekilde ve azimle işlenmesidir. Salihatın; kalbi,bedeni ve mali olmak üzere üç hali vardır. Kalbin Allah muabbeti ile dopdolu olması;nefsi mutmain. Bedeninin Allah yoluna hasredilmesi. Çok sevilen mal ve nimetin Allah Yolunda harcanmasıdır. Kalbin Allah için ürpermesi Kalbi salihatdır. Namaz,oruç,Haç ve benzeri ibadetler bedeni salihattır. İnfak,sadaka ve zekat mali salihattır. Amülüsalihat içinde  infak,sadaka,zekat olarak adlandırılan mali ibadetin yeri büyük ve önemlidir. Allahın halef kıldığı emanetin ihtiyaç fazlasının tasadduk edilmesi, ahiret yurdu ile ilgili bilgiye güvenin bir göstergesidir.  Sadece karşılığını ahiret yurdunda görmek umudu ile elde hazır olanı vermek ne büyük bir güvendir. Fisebilillah üç vermekten biridir: Allah Yolunda Hicret edenler,Vatanlarını,evlerini,yurtlarını terk etmektedirler.Hicrette,Eziyetten felaha kavuşma umudu vardır. Allah Yolunda cihat edenler,canlarını feda etmektedirler.Cihatta din,mal,can emniyetini sağlama endişesi vardır. Allah yolunda mallarını infak edenler,dünyaya değil sadece ve sadece  Ahiret Yurdu için ve karşılığını orada görmek maksadını ortaya koymuşturlar. İnfakta Gayb alemi olan Ahiret yurduna güçlü bir iman vardır. Allah en doğrusunu bilir ya Allah Yolunda  İnfak’ın Amulüssalihat olması bundan olsa gerektir.

            Mal ve Nimetle İmtihan: Çömertlik ve Cimrilik.

            Mal tutkusu ve tapıcılığı, İnsanoğlunun kadim ve müzmin bir hastalığıdır.Savaşların ve zulümlerin temelinde bu vardır. Mala meyl etmek; konfor,zevk ve lezzetlere yönelmekle başlar,biriktirmeyle tutkuya ve tapınmaya dönüşür. Bu İnsanın  Birr’e ulaşmasının önünde en büyük engellerden biridir. İnsanın paraya tapması,tüm yaşamını para temelli dizyan etmesidir.İnsan dünyaya meylettiğinde, artık “her şey para için” demeye başlamıştır.Ve bu olumsuz sürecin bir sonuda bulunmamaktadır.Zira tekasür hastalığı mezara kadar süren bir illettir.[8]İnsanın ahiret yurdunu ve nimetlerini tercih edip yönelmesi, dünya hayatı ve metaına karşı da mesafeli,dengeli ve ölçülü[9] bir ilişkiyi doğuracaktır.
            Allah Rasulü ; "Altın ile gümüşe (paraya) tapanlarla kadifeye (lüks yaşayışa) tapanlar helâk olmuştur."[10] Buyurarak,servet unsuru olarak para,mal ve mülk  biriktirip lüks eşyalar,araç ve gereçlerle müsrif bir yaşam tarzına dalanların helak olduğunu ihtar etmektedir.Bu ihtar öncelikle ve elbetteki Müslümanlaradır.Bu nedenle hidayet bahşedilen müslümanların ilk işlerinden birinin mallarının büyük bölümlerini tasadduk etmesi bu nedenledir. Rasulullahın bir gün Mescidi Nebevide asahbtan bir guruba hitaben; “Ey Ensar topluluğu! Siz cahiliye devrinde Allah’a kulluk yapmazken, üzerinize düşeni yapar, malınızı doğru yolda harcar, misafirlere ikramda bulunurdunuz. Fakat Allah size hak dini ve Resulünü gönderdikten sonra, artık mallarınızı biriktirmeye mi başladınız? Mallarınızdan infak ediniz. Zira insanların yırtıcı hayvanların ve kuşların yediği mallarınız sebebiyle size ecir verilecektir.” Bunun üzerini oradakiler dağıldılar ve herkes bahçesini çeviren duvarları yıkarak insanların ve hayvanların geçebileceği geçitler yaptılar.[11]  Sadaka,zekat ve infakla insan, Allaha yönelmede büyük engel olan dünya bağlarından kurtulmaktadır.Tezekki ederek Rabbe yönelmek budur. Dalgıçların ağrlık takarak suya dalması yada ağırlıkları atarak balonun yükselmesi gibi! İnsan da  böylece, aklını,kalbini meşgul eden vaktini heba eden mal,mülk,lezzet gibi şeylerden arınıp temizlendiği ölçüde Rabbine yönelip yücelecektir.[12]
            Vererek arınmanın zıddı çimrilik ederek müstağniliktir.[13] Müstağnilik büyük bir cürümdür ve Allah’a karşı işlenmiş bir zulümdür. Cimrilik nifak alametidir. Allah’ın mükafatına ihtiyaç duymama anlamına gelmektedir. Rasulullah buyurmuştur; “Kıyamet gününde cehennem ehlinden olan kimseye denilir ki: ‘Dünya dolusu malın olsaydı (şu azaptan kurtulmak için) o malını fidye olarak verir miydin?’ O kimse, azabın şiddetini gördüğü için: ‘Evet!.. Muhakkak verirdim’ der. Allah Tealâ şöyle buyurur: ‘Ben (dünyada) senden, bundan daha kolay bir şey istemiştim. Henüz ruhlar âleminde iken, bana hiçbir şeyi şirk koşmaman hakkında senden misak almıştım. Sen ise sözünden döndün. Bana ortak koşmaktan başka bir şey kabul etmedin."[14] İnfakla insan; “Allah’ın rızasını kazanmaya ihtiyacım var” derken,cimrilikle; adeta “ bana biriktirdiğim yeter” diyerek “Biriktirdiklerine” sığınmaktadır. Cimrilik,kişiyi; mal tapıcılığına,haksızlık ve gayrimeşru kazanca  yöneltir.Oysa cimrilikte hayır olmadığını[15] insan bildiği halde nasılda cimrilik yapmaktadır.[16] Üzerinde durulması gereken psikolojik bir travmadır.
            Hayr yolunda cimrilik yapanlar; lüks ve israfta Allahın verdiği malı saçıp savururlar.Böylesi insanlar;yakınları,komşuları,hemşehrileri tarafından sevilmez,gıyablarında kötülükle anıldıkları malumdur.Kimseye bir hayrı olmadığından,müsrif bir şımarık olduğundan,görgüsüzlüğünden,kendini beğenmiş,kibirli olduğundan,insanlıktan uzaklaştığından, çalıp çırptığından,işçisinin hakkını vermediğinden   bahsedildiği herkesin malumudur. Cimrilik İnsan için bir şerdir.[17] Cimrilik Allah’ın ,Rasulullahın ve insanların kınadığı olumsuz ve itici bir vasıftır.Rasulullah; "Cimrilikten sakınınız. Çünkü cimrilik, sizden önceki milletleri helâk etmiştir." "Her sabah gökten iki melek iner. Birisi: İlâhî, infak edene karşılığını ver; diğeri: Allah'ım! Cimrilik edene de telef ver (malını yok et), diye dua ederler." [18] buyurmaktadır. "Cimri kişi, Allah'a uzak, cennete uzak, insanlara uzak ve cehennem ateşine yakındır."[19]  Diyerek  cimrilerin Allah’tan, insanlardan ve Cennet’ten uzak olduğunu belirterek adeta cimriyi mahkum etmiştir.
            Allah’ın halef kıldığı mal ve nimeti, Rıza i İlahiye uygun tasarruf etme iradesini gösterebilmek için önce, Hesap Gününe sahih bir iman gerekmektedir.[20] Çömertlik,Hesap Gününe imandan sonradır. Ve Allah’ın emrettiği bir haslet ve davranıştır.[21] Allah Yolunda cömert olanlar Ahiret Yurdunda Rahıym olan Allahın cömertliğini görecektirler.[22] Zira Dünyada Allah için çömert davranıp fii sebilillah harcayanlar Birr’e ermiş olanlardır.[23] Meyledilen mallardan gönül hoşnutluğu ile verebilmek çömert  bir ruh ve çömert bir karakterle mümkündür. Hakeza başa kakmadan,gönül incitmeden,töhmet altına sokmadan verebilmekte buna bağlıdır. Mal “benimdir” denildiğinde baştan kaybedilmiştir.Bu duygu,düşünce ve davranışların hiçbiri içselleştirilemez ve pratiğe dönüştürülemez. Mal ve mülkün Allah’ın olduğuna ve O’nun emaneti olarak tevdi edildiğine ve sadece O’nun ilkeleri,tavsiye ve emirlerine göre tasarrufun meşru olduğuna kesin bir İman gerekmektedir.

