26 Ocak 2011 Çarşamba


Biriktirmek Kebaire'l İsm’dir!

  Atilla MORÇOL



            İnfak Allah’ın fadlını  aramaya, cimrilik; biriktirmeye ve müstağnileşerek haddi aşmaya götürür. Peygamberlere isyan ederek helak edilmiş tüm kavimlerin,  helaklerine neden olan cürümlerinin temelinde; mal ve mülk tutkusu ve bunun elde edilmesi ile  tadılan zevkler, şehvetler ve safahat yatmaktadır.
            Ey mele-i mütref! Ve ey bunlara  öykünen ve taklit eden  maymunlar! Allah’ın sizleri üzerine müstahlef kıldığı serveti zevk ve sefanıza harcıyor, yoksulların haklarını unutuyorsunuz. Şehvet’i servet; sizi müstağnileştiriyor, elinizdeki servetin sahibi olan Allah’ın  uyarı ve vaadlerini görmezden geliyorsunuz.Sarhoş ve cezbe sekeratı içinde Hangi akibete doğru  gidiyorsunuz!? Görmezlikten geliyorsunuz.  “İçlerine işleyen bir ateş ve kaynar su… Kapkara boğucu bir duman… Ne serinletir ne rahatlatır… Çünkü onlar bundan önce zenginliğin şımarttığı kimseler (mutrefîn) idi ve/yani büyük günah (hınsı’l-azîm) üzerinde ısrar ediyorlardı.”[1]
            Ey müslümanlar Rabbinizin şu uyarısına kulak veriniz ve ellerinizi israftan çekiniz!:  “Size verilmiş bulunan şeyler dünya hayatının metaıdır. Allah’ın yanındakiler ise iman edip sadece Rablerine dayananlar için daha hayırlı ve daha kalıcıdır. Onlar büyük günahlardan (kebâire’l-ism) ve çirkin davranışlardan uzak dururlar.” [2]
            Nedir bu “kebaire’el ism?”  ve çirkin davranışlar? Baqara 219  da içki ve kumar’dan bahsedilir. İçki zevk ve sefa aracıdır. Kumarsa bir anda servet sahibi olmanın yolunu açan şeytani bir yöntemdir. İkiside dünya metaına uzanmanın  gayri meşru aletleridir. Ayetin  Peşinden gelen infak konusu  ise, ahiret yurdu için hayr kazanma salihatıdır. Tercih edilmesi gereken; Dünya metaı mı, Allah’ın yanındaki nimetmi!?  Dünya metaını tercih edenler  Allah’ın yanındaki nimete müstağnileşirler. Zevk ve sefaya dalarak hayra yönelmezler. Hayra yönelmemek başlı başına bir müstağnileşmedir. Yani hayra ve  getirisi  ahiret yurdunun  mükafaatına ihtiyaç duymamaktır. Müstağnileşmek, Allah’a karşı işlenmiş büyük bir zulümdür. Zenginleşme; yoksul ve muhtacların haklarının  zımmete geçirilmesi ile oluşmaktadır.Nerden balılırsa bakılsın cürüm içinde cürüm.  “Ey iman edenler! Birbirinizin mallarını karşılıklı rızaya dayanan ticaret yoluyla dahi olsa haksız yere yemeyin. Kendi kendinizi aldatmayın. Allah size karşı gerçekten merhametlidir. Kim haddi aşarak, haksızca bunu yaparsa yarın onu ateşe atacağız. Allah’a göre bunu yapmak çok kolaydır.” [3]  Mahrum ve muhtaçlara ait olan pay üzerinde Allah’ın hükmettiğinin dışında bir icraat; meliklik iddiasıdır ki Allah’a karşı işlenmiş  büyük bir cürümdür.  “Eğer siz yasaklandığınız büyük günahlardan (kebâir) kaçınırsanız kusurlarınızı (seyyiât) bağışlar ve itibarınızı yükseltiriz.” [4]

“Biribirinizin mallarını yemek!”  servet tutkusu, müstağnileşmeye ve Allah’ı unutmaya götüren büyük (Kebair) cürümdür. Zira üstünlük olarak görülen mal, gerçek sahibi olan Allah’ın muradı dışında kullanıldığında elim bir azab nedeni olabilmektedir.  Eğer  başkasının hakkını yemez onu hak sabine verirseniz (Sadaka, Zekat ve infak) doğru bir istikamete yönelmiş olursunuz ki Allah’ta kusurlarınızı bağışlar ve tertemiz bir şekilde kurtuluşa erenlerin arasına katılırsınız. Ellerinizle kazansanız da ele geçirdiklerinizdeki payınız ihtiyaçınız olandır. “Allah'ın kendisiyle kiminizi kiminize Tafdil[5] ettiği Şey’i Temenni etmeyin. Erkekler için kendi kazandıklarından bir Pay, Kadınlar için de kendi kazandıklarından bir Pay var’dır. Allah'tan onun Fadlı’nı[6] isteyin. Gerçekten Allah Herşey’i Bilen'dir.”[7]

Dünya metaını temenni etmek, cimrileşmeye ve müstağnileşmeye sevk eder. Toplumda servet sadece belli kimselerin elinde dönüp dolaşan bir metaa dönüşür.[8] Fıtrata aykırı sosyal yapıyı bozan, aldatmayı ve çatışmayı doğuran  oligarşik bir  yapıya dönüşür toplum. Kazandıklarında kendi paylarından fazlasını (İhtiyaç fazlası)  biriktirerek servet yığanlar Kur’an’ın  insan/Mülk ilişkisini anlayamazlar. Hoş bunu ‘yoksullar’dan bir çoğu da anlıyor değil ya, bu bahsi diğerdir! Mal ve mülk üzerinde  gerçek sahip olan Allah’la birlikte ortaklık iddiası olan mulukiyyet; zulmün Aziym olan (Azim bir zulüm) olan şirktir. Kur’an’da bu kadar üzerinde durulmasının sebebi budur. Beşeriyetin temel çelişkisi Tevhid ve şirk  çatışmasıdır. Bir tarafta Allah’ın elçileri  ve onlara tabii olan mü’minler (Mukarrebun,önde gidenler. Eimmetül Huda iyilerin imamları.Sabigun.Kendilerini Kurban edenler,(Grb) adayanlar ile Ashab-ı Yemin, Ashab-ı Meymene’de denilen Ibadurrahmanlardır.)  diğer tarafta İblis la ve  taraftarları ashabı şimal; fecere ve kefere ehli. Bunlar Allah’ın  eşya üzerindeki malikiyyetine ortak olma cüretini göstererek zevk ve safahat cezbesine tutulmuş akletmeyen ve düşünmeyenler taifesidir. Tevhid ehli ise kendilerine verilen emanetleri nasıl tasarruf edeceklerini bilen ilim ve hikmet sahibi mü’minlerdir. Onlar üzerlerine müstahlef oldukları nimetten kendilerine ihtiyaçları kadar bir pay olduklarının  bilincindedirler. Fazlayı hak sahiplerine gönül rızası ile verirler.
             Mala teveccüh edenler Allah'a sırt çevirmişlerdir. Allah'a yönelmeden önce  mülkle ilişki Allah'ın muradına uygun  düzeltilmelidir.  Kişinin  bir tek kalbi vardır ve hazinesiyle birliktedir. Hayr Hazinesi olan ahirete yönelir. Hazinesi dünyevi olanın kalbi dünya nimetleri için atar.Mala  ve dünyevi nimetlere sırtını dönemeyenler Allah'a yönelemezler. Tüm peygamberler,nebiler,salihler  dünyaya sırtlarını dönmüşlerdir.Gözlerini dünyanın geçici nimetlerine dikenler, kemalata ulaşamazlar.
            Allah’ın insanı üzerine müstahlef kıldığı malı kenz edip biriktirmek, elim bir cezayı gerektiren[9] büyük bir  günah; hınsı’l-azîm dir.


[1] Vakıa; 56/42-46
[2] Şura; 42/36-37
[3] Nisa; 29-30
[4] Nisa;31
[5] Üstünlük nedeni sayılan ihtiyaç fazlası malı biriktirmeyi temenni  etmemek tavsiye ediliyor. Allahın verdiği (Kazanılan)  mallarda kişinin payına düşen kendi elleriyle kazandığıdır. O da ihtiyaç miktarıdır. Fazlası  toplumundur.
[6] 1. İyilik. 2. Fazilet. 3. Erdemlilik.
[7]  Nisa 32
[8]  59 Haşr 7 ” Allah'ın o Qarye Halkı’ndan Elçisi'ne verdiği Fey, Allah'a, Elçisi'ne, Yakın Aqrabalığı olanlar’a ve Yol’da kalmışlara ait’tir. Öyle ki Siz’den Zengin olanlar arasında dolaşan bir Devlet olmasın. Elçi Size ne verdiyse alın, Sizi neden sakındırırsa artık Ondan sakının ve Allah'tan ittiqa edin. Elbette Allah Azab’la sonuçlandınrması pek Şiddetli olan’dır.”    
[9] Tevbe 9/34-35

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder