Sadıklardan ve Muttaqilerden Olmak; İnfakladır!
Atilla MORÇOL
Allah’ın verdiği mal ve nimetten infak etmeden sadıklardan, muttaqilerden olunamayacağı,infakın Allah’a yönelmeye engel olan dünyevi bağlardan arınma olduğu Vahyin bildirdiği bir gerçekliktir.[1] Kişinin Kalbinin biriktirdiği hazinesiyle birlikte olduğu malumdur. Hazinesi parasal dünyevi servet olanların kalbi; ya cüzdanında, ya kasasında yada banka hesabında olacaktır. Böyle birinin, Allah’a yönelmesi de muttaqilerden ve sadıqlardan olmasıda muhaldir. Hazinesi hayr olan ancak Allah’a teveccüh edip yönelebilir.Ancak böyle birisi Allah’ın verdiğini muhtaçlarla paylaşma özverisinde bulunabilir. Başta örneğimiz olan Rasulullah sav olmak üzere tüm Enbiyanın saa ve Salihiynin ra dünya görüşü ve yaşam tarzının; Allah’ın üzerlerine müstahlef kıldığı mal ve nimeti, O’nun cc yoksul ve muhtaç kulları ile paylaşmaktan ibaret olduğu her kesin malumudur. İhtiyaç fazlasının atıl bırakılarak kenz edilmesi, ihtiyaç sahibi yoksulları ne haliniz varsa görün anlamına gelir ki Rasulullah sav;” Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir!” buyurarak akidevi bir tehlikeye dikkat çekmiştir. Düşününki refah içinde yüzen zenginlerin fazlalıklarını kenz etmelerine karşılık yoksulluğun dayanılmaz sıkıntılarıyla boğuşan kitlelerden bir kişinin bile sırf bu duyarsızlık nedeniyle islamdan soğuması yada irtidat etmesi, tüm zenginlerin ahiretlerini riske atacak günah olarak yeteceği ortadadır.
Allah, Ademevladından Kendisine kulluk etmelerini onlar üzerine bir görev olarak yazmış, Onlarında geçimliğini rızık olarak üzerine almıştır. Rızqı veren Allahtır. Ki insanlar ihtiyaçlarını karşılasın. İnsanın temel ihtiyaçları; Yiyecek, içecek,barınma,giyinme, güvenlik, sağlık ve eğitimdir. Bu temel ihtiyaçları Allah her can için, akidesine bakmaksızın yaratmıştır.Ve Allah rızık verenlerin en hayırlısıdır! Ademevladı Allah’ın tüm insanlar için yarattığı mal ve rızqı; düzenlediği sosyo ekonomik yapı ile öylesine kötü bölüştürmüş,öylesine adaletsiz bir gelir dağılımını gerçekleştirmiştir ki; becerikli,kurnaz,zeki olanlar haddinden fazla malı ve rızkı kapmış, kalenderler bu paylaşımdan karnını doyuracak kadarını bile alamamıştır.Malikiyyet İddiası Tevhidle Bağdaşmaz!
Mal ve mülk Allahındır. Onu dilediğine verir. Verdiğinden ise nasıl tasarruf edeceğini bekler. Vahiyle ve Rasulullahın örnekliği ile israf edilmemesi, cimri olunmaması, biriktirilmemesi, sadaka,zekat,infak edilerek muhtaçlarla paylaşılması salih bir amel olarak zikredilerek emr ve tavsiyelerde bulunulmuş ve Rasulullah’ta bu emr ve tavsiyeleri yaşayarak göstermiştir. Hiç kimse; “infak farz değildir. İhtiyaç fazlası infak edilsede edilmeyerek biriktirilsede farketmez, insane muttailerden ve sadıklardan olabilir, gerçek birre erebilir diyemez. Bu Vahiyle bildirlene ve Rasulullahın örnekliğine aykırı bir iddia olur. İnfakın müeyyidesi yok diyenler, farz değil tavsiyedir diyenler bu noktayı gözardı ediyorlar. Anlaşılalan o ki bu noktada hayat tarzı ne ise yani kişilerin mülkle ilişkisi nasılsa öyle yorumlar yapılmaktadır. Bu her dönemde böyle olmuştur ve böyle de olacaktır.