            Sadaka ve İnfak Kimlere Yapılmalıdır?

            Allah insanı,sahibi kıldığı nimet ve mülkü üzerinde halef kılmıştır.Kimini çok mal üzerinde kimini de kendine yetecek kadarında. Kimine de hiç mal vermeyerek onu yoksul bırakmıştır?Ama bir taraftan da Allah,toplumlar için  adaleti ve kıstı istemektedir. Mal ve nimetin bolca verildiği kişiler de, kısıldığı yada ihtiyaçlarını bile karşılayamayan insanlar da  bir imtihanla denenmektedir. Zira insan bu dünyada bulunma sebebi denenme,sınanmadır. Allah’ın hoşnutluğunu kazananlar Ahiret Yurdunda ebedi saadede,kaybedenler ise ebedi hüsrana uğrayacaktır.Allah kimseyi, üzerine halef kıldığı mal ve nimeti hoyratça,keyfi,zevk ve şehvetle tüketsin diye bir imtiyaz vermemiştir. Kişi halef kılındığı mal ve nimet üzerinde; kendisinin ve ailesinin ihtiyaçlarını  israf hududlarını gözeterek giderme,Allah Yolunda sarf etme,yoksul ve fakirlerin, ihtiyaç sahibi dul ve yetimin,yoksul düşüp özgürlüğünü kaybetmişlerin haklarını eda etme gibi tasarrufa yetkili kılınmıştır. Ve böylesi tasarruf emredilmiş,övülmüş ve tavsiye edilmiştir.[24] Rasulullah sav ; "Kim müslümanların işlerini düşünmezse, onların dertleriyle dertlenmezse, onlardan değildir." Buyurarak müslümanların durumunu gözetmenin ciddiyetini akidevi bir düzlemde dile getirmiştir.[25]

            Sadaka,zekat ve infakın;yoksullara, fakirlere,özgürlükleri için kölelere,dul ve yetimlere,borçlulara,yolculara,müellefe-i kuluba,kendilerini Allah Yoluna vakfedenlere verileceği Vahiyle bildirilmiştir.[26] Bununla birlikte infakın prensip olarak kendilerini Allah Yoluna vakfetmiş yoksul,fakir mü’minlere verilmesi önceliği vardır.[27] Yakınların,akrabanın,hemşehrinin gözetilip kollanması önceliği,sağlıklı muvahhid bir toplum oluşturmada önemli ve gerekli bir tercihtir.
               Zenginlik ve Yoksulluk Çetin Bir  Denenmedir.
              Zenginlik; İhtiyaç fazlası mala sahip olmadır. İhtiyaç;barınma,sağlık,eğitim,iaşe gibi insanın gereksinim duyduğu mal ve hizmetlerdir. Bunun dışında günlük hayatında kullandığı ve kendisine fayda sağlayan ev eşyaları,araba,bilgisayar, v.b. eşyada ihtiyaç sınıfına girebilir. İnsan tüm bu ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra fazlasına sahip olma duygusunu hep taşımıştır. Çünkü imtihan vasatı için mal ve nimet meyl insana güzel ve tatlı gösterilmiştir.[28] İnsanın mal ve serveti kazanırken meşru yol ve yöntemleri seçme farziyeti olduğu gibi, kazanıp üzerine halef kılındığı mal ve nimeti tasarruf ederkende uyması gereken farziyetler vardır.Bunların en önemlisi israftır. İsraf geniş kapsamlı,ucu açık bir kavramdır.Allah Rasulü;”Kişiye canının çektiğini yemesi israf olarak yeter” buyurarak  bu gerçeğe işaret etmiştir. İnsanların müslüman olsun gayri müslim olsun açlık ve sefalet kıskacında inançlarından ve insanlıklarından çıktığı bir Dünya’da “ben kazandım” gerekçesi ile istediği gibi tüketmesi helal değildir. Unutulmamalı ki her israf bir yoksulun  derdine ilaçtır. Allahın tüm insanlar için yarattığı bu imkan,zevk,eğlence,gösteriş,konfor için kullanma hakkı olamaz. Allah bu süfli arzuların tatmini için kimseyi mal ve servet üzerine halef kılmamıştır. Nihayetinde tüm mülk Allahındır. Allah ise Yoksullukla mücadeleye,köleliği ortadan kaldırmayı, yetimi ve dulu gözetmeyi,kollamayı ve Allah Yolunda harcamayı emretmektedir.
 İhtiyaçtan fazla mala sahip olmak,yada kişinin ihtiyacından fazlasını kendisine ve topluma hiçbir fayda sağlamadan bir kasada yada bir gayrimenkulde yatırım olarak bekletmesi caiz değildir. Kendi kendine yeter olmak veya ihtiyaçlarını kimseye muhtaç olmadan karşılayacak bir gelire sahip olma hali varken insan neden ihtiyacının üzerinde servet biriktirme ihtiyacı duyar? Rasulullah’ın; "Altın ile gümüşe (paraya) tapanlarla kadifeye (lüks yaşayışa) tapanlar helâk olmuştur." Gibi onca uyarılarına, Rabbimizin;”…Ve o kimselerki altını ve gümüşü biriktirirler ve onları Allah Yolunda  sarf etmezler.İşte onları elemli bir azapla müjdele!”[29] tehdidine rağmen nasıl olurda Müslüaman servet biriktirir?.
            Rasulullah’ın sav  "Allah'ım, yoksulluk fitnesinin şerrinden, küfür ve yoksulluktan sana sığınırım" [30] şeklinde rivayet edilen duasından yoksulluğun insanlar için çetin bir imtihan olduğu bildirilmektedir. Gerçekten de  küfürle yoksulluk birbirine nispet edilerek yoksulluğun insanı küfre götürebilecek denli  bir fitne olduğunun altı çizilmektedir.Peki mademki yoksulluk fitnesi küfür kadar ağır bir durumdur, bir müslüman; kardeşinin yoksulluk içinde böylesi bir fitneyle karşı karşıya kalmasına nasıl kayıtsız kalabilir? Evet bu  her açıdan caiz değildir ve büyük bir vebaldir. Allah adeta birinin yoksulluğunu diğerine imtihan kılmıştır.Mademki kişiyi zengin kılmıştır,kendi ihtiyaçlarını gördükten sonra arta kalan malla, insanların dinini dahi tehlikeye sokan yoksulluk musibeti ile mücadele de zengin müslümanlara  düşmektedir. Bu yükümlülük birazcık vermekle olacak bir şey değildir. Zekatla, fıtr sadakası ile yükümlülük düşmemektedir. Her lüks ,konfor ve israfın yoksullukla mücadelede kullanılacak ve bir yoksulun bir yetimin derdine çare olacak bir nimet olduğu bilinmelidir.İnsanların kitlesel  ve kıtasal boyutta inançlarını bile tehdit eden yoksulluk musibeti ile  belleri bükülmüşken, Allah’ın üzerinde halef kıldığı mal ve nimeti zevk ve sefada,lüks ve israfta tüketmek tek kelimeyle zulümdür.Bu durumda ileride lazım olur,çoluk çocuk var ne olur ne olmaz düşüncesi ile saklanıp Atıl bekletilen servetin (Para,gayrimenkul,ziynet eşya v.b.) hesabını vermek nasıl mümkün olabilir!? İnsanların bunu düşünmesi gerekmektedir.Bu durum Ümmetin sosyal dokusunu,tesanüdünü bozacağı da ortadadır. Hoş bu gün Ümmetin varolan bir sosyal dokusu ve tesanüdü de  kalmış  değildir ya bu bahsi diyerdir. Ama bir Ümmet oluşturulacaksa Müslümanların bu infak ve iktisat konusunda özgün bir sistem ortaya koymaları şarttır. Aksi durumda Mü’minlerin kardeşliğinden söz etmek anlamlı ve ciddi bulunmayacaktır. Lüks, konforlu, gösterişçi, israfçı yaşam tarzı ümmet bilincini köreltecek,cahili kapitalist hegomonya altında asimilasyonu körükleyecektir. Müslümanların Batı ile mücadelesinde belirleyici olan en önemli araç; infak ahlakı ve lüks, konforlu, gösterişçi, israfçı yaşam tarzının terk edilerek,iktisad üzere bir yaşam tarzına dönmek olacaktır.
            İnsanlar Üç Hal Üzerindedir:Yoksulluk,Kefaf,Zenginlik
            İslam alimleri müslüman için hangi halin daha eftal ve hayırlı olduğu konusunda tartışmışlar,yoksulluğun ve zenginliğin kişi için  hayr olmadığında cumhur ittifak etmiştir.Her ne kadar zekat ve infak gibi mali ibadetlerin yapılması durumunda zenginliğin iyi olduğunu ileri sürenler olmasına rağmen bunlarda zengin olupta ihtiyaç fazlasını tasadduk edenlerin azlığında ittifak etmektedirler.[31]
            Fakrla ilgili hadislerin birbirine zıt görünen hükümleri ifâde etmesi ilim çevrelerinde farklı görüşlere neden olmuştur. Rasulullah’tan zenginlik,fakirlik,tasadduk konularında nakledilen rivayetleri,Rasulullahın bizzat yaşam tarzıyla ve örnek hayatıyla şerh edilmesi gerekmektedir. İktisat ve sosyal hayatın işleyiş yasalarını da göz önünde bulundurmak gerekmektedir. Örneğin ticaretle uğraşan bir sahabinin, onlarca yüzlerce devesi ve yüzlerce binlercede dinarı olabilir ve Rasulullahın övgüsüne mazhar da olmuş olabilir.Burada önemli olan husus; kişinin ticaretten elde ettiği karı nasıl tasarruf ettiğidir.Bu durum,Rasulullahın her türlü zenginliği övdüğü anlamına gelmez. Ticari servet ve zenginlik ile para biriktirme,menkul ve gayrimenkul mal zengini olmak farklıdır. Birincide istihdam oluşturarak insanların maişetlerini temin edecek bir imkan sunan bir zenginlik söz konusudur ki diğer mükellefiyetlerin de yerine getirilmesi ile meşrudur ve öğülmeye değerdir.Diğeri ise ihtiyaç sahiplerine hiçbir faydası olmayan,hatta kişinin kendisine de fayda vermeyen bir biriktirme ve müsrifçe harcamadır ki gayri meşru olan zenginlik budur.
            İnsanlar mal ve nimet yönünden üç hal üzeredirler:  Fakr (Yoksulluk anlamında) ,Zenginlik ve Kefaf Hali.
            1-Yoksulluğun (Fakr) eftaliyetini bazı ilim erbabı bazı rivayetleri delil göstererek ileri sürmüşlerdir. Örneğin şu rivayet fakirliğin eftaliyetine delil gösterilmektedir:Sehl ibn Sa'd (r.a.) anlatıyor: "Bir adam, Rasûlullah (s.a.s.)'a uğradı. Efendimiz, yanında bulunan bir zâta: "Şu gelen kimse hakkında reyin nedir?" diye sordu. Adam: "O, halkın eşrafındandır, vallahi bir kıza tâlib olsa hemen evlendirilmeye; birisi lehine şefaatte bulunsa, şefaatinin yerine getirilmesine lâyıktır" dedi. Rasûlullah (s.a.s.) sükût buyurdular. Derken az sonra bir adam daha uğradı. Rasûlullah (s.a.s.) yanındakine: "Pekiyi bunun hakkında reyin nedir?" dedi. Adam: "Ey Allah'ın Resûlü! Bu, müslümanların fakir takımındandır. Vallahi, bu bir kıza tâlib olsa evlendirilmemeye, şefaatte bulunsa itibar edilmemeye, bir şey söylese dinlenilmemeye lâyıktır" cevabını verdi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.s.): "Bu, onun gibilerin bir arz dolusundan daha hayırlıdır?" buyurdu."[32]
            2- Zenginliğin eftaliyetini ileri süren ilim adamları da bazı Hadislerden delil getirirler.Örneğin, Kâ'b İbn Mâlik (r.a.), bütün malını Allah yoluna bağışlamak husûsunda Rasûlullah'a fikrini açınca, müsâade etmemiş ve şöyle demiştir: "Malının bir kısmını kendine sakla, bu senin için daha hayırlıdır."
            Buhârî'de geçen: "Burda çok malı olanlar, kıyâmet günü az mal sahibi olacaktır. Fakat, (azalacak endîşesine düşmeden Allah rızâsı için) bol bol verenler müstesnâ. Ancak böyleleri ne kadar az!" buyurmuştur.
             Bir diğer delil: Sa'd'ın rivâyeti. Rasûlullah kendisine: "Vârislerini zengin bırakman, senin için fakir bırakmandan daha hayırlıdır" demiştir.
             Bir diğer delil: Sa'd İbnu Ebî Vakkas'ın merfû rivâyetidir: "Allah zengin, muttakî ve kendi halindeki kulu sever." Bir diğer delil: Ashâb'ın fakir olanları, Rasûlullah'a: "Zenginler hayırda bizi geçti, Allah yolunda harcadıklarının ücretlerine de erdiler, aradaki sevap farkını nasıl telâfi edelim?" mânâsında yaptıkları mürâcaatı anlatan uzunca rivâyetin sonunda Rasûlullah şöyle buyurmuştur: "Zenginlik Allah'ın bir fazlıdır, onu dilediğine verir."
            Bir diğer delil: Amr İbnu'l-Âs'a Rasûlullah ücret verdiği zaman, Amr (r.a.)'ın istiğna göstererek almak istememesi üzerine şöyle buyurmuştur: "Sâlih mal, sâlih kimsenin elinde ne kadar iyidir!"
Bu rivayetleri analiz ettiğimizde hiç birinden, zenginliğin salt kendisinin eftaliyeti anlamı çıkmaz.Bilakis, “salih mal salih kimsenin elinde güzeldir” buyurularak zenginliğin güzelliğinin kişinin salih olmasına bağlanmıştır.” Zenginlik Allahın bir fazlıdır ve onu dilediğine verir” rivayetini de Vahiy ve Rasulullahın bizzat yaşamı ve  konuyla alakalı rivayetleri ışığında şerh edecek olursak;Allah zenginliği dilediğine verir,ama onun nasıl davranacağını denemek için. Eğer halef kılınan zenginliği Allah’ın koyduğu  hudutlar  içinde tasarruf ederse ne güzeldir.Ama böyleleri ne kadar azdır. Aksi durumda bu zenginlik kendi eliyle kendine şer olmaktadır.
            3-Kefâf (kendi kendine yeter olma hali) ın efdaliyeti, nakli ve akli delillerle ortadadır. Bu hal,zenginliğin ve yoksulluğun fitnesinden uzak bir haldir.Kişi makul geliri ile ihtiyaçlarını karşılar. Artanıyla ufak tefek te olsa  sadakasını verir. Eli başına yeter  durumdur. Yoksulluğun şerrinden de zenginliğin şerrinden de emindir. Bir çok islam alimi kefaf halinin zenginlikten ve fakirlikten üstün bir durum olduğunda birleşmiştir.[33] Rasulullah’ın sav "İslâm hidâyetine erdirilip yeterli rızkı da verilmiş olan kimse, verilene kanaat ederse kurtulmuştur." [34] buyurduğu rivayet edilir.Yine İbn Mâce'de geçen bir  rivâyette Rasûlullah: "Kıyamet günü, kendisine dünyada iken sadece yetecek miktar (kût) verilmiş olmasını temennî etmeyecek ne bir tek zengin, ne de bir tek fakirvardır." buyurmuştur.
            Hulasa yetecek bir mal ve gelir kanaatla birlikte kişi için zengin olmaktan daha hayırlıdır,yoksulluğun fitnesinden de korunmuştur.
            Terk Edilen ve Unutulan Yaşam Tarzı: Zühd
            Züht;geçici ve aldatıcı olanı verip ahiret saadetine yönelmektir.Dünya nimetlerine ve mal ve mülke karşı isteksizlik,iltifatsızlık,kanaatkar olma halidir. Gönülde mal ve nimete sevgi ve ilgi duymamaktır.Böyle olunca kişi kanaatkar olacak,Allah’ın halef kıldığı servet üzerindeki tasarrufu ihtiyacı olanı kullanıp fazlasını (Artanı) infak edecek bir haleti ruhiyeye sahib olacaktır. Züht dünyayı terk edip,inzivaya çekilmek değildir. Üretmek,kazanmak,araştırmak,mamur etmek,israf etmeden yiğip, içmek,paylaşmak,kanaatkar olmak,ihtiyaçların sınırını daraltmak,israftan kaçınmak,tüketimde aza kanaat etmektir. Ashabı Kiramın zengin tüccarları böyledir. Rasulullah ve tüm peygamberler böyledir. Onlar insanları istihdam ediyor,onlara iş imkanı veriyorlardı,kazanıyorlar ama yanlarında çalıştırdıklarından fazlada yemiyorlar,onlardan farklıda giyinmiyorlardı. Rasulullahın sav tavsiyesine uygun olarak,kişinin,istihdam ettiklerinin giydiğinden giyinmesi ve yediğinden yedirmesi ancak dünya hayatına ve nimetlerine meyl etmemekle mümkündür. Zevkler,konfor,gösteriş,lüks  ve israf  ahlak edinilince,zühtün yerini,şehvet,dünyaperstlik,paraya tapıcılık,servet ve mevki, etiket ve  kariyer putçuluğunun alması kaçınılmaz olmaktadır. Zühtün en azından haramları terk seviyesinin toplumda yerleşmesi için çaba sarfedilmelidir. İsrafın haram olduğunu bilmeyen yoktur ama en çok irtikap edilen haramın israf olduğunu söylemek mübalağa olmasa gerekir. Tokgözlülük (Göz tokluğu), gönül zenginliği, kalp zenginliği zühtün sonucudur.Yada zühte götüren hasletlerdir.Züht ise müminlerin,kurtuluşa erenlerin,nefsi mutmainin vasfıdır. Bunun karşıtı dünyaperestlik,zevk ve sefa tutkusu,cimrilik,para gözlük,paracanlılık,menfaatperestliktir. Bunlar da Allah’tan  yüz çevirenlerin,fasıkların,ehli nifakın sıfatlarıdır.




[1] (24/Nur, 55)

[2] 9 Tevbe 34-35
[3] 2 Bakara 219
[4] 2Bakara 177 “Yüzlerinizi doğuya ve batıya çevirmeniz Birr değildir. Fakat gerçek iyilik; Allah'a, âhiret gününe, meleklere, kitaba ve peygamberlere iman eden, malını sevmesine rağmen hısımlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, dilenenlere ve köle azadına veren, namaz kılan ve zekât verendir"
[5] 18 Keyf 46 “Mal ve oğullar, dünya hayatının süsüdür. Ama bâki kalacak salih ameller, sevap olarak da, amel olarak da, Rabbinin katında daha hayırlıdır.”
   34 Sebe 37 “Ne mallarınız, ne de evlatlarınız size huzurumuzda bir yakınlık sağlamaz. Ancak iman eden ve salih ameller işleyenler müstesna. Onlara yaptıklarının fazlasıyla kat kat mükâfat vardır. Ve onlar oralarda güven içindedirler.”

[6]  Bakz.Sekaleyn Hadisi.
[7]  2 Bakara 143
[8]  102 Tekasür Süresi
[9]  Biriktirmemek,israf etmemek,fazla malını sadaka olarak harcamak.
[10] Buhârî, Kitabü'l-Cihad; İbn Mâce, K. Zühd.
[11] Et-Terğib;4/156
[12] 9/Tevbe, 113  "Onların mallarından sadaka al. Onunla kendilerini temizlemiş ve tezkiye etmiş olursun."
   9/Tevbe 99 “ Kimi Bedeviler de Allah'a ve ahiret gününe inanırlar; yaptıkları maddi bağışları Allah'ın yakınlığını ve peygamberin dualarını kazanma aracı, sebebi sayarlar. Haberiniz olsun ki, yaptıkları bu bağışlar, gerçekten onları Allah'a yaklaştıran bir sebeptir. İlerde Allah onları rahmetinin kapsamı içerisine alacaktır. Hiç şüphesiz Allah affedici ve merhametlidir.”
             92/Leyl, 18"O (mü'min) ki, malını (Allah için) vererek arınır, yücelir."

[13] 92 Leyl 8-9-10 Fakat kim cimrilik eder,Allah’a muhtaç olduğunu görmez (Müstağni) ve en güzel sözü yalanlarsa Bizde onu en zor olana kolayca iletiriz.Düştüğü zmanda malı ona bir fayda vermez”
[14] Sahih-i Buhari, K. Rikak 49; Ahmed b. Hanbel, III/ 218
[17] "Allah yolunda harcayın; kendinizi tehlikeye atmayın." (2/Bakara, 195)
"Nefsinin cimriliğinden korunanlar yok mu? İşte kurtulacaklar onlardır." (64/Teğâbün, 16)
"Kim cimrilik ederse, kendi zararına cimrilik eder. Allah zengindir; hiç kimseye ihtiyacı yoktur; siz ise fakirsiniz, O'na muhtaçsınız. Eğer (O'ndan ve Allah yolunda harcamaktan) yüz çevirirseniz, sizin yerinize sizden başka bir toplum getirir, artık onlar sizin gibi olmazlar." (47/Muhammed, 38)
"Kendileri cimrilik yapıp insanlara da cimriliği tavsiye eden, Allah'ın kendilerine lütfundan verdiğini gizleyen kimselerdir. Biz, nimetleri örten kâfirler için alçaltıcı bir azap hazırladık." (4/Nisâ, 37)
[18] Riyazü's-Salihin, 1/ 253
[19] Tirmizî, Birr 40
12 51 Zariyat 19"...Mallarında muhtaç ve mahrumlar için bir hak  vardır."
[20] 38 Sad 26” Ey Davud!Biz Seni yeryüzünde halifeyaptık………”
[21] 2 Bakara 267 "Ey iman edenler, kazandıklarınızın ve sizin için yerden çıkardığımız ürünlerin en helal ve iyisinden Allah yolunda harcayın.")
    2 Bakara 274 "Mallarını gizli ve açık olarak gece ve gündüz harcayan kimseler var ya, işte onların, Rableri katında ecirleri vardır. Onlara hiçbir korku yoktur ve onlar mahzun da olmayacaklardır.")
[22]  2 Bakara 261 "Mallarını Allah yolunda harcayanların hali, her başağı yüz daneli yedi başak bitiren bir tohumun hali gibidir. Allah dilediği kimseye daha kat kat verir. Allah'ın ihsanı çok geniştir. Her şeyi hakkıyla bilendir."
[23] 2 Bakara 177 “Gerçek Birr……
    3 Al-i İmran 92"Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcayıncaya kadar birre (Cennete ve iyiliğin en güzeline) eremezsiniz."  


[25] Taberani;Sağıyr.
[26] 9 Tevbe 60"Sadakalar (zekâtlar) Allah'tan bir farz olarak ancak, fakirlere (yoksullara), miskinlere (düşkünlere), (zekât toplayan İslâm devletinin görevlisi) memurlara, müellefe-i kulûba, yani gönülleri (İslâm'a) ısındırılacak olanlara, (hürriyetlerini satın almaya çalışan) kölelere, borçlulara, Allah yolunda çalışıp cihad edenlere, yolcuya mahsustur. Allah her şeyi çok iyi bilendir, hikmet sahibidir."
[27] 2 Bakara 273 “Sadakalar, zekât ve infaklar) Allah yolunda kendilerini vakfetmiş fakirler içindir ki, onlar yeryüzünde dolaşmaya muktedir olamazlar. (Hallerini) Bilmeyenler, iffet ve istiğnalarından (hallerini gizlemelerinden) dolayı onları zenginlerden sanır. Sen (ey Peygamber) o gibileri simalarından tanırsın. Onlar insanlardan yüzsüzlük edip de bir şey istemezler. Siz ne mal harcarsanız, şüphesiz Allah onu hakkıyla bilendir.”
[28] 3 Al i İmran 14 “ Kadınlar, oğullar, yük yük altın ve gümüş, salma atlar, davarlar ve ekinler gibi nefsin şiddetle arzuladığı şeyler insana süslü gösterildi. Bunlar dünya hayatının geçimliğidir. Oysa asıl varılacak güzel yer ancak Allah'ın katındadır. “
[29]  9 Tevbe 34
[30] Nesaî, Sehv, 90, İstiâze, 16, 29; Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 36, 39, 42, 44; VI, 57, 207).
[31] Buhari de geçen bir rivayet şöyledir: "Burda çok malı olanlar, kıyâmet günü az mal sahibi olacaktır. Fakat, (azalacak endîşesine düşmeden Allah rızâsı için) bol bol verenler müstesnâ. Ancak böyleleri ne kadar az!"
[32] Buhârî, Rikak 16, Nikâh 15; İbn Mâce, Zühd 5, hadis no: 4120.
[33] Kurtubi,İmam Nevevi,İbn Mübarek bunlardandır.
[34] Müslim

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder