5 Nisan 2010 Pazartesi

Vahiyle İnşa Edilen Selam Yurdu:Medine i Fazıla-2


Ali’nin Feryadını Anlamak


Atilla MORÇOL


 Ali’nin feryadına; Ammar bin Yasir’den, Abu Zer’den, Huzeyfe İbnül Yemani, Miktad bin Esved, Selman, Malik Eşter gibi bir avuç Peygamber Dostundan cevap gelir. Hüseyn ise Kerbela’da yapayalnız bırakılır!Neden!?Ali’nin ve Huseyn’in işaret ettiği fitne neden gerekli cevabı toplumdan alamıyordu? Oysa İmam Ali ve Huseyn ra;toplum tarafından peygamber evladı olarak görülüyor,ilim konusunda da tartışmasız bir konumları olduğuna inanılıyordu.Tüm rivayetler;İslam Toplumunun ekseriyeti tarafından “haklı” bulunduğunu,endişelerinin paylaşıldığını gösteriyor olmasına rağmen yine de yalnız bırakılıyorlardı! Bu ilginçtir ve analiz edilmeye değer bir konudur. Risaletin ilk yıllarından beri inşaa edilip, süregelen infak ahlakı ve züht; yerini biriktirme ahlakına, servet tutkusuna ve refah/ lükse düşkünlüğüne bırakıyordu.Bu bireylerin kendi tercihi çerçevesinde bireysel bir etkiye sahip toplum içinde lokal bir travma olsaydı buna kimsenin belki bir diyeceği olmazdı.Ama bu durum, İslam Toplumunun Ümmet dokusunu tehdit eden ve hızla yayılan bir virüstü ve derhal tecrit edilerek bertaraf edilmeliydi.Cahiliyenin aristokrat sınıfı,İslam Toplumu içinde yeni konumları ile,Kuran’ın hükümlerini değiştirmeye,infak ahlakından,servet biriktirmeye,israfa,refah içinde bir yaşama doğru savrulmaya ve kötü örneklikleri ile de halkı ifsada başlamışlardı.İnfak ahlakının ağır yüküne karşılık, tekasürün aldatıcı tatlı cazibesi tercih edilir olmuştu.Üstelik bunu Beytülmal üzerinden ve Kamu yetkilerini istismar yoluyla yapmaya başlamışlardı.Medine’deyken arpa çorbası ile karınlarını doyurup mutlu olanlar,Valiliklerini Bizansın ve Kisranın Saraylarına çevirdiler.Örneğin,Mısırın Yeşil Sarayı böyledir.İçindeki lüks,sefahat ve ihtişam;hem içindekileri ifsat etti hem de Toplumun tamah ederek savrulmasına neden oldu.Eski Düzenin aristokratları bir taraftan  yeniden zenginleşiyor bir yandan da  siyasi ve dolayısıyla askeri  gücü ele geçirmeye başlıyorlardı.Dünya nimetlerinin aldatıcı cazibesine bir avuç Adam’dan başka herkes kapılıp gitti.Mal tutkusu ve servet düşkünlüğünün yegane ilacı,infak ahlakıydı. Bu ahlak; gerçek arınmaya, Allah’a yönelmeye, ihlâs, takva ve sakınmaya götüren yoldu. Bu unutulduğunda, Ümmetin; adalet, eşitlik, kardeşlik çehresi ortadan kalktı. Güçlünün zayıfı ezdiği, istismarın egemen olduğu, tezatlar ve yanlışlıklarla hercümerç bir topluma dönüştü Ümmet. İşte bu duruma feryat etmişti; Ali ve Huseyn! Ve mal düşkünlüğü, servet tutkusu nedenleri ile yalnız bırakıldılar. Zira Ali (RA) “kim Beytülmalden haksız almışsa,onu eşine nikah mihri yapmış olsa da alıp Beytülmale katacağım” demişti.Unutulmaması ve üzerinde hassasiyetle durulması gereken husus,Asrı Saadet Toplumunda insanların saygınlığı;Kur’ana ve Rasulullah’a itaatteki hassasiyetine bağlı idi.Bu Allah’ın koyduğu bir değer yargısıydı.Cahiliye döneminin kölesi Bilal,toplumun en saygınları arasındadır.Bir başka köle Salim bin Huzeyfe’yi,Kuba’da Muhacirlere imamlık yaparken görüyoruz.Rasulullah şöyle der;”Hepiniz (hangi kavimden,meslekten,zenginlik yada fakirlik fark etmez) Allah önünde bir tarağın dişleri gibi eşit konumdasınız.Efdaliyet takva iledir.Hanginiz daha çok ittika ediyor,üstün olan o dur.” Medine de saygınlığın yegâne ölçüsü; dine olan sadakatti. Öyle ki ilk olmak, Resulullah’ın övgüsüne mazhar olmak, Bedir’e katılanlardan olmak saygı,sevgi ve hürmet nedeniydi.Zenginlik,şan,şöhret,kavmiyetin bir değeri har biyesi yoktu Ümmet nezdinde. İnsanı Kamil; üstün ve saygın kabul edilmeye başladığında, o toplum Tevhidi bir topluma dönüşüyor demektir. Öylede oldu. Risaletin 23 Yıllık mücadelesi ile oluşan Tevhidi İslam Toplumu; Ümmet: Vahyin inşaa ettiği bir takva, züht, kıst üzerine kurulmuş bir toplumdu. Bu süreçte ve sonuçta İnfak Ahlakının çok büyük etkisi vardı. En değerli şeyler; mallar ve canlar Allah yolunda sarf ediliyorsa, dünyevi makamların, servetlerin, şan ve şöhret ve kavmi asabiyetin ne önemi vardı, ne değeri. Allah’ın rızası için hayatlarını adayan, kurban eden insanlar; Medine-i Münevvere yi oluşturdular. Saadet Asrı bu fedakârlık ruhu ile oluştu. Ne zaman ki İnfak ahlakından biriktirme ahlakına sapma baş gösterdi, işler ters gitmeye başladı. isardan yüz çevirip menfaatler ön plana çıkmaya, tesanüt bozulmaya, kardeşlik ve dayanışma ifsada başladı. Bu süreçle birlikte baş gösteren sınıfçı, saltanatçı, gösterişçi anlayışla birlikte, zenginlik; saygınlık nedeni olarak kabul görmeye başladı. Rasulullah sanki bu süreci görerek;”Hilafet benden sonra 30 yıldır, sonra ısırıcı meliklik dönemi başlar!” demişti. Öyle de oldu. Zira bu süreç sosyo ekonomik, siyasi yapıyı saltana dönüştüreceği sosyal kanunlar gereği idi. İmam Ali (RA) bu süreci durdurmaya çalıştı, gayret gösterdi ise de nafile. Bir kere nefiste olanlar değişmiş,bozulma süreci başlamıştı. Ne kadar zenginlik o kadar saygı ve hürmet, cahili anlayışı toplumdaki erdemleri bir bir yok ediyordu. Böylesi bir vasatta ebetteki Ali’nin ve Huseyn’in “çığlığı” bir yankı bulamayacaktı. Öylede oldu. Ama mağlup olurken batılı ebediyen mahkûm ederek bir yıldız gibi kayıp gittiler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder