15 Kasım 2010 Pazartesi

Sadıklardan ve Muttaqilerden Olmak; İnfakladır!

Atilla MORÇOL

          Allah’ın verdiği mal ve nimetten infak etmeden sadıklardan, muttaqilerden olunamayacağı,infakın Allah’a yönelmeye engel olan dünyevi bağlardan arınma olduğu Vahyin bildirdiği bir gerçekliktir.[1] Kişinin Kalbinin biriktirdiği hazinesiyle birlikte olduğu malumdur. Hazinesi parasal dünyevi servet olanların kalbi; ya cüzdanında, ya kasasında yada banka hesabında olacaktır. Böyle birinin,  Allah’a yönelmesi de muttaqilerden ve sadıqlardan olmasıda muhaldir. Hazinesi hayr olan ancak Allah’a teveccüh edip yönelebilir.Ancak böyle birisi Allah’ın verdiğini  muhtaçlarla paylaşma  özverisinde bulunabilir. Başta örneğimiz olan Rasulullah sav olmak üzere tüm  Enbiyanın saa ve Salihiynin ra dünya görüşü ve yaşam tarzının; Allah’ın üzerlerine müstahlef kıldığı  mal ve nimeti, O’nun cc  yoksul  ve muhtaç kulları ile paylaşmaktan ibaret olduğu her kesin malumudur. İhtiyaç fazlasının atıl  bırakılarak kenz edilmesi, ihtiyaç sahibi yoksulları ne haliniz varsa görün anlamına gelir ki Rasulullah sav;” Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir!” buyurarak akidevi bir tehlikeye dikkat çekmiştir. Düşününki refah  içinde yüzen zenginlerin fazlalıklarını kenz etmelerine karşılık  yoksulluğun dayanılmaz sıkıntılarıyla boğuşan kitlelerden  bir kişinin bile sırf bu duyarsızlık nedeniyle islamdan soğuması yada irtidat etmesi, tüm zenginlerin ahiretlerini riske atacak   günah olarak yeteceği ortadadır. 
     Allah, Ademevladından Kendisine kulluk etmelerini onlar üzerine bir görev olarak yazmış, Onlarında geçimliğini rızık olarak üzerine almıştır. Rızqı veren Allahtır. Ki insanlar ihtiyaçlarını karşılasın. İnsanın temel ihtiyaçları; Yiyecek, içecek,barınma,giyinme, güvenlik, sağlık ve  eğitimdir. Bu temel ihtiyaçları Allah her can için, akidesine bakmaksızın yaratmıştır.Ve Allah rızık verenlerin en hayırlısıdır! Ademevladı Allah’ın tüm insanlar için yarattığı mal ve rızqı; düzenlediği sosyo ekonomik yapı ile öylesine kötü  bölüştürmüş,öylesine adaletsiz bir gelir dağılımını gerçekleştirmiştir ki; becerikli,kurnaz,zeki olanlar haddinden fazla malı ve rızkı kapmış, kalenderler bu paylaşımdan karnını doyuracak kadarını  bile alamamıştır.
Malikiyyet İddiası Tevhidle Bağdaşmaz!

Mal ve mülk Allahındır. Onu dilediğine verir. Verdiğinden ise nasıl tasarruf edeceğini bekler. Vahiyle ve Rasulullahın  örnekliği ile israf edilmemesi, cimri olunmaması, biriktirilmemesi, sadaka,zekat,infak edilerek muhtaçlarla paylaşılması salih bir amel olarak zikredilerek emr ve tavsiyelerde bulunulmuş ve Rasulullah’ta bu emr ve tavsiyeleri yaşayarak  göstermiştir. Hiç kimse; “infak farz değildir. İhtiyaç fazlası infak edilsede edilmeyerek  biriktirilsede farketmez, insane muttailerden ve sadıklardan olabilir, gerçek birre erebilir diyemez. Bu  Vahiyle bildirlene ve Rasulullahın örnekliğine aykırı bir iddia olur. İnfakın müeyyidesi yok diyenler, farz değil tavsiyedir diyenler bu noktayı gözardı ediyorlar. Anlaşılalan o ki bu noktada hayat tarzı ne ise yani kişilerin mülkle ilişkisi nasılsa öyle yorumlar yapılmaktadır. Bu her dönemde böyle olmuştur ve böyle de olacaktır.      
Meyl edilen mal, ademevladı için cetin bir imtihan unsuru olmuştur. Cahiliyye; edindiği serveti, kimseye koklatmamak için  Mülkiyet  denilen dokunulmazlık  ve kutsallık duvarı örmüştür etrafına. Bahçe duvarları, tarla çitleri bu amaca matuftur;”benimdir kimse giremez!”  Cahiliye düşüncesi, mal ve servetlerine kimseyi ortak etmez, yoksullarında  bir hakkı olduğuna asla yanaşmazlar. Tutkuyla bağlandıkları malları diledikleri gibi israf[2]  etmeleri konusunda tavizsizdirler:  “Mallarımız konusunda dilediğimiz gibi hareket edemeyeceğimizi sana namazın mı emrediyor ey Şuayb?”[3]   Cahileyenin mülkle ilişkisi, inançlarına ve dünya görüşüne muafıktır. Buna  diyeceğimiz ancak,  “Allah Hidayet nasip etsin!”  temennisidir. Zira  inkarcı bir kafa ve kalpten bu beklenir. Allah’ın verdiği rızık üzerinde “tanrı” gibi mülükiyyet iddiasının ve  bu yönde bir  kullanımın  bir küfür olduğu bilinmelidir.[4] Allah İnfak edin, küfredenlerden olmayın buyurmaktadır. Zira böyle bir iddia Allah’ın  olana tecavüzdür. Bu, tek dünyalı bir dünya görüşü için normaldirde. Bizi asıl ilgilendiren  Müslümanların  servet/mülkiyet  anlayışı, ellerindeki mal ve nimet üzerinde yoksul,ihtiyaç sahiplerinin ne kadar hakkı olduğu  konusundaki, Kur’anla ve Rasulullah’ın  örnekliği ile  taban tabana zıt anlayıştır.Dünyanın gelip geçiciliğini bilen ve  Ahiretin ise ebedi olduğuna inanan  bir zihin; nasıl olurda kısta dayalı olmayan, hile,aldatma, sömürü ve  istismara dayalı sosyo ekonomik yapınında marifetiyle servet sahibi olsun, serveti biriktirmek suretiyle   hakkı olanları bundan mahrum bıraksın!?
Allah Kimseyi Aç ve Biilaç Koymaz!
Allah Kimseyi aç,açık, barınaksız komaz.Açlık ve ilaçsızlıktan ölümler ise Allah’tan değil habis ruhlu  mahlukların düzenlediği dünyevi nizamlar,anlayışlar ve siyasetler nedeniyledir.Birileri hkkından ve ihtiyacından fazlasını “benimdir” diyerek saklar kenz ederse olacağı budur. Bu bir hastalıktır. Kimisi çöp  biriktirir  kimiside servet! Biriktirme olunca birilerininde aç ve sefil kalacağı kaçınılmaz olacaktır. Zira  Allah rızık verenlerin en hayırlısıdır.[5] Verdiği rızqı gasp edip  sahibine vermeyenler, açlıktan ölümlerin müsebbibleridir. Allah’ın “Hesapsız rızık vermesi” Karun’un adalet ve kıstın olmadığı bir vasatta zorbalık yaparak mal toplamasını, hazine  biriktirmesini kapsamaz. Karun ve onun gibiler Allah’ın ve dolayısyla Nas’ın olan rızqı el çabukluğu ve kurnazlıkla ele geçirmesi ve bu mülk üzerinde  malikiyyet iddiasında bulunmasıdır ki, Allah bunu şirk koşma ve küfür olarak nitelemektedir.[6] Allah’ın Kur’anda bir yerde  “Rızkı kısar” buyurması; kullarını aç sefil bırakır manasına asla gelmez! Zira Allah rızık verenlerin en hayırlısıdır. Allah her canın rızkını asli ihtiyaçlarını giderecek kadarını yaratmıştır. Rızık veren Allah’a yakışan da budur. Allah ganidir,rızqı bol olandır, adalet sahibidir.
İslam Alimi Fahreddin Razi Tefsirül Kebir’inde “Rızık verenlerin En Hayırlısı” nı tefsir sadedinde aşağıdaki değerlendirmeyi yapmıştır.

Rızık Verenlerin En Hayırlısı

 “Rızık vermede hayırlı olmak ise, şu hususlarda olur:
a) Vereceği şeyi, ihtiyaç zamanından geri bırakmamak.
b)  İhtiyaç miktarından az vermemek.
c) Vereceği şeyi, hesaba tabi tutarak azaltmamak.
d) Verdiği şeyi, karşılık istemek suretiyle bozup bulandırmamak.

      İşte Allah Teâlâ, böyle bir rızık verendir. Bunlardan birincisine gelince; Allah'ın alîm ve kadîr oluşundan; ikincisi; Allah'ın, ganî ve rızkı bol oluşundan; üçüncüsü; Allah'ın kerîm oluşundandır ki, Cenâb-ı Hak bu hususu, "Dilediği kimseleri hesapsız olarak rızıklandırmıştır" (Al-i imran, 27) ifadesiyle beyan etmiştir. Bu İfadeden kastedilen şey, bizim az önce söylediğimiz şey olup, "Allah onu, hesaba tâbi tutmadan, helâl rızıkla rızıktandırır, bol bol nzık verir" demektir. Dördüncüsüne gelince, bu da Allah'ın yüce, ulu olmasından dolayıdır. Çünkü karşılığı, aşağıda olan, yukarda olandan talep eder. Baksana, en yüce olanın (Üstte olanın) en aşağıda olana karşı yaptığı hibe ve yardım, herhangi bir karşılık ve bedeli gerektirmez. [7]

             Görüldüğü gibi, Allah; ihtiyaç miktarından az vererek  kullarını açlığa ve sefalete, hatta açlıktan ölümlere neden olacak bir sonucu murat etmediğidir. Açlık ve sefalet, yoksulluk, açlıktan  ve ilaçsızlıktan  ölümler Allah’ın takdir ettiği bir yazgı değil, sömürgeci istikbari güclerin sömürü ve istismarından kaynaklanan ve bu güclerin dünyada adalet ve kıst düşmanı bir sosyo ekonomik yapı düzenleyib egemen kılmalarından kaynaklanan Fravni Sistemlerdin bir sonucudur. Bu tıpkı Allah’ın yarattığı ve yine Allah’ın  öldürme hakkı olan canı, haksız ve haddi tecavüz ederek  katilin öldürmesi gibidir. Allah Adalet sahibidir ve rızqı tüm insanlar için yaratmıştır. Bu adaletsiz, çarpık paylaşım; İnsanların açgözlülüğü ile düzenledikleri kısta[8]  dayanmayan  sosyo ekonomik yapı nedeniyle,  kurnaz ve becerikli olanların  ihtiyacından fazlasını ele geçirip  kenz etmesinden ve Allah’ın olan  mal üzerinde malikiyyet iddiasından  kaynaklanmaktadır.

  İnfak konusunda Allah’ın emir değil de tavsiyeleri olduğunu var sayalım! Allah cc;  tavsiye ve teşviklerine uyulacakların en hayırlısıdır. Allah’ın her tavsiyesi gibi  infakla ilgili tavsiyelerine de gönülden uyanlara Allah hesapsız ecir ve nimet sunacağını vaadediyor. Allahın tavsiyelerine uyanlar; sadıklara ve muttaqilere vadedilen ilahi nimetlerden  yararlanır, bu tavsiyelerden yüz çevirenler ise  ilahi rızıqlardan  mahrum kalır. Bahçesini yoksullara açmayanlara, cennet konusunda çömert davranılmayacağı aşikardır.

İnfaq konusu İslamın en hassas ibadetlerindendir.Sadece vermek değil, verirken  töhmet altında bırakmadan, utandırmadan, kırmadan, başa kakmadan, kibirlenmeden,şımarmadan  verilmesi gerektiğinden, bahsetmektedir Vahiy. Aksi durumda  yalçın bir kayanın üzerindeki toprağın, bir sağanakta kayıb gitmesi misali yapılan hayrında kaybolup gideceğini ikaz etmektedir Rabbimiz.Bu itibarla infak; kemale ermiş bir ahlak sahibinin gönül hoşnutluğu ile nezaket ve muabbet içinde yaptığı harcamadır. İnfakın, ihtiyaç fazlasının Allah yolunda sarfedilmesi noktasında farzmıdır değilmidir suallerinin bir anlamı yoktur. İnfak,ihtiyaç fazlası yada Allah’ın verdiği rızqı Allah yolunda sarfetmek; mü’minlerin vasıflarından oluşu önemlidir.[9] Allah Yolunda (Fiisebilillah) üç vermekten biri oluşu[10]

İnfak farz  yada Tavsiyemidir!?

İnfak,sadaka,zekat; mü’minlerin, sadıkların ve muttaqilerin vasıfları olarak Kur’anda bir çok ayetle  sayıldığı sabitttir. Bu nedenle  İnfkın farz, vacip,sünnet olup olmadığını tartışmak çokta anlamlı değildir. Kaldıki;
Allah insanları, İslama  elçileri vasıtasıyla Davet etmiş,icbar etmemiştir. Zorlamamıştır. İnsanlara, özgürce, gönül hoşluğu içinde  bu Davete uymaları durumunda büyük bir ecir vaadederek teşvik etmiş, aksi durumda ise Cehennem Ateşi ile de tehdit etmiştir. Kişinin kendi iradesiyle  Davete icabet etmesi, kulluk bilinci ve görevi ile uyum içinde olacaktır. Zorla kulluk imtihan vasatına  muafık düşmemektedir.  Işte bunun gibi Allah; müslümanlara,mü’minlere infak konusunda da tavsiyelerde, teşviklerde bulunmaktadır. Allah’ın tavsiyesine mü’min olan; canı gönülden ve seve seve uyacaktır. Tavsiyesine uyan  Allah’ın vaadettiği  ecre kavuşacak, uymayanlar ise  Allah’ın vaadetiği nimetlerden  mahrum kalacaktır. Birre[11] ulaşarak sadıklardan ve muttaqilerden olmanın koşulu; canın yongası(!)  olan Mal’ı; Yakınlar’a, Yetimler’e, Yoksullar’a , Yoloğlu’na, Dilenen’e ve Köleler’e vermekten geçtiği apaçık Beyanla herkesin malumudur. İnfak etmemenin müeyyidesinin; sadıklara ve muttaqkilere verilen cennet nimetlerinden mahrumiyyet olduğunu anlamak içinde alim olmaya gerek yoktur. Kaldıki Tevbe 34 ve 35 ayetlerinde bahse konu biriktirme/kenz başlı başına  elim bir azab müeyyidesinden bahsetmektedir. Biriktirme infaktan kaçınma olduğuna gore infak etmeyerek biriktirmek elim bir azabı gerektiren bir davranıştır. Bu itibarla “infak etmemenin müeyyidesi yoktur” demek doğru değildir. Vahiyle çelişmektedir. İnfak azaltır, cimrilikse biriktirme nedenidir. İnfak tasarruftur, biriktirmekse israf! Allah müsrifleri sevmez.[12] Yani infak etmeden muttaki ve sadık olunamıyacağı hatta infakın usul ve esaslarına bile riayetsizliğin, yapılan iyiliği boşa çıkartacağı Kur’anda uzun uzun anlatılır.
            Dolayısıyla; sonuçları itibariyle, infak/ihtiyaç fazlasının  tasadduku, insanların İman edip İslama giriş saiklerini gerçekleştirmeye matuf olmazsa olmaz salih amellerdendir. Bu salih ameli farz değil diye  gerektiği gibi işlememek; muttaqilerden ve sadıklardan olamamaya  neden olacağından, hüsranla karşılaşmak bu amelin işlenmemesinin müeyyidesi olarak karşımıza çıkmaktadır.


[1] 2 Baqara 177 “Yüzleriniz’i Doğu’dan ve Batı’dan yana çevirmeniz Birr değildir. Ama Birr, Allah'a, Ahiret Günü'ne, Melekler’e, Kitab'a ve Nebiler’e iman eden, ona olan Sevgileri’ne rağmen, Mal’ı Yakınlar’a, Yetimler’e, Yoksullar’a , Yoloğlu’na, Dilenen’e ve Köleler’e veren, Salat’ı kılan, Zekat’ı veren ve ahidleştiklerinde Ahidleri’ne Wefa gösterenler ile Zor’da, Hastalık’ta ve Savaş’ın kızıştığı Zamanlar’da Sabredenler (inkidir). İşte bunlar Sadıqlar’dır ve bunlardır Müttaqî olanlar.”
 9 Tevbe 103 “Onlar’ın Mallar’ından Sadaqa al, bununla Onlar’ı temizlemiş olursun. Onlar’a Salat et( teşvik et). Doğrusu, Senin Salat’ın, onlar için bir Sukunet’tir. Allah İşiten'dir, Bilen'dir.
[2] Allah’ın verdiği mal ve mülkü  O’nun  rızasına uygun  harcamaya tasarruf, hilafına harcamaya israf denir. Velevki Allah’ın hilafına  biriktirmekte bir  israftır.
[3]  Hud 87
[4] 2 Baqara 254 “Ey İman edenler, onda hiç bir Alış Verişin, hiç bir Dostluğun ve hiçbir Şefaat’ın olmadığı Gün gelmezden önce, size Rızıq olarak verdiklerimizden infaq edin. Kafirler, Onlar Zulmedenler’dir.”
[5]  Hac 58
[6] 36 Yasin 47 "Size Allah'ın  verdiği  Rızıqlar’dan infaq edin," denilince de İnkarcılar İnananlar’a "Allah'ın eğer dilemiş olsa Allah'ın yedirebileceği kimseyi Biz mi yedirecek mişiz? Gerçekten Siz düpedüz bir Şaşkın’sınız."
[7]  Fahredtin Razi; Tefsirül Kebir /Sebe Süresi.
[8]  Kıst:Toplumda nimet eşitliğini değilse bile en azından insanların asli ihtiyaçlarını karşılayacak  düzenlemeleri yapan ve gerekli tedbirleri alan sosyo ekonomik yapı kurma iradesi ve hassasiyeti.
[9] 2 Baqara 3 “Ki onlar, Gayb’a inanırlar, Salat’ı iqame ederler  ve kendilerine Rızıq olarak verdiklerimizden İnfaq ederler.”
[10] Fiisebilillah cihad, fiisebilillah Hicret, fiisebiliilah infak etmek. Allah Yolunda can vermek, Allah Yolunda  Yurdtan geçmek, Allah Yolunda  meyledilen malı vermek.
[11] 2/Baqara 177 “Yüzleriniz’i Doğu’dan ve Batı’dan yana çevirmeniz Birr değildir…..”
[12]  6 En’am 141 “Asmalı ve Asmasız Bahçeleri, Hurmaları ve Tadları farqlı Ekinleri, Zeytinleri ve Narları birbirine benzer ve benzemez yaratan O'dur. Ürün verdiğinde Ürünü’nden yiyin ve Hasad Günü de Haqqını verin. Çünkü O, İsraf edenleri sevmez.”

2 yorum:

  1. Yakup Demir/ Kayseri
    (ENFAL SURESİ / 60)De ki: "İsteyerek veya istemiyerek infak edin; sizden kesin olarak kabul edilmeyecektir. Çünkü siz bir fasıklar topluluğu oldunuz."
    (TEVBE SURESİ / 53)"İnfak ettiklerinin kendilerinden kabulünü engelleyen şey, Allah'ı ve elçisini tanımamaları, namaza ancak isteksizce gelmeleri ve hoşlarına gitmiyorken infak etmeleridir."

    İnfakın nafile bir ibadet olmadığına dalalet eden iki ayeti kerime. Mü'min olanların gönül hoşnutluğu içinde yaptıkları harcamadır infak. Mü'minler,sadıklar,muttakiler ihtiyaç fazlalarını infak edebilirler değil İnfak ederler! Hayrettin Karaman'ın şu tespitleri önemlidir:
    "1. Başkası temel ihtiyaçlarını temin edememiş olursa, elinde ihtiyacından fazla malı olan kimsenin bu fazladan, o ihtiyacı karşılaması farzdır; karşılamazsa günahkâr olur.

    2. Elinde fazla (nisab miktarı) malı olan kimse, şer`an zengin sayılmayan kimselere malının belli miktarını zekat olarak verecektir.

    3. Başta cihad vergisi olmak üzere İslam topluluğunun ihtiyacı sebebiyle meşru ululemrin koyduğu vergiler ödenecektir.
    4. Bu ödemeler yapıldıktan sonra kişilerin ellerinde bulunan servet, meşru yoldan elde edilmiş olmak şartıyla onların mülküdür, haklarıdır.

    5. Müslüman ne kadar zengin olursa olsun malını israf edemez. İsraf Müslümanların örf ve âdetlerine göre bilinir, tespit edilir.

    6. Serveti atıl bırakmak, ümmetin ve insanlığın ondan -infak, yatırım, üretim, istihdam gibi yollarla- yararlanmasına engel olmak caiz değildir."
    Demekki infak yapıldığında sevap yapılmadığında birşey lazım gelmeyen bir amel değildir. Usul ve esaslarına riayet edilerek yapıldığında amulussalihat olan bir ameldir. Mü'min için bunun terki mevzubahis olamaz. Zira bu amel mü'minlerin ve kurtuluşa ermişlerin vasıflarından biridir. İnfaksızlık ise nifak ehlinin vasfıdır. Bu nedenlede infak konusunu farzdı, vacibti,sünnetti gibi fıkhi tartışma ortamına getirmek meseleyi anlamaktan kaynaklanmaktadır.

    YanıtlaSil
  2. Yahya
    İnsanlık tarihi byunca,Mülk -İnsan ilişkilerinde üç tür davranış biçimiyle karşılaşıyoruz: Rzillik olan Rezilet yolu ki Allah bunu çirkin ilan etmiştir. İstikbari,Karuni anlayıştır:"Benim malım benim seninki de benim olsun!" Adalet yolu;"Benim malım benim senin malın senin!" Herkes malı üzerindeki hakları ve yükümlülükleri yerine getirir,kimse kimsenin malına göz dikmez. Allah bu davranış biçimini meşru görmüştür. Fazilet yolu; "Senin malın senin benimkide senin!" herkesin bu yaklaşımda olduğu bir toplum Fazilet toplumudur.Ümmet toplumudur. Bulamayınca şükrtmek, bulunca infak etmek davranışı; Allah ve Rasulu tarafından ve tüm Peygamberlerin övdüğü,tavsiye ettiği Yoldur.Bizatihi başta Rasulullah olmak üzere tüm enbiya ve evliyanın yaşadığı,takip ettiği, ahlak edindiği bir davranış biçimidir bu.Bu Yol asıl olmakla birlikte zor bir yoldurda. Bu Yola Mukarreb olanlar, öncüler girebilir ancak. Bu bakımdan çoğunluk Adalet yolunu tercih eder.mal benimdir der zekatını sadakasını verir, bir miktarda infakta bulunur. Böylece Ashabı Yemine dahil olur.

    YanıtlaSil