Meyl edilen mal, ademevladı için cetin bir imtihan unsuru olmuştur. Cahiliyye; edindiği serveti, kimseye koklatmamak için Mülkiyet denilen dokunulmazlık ve kutsallık duvarı örmüştür etrafına. Bahçe duvarları, tarla çitleri bu amaca matuftur;”benimdir kimse giremez!” Cahiliye düşüncesi, mal ve servetlerine kimseyi ortak etmez, yoksullarında bir hakkı olduğuna asla yanaşmazlar. Tutkuyla bağlandıkları malları diledikleri gibi israf[2] etmeleri konusunda tavizsizdirler: “Mallarımız konusunda dilediğimiz gibi hareket edemeyeceğimizi sana namazın mı emrediyor ey Şuayb?”[3] Cahileyenin mülkle ilişkisi, inançlarına ve dünya görüşüne muafıktır. Buna diyeceğimiz ancak, “Allah Hidayet nasip etsin!” temennisidir. Zira inkarcı bir kafa ve kalpten bu beklenir. Allah’ın verdiği rızık üzerinde “tanrı” gibi mülükiyyet iddiasının ve bu yönde bir kullanımın bir küfür olduğu bilinmelidir.[4] Allah İnfak edin, küfredenlerden olmayın buyurmaktadır. Zira böyle bir iddia Allah’ın olana tecavüzdür. Bu, tek dünyalı bir dünya görüşü için normaldirde. Bizi asıl ilgilendiren Müslümanların servet/mülkiyet anlayışı, ellerindeki mal ve nimet üzerinde yoksul,ihtiyaç sahiplerinin ne kadar hakkı olduğu konusundaki, Kur’anla ve Rasulullah’ın örnekliği ile taban tabana zıt anlayıştır.Dünyanın gelip geçiciliğini bilen ve Ahiretin ise ebedi olduğuna inanan bir zihin; nasıl olurda kısta dayalı olmayan, hile,aldatma, sömürü ve istismara dayalı sosyo ekonomik yapınında marifetiyle servet sahibi olsun, serveti biriktirmek suretiyle hakkı olanları bundan mahrum bıraksın!?
Allah Kimseyi Aç ve Biilaç Koymaz!
Allah Kimseyi aç,açık, barınaksız komaz.Açlık ve ilaçsızlıktan ölümler ise Allah’tan değil habis ruhlu mahlukların düzenlediği dünyevi nizamlar,anlayışlar ve siyasetler nedeniyledir.Birileri hkkından ve ihtiyacından fazlasını “benimdir” diyerek saklar kenz ederse olacağı budur. Bu bir hastalıktır. Kimisi çöp biriktirir kimiside servet! Biriktirme olunca birilerininde aç ve sefil kalacağı kaçınılmaz olacaktır. Zira Allah rızık verenlerin en hayırlısıdır.[5] Verdiği rızqı gasp edip sahibine vermeyenler, açlıktan ölümlerin müsebbibleridir. Allah’ın “Hesapsız rızık vermesi” Karun’un adalet ve kıstın olmadığı bir vasatta zorbalık yaparak mal toplamasını, hazine biriktirmesini kapsamaz. Karun ve onun gibiler Allah’ın ve dolayısyla Nas’ın olan rızqı el çabukluğu ve kurnazlıkla ele geçirmesi ve bu mülk üzerinde malikiyyet iddiasında bulunmasıdır ki, Allah bunu şirk koşma ve küfür olarak nitelemektedir.[6] Allah’ın Kur’anda bir yerde “Rızkı kısar” buyurması; kullarını aç sefil bırakır manasına asla gelmez! Zira Allah rızık verenlerin en hayırlısıdır. Allah her canın rızkını asli ihtiyaçlarını giderecek kadarını yaratmıştır. Rızık veren Allah’a yakışan da budur. Allah ganidir,rızqı bol olandır, adalet sahibidir.
İslam Alimi Fahreddin Razi Tefsirül Kebir’inde “Rızık verenlerin En Hayırlısı” nı tefsir sadedinde aşağıdaki değerlendirmeyi yapmıştır.
“Rızık Verenlerin En Hayırlısı”
“Rızık vermede hayırlı olmak ise, şu hususlarda olur:
a) Vereceği şeyi, ihtiyaç zamanından geri bırakmamak.
b) İhtiyaç miktarından az vermemek.
c) Vereceği şeyi, hesaba tabi tutarak azaltmamak.
d) Verdiği şeyi, karşılık istemek suretiyle bozup bulandırmamak.
İşte Allah Teâlâ, böyle bir rızık verendir. Bunlardan birincisine gelince; Allah'ın alîm ve kadîr oluşundan; ikincisi; Allah'ın, ganî ve rızkı bol oluşundan; üçüncüsü; Allah'ın kerîm oluşundandır ki, Cenâb-ı Hak bu hususu, "Dilediği kimseleri hesapsız olarak rızıklandırmıştır" (Al-i imran, 27) ifadesiyle beyan etmiştir. Bu İfadeden kastedilen şey, bizim az önce söylediğimiz şey olup, "Allah onu, hesaba tâbi tutmadan, helâl rızıkla rızıktandırır, bol bol nzık verir" demektir. Dördüncüsüne gelince, bu da Allah'ın yüce, ulu olmasından dolayıdır. Çünkü karşılığı, aşağıda olan, yukarda olandan talep eder. Baksana, en yüce olanın (Üstte olanın) en aşağıda olana karşı yaptığı hibe ve yardım, herhangi bir karşılık ve bedeli gerektirmez. “[7]
Görüldüğü gibi, Allah; ihtiyaç miktarından az vererek kullarını açlığa ve sefalete, hatta açlıktan ölümlere neden olacak bir sonucu murat etmediğidir. Açlık ve sefalet, yoksulluk, açlıktan ve ilaçsızlıktan ölümler Allah’ın takdir ettiği bir yazgı değil, sömürgeci istikbari güclerin sömürü ve istismarından kaynaklanan ve bu güclerin dünyada adalet ve kıst düşmanı bir sosyo ekonomik yapı düzenleyib egemen kılmalarından kaynaklanan Fravni Sistemlerdin bir sonucudur. Bu tıpkı Allah’ın yarattığı ve yine Allah’ın öldürme hakkı olan canı, haksız ve haddi tecavüz ederek katilin öldürmesi gibidir. Allah Adalet sahibidir ve rızqı tüm insanlar için yaratmıştır. Bu adaletsiz, çarpık paylaşım; İnsanların açgözlülüğü ile düzenledikleri kısta[8] dayanmayan sosyo ekonomik yapı nedeniyle, kurnaz ve becerikli olanların ihtiyacından fazlasını ele geçirip kenz etmesinden ve Allah’ın olan mal üzerinde malikiyyet iddiasından kaynaklanmaktadır.
İnfak konusunda Allah’ın emir değil de tavsiyeleri olduğunu var sayalım! Allah cc; tavsiye ve teşviklerine uyulacakların en hayırlısıdır. Allah’ın her tavsiyesi gibi infakla ilgili tavsiyelerine de gönülden uyanlara Allah hesapsız ecir ve nimet sunacağını vaadediyor. Allahın tavsiyelerine uyanlar; sadıklara ve muttaqilere vadedilen ilahi nimetlerden yararlanır, bu tavsiyelerden yüz çevirenler ise ilahi rızıqlardan mahrum kalır. Bahçesini yoksullara açmayanlara, cennet konusunda çömert davranılmayacağı aşikardır.
İnfaq konusu İslamın en hassas ibadetlerindendir.Sadece vermek değil, verirken töhmet altında bırakmadan, utandırmadan, kırmadan, başa kakmadan, kibirlenmeden,şımarmadan verilmesi gerektiğinden, bahsetmektedir Vahiy. Aksi durumda yalçın bir kayanın üzerindeki toprağın, bir sağanakta kayıb gitmesi misali yapılan hayrında kaybolup gideceğini ikaz etmektedir Rabbimiz.Bu itibarla infak; kemale ermiş bir ahlak sahibinin gönül hoşnutluğu ile nezaket ve muabbet içinde yaptığı harcamadır. İnfakın, ihtiyaç fazlasının Allah yolunda sarfedilmesi noktasında farzmıdır değilmidir suallerinin bir anlamı yoktur. İnfak,ihtiyaç fazlası yada Allah’ın verdiği rızqı Allah yolunda sarfetmek; mü’minlerin vasıflarından oluşu önemlidir.[9] Allah Yolunda (Fiisebilillah) üç vermekten biri oluşu[10]
İnfak farz yada Tavsiyemidir!?
İnfak,sadaka,zekat; mü’minlerin, sadıkların ve muttaqilerin vasıfları olarak Kur’anda bir çok ayetle sayıldığı sabitttir. Bu nedenle İnfkın farz, vacip,sünnet olup olmadığını tartışmak çokta anlamlı değildir. Kaldıki;
Allah insanları, İslama elçileri vasıtasıyla Davet etmiş,icbar etmemiştir. Zorlamamıştır. İnsanlara, özgürce, gönül hoşluğu içinde bu Davete uymaları durumunda büyük bir ecir vaadederek teşvik etmiş, aksi durumda ise Cehennem Ateşi ile de tehdit etmiştir. Kişinin kendi iradesiyle Davete icabet etmesi, kulluk bilinci ve görevi ile uyum içinde olacaktır. Zorla kulluk imtihan vasatına muafık düşmemektedir. Işte bunun gibi Allah; müslümanlara,mü’minlere infak konusunda da tavsiyelerde, teşviklerde bulunmaktadır. Allah’ın tavsiyesine mü’min olan; canı gönülden ve seve seve uyacaktır. Tavsiyesine uyan Allah’ın vaadettiği ecre kavuşacak, uymayanlar ise Allah’ın vaadetiği nimetlerden mahrum kalacaktır. Birre[11] ulaşarak sadıklardan ve muttaqilerden olmanın koşulu; canın yongası(!) olan Mal’ı; Yakınlar’a, Yetimler’e, Yoksullar’a , Yoloğlu’na, Dilenen’e ve Köleler’e vermekten geçtiği apaçık Beyanla herkesin malumudur. İnfak etmemenin müeyyidesinin; sadıklara ve muttaqkilere verilen cennet nimetlerinden mahrumiyyet olduğunu anlamak içinde alim olmaya gerek yoktur. Kaldıki Tevbe 34 ve 35 ayetlerinde bahse konu biriktirme/kenz başlı başına elim bir azab müeyyidesinden bahsetmektedir. Biriktirme infaktan kaçınma olduğuna gore infak etmeyerek biriktirmek elim bir azabı gerektiren bir davranıştır. Bu itibarla “infak etmemenin müeyyidesi yoktur” demek doğru değildir. Vahiyle çelişmektedir. İnfak azaltır, cimrilikse biriktirme nedenidir. İnfak tasarruftur, biriktirmekse israf! Allah müsrifleri sevmez.[12] Yani infak etmeden muttaki ve sadık olunamıyacağı hatta infakın usul ve esaslarına bile riayetsizliğin, yapılan iyiliği boşa çıkartacağı Kur’anda uzun uzun anlatılır.
Dolayısıyla; sonuçları itibariyle, infak/ihtiyaç fazlasının tasadduku, insanların İman edip İslama giriş saiklerini gerçekleştirmeye matuf olmazsa olmaz salih amellerdendir. Bu salih ameli farz değil diye gerektiği gibi işlememek; muttaqilerden ve sadıklardan olamamaya neden olacağından, hüsranla karşılaşmak bu amelin işlenmemesinin müeyyidesi olarak karşımıza çıkmaktadır.
[1] 2 Baqara 177 “Yüzleriniz’i Doğu’dan ve Batı’dan yana çevirmeniz Birr değildir. Ama Birr, Allah'a, Ahiret Günü'ne, Melekler’e, Kitab'a ve Nebiler’e iman eden, ona olan Sevgileri’ne rağmen, Mal’ı Yakınlar’a, Yetimler’e, Yoksullar’a , Yoloğlu’na, Dilenen’e ve Köleler’e veren, Salat’ı kılan, Zekat’ı veren ve ahidleştiklerinde Ahidleri’ne Wefa gösterenler ile Zor’da, Hastalık’ta ve Savaş’ın kızıştığı Zamanlar’da Sabredenler (inkidir). İşte bunlar Sadıqlar’dır ve bunlardır Müttaqî olanlar.”
9 Tevbe 103 “Onlar’ın Mallar’ından Sadaqa al, bununla Onlar’ı temizlemiş olursun. Onlar’a Salat et( teşvik et). Doğrusu, Senin Salat’ın, onlar için bir Sukunet’tir. Allah İşiten'dir, Bilen'dir.
[2] Allah’ın verdiği mal ve mülkü O’nun rızasına uygun harcamaya tasarruf, hilafına harcamaya israf denir. Velevki Allah’ın hilafına biriktirmekte bir israftır.
[3] Hud 87
[4] 2 Baqara 254 “Ey İman edenler, onda hiç bir Alış Verişin, hiç bir Dostluğun ve hiçbir Şefaat’ın olmadığı Gün gelmezden önce, size Rızıq olarak verdiklerimizden infaq edin. Kafirler, Onlar Zulmedenler’dir.”
[5] Hac 58
[6] 36 Yasin 47 "Size Allah'ın verdiği Rızıqlar’dan infaq edin," denilince de İnkarcılar İnananlar’a "Allah'ın eğer dilemiş olsa Allah'ın yedirebileceği kimseyi Biz mi yedirecek mişiz? Gerçekten Siz düpedüz bir Şaşkın’sınız."
[7] Fahredtin Razi; Tefsirül Kebir /Sebe Süresi.
[8] Kıst:Toplumda nimet eşitliğini değilse bile en azından insanların asli ihtiyaçlarını karşılayacak düzenlemeleri yapan ve gerekli tedbirleri alan sosyo ekonomik yapı kurma iradesi ve hassasiyeti.
[10] Fiisebilillah cihad, fiisebilillah Hicret, fiisebiliilah infak etmek. Allah Yolunda can vermek, Allah Yolunda Yurdtan geçmek, Allah Yolunda meyledilen malı vermek.
[11] 2/Baqara 177 “Yüzleriniz’i Doğu’dan ve Batı’dan yana çevirmeniz Birr değildir…..”
[12] 6 En’am 141 “Asmalı ve Asmasız Bahçeleri, Hurmaları ve Tadları farqlı Ekinleri, Zeytinleri ve Narları birbirine benzer ve benzemez yaratan O'dur. Ürün verdiğinde Ürünü’nden yiyin ve Hasad Günü de Haqqını verin. Çünkü O, İsraf edenleri sevmez.”
Yakup Demir/ Kayseri
YanıtlaSil(ENFAL SURESİ / 60)De ki: "İsteyerek veya istemiyerek infak edin; sizden kesin olarak kabul edilmeyecektir. Çünkü siz bir fasıklar topluluğu oldunuz."
(TEVBE SURESİ / 53)"İnfak ettiklerinin kendilerinden kabulünü engelleyen şey, Allah'ı ve elçisini tanımamaları, namaza ancak isteksizce gelmeleri ve hoşlarına gitmiyorken infak etmeleridir."
İnfakın nafile bir ibadet olmadığına dalalet eden iki ayeti kerime. Mü'min olanların gönül hoşnutluğu içinde yaptıkları harcamadır infak. Mü'minler,sadıklar,muttakiler ihtiyaç fazlalarını infak edebilirler değil İnfak ederler! Hayrettin Karaman'ın şu tespitleri önemlidir:
"1. Başkası temel ihtiyaçlarını temin edememiş olursa, elinde ihtiyacından fazla malı olan kimsenin bu fazladan, o ihtiyacı karşılaması farzdır; karşılamazsa günahkâr olur.
2. Elinde fazla (nisab miktarı) malı olan kimse, şer`an zengin sayılmayan kimselere malının belli miktarını zekat olarak verecektir.
3. Başta cihad vergisi olmak üzere İslam topluluğunun ihtiyacı sebebiyle meşru ululemrin koyduğu vergiler ödenecektir.
4. Bu ödemeler yapıldıktan sonra kişilerin ellerinde bulunan servet, meşru yoldan elde edilmiş olmak şartıyla onların mülküdür, haklarıdır.
5. Müslüman ne kadar zengin olursa olsun malını israf edemez. İsraf Müslümanların örf ve âdetlerine göre bilinir, tespit edilir.
6. Serveti atıl bırakmak, ümmetin ve insanlığın ondan -infak, yatırım, üretim, istihdam gibi yollarla- yararlanmasına engel olmak caiz değildir."
Demekki infak yapıldığında sevap yapılmadığında birşey lazım gelmeyen bir amel değildir. Usul ve esaslarına riayet edilerek yapıldığında amulussalihat olan bir ameldir. Mü'min için bunun terki mevzubahis olamaz. Zira bu amel mü'minlerin ve kurtuluşa ermişlerin vasıflarından biridir. İnfaksızlık ise nifak ehlinin vasfıdır. Bu nedenlede infak konusunu farzdı, vacibti,sünnetti gibi fıkhi tartışma ortamına getirmek meseleyi anlamaktan kaynaklanmaktadır.
Yahya
YanıtlaSilİnsanlık tarihi byunca,Mülk -İnsan ilişkilerinde üç tür davranış biçimiyle karşılaşıyoruz: Rzillik olan Rezilet yolu ki Allah bunu çirkin ilan etmiştir. İstikbari,Karuni anlayıştır:"Benim malım benim seninki de benim olsun!" Adalet yolu;"Benim malım benim senin malın senin!" Herkes malı üzerindeki hakları ve yükümlülükleri yerine getirir,kimse kimsenin malına göz dikmez. Allah bu davranış biçimini meşru görmüştür. Fazilet yolu; "Senin malın senin benimkide senin!" herkesin bu yaklaşımda olduğu bir toplum Fazilet toplumudur.Ümmet toplumudur. Bulamayınca şükrtmek, bulunca infak etmek davranışı; Allah ve Rasulu tarafından ve tüm Peygamberlerin övdüğü,tavsiye ettiği Yoldur.Bizatihi başta Rasulullah olmak üzere tüm enbiya ve evliyanın yaşadığı,takip ettiği, ahlak edindiği bir davranış biçimidir bu.Bu Yol asıl olmakla birlikte zor bir yoldurda. Bu Yola Mukarreb olanlar, öncüler girebilir ancak. Bu bakımdan çoğunluk Adalet yolunu tercih eder.mal benimdir der zekatını sadakasını verir, bir miktarda infakta bulunur. Böylece Ashabı Yemine dahil olur.