25 Nisan 2010 Pazar

Şehadet Kavramı Üzerine
          Hikmet Zeyveli
          Nida Dergisi, sayı 60 
         Kurân'da geçen "şehâdet" kelimesi, günümüzde, "Allah yolunda katlolunanlar" anlamına mahkûm edilmiştir. Oysa iyi bir tahlille, bu kelimenin daha kapsamlı bir mânâya delalet ettiği ortaya çıkmaktadır.
Bu hususu, meşhur müfessir Fahruddîn er-Râzî (v. 606 H)'nin tef­sirinden iki alıntı yaparak işlemeğe çalışacağız.
Râzî, Nisa sûresinin:
"Kim Allah'a ve Resûl'e itaat ederse, işte onlar, Allah'ın nimet verdiği peygamberler, sıddîklar, şehîdler ve sâlihlerle beraberdir. Onlar da ne güzel arkadaştır! (69)
Ayetinin tefsirinde şöyle der:
"Şehâdet" kelimesinin "kâfirler tarafından katledilmiş kişi"ye hasredilmesi caiz değildir. Bunun birkaç sebebi var:
1. Bu âyet "şehâdet" mertebesinin dinde yüce bir mertebe ol­duğunu ifade ediyor. Halbuki (mücerred) bir insanın kâfirler tarafından öldürülmesi şeref arttırıcı bir durum olamaz. Çün­kü böyle bir öldürülme, bir fâsık veya Allah katında değeri olmayan bir kimse için de sözkonusu olabilir.
2. Mü'minler "Yâ Rabbi, bize şehâdet nasib et!" diye dua ediyorlardı. Eğer "şehâdet" bir kâfirin kendisini katletmesi şek­linde anlaşılırsa, bunlar Allah'tan, kâfirlerin kendilerini öl­dürmelerini taleb etmiş olurlardı -ki bu caiz değildir. Zira, bir kâfirin kendisini öldürmesini talep etmek küfürdür. Allah'­tan, "küfür" olacak bir şeyi talep etmek nasıl caiz görülebilir?
3. Hz. Peygamber'in "Karın sancısından ölen de, suda boğulan da şehiddir" buyurmuş olduğu bilindiğine göre, "şehâdet"in sadece (düşman silahıyla) öldürülmekten ibaret olmadığı anlaşılır.
"Şehîd" ism-i faildir ve "şâhid" anlamına gelir. Bu anlamda "şehîd", Allah'ın dininin doğruluğuna şehadet eden kimsedir: Bu bazan sözle, tebliğle; bazan da kılıçla, mızrakla olur. O halde "şühedâ", adaletle ayakta duranlardır (adaletle hükme­denlerdir). Bunlar, Allah Taalâ'nın Âl-i İmran: 18 âyetiyle işa­ret ettiği "el-qâimîne bi'l-qist"olanlardır:
Allah, kendisinden başka tanrı olmadığına şâhiddir. Melekler ve ilim sahipleri de adaletle şâhiddir (ki O'ndan başka tanrı yoktur).
Allah yolunda katlolunanlara da; Allah'ın dininin hak olduğu­na, onun dışındaki her yolun batıl olduğuna tanıklık için canını feda ettiği cihetle "şehîd" denmiştir."(1)
Râzî, "Allah yolunda katlolunanlar"i öven iki âyetten(2) biri olan:
Allah yolunda öldürülenlere (katl kelimesiyle), "ölüler" (emvât kelimesiyle) demeyin; hayır, onlar diridirler, ama siz anlamıyorsunuz. (Bakara: 154) âyeti münasebetiyle de şunları söyler:
Müşrikler diyorlardı ki: "Muhammed'in ashabı, O'nun uğrunda kendilerini öldürüyorlar, kendilerini feda ederek bu dünyadan bir fayda temin edemeden hayatlarını boşu boşuna yitiriyorlar" (...) Allah Taalâ:
"Sizler de kâfirlerin dediği gibi "Onlar artık 'emvât' (ya­ni "hiçler"), (bir daha) dirilmeyecekler ve dünyada katlan­dıkları bu fedakârlıklarının karşılığını görmeyecekler" de­meyin. Biliniz ki onlar diridirler -yani dirilecekler; (dünya­daki bu fedakârlıklarının) karşılığını görerek ni'metlere erişecekler."
buyurmaktadır.
Râzî, burada "diridirler" (ahyâun) ifadesinin "dirilecekler" an­lamında kullanıldığının, benzeri âyetlerden (3) kolayca çıkarılabileceği­ni ifade eder. Ve bu yorumun el-Kâ'bî ve Ebu Müslim el-Isfehânî'nin tercihi olduğunu hatırlatır.
Aynı yorum tarzının, Ebu'l-Qâsım Abdurrahmân b. İshaq ez-Zeccâcî (v. 340 h.)'nin "Iştiqâqu Esmâi'llâh" isimli eserinde de tercih edildiğini görüyoruz. ez-Zeccâcî; Esmâu'l-husnâ'dan "eş-Şehîd" maddesini işlerken, aynı âyet (2:154) münasebetiyle şöyle yazar:
Müşrikler "Muhammed'in ashabı O'nun uğrunda bu savaşta(4) kendilerini öldürüyorlar; heba olup gidiyorlar. (Yazık!)" di­yorlardı. Allah, böyle diyenlere o öldürülenlerin gerçekte yok olmadıklarını, kendi hükmünde hayatta olduklarını ve gele­cekte diriltilerek cennetinde ebedi kalacaklarını bildirmekte­dir.(5)
 Biraz Tefekkür:
Râzî ve Zeccâcî'den yaptığımız nakillerden aşağıdaki hususları elde edebiliyoruz:
 ●"Şehîd" sıfatı, sadece, "kâfirler tarafından katledilmiş kişi"lere, hasredilemez. Allah yolunda hayatını vakfetmiş, hayatı ile di­nine şahitlik (tanıklık) etmiş her mü'min-müslim kişi için kullanılabilir. Kur'ân'da mutlak olarak ifade edilen ve Râzî'nin yukarıda tartışma konusu ettiği Nisâ:69 âyetindeki "şühedâ" kelimesinin dışındaki bütün "şehîd" ve "şühedâ" kelimelerinde "şahid" mânâsına geldiği açıkça görülmektedir.
Allah'dan düşmanın silahıyla ölmesini dilemek caiz değildir. An­cak, genel anlamı içerisinde "şehîdlik" dilemek meşru ve caiz­dir.
Asli manâsıyla peygamberlerin hepsine ve hayatları müslümanların hüsn-ü şehâdetine mazhar olmuş her müslümana (Hz. Ebu Bekr gibi) -normal bir ölümle de ölmüş olsalar- "şehîd" demek caizdir. Bu hükmümüzle, Allah yolunda katlolunmuş müslümanların "şehîd" olduklarını inkâr etmiş olmuyoruz. Elbette onlar, o uğurda hayatlarını noktalayan inananlar olarak daha üstün bir "şehîdlik" örneği vermişlerdir. Fakat en yüce şehîd el­bette Hz. Peygamber'dir.
Şehidlerden bahsedildiği kabul edilen 2:154, 3:169 âyetlerinden hareketle, onların, kelimenin zahir anlamıyla ölmemiş oldukla­rını, diri olup aramızda dolaştıklarını söylemek doğru değildir. Buradaki "dirilik", "Rableri katında" ifadesi de gözönüne alındığında, ancak mecaza hamledilebilir,ya da "ba's" ola­rak kabul edilebilir. Dikkat edilirse, her iki âyette de "şehîd" kelimesi geçmez. Ayet­lerde "katlolunma" kabul edilmekte, ancak bu katlolunmanın, (ba'se inanmayanların sandıkları gibi) bir "yok" oluş veya "he­ba" oluş şeklinde anlaşılmaması gereği vurgulanmaktadır. Bu nüansla "yuqtelu" ve "emvât" kelimeleri kullanılmıştır. Bunun idrâkinde olan eski tarihçiler de -hiçbir saygısızlık kaygısı duy­madan- "(Hz.) Osman'ın Katledilmesi" şeklinde başlıklar atabil­mişler; Bedir şehidi bir sahabe için "Qutile bedren = Bedr'de katlolundu" ifadesini kullanabilmişlerdir. "Şehide Bedren" ifa­desini ise "Bedr'e katıldı" mânâsında kullanmışlardır.
Bu anlamıyla başka ideolojilerin de "şehîd"lerinden sözetmek mümkündür. Ancak ideolojilerin "bâtıl" olduğu söylenebilir.
…………………………………………………………………………………
(1) Râzî, Tefsir, 4/69 âyetinin tefsirinde
(2) 2/154; 3/169
(3) 82/13'deki ve 18/29'daki “ehâta”; 4/145'deki ve 22/56'daki ifadelerinin hep gelecek za­man sigasıyla karşılandıklarını örnek olarak verir.
(4) Burada kastedilen Bedir Savaşı'dır. Bu savaşta Ensar'dan bazı gençlerin ölmesi üzerine münafıklar yukarıdaki ifadelerle Medineli'leri tahrik ediyorlardı.
(5) A.g.e., s. 133.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